8 Sayfa SON POSTA ü K İstanbulda kolera salgını Mevsim kıştı, hergün binlerce koleralı Gülhane parkının bulunduğu yere bırakılı- rmud ağaclarına memeli pas hastalığı Birineikânın 27 l v S ordu. Buzevallıları nasıl ve nerede tedavi edeceğimi düşünürken hatırıma büyük| Kimisinin havadan, kimisinin sudan olur dediği camiler geldi. Evkaf Nazırı Ziya Paşa merhuma “Bazı camilerin Şehremaneti em- rine verilmesi,,için telefon eitim. Ziya Paşa “Müslümanlara mahsus ibadethane- lerin telvis edilmesine asla rıza gösteremem!,, cevabını verdi Cemil Topuzlu: — Balkan harbine aid halıralarıma ni- hayet vermeden önce sıhhi bir afetten de bahsedeceğim, dedi. Muharebenin ilânından bir kaç gün sonra şehrimize muhacirler gelmeğe buş- lamıştı. Amma ne geliş... Hepsi sefil ve perişan bir halde. Yelken gemilerine, şi- mendiferİcre üstüste yığılan bu bedbahi- dar, aç, çıplak, Sirkeciye çıkartılıyorlar. dı. Köylerinden, kazabalarından öküz a- rabalarına binenler, bu suretle yola çı - kanlar da ayrı... Vakıâ, İstanbul Muhacirin müdüriyeti, muhacirlerin bir kısmımı ceste, ceste A Ç| nadoluya gönderiyordu. Fakat buna rağ- men Şehrimizde daimi surette 40-50 bin hasta ve bakımsız muhacirin bnlunma - sının önü slımamıyordu! İşte, bunları yerleştirmek, beslemek, hasta olanları tedavi etmek işi de az son- ra İstanbul belediyesinin omuzlarına yüklenmişti. Başımıza gelen bu derd kâfi deği gibi, Çatalca tarafından yaralılar da gön- derilmeğe başlandı. Harbiye nezareti, her nasilsa, bu hususta arzu olunduğu ka - dar büyük mukyasta hazırlanmamış bu - Tunduğundan, — yarabılar - açıkta ve ba« kımsız bir halde kaldılar. Onlara bak » mak ve hastanelere yerleştirmek vazi « fesini de bana, yani #ehre verdiler. Tahmin edemiyeceğiniz derecede ileri olan o sefalet ve fecaati gözlerimin önü- ne getirince, hâlâ vücudüm ürperir. Üs- telik şehremanetinin kasası bomboş, ne doktor, ne hastabakıcı, ne de hastane | var. Velhasıl yok, yok, yok! | Bin müşkülât ile b'raz para buldum. | Şehirde ve Boğaziçinde bir çok büyük o- |i telleri ve yalıları boşalttırdım, Böylece, şehrin Kf semtlerinde küçüklü, büyüklü doksana yakın hastane açtım. İşleri az çok yoluna koydum diye Ta - Dünkü kısmın hülâsası | Hamdune bi 13 yaşında iken Hamamcı Osman efendi ile evlendirilmişti. Osman e- fendi 50 ile 6D yaş aratında bir adamdı. Hamdune evlendiklen iki sene sonra bir| kız çocuk doğurdu. beslemsi Şazimend o gün mahallede surahi surahi şerbet dağıtmağa başladı. Bu arada Hacer hanıma da uğradı. Kadıncağız doğüün hahorini öğrenince etek- leri zil çalarak derhal yeldirmesini — giydi. Şerbet surahisin! boş bir turşu kavanozuna boşalttı, aonra küçük Sazimendle sokağa fırladı, kosarak Hamdunelerin evine vardı. (Roman devam ediyor) apının zembereği inde ta- K kılhı idi. Çekip açtı ve selle - mehüsselâm içeriye daldı. Daha aşağı- da iken avaz haykırmağa başladı: — Gözünüz aydın ayol! laha! Lâkin fena halde gücendim. Ağ- rın