“Son Posta,, nın Hikâyesi XK MK NN ZNi nhisarlar U. Müdürlüğünden n LÂHANA FIÇI MEREATA AAA AAA CÇeviren : Aziz kardoşlerim, işte bahar geldi. Ta- bil çok geçmeden yaz da gelecek, Yaz ne güzel, ne enfes bir mevsimdir: Orta- lıkta bol bir güneş vardır; hava sıcaktır.. Sen, üşüyeceğini falan hatırına get rinek- sizin başıaçık, ceketsiz, ayağında keçe Ççizmeler olmadan dolaşabilirsin!. — Oh, her taraf mis gibi çiçek kokar. Kuşlar, cıvıldar, böcekler uçuşur.. Velhasıl bü - tün canlı mahlükat ayaktadır.. Her şey canlı, her şey şendir.. Aziz kardeşler, yaz hakikaten güzel ve hoş bir mevsimdir. Güzeldir. hoştur amma, onun da ken - dine göre bazı kusurları vardır. Bundan iki, üç yıl önce kooperatifler. den birinde çalışıyardum.. Binbir meslek arasında, hayatımızda bu işi de yaptık.. Kooperatifte satış memurluğu, yan! tez- gâhtarlık yapıyordum.. Sene bin dokuz 'yüz yirmi iki idi. Malâmunuz olduğu üzere arkadaşlar, yiyecek satan kooperatiflerin en korktu- u şey sıcaktır, Onlar için sıcaktan kö- tü, sıcaktan korkunç hiç şey tasavvur edilemez!, Tabil hepiniz bilirsiniz ki, hiç bir yiyecek sıcağa dayanamaz!. Çürür, bozulur, kokar.. Bütün bunların sonun - da da kooperatif büyük büyük zararlara girer. Halbuki aksi gibi bu sıralarda ortaya tasarruf şiarı da atılmış olabilir.. Peki, sİze sorarım vatandaşlar, insan birbiri ne zıd ölan bu iki işi nasıl birleştirsin?. İşte vatandaşlar, sıcağın bu gibi zarar- - larını düşünmeksizin, egoistçe davrana -| rak yazın gelişine derhal sevinmemeli - yiz!.. Yalnız kendimizi değil, fakat biraz da umumil menfaatleri düşünmeğe mec- buruz!. İşte arkadaşlar benim kooperatifte ça- lıştığım yıl bir hayli aıcak olmustu.. Bu sıcağın tesirile mağazamızdaki lâhana tur şüları bozulmuş, sözüm meclisten dışar! kokmuştu.. Gülmeyiniz