N (MUKADDEME ) A şağıda okuyacağınız hikâye» ; ©“ Yi bana bir saraylı anlat. İ ia, Saraylı bugün İstanbulda gayet ! p, 8? himeyeye muhtaç bir halde, üm, #ömsinde eski bir medrese oda- hi olarık yaşıyan sayısız : Gop ölerden biridir. m“ ihtiyardır, yatalaktır. Fakat; hear bütün parlaklığını mar ? etmektedir, vids hayatta yakın Osmanlı ta- melerine mühim ve en merakh anh- hapy 9 pehid olmuş, Abdülâzizin Ve intihan, beşinci Muradın cü- m vak'olarında sarayda bu- © vek'aları sarayın içinde : Makim ağ maher — senelerinin tztıral Ml eilesile paylaşınız ve vk | Şak olup serbest kalmak ik: z tarafından Medineye #i- Dinbir macera ve binbir fe- Mi Yoksulluk içinde çok güç bir Beçiren bu ihtiyar Çerkes ka- başlı boyna bir tarihtir. Kendisinden artık dünyada yüşm Bekle, MR ol pek: ee kişinin ; üzme | bu tarihi vak'alar hak- ! malümat almak ve onu konuş- Şok kolay olmadı. 68 onu görmeğe gidip geki an bir medrese odasında, onun Md, karşısında duran . bir . ot : Üründe oturdum, Tepkı cür. ? etmiyen bir suçlu ağzın- ; ir eyler öğrenen bir mürtantik | ; işkence yaptığımı hissede- konuşturdum. : *imemek ve hatırlamadan, ha- du ölmekten ibaret bulunan ve “Yer karlım, bana büyük bir an» aagümetini telkin eden bu biçare bok ge AGtdA ağlattım ve muhakkak Baka; ç Bi, | * Ondan şimdiye kadar kimse- bilmediği şeyleri öğ- JE f Hil Onun ağından öğrendiğim Yönn neşretmek için müsaa- #ncak kendi ismi ve hüviyeti k şartile istihsal ede- ? 1 LU Yyazmorum. Bunu ısrarla Ok, zat kendisidir, Ren, eğme hödiseler, hâl4 hafı- $ “miz bütün porlakkifile muhafaza 3 bi bir insanın anlattığı ve ta- ? sahsi i Mkasyal imişm. İstanbulda balam varmış. Beni, bilmi- İstanbula yollamışlar. Fa- Eeldikten sonra çalınmışım z tecellim kötü imiş. veliahd dinin sarayma satılmışım. Atımı ve kendimi işle bu sa- etmeğe başladım. wrad efendinin sarayı, çok vale Bir saray değildi ti da #nin biraz ötesinde olan bü Peri, daha fazla sessiz ve sakin Aaa, A urarlın içki iptilâsı Yİ şok sala €fendi saraymın içine i “miyen bir insandı. NN şiş dak #rasında hafitmeşreb- a * düşkünmüş derler. Ben 0- ty — *bİ ğini görmedim, Esasen ak üçü kn Rörmeğe müsald de- Rey Mamana r cariye tdim, Tabii onun teka ren, Neş'esini biles * meselesine gelince, #a- © mm Bir Saraylının Hatıraları Yakın Osmanlı tarihine aid iişaat: İ Abdülâziz Veliahd Muradı ölümle tehdid ediyor! AKLEDEN: SUAD DERVİŞ rayda işittiğime güre efendi hazretleri bir ara fazla müskirat kullanış. fakat sıhhatine muzır geldiği için cülüsuna bir sene kala bırakmış derlerdi... Fakat cü- lâsundan bir ay kadar evvel amcası ken- disini hariçteki fesadcılarla münasebet- te zannedip te fazla sıkmağa ve tehdid etmeğe başlayınca endişe, korku ve ye sinden yeniden biraz fazla olarak kon- yakla şampanvaya düştü, Şehzade Murad efendi çok güzel piya- no ve belki de ondan güzel org çalardı Geceleri tek başına odasına kapanıp örg çaldığı çok vaki olurdu. Sazı çok severdi. Saraydaki bütün ca- riyelere saz meşkettirmişti. Haremde bütün eğlence bu saz ve ca- r'yelerin oyunlarıydı, Ben Hüsnü Cemal ismindeki bir kalfanın acemisi “dim. Hüsnü Cemal Çırağanda öldü diyorlar. Kendisi gayetle güzel keman çalardı, Ba- na keman dersini o verdi. Haremdeki çalgı takımının birine! kemanı o idi. Çal- giyı o idare ederdi, Arada bir sarayda geceleri alafranga saz yapılır, kızlar oyunlar öynsrlardı. Murad efendi bu oyunlarda ve eğlence- lerde pek nadir hazır bulunurdu. Sultan