tutar da, haber vermek yok mu? Evin içinde ağır bir tütsü kokusu hâ- kimdi. Herhalde, yukarıda, lohusanın odasındaki mangala, oradaki mahalle —x cevab yetiştiren, $|bu, mukadder dı Cemil Topuzlunun şehremini iken alınmış bir resmi hat bir nefer alacak gibi oldum. Fakat ilmiş! aki askerler arasında bir de kolera çıkmasın mı? Şehirde ise se. falet son dereceyi bulmuştu. Hastalıktan; her gün bir çok kurban veriyorduk. O derdlerin üstüne bir de kolera inzimam Bu esnada K edersiniz... Ben, bütün ömrümce bu kadar yorul « duğumu bilmiyorum. “Hattâ bir kaç gece Üstüste uyku bile uyuyamadım! Sordum: — Kartalda kolera neden 'çıktı? Cemil Topuzlü, adeta hiddetle cevab verdi: — Neden olacak? İhmal, teseyyüb ve ikter! Bu yüzden Çatalca ve Ha- inde bulunan bütün askeri kuve vetlerimiz de mahiv ve perişan oldular. Bu faciayı size kısaca anlatayım: Bir gün, Yakacıkta oturan akrabam- ÇA — Vi P m z Bir kenarda te - temizce bir yer ya- tağı serili idi. İçin - de, al zemin üzerin& kasnak işlemeli yorganın altında, kireç gibi siması, içeriye kaçmış göz- İğ leri ve soluk dudak- larile Hamdune ya- tıyordu. Yanıbaşında, yü - zü yeşil bir duvak - la örtülü, sımsıkı kundağının — içinde yeni doğan çocuk, gözleri kapalı, ana - sının rahmında baş- Bedestenlinin üre hanım oldu. — Nerdesin. karı? Hamdunecit; temindenberi seni sayıklayor. Yedi ma- halleye malüm oldu da, sen mi duyma- dın? Bu Seküre hanım da tuhaf bir k: zâfından Herhalde, ö; her meclisin sen! anırcasına hiz- kh söyler, sırasında k ür, perde İrler savt ler anlı tir, vıldırır gene dı erdiven ayağında, içerisi kirli bezlerle ve çirkef ile dolu bakır leğenin den atlıyarak, yukarıya Çıktı. Sağda, kapısı açık düuran lohusa odasının pamuklu perdesini iterek içe- riye girdi, * . | hâlâ lamış bir. rüyayı takib ediyor ibi idi. Hacerin o - daya girmesile ha * edince, artık vaziyetin fecaatini tasavvur | V' “Ah ne baygın AA dan biri, benim ile görüşmek üzere soluk soluğa Emanetteki odama girdi. Aynen şöyle dedi: «— Harbiye nezaretinin emri ile Rume- liye gönderilmek için Anadoludan gelen askerler, birkaç gün istirshat etmek üze- re Kartal ve civarına yerleştiler. Fakat tabur zabitleri bununla iktifa etmiyerek, köyümüzdeki köşklere, bu meyanda be- nim köşküme de asker doldurdular. Ev« velki gün bir askerin ani surette hasta- ğını ve 24 saat bile geçmeden öldü- im. Bu hastalığın sari olup ol- mediğimiz için heplmiz de te- ük. Lütfen bu vaziyete bir çare Derhal, döktor arkadaşlarımdan birini Kartal ve Yakacık taraflarımı teftişe gön- derdim. O zamanlar, Şehremanetine yakın olan evimide oturuyordum. Gece yarısı, beni uyandırdılar. Bir de ne göreyim? Karta- ls gönderdiğim doktar, telâş (le yatak o- dama kadar girmemiş mi? Arkadaşım. gayet haklı olarak büyük bir heyecan içinde — Aman Paşam, dedi, Yakacıktaki köş. im. Üst katta yatan bir askeri mu- ettim. Hastalığı, koleraya benzi. Derhal lâzım gelen teöbirleri aldım. Sonra