Ğİ DE KK ede Furuplarının içinde beni b ii de var, Kendilerine Pervasız bir lisanla s0- — Ba yan Tre ağabey? EE £, Z #ej fi / £ fi / ranıyo 3 bu suali işitmemiş gi- : Sazan de; Dena nam misafir... Mhayeçi iktifa ediyor. a ça bir yere geliyoruz. Burn. ii ramandanberi birikmiş Evye aayra yığını var. biy ilan bana gösteriyor. ta İle eee Te: Ban im odam... Aferin çocuk- Yağı, o İken odamın mobilya- Diyor Ve etmemişler. Srleriy onrA, geniş bir nefes ala- devam ediyor: Çok şükür, bu gece rahat giz... Kilidi kapıların ak insana o kadar güç — Sen, şuraya uzan. sirtmi buram, N ma ver, Alimallah, ir Görüyor» ken bir kahkaha atıyor: ya, arkadaş?. Baba- dan fayda yok... Ma- yada yapayalnız kal. başma topla. İki el bir Hadi bakalım. Allah ra- sözlerine nihayet kaç olduğunu bilmiyorum. İd ilerlemiş ola- Baymak köprüden daha az, kamyon, gürültüler geliyor. Ağır Arasına sığındığımız demir in tesir ve ağırlığı al- Kibiyim, göz kapaklarim, ae izlikle yavaş yavaş tün sesler, mesafe mesa k inn in tesadüfün kolum. Attığı bu yepyeni â- eti, eseri varlığımın damla hissediyorum. Ve niha- Me m. YAS PARÇASI Ml git. erkenden Yıldız voku - Se amidiye camisinin ar - <ebey yokusunun başı. bir Son kararımı verin - müddet oralarda dolaş - korka konağa Wullacık harem kapısını açtı, Beni görür gör - le sarsıldı, Fakat bu Tuhlu kadın, derhal i çatarak dik ir 7 #3 İİ j 77 fi z 3 £ Pi 74 i Me Z en, ablamı rikkate ge Pap imde bir çok sözler İn şimdi onu kar - aya gibi görür gör İrdenbine © kadar 'dağıl- tek bir kelimeyi bile pri Z # ty Aman u bükerek: Diya. adla. benim, hiç kabaha - iy emele başladım. e gladyatör gibi el ayadı. Beni, ilikle €n sert ve hain bir na- 7 Mi Hi baktı: Ba takı Ne tatyorsun?. — im, kadın, landı: bengi Yıktcı PİÇ seni... U. af diliyorsun ha... iş Peş Bize yaptıkla - Mir de hırsızlık, İçel, Pİ fakir bir kadı. et Ve bayç a utânmadın mı? Detoj İMİZİ iki para. Ysi yeti; Şuradan, horsız köpek, kudurmuş bir ca- k demir potrellerin bir: | Taş kalbli bir kadın Diye, haykırdı. Koca kapıyı, bütün | hızile yüzilme kapadı. Garib değil mi?.. Bu hareket, bende © kadar şiddetli bir tesir husule getirdi ki, derhal kendimden geçmişim. O an- da, harikulâde bir cür'et kesbetmişim. Ben de, ağzıma geleni (o söylemeğe. yerden topladığım (taşları kapıya ve pencerelere indirmeğe başladım. Fakat bu cür'etkârlhinm, oaz ka? İçok fena hir netice verecekti. Çünkü, karşıdaki jandarma karskolundan fır- layan birkaç nefer, üstüme hücum et- mişlerdi. Orada artık duramazdım... Jandar « İmaların elinden, civa gibi kaydım. Bü- İtün hızımla yokuştan inerek, Beşiktaş- ta, halkın kalabalığı arasına karıştım. Kendime geldiğim zaman, Havred - din iskelesinde olduğumu farkettim, O- dun yığınlarının kuytu bir köşesine çe- kildim, Sırtüstü uzanarak helecandan titreyen yorgun vücudümü biraz din- lendirdim. Ve bu esnada (düşünerek kendi kendime şu kararı verdim; — Anlaşıldı. Artık bu hayat İmtına- sında, beni kurtarmak için tutunabile- cek, hiç bir dalım kalmadı. Şu halde, bizim