Abdülüzizi şahsan hiç görme- dim. Fakat kendisinin kibir ve nahveti meşhuru Âlemdi. Halbuki Murad efendi tatlı ve mütevazı bir insandı. Sultan A- zizin daha ziyade gürültücü, kaba, çok söyler, iştiha ile yemek yer, çok güler veya çok hiddetlenir, gazabi şedid. nes'e- si müfrit bir insan olduğu söylenilir. Mu- rad efendi ise bilâkis sesi haremde he- hemen, hemen hiç işitilmiyen, cariyele- rin, kadın efendilerin, çocuklarının ara- sında bir gölge gibi sessiz, sessiz dolaşan, validesini iştihasızlığile üzen ve çocuk- rına şefkatle muamele eden, kendin- den küçüklere karşı hattâ en büyük ka- bahatleri olduğu zamanda bile hiddetle bağırmıyan bir insandı. Daima muztarib veliahd i Bir kere, çocukluğumda, sarayın mer idivenlerinde onunla karşılaşmıştım. O i güne kadar galiba beni hiç seçmemiş ola- caktı, Çünkü beni görünce durdü. Çene- mi tuttu. Başımı kendisine doğru kaldı- rarak ismimi sordu. Sonrü âlnımı ve saç- larımı okşıyarak yânımdan ayrıldı. Başımı kendisine doğru kaldırdığı za- man ben de onun çehresine bakmıştım. O zaman yüzünde sözle tarif edilmez bir melâl gördüm. Murad efendinin sanki hayattabaşın» gelecek felâketleri evvel- den anlamış gibi bir hali vardı. Onu Çırağan sarayında da gördüm. Yüzündeki bu melâl artmamıştı. Sade o biraz daha ihtiyarlamıştı o kadar. Ben hususi işlerinde hiç bulunmadım. Daha fazla şehzadelerinin cariyesi idim. Fakat Sultan Murada gerek veliahdliği ve gerek mahpusiyeti zamanında her ON PosTA” Dolmabahçe sarayında bir oda rastgelişimde onu neş'esiz ve hayattan gayri memnun gördüm. Ben saraydan ayrıldıktan ve menfa- dan döndükten yani hürriyetten sonra Sultan Murad sarayında yaşamış bir in- san olduğum için, herkes bana onun neş'esinden bahsetmişler ve: «Hakikaten hafifmeşreb bir insan mıydı?» diye sor- muşlardı. Bence o hafifmeşreb değildi, Siz günlerdenberi gidip geliyor ve ba- na dahn fazla o devre ald siyasi susller soruyorsunuz. Ben o zamanlar parmak kadar çocuktum. Hattâ şimdi de işin o tarafına hiç aklım ermez. amma sonra- ları içinde yaşadığımız vak'aların sebeb- lerini ben şehirde başkalarının ağzından işittim. Benim size anlatacağım şeyler sadece gözlerimle gördüğüm vaka'lar, kulaklarımla işittiğim sözlerdir. Ben bunların üzerine hiçbir şahsi mütalea, tenkid veya düşünce ilâve edecek ikti- darda değilim. Ben kücük bir çocuğun, cahil b'r genç kızın görebildiği şeyler ve ihtiyar bir ka- dının hatırlıyabildiği vak'aları oanlatas cağım hepsi bu... Sözlerimde eksik taraflar kalırsa beni mazur görünüz, Sözü uzatmıyalım. Size asıl sizi alâka- dar eden tarafları anlatmak arzusunda - yım. Bunun için Murad efendinin tahta cü- lüs vak'asıms gelmek İsterim. Veliahd dairesinde softeların ayaklanması nasıl duyu'du ? Size Hüsnü Cemal kalfadan keman dersi aldığımı söylemiştim. Günün bi- rinde, kalfam, benim harem takımında çalabilecek kadar öğrendiğime hükmetti, Ve veliahd dairesinde yapacağımız bir konserde diğer cariyelerle birlikte çal- maklığım için beni takımla birlikte meşkettirdi. Nihayet Murad efendinin huzurunda çalacağımız gün için bize siyah kırmalı etekli beyaz bol kollu işlemeli ipek bluz- Jar ve yalnız bir omuza atılan içi kırmızı üstü siyahlı ufak pelerinler yaptırdılar. Meşklerimiz bitti, Giyindik kuşandık. Saçlarımızı yeşil kırmızı kordelâlarla süsledik. Benim için o gece çok mühim bir gece idi, Çünkü birinci defa olarak şehzade Murad efendinin karşısında keman çöla- caktım. Halbuki o akşam Murad