Kartaln indim, Tabur zabitini buldum. Meseleyi anlattım, Bana: — Askerin hastalığı kolera — değildir. Olsa olsa züfadandır. Esssen ben de ya- rın taburumu alıp, İstanbul yolile Ru- meltye gideceğim. Telâşlanmayın, ceva- bımt verdi. Zabitin bu sözleri üzerine tabil büsbü- tün telâşlandım. Kendisine acele etme- mesini söyledim. Fakat, zabü lâf dinliye- ceğe benzemiyor. Bu endişe ile sizi gece yarışı rahatsız ettim, (Devamı 10 uncu sayfada) Yazan: Sabih Alaçam İi EİİİT Z - ) Beı a beyaz şemsiyeli!,,| Terzi Muharrem, bahçesindeki ar - mud ağaclarında garib bir hastalığa İrastlamış: Anlattığına göre canının s- kıldığı bir gün, çocuklarının kılıcından |arta kalan yahud da her nasılsa dallar- da unutulan armudları keşfe çıkmış! İİnce bir dikkatle ber tarafı araştırır - ken birdenbire yaprakların ekserisin- de meme gibi bir takım kabarcıklar bu- lünduğunu farketmiş. Bu garib şeyler ne ola? diye düşünürken armudları u- nutmuş ve başlamış yaprakları topla- mıya Ertesi gün dükkânınca her pgelene kumaşlarla birlikte bu garib manzara- h yaprakları da göstermiş. Kimisi ha- vadan demiş, kimisi sudan demiş bir |törlü terziyi tatmin edememişler, Şim- |di de bana soruyordu: — Bu neden olur? — Civarda ardıç ağaclarının bulun- 'masından! dedim. Kimisinin havadan, kimisinin sudan olür dediğine benim de ağactan olur |deyişim büsbütün garibine gitti. * Armud yapraklarında görülen o tu- haf kabarcıklar «Memeli pas hastalı - Bis nin alâmetleridir. Bu hastalığın ilk izlerine yazın tesadüf olunur. Memeli pasa tutulan ağacın yapraklarında ön- celeri, portakal renginde bir takım le- keler belirir. Sonradan bu lekeler git- genişliyerek — sonbahara doğru lerinde mememsi bir takım kabar - cıklar peyda ederler, yapraklarda bu lebteyi ve kabharcıkları yapan fen dilin- de (Gymnosporangium Sabinae) deni- len, Üredine sınifından bir mantardır. Armud yapraklarının döküleceğine ya- kın bu mantar, rüzgüra katılarak uçar ve'o civarda rastlıyacağı ardıç ağacla- rına yapışıp kalır. | Memek pas mantarı, kışı mütlaka ardıç ağaclarında — geçirecektir. Ardıç ol yerde ömrü: eki yaza ulaş- Suyolcunun ka - TISı, — Neme Jlâziım? dedi. Dini ayrı am - ma, zanaatının da ehli imiş doğrusu! Ortada dolaşmak - ta olan ebe Esma hanım bu lâkırdı - dan almdı. Bu yolları biz Je biliriz amma, hü- kümattan korkarız.. diye mırıldandı. Suyolcununki, de- virdiği çamı dü - geltmek için — Tabil! diye ce- vab verdi. Ehillili - ğiniz bizce de ma - lüm, kadınım. San- ki, demek istedim sıl olan şamata üze- Dutvağın altından, tıska bir kedi miyâv lamasını andıran zavallı bir ses çıktı ki, o da, bu işi be « rine, duvağın altından, sıska bir kedi|halle muhtarının kızkardeşi itiraz etti: | cerdi. miyavlamasımı andıran” zavallı bir ses çıkt Karılar hep bir ağızdan: dediler. r doğruca yatağa koştu. T organın ucunu iterek, lohusa - ına oturuüverdi. — Çok canın yanmadı ya? — Hayır, Allah razı olsun ebe ha - nımdan! — Eh! Seneye