Tayvare ağabeyin sözlerine gel- miş oluyorum, Mademki iki el, bir baş| içinmiş.. bari ben de, o talihsiz başımı kurtarabilmek için ellerimden istifade etmeye çalışayım. Dedim, * Sabahleyin Tayyareden , ayrılırken sözleşmiştik... Eğer ablam ile anlaşa - bilirsem, artık birbirimizi ebediven gö Temiyecek idik. Yok, eğer mesele ak - si zühur ederse. ortalık (o karardıktan sanra, Köprüde, Üsküdar vapurlarmın iskelesimde birleşecektik. ! SON POSTA Yazan: ZIYA ŞAKİR Akşam olmaya başlaymca, meçhul bir kuvvet beni Üsküdar iskelesine doğ Tu sürüklemeğe başladı. Artık benim içimde de insanlara karşı derin bir kin ve gayiz vardı. Şu anda, annemden bile nefret edi « yordum Meş'um bir aşk neticesinde beni hayata getiren bu kadını da, bu - günkü felâketimden mes'ul tutmak is. tiyordum., Omuzuma, bir el dayandı. Gözleri « min içinde, müstehzi nazarlar parladı. Tavvarenin alaycı sesi: — Ne o, Sarafim?,. Burada dolaşma- na bakılırsa, abla hanım ile olan işle « rin ivi gitmediğine hükmetmek lâzım geliyor. Diye, mırıldandı. Kalbimin bütün coşkunluğu ile is » yan ettim, — Allah kahretsin.. hınzır karı, beni kovdu. Fakat ben de, kapısını o taşla» sm. Diye, cevab verdim. Tayyare. koluma girdi. Beni, Adalar iskelesine doğru sürükledi. Hem gülü- yor, hem söylüyordu: — E.. ben, işin bu neticeye varaca - ğını, çok iyi biliyordum. Fakat, kim - genin işine karışmak Adetim olmadığı için sana bir şey söylemiyordum... Ne ise.. hadi, hayırlısı... Karnım aç mı?. Ne sörlüyorsun . Sanki bir kö - pek, midemi dişlerile koparıyor. — Acele etme. Simdi, ben sana mü- kemmel bir zivafet cekerim. ALDIĞIM İLK DERS (Bizim otel) in kuytu bir köşesinde, koskoca bir koyun başı ile, üçer tane iri lâlanga tatlısını kıvırdıktan sonra, Tayyare sırtını kalın bir potrel demi - rine verdi. (Arkası var) Hikâye: Yün yumağı CC (Baştarafı 12 nci sayfada) l — Ne yapalım, kızımız büyüdükçe yün yumakları da irileşiyor Ragıp; otun bo-| yuna göre hırka örmek Yazım. Genç kadın bu son sözleri kocasınn babalık hissine dokunmak maksadile söy- lemişti, fakat bu dakikada Ragıp bunları düşünecek halde değildi; o, telâşlı ve he- yecanlı gözlerle karısının elindeki her sâ- niye büyüyen yumağa bakıyor ve bir gün gel'p bu yumağın tekrar küçülece - ğini ve altında o müthiş mektubun çı - kacağını düşünerek titriyordu. O zaman, bu dakikada hiç bir şeyin farkında olmı- yan karısı, kocasının kendisini aldattı Bim anlıyacaktı. Hayır, ne yapıp yapıp buna meydan vermemeli idi, Alelâde bir; erkek çapkınlığından ibaret olan ba! vak'ayı karısının haber almaması lâ - zımdı. İşte Ragıp bü maksadla, ertesi gür ye-| zhaneden çikar çıkmaz eve geldi ve hefta sonunu karısı ve çocuklarile be - raber geçirdi. Çocuklar çoktanberi ken- dilerinden yüz çevirmiş olan babeslerile birlikte gezmeğe gitmekten pek mem »- rundular; Nevin de aralarında geşmekte olan bu dramı hiç belli etmeden çocuk - ları gib! mes'ud göründü ve kocasına bir serzinşte o bulunmadan Pazar akşamına kadar nes'e ve saadet komedisi oynadı, Ragıp bir hafta, her akşam erkenden eva ge geceleri de sokağı çıkmadı. Yeraek'en sonra çocuklar yattıktan son- ra karı koca masanın başında karşı kar- şıya oturuyorlar, Ragıp gazeteleri okur - ken Nevin örgüsünü örüyordu; fakat ör- günün her zamanki gibi süratle ilerle - mediği belli idi. Genç kadın arada bir İşini bırakıyor, eline bir kitab slıyor, ba- zan kocesi ile iskambil oynamak heve - sine düşüyordu. Her şeyden evvel yumağın tükenip mektubun meydana çıkmasına sabırsız - Tanan Ragıp karısının bu hallerine sinir » bakıyor ve artık bu işkencenin sona er- mesini bekliyordu. Hattâ bir gün daya - nomıyarak karısına şu sözleri söylemek - ten. kend'ni alamadı: — Böyle giderse hırka gelecek seneye bitecek.. Yumak olduğu gibi duruyor. Nevin kocasının bu telâşının farkında değilmiş gibi kendi plânını tatbik et - mekte devam ediyordu, Nitekim, aradan bir ay geçince, Ragibın artık eskisi kadar Ütizlenmediğini, evde oturmaktan zevk duyduğunu ve eski müşfik ve ıhtimam - kür hallerinin samimi bir surette avdet etmekte olduğunu farketti. Haftalar geçti... Kış bitmek üzere idi, Karısına büsbütün avdet edip o bayağı kadınla olan geçici macerasına nihayet verdikten sonra Ragibın telâşı büsbütün artmıştı Artık maziye ald alelâde bir vak'anın isbatı olan o mektubun meyda- İna çıkmasından büsbütün korkuyordu. Bir kaç ay evvel ufalmadığından şikâyet ettiği yün yumağının şimdi başdündürü- cü bir süratle her gön küçülmekte oldu- ğunu büyük bir endişe ve heyecönle ta- kib ediyordu. Bir akşam Nevin örgüsünü eline aldı- ğı vakit hırka bitmek üzere idi ve yu - makta ancak bir kaç tel yün kalmıştı. Genç kadın büyük bir sükünetle bu son sapları da tükettikten sonra yerinden kslktı, sobanın kapısını açarak kâğıdı a- teşe attı. Başını kaldırdığı zaman kocasile yüz yüze geldiler. İkisinin de gözleri yaşlı idi — Beri affettin mi Nevin? — Bana çok acı çektirdin Ragıp; fakat tekrar bana ve çocuklarımıza avdet et- tiğini, eski müşfik ve fedakâr Ragıp ol - duğunu ve senin de benim gibi, yuvamı» zn bozmamak, çocuklarımızı felâkete gü- rüklememek için titiz ve kıskanç bir gay- ret sarfettiğini gördüğüm için, ilk ve son defa, seni affediyorum, lendiği halde kendisini tutmağa ve ona hoş görünmek için onun her istediğini yapmağa mecbur kalıyordu. Fakat aklı fikri yün yumağında idi. Her gün onu gözlerile ölçüyor, küçülüp küçülmediğine YARINKİ WÜSHAMIZDA; Elden düşme Yazan: İsmet Hulüsi Son Posta'nın tefrikası: 12 Baron de Tott'un hâtırala Boğaz bostancıları ağn a Bostancı zabiti: “ İstanbul kâfirlerin eline mi geçti? Boğazın asayişine nezaret eden muhafızlara ne hakla mukavemete cesaret ediyorsunuz ?,, diye bağırdı Türk kayığı yaklaşmıştı, & Üzer -/edeceğim, Böyle bir eğlence seyretmek ise lerine doğru yürümek Avrupalı şanından | tiyorum. olacağına hükmettim. Bu herifte de Türk şanı ve gururu vardı, Benim hareketimi bir arzı itaat nişanesi gibi telâkki etmek istiyerek beni beklemek için kürekleri bıraktırdı. Derhal, uzaklaşmak için manevrayı değiştirdim. Yaklaşmakta devam etmem için vuku bulan davete bana bir şey söy- lemek arzusunda ısrar ediyorsa gelip be- ri bulmak vazifesinin kendisine teret'üb ettiğini cevaben söyledim. — Hay hay! dedi. Bı sırada bizim kayık yan tarafım ©- nun baş tarafına doğru çevirmiş bulu - nuyordu. Bostancıların sandalı bizim - kinden çok daha büyüktü. Bizi batıracak susette kürek çekmeleri için adamlarına &mir verdi, Bizi çiğneyip geçmek istiyor- du Eğer tüfeğimle ona nişan almak ka - rarımı vermeseydim, arkadaşlarım da ayni hareketi takib etmeselerdi muhak - kak böyle olacaktı. Bizi çiğniyeceklerdi. Ayni zamanda, bir kürek daha çekecek| âlurlarsa kuş gibi kendisini öldüreceğimi de bsğıra bağıra söyledim. Tüfeklerimi-| Türk: -— Neden darılıyorsunuz? Size bir fe« nalık mı ettim? Avrupalı: — Hayır amma tüfeğim sayesınde. O sizi korkuttu. Türk: — Sizi kızdırmadan sizinle konuşula « maz mı? Bak ben darılıyor muyum? Beğ sizin dostlarınızdanım. Beni de dost te lârki ediniz, güzel güzel anlatınız. Avrupalı: — Arliyörüm. Bir kuruş alırsanız hö şımuza gidecek, Fakat alamıyacaksınız. Türk: 1 — Nasıl? Bir şey vermiyecek misiniz Avrupalı: — Hayır. Kulübenize dönmek için w cele etmezseniz, yağmurdan ıslanacak « sınız, Bütün kârınız bundan İbaret ka « lacak, i Muhacimlerin ric'atile neticelenen vg bu sah'ide balık tutmayı âdet etmiş biz takım Türk balıkçılarının gözü önünde cereyan eden bu macera, balıkçıların bize gayet iyi muamele göstermelerini (emin zin uçlarının görünmesi dümeni değiştirt-| o.ç; Köraya çıktığ vakit kendilerini ti. Bizim cesur kayıkçılar da kürekleri indirdiler. Kayıklarımız yan yana yü - rüdüler. Düşmanı daima uzakta tutma - Ba ehemmiyet vererek, müzakereye baş- İadık. Bu müzakerede en başlı rolü ele geçir- mek hususunda biraz müşkülât çektim. Çünkü kendisine korku telkin ettiğim Türk kayıkçılara şöyle diyordu; — Be frenk benim sözlerimi anlamıyor, siz konuşunuz. Bostancı zabitine benim türkçeyi on « lardan iyi söylediğimi cevsben bildirir - ken kayıkçılarımın gösterdikleri küstah- lığı anlıysbilmek için bir Türke karşı bir Rumun alçaklığı derecesini bilmek lâ - zımdır. Türk: — İstanbul &âfirlerin eline mi geçti? Boğazın emniyetine ve asâyişine neza - ret eden muhafızlara ne hakla mukave- met etmeğe cesaret ediyorsunuz? Avrupah: — Efendinizin en iyi dostlarına teca - vüz etmek suretile onun taahhüdlerini ih- lâl etmeğe siz ne hakla cesaret ediyor - sunuz? Türk: — Ben size hiç tecavüz etmiyorum. Fa- kat izinsiz avlanmak yasaktır. Size bu müsaadeyi veren emri bana gösteriniz, Avrupalı: — Bir kayıkla tavşan avlandığını ne- rede gördünüz? Ben balık tutuyorum, O da serbesttir. ; 1 Türk: — Hayır, burada hiç bir şey serböst değildir, gezinti bile yasaktır. Bende ko- ca bir ferman (1) var, buna itaat etme- ğe mecbursunuz. Avrupalı: — Evet, fermanı görürsem itaat ede- rim, Türk; — Sizçokuma bilmezsiniz. Avrupalı: — Sizden iyi bilirim. Fakat anhyorum, sizde ferman yok, bir vesile bulmağa ça- hışıyorsunuz. Bizim kanuna mugayir bir halimiz yok, Türk; — Nasıl! Padişah kalesinin karşısında tüfek atmadınız ra? Avrupalı: — Sizin karşınızda tüfek attığımı kabul ederim. Fakat padişah kalesinin karşısın- da atmağa imkân yoktur, Meğer ki içinde oturduğunuz kötü bir kuleye kale adını veresiniz. Hürmet gösterilecek bir bine değildi. Yaptığınız küstahlığa ben pişman edeceğim. Bostancıbaşı benim dostlarımdandır, size benim kapımın ö - nünde yüz sopa attırmasını ondan rice (17 Padişah mamına Babiâl tarafından verilen emir, her zamankinden daha hürmetkâr bul « duk Avdette bostancıbaşıya bu O zabif aleyhinde şikâyette bulunmayı ihmal etx medim. Zabite bana terziye vermesi için emir verildi. Artık gayet iyi dost olduk, O sene İstanbulda bütün Asyanın pek korktuğu müthiş rüzgürlardan biri esti, Bu rüzgâra Türkler Chanı Yely, yanı sara rüzgârı adını verirler. Cenubu şarkiden mutedil surette eser. Fakat havayı top« raklı bir sis ile doldurarak kârartır. O- nun bu hali şüphesiz ki haiz olduğu şid- detli hararetten ziyade yolcuları ve köyu löleri boğar. Bu adamlar zaman zaman ağızlarını yere çevirerek öyle nefes al « zaasını bilmezler, Evlerde bile büyük bir rahatsızlık çekilir, Bu rüzgârın devâm et» tiği üç gün zarfında çok kere daha rahaf nefes almak için ağzımı duvara dayama ğa mecbur oldum, Gaye: nadir esen bu rüzgâra rağmen, İstanbulun (iklimi mevklin güzelliğine güzellik katar, İstanbulda hemen hemen cenub ve şimal rüzgârlarından başka rüz- gâr bilinmez. Birbirlerini daima velye » derler. Çok kere, Sarayburnunda bu iki rüzgâr birbirlerile çarpışırlar. Şimal rüz- görları yaz aylarında hemen hemen «alis sö dirler, güneş batarken kesilirler, An« Cak sabahın onuna doğru tekrar esmeğe başlarlar. Çok sıcaklarda daha geç çı « karlar. Cenub rüzgârları ise kış mevsi « minde hüküm sürerler. Şimal rüzgürının getirdiği kar kasırgalarını bunlar takili eğerek büyük bir süratle karları eritirler, , Umumi surette müşahede e « dldiğine göre, kardan" sonra cenub rüz « güri daima İstanbulun üzerine şiddetif bir soğuk getirir ve şiddetli donlar ya « par. Sonr. yumuşar, butlar çözülür ve bazan oldukça bir sıcaklık husule gelir, Dalma karla örtülü bulunan Olympe dağının (Uludağın) vaziyeti de hâdiseye sebeb olmakta ve bize izahatını arzetmek- tedir. Eteğinde kadim Bursa şehri kâin olan bu yüksek dağ İstanbulun cenub 8. tikametindedir. Şimal rüzgârın oraya getirdiği yeni karlar cenub rüzgârı ilk esmeğe başlar başlamaz pek fazla bir bürudet husule getirirler. Bu rüzgâr s0 « duğu iptida İstanbul şehri üzerine ge « firir. Ancak semayı bu buzlu havadan temizledikten sonradır ki kendisine hâs olan ilıklık vasfını tekrar iktisab eder, Gene bu şehrin vaziyeti dolayısile, pek sik olan fırtınaları şimal garbide daima süratli bir sükünet takib eder. Rüzgâr bu parçanın bütün bulutlarını çarçabuk A. nadolu Üzerine toplar. İşte bu havali se « masının umumi surette arzettiği levha budur. (Arkası var) öammensasianessamas TURAN TİYATROSU cama Cam Seir Bee siliyesi birlikte SADA KADIN Yeni şeryete sumaralar, Santa dö O