efendi, mu- taddan daha fazla olarak; selimlikta beylerile birlikte kaldı. Hareme girdiği zamani da doğru validesinin yanına. gitti. Valide sultanla birlikte bir odada ka- pandılar, Biraz sonrs haznedar kalfa geldi ve bize soyunmamızı, bu akşam efendi haz- retleri hasta olduğu için konser yapıl mıyacağını söyledi. (Depama 10 uncu sayfada) Sayta ” Şair Akife yapılan hücumların akisleri Agâh Sırrı Levend “Akif gibi bir şair tevkire lâyıktır. Gençliğin ona gösterdiği alâka elbette yerindedir, diyor Akifin ölümünün ikinel yıldönümü münasebetile hakkında yapılan münaka- şalar devam ediyor. Biz bu neşriyat sıra- sında ortaya atılan bazı iddiaları, afaki düşünüş ve amiyane görüş mahsulü say- dığımız için hakiki Akifi sahibi salâhi- yet ağızlardan dinlemek istedik. Bugün edebiyat tarihcisi Agâh Sırrı Levendin cevabını okuyacaksınız. Agâh Sırrı Levend sualim karşısında: — Akifin ölümünde ben fikrimi söyle- miştim, dedi. Tekrarlıyayım: Bir şairi, san'at sahasında beyenenler ve beyenmiyenler olduğu gibi, o şairin ideolojisini kendi noktai nazarlarına, uy- gun görenler beya görmiyenler de olabi- lir, Ancak o şairi tenkid ederken, malik olduğu kıymetleri görmek istemiyerek toptan inkâra kalkışmak ne kadar hatalı ise, takdir ederkn de haiz olmadığı va- sıfları isnad etmek suretile ifrata kaç mak o derece yersizdir, Galiba Mehmed Akif için de böyle ya- pılmaktadır. Halbuki yedi cidlik Safahat meydanda. Akif te aramızdan ayrlalı henüz iki yıl oldu. Eseri de müessiri de objektif olarak tetkik etmek imkân eli- mizde mevcuddur. Şüphesiz Mehmed Akif edebiyat tarihi- mizin ehemmiyetle kaydedceği bir şah- siyettir. Bu ehemmiyet her şeyden evvel samimiliği ve tabiiliği itibarile Türk nazmında bir merhale olmasındandır. Saf ş'ir arayanlar onun birçok manzü- melerinde şiir bulamazlar. Hakları da vardır. Ancak taşıdığı imanın kuvvetin- den gelen bir coşkunlukla yazdığı man- zumelerin içinde şiir denecek hayli par- calar olduğu da inkâr edilemez. Şiirin kuvveti, şairin duymakta ve duyurmak- !a gösterdiği kudretin derecesile ölçül- düğüne pöre, bu manzumelerin kendi nev'i icinde yüksek birer değer taşıdığı muhakkaktır. Meselâ Balkan harbi felâketinden son- ra yazdığı; Utandım ağlıyarak, ağladım utanmı- yarak ve Çanakkale harbinden sonra yazdığı. Gömelim gel seni tarihe desem, mğ- maznn gibi mısraları içinde bulunduran maânzu- meler ne kadar kuvvetlidir. Mehmed Akif kuvvetli din terbiyesile yetişmiş bir memleket çocuğudur. Onu kolaylıkla heyecana getiren — hâdiseler memleketin o zamanki feci akıbeti, siya- si ve içtimat bozukluklar; tenbellik, mis- kinlik ve kayıdsızlık gibi memleketin ü- mumi hayatım kemiren derdlerdir. Bu gibi mevzuları terennüm eden bir şair elbette tevkire lâyıktır. Hiçbir zaman ferdi hisleri terennüm etmedi diye bir şairi tenkid etmeğe hakkımız olamaz Ancak iyi ifade etmişse güzel bulur ve beğen'r; iyi ve kuvvetli ifade edememiş ve bizde bir heyecan tevl'd edememiş ise beğenmeyiz. İşte bu kadar. Akifin şah- siyeti ve eserleri hakkındaki mülâhaza- larımı gerek vefatından sonra yazdığım (Yen! Türk) teki makelemde, gerek son zamanda neşrettiğim (Edebiyat Tarihi dersleri) nin üçüncü cildinde tahlil etti- ğim için bu nokta üstünde fazla durmak istemem. Ancak ideolojisi hakkında birkaç söz söylemek isterim: Akif meşrutiyetten sonra başlıyan ve Balkan harbinden son- ra hızlanan Türklük, İslâmcılık ve garb- cılık gibi cereyanların içinden islâmcılı- ğı benimsemiş bir şairdir. Aldığı kuv- vetli dini terbiyeyi ve büyüdüğü muhiti düşünecek olursak, bunu Akif için çok tabii görürüz. Nasıl ki, Türkçülük cere- yanını müdafaa edenlerden Ziya Gökalp, siyaseten islâmeiliği tutmak zaruretini duymuştu. Hattâ daha geribi; Büyük Harb bu siyaseti bir (flâsla neticelendir- diği ve İstiklâl Harbi Türk milletinin İkendi benliğine dayanmak zaruretinden doğduğu halde, son zaferden bir ay evvel Diyarbukırda çıkardığı küçük mecmuâda ki (Dine Doğru) makalesinde hâlâ bu noktai nazarı tervic etmekte idi. Bunları söylemekte maksadım şudur ki; her şahsiyet kendi devri içinde müta- lea edilmelidir. Vaktile islâm veya Os- manlı siyasetini takib ettiği için herhan- gi bir mütefekkiri mahküm etmeğe hak- Agâh Sırı Levend kımız olamaz. Ancak şahsiyetini tahlil ve tenkid ederken bugünkü fikirlerimize uygun olmuyan noktaları kaydeder ve mukayeseler yürütürüz. Akif için, içinde bulunduğu müslüman &lemin haricinde, bu Âlemin âdetlerine ve an'snelerine tamamile yabancı bir garb âlemi mevcuddur. Bu iki dünyanın birbirile birleşmesine imkân yoktur. Garb âleminin medeniyeti bize diş bile- mektedir. O medeniyet, (Maskara mah- lük) tur; (Kahbe ve yüzsüz) dür; niha- yet (Tek dişi kalmış canavar) dır, Bununla beraber ilim ve fen hep bu diyarda vardır. Ancak bu medeniyetin tekniğini almak ve eski müesseseleri ıslah etmek lâzımdır. Akifin milli şair olup olmamasına ge- lince' Akif muhakkak ki milliyet'ni se ver. Ancak onun tasavvur ettiği milliyet bizim düşündüğümüz milliyetten farkh- dır, O, müslüman şair olduğu için bütün müslümanları bir millet addeder, Başka türlü milliyet onun beavsalasına sığmaz. Fakat böyle düşünmekle onun Türk milletini sevmediğini; vatanperver ok madığını söylemek elbette kimsenin hatı. rından geçmez, Akif memleketini o kadar çok sever ki; milli mücadele senelerinde Anadoluya İ geçmiş ve birine Millet Meelisinde me- İbus olarak bulunmuş ve memleketin uğ- radığı felâketler karşısında İstiklâl Mar- şım “yazmıştır. Hattâ o zaman, evvelce çok sarih olarak söylemediği millet ke- limesini de telâffuz etmekten kendini a- Tamamıştır. İşte İstiklâl Marşında bulu- nan birkaç mısra O benim milletimin yıldındır parlıyacak Hakkıdır hakka tapan milletimin. istiklâl Kükialme delale Gin Döl md Da WE bu celâl Ebediyyen sana yok, ırkıma yok izmihlği Derken burada kullandığı millet elbet- te müslüman Türk milleti; ırk ta müslü- man Türk ırkıdır. Nihayet Mehmed Akif, ferdi ahlâk iti- barile emsaline az tesadüf edilir bir in- sandır. Doğru bildiği yolda şaşmadan yürüyen, hiç eğilmiyen, faziletli ve ciddi bir insar. Bu kadan metin ahlâka sahib bir insan için ve kendisine daima tekrar. Jadığı İstiklâl matşına bağışlıyan şair için gençliğin yaptığı bu ihtifal ve gös terdiği alâka rlbette yerindedir. Türk gençliği, kendine hizmet eden, istikbale hazırlayan şahsiyetleri ne ka- dar tevkir eder ve hatırasını hürmetle a» narsa © kadar kadirşinaslığıni gösterir ve rüşdünü isbat eder. iAz ve nefis tütün yetiştirilecek Gümrük ve İnhisarlar Vekâleti dün şehrimizdeki âlâkadarlara bir tamim göndermiştir. Vekâlet bu tamimde ge çen- yıllarda fazla tütün yetiştirilmesi yüzünden bazan mahsulün tamamen satılmadığı, bunun memleket için za - rarlı görüldüğü, Ticaret ve Ziraat Oda- ları ile Belediye ve İnhisar © idareleri memurlarının halk arasında propagan- da yaparak az ve nefis tütün yetisti - rilmesinin teminini bildirmiştir,