bir daha inşallah! — Yook! Sakın ha! İstemem artık, Öteden, Şaziye hanım denilen, ma - aya, maşallah! Hal Hacer bir çam devi: — O vermedi ki! dedi; Hamduneci - ğim kaç yıldır evlâd hasreti ile yanı - — A, o nasıl lâkırdı? Cenabihak ve - rince verir. Evamirine karşı durulur mu? yördü geğirti ile, Haceri payladı: — Sus! Günaha irırsin ağzımı, yelloz! Hacer sustu. Lâkin bu küçük hâdise, Hamduneye analık hazzını temin etmiş olan Erme- ni ebeye sözü intikal ettirdi. Şaziye hanımın rastıklı kaşları çatıl- dı. Onda hiddet ifade eden gümrah bir giriyorsun! Şimdi Ebe hanım Ermeni meslekdaşının müuvaffakiyetini inkârda ısrar ediyor- du: — Çocuğun doğacağı vermiş da dan, yoksa, haddine mi düş Tün, Allahın vermediğini zor Gene hep bir ağızdan, kendisini tas- ğ dik ettiler, Çocuk birdenbire viyaklamağa baş- lamıştı. Anmnesinin, uzaktan: « Pişt, pişt>leri onu bir türlü susturamıyordu. Kimi: — Karnı acıktı.. meme istiyor, dedi; ebe hanımın itirazına uğradı: — Olmaz. Kırk sekiz saat geçmeden meme verilmez. bu hastalık için ben de “ Civarda ardıç ağacının bulunmasından olur,, cevabını verdim Armtd ağaçlarında (Memeli ptS! hastalığı ni V— Memeli pas bastalığının armad raklarında. yaptığı lekeler, » B — Ayni hastalık yüründen yapraklâf zerinde görülen memeler, ’ © — Memeli pas hastalığının ardıç da yaptığı mantarlar. tırması mümkün değildir. (Bu nn”; dikkat) memeli pos mantarı ardıf cı üzerinde de (dallarda) bir takılf ? mecikler meydana getirir, Bu * bi kabarcıklar kuru havada kny“vl" mer, nemli havalarda açık esmer tedirler, Zaman geçtikçe bu m#""., buruşur ki tam bu sırada kemıâ' ö sporları, gene rüzgâra veya hai katılarak yazlığa (!) yani armud 'f larına giderler. , Bu mevsim geçeri sene armud Y:; raklarında kırmızımtırak tekelere ladığımız ilk yaz aylarıdır. (Devamı 10 uncu sayfadi) - Kimi de, sancılandığına hük!n'ııg yordu. Buna cevaben de, dokuz ':'ı,( sahibi olmuş, tecrübeli bir kadı lan Raziye hanım: VJ — Anoson kaynatın da kaşık Tf ağzına akıtın tavsiyesinde bü” Hiç biri, odanın içini kanlıyan dümanı ile çöreotu üsünün © F mini ciğerlere verdiği ıstırabı ”;J miyordu. Gene imdada yetişen tenlinin Şeküre hanım oldu. J;J — Karılar! Odayı sabahcı kabif'ğe döndürtünüz. Acık meydan verî",ıı pencereyi aralayalım, içeriye hava pirsin! diye bağırdı. n | Tohusa ile çocudunun üzerlerit İtüler, Pencereyi iki parmak Y“:“g' sürün, aAralığı terlik teki J’ lar. Kapalı kafesin deliklerinde;*f rıya fırlamak istiyen duman yığıldı. # ğ Hamdunenin de nihayet bir h”:vf mek olduğunu, süküne ve istif müuhtae bulunduğunu di'ısünmwyl' kadınlar çene varıs'.ır:_mrînrdl-w' lede, kendi meclislerine dahil bi gç mıyan kim varsa, her birine ıl""ı 'il mgel takıp çekiştirmeve başlâ' P— Ayol, imamın Sabbek hanımf şına gelenleri düvdümüz mu? — Öyle imiş. Herif, üstüne €7 yormuş, ş — A, sahi mi? Belli idi ammf ği zamanlarda azdı idi, koca imati içil basının . cenazesinde, ede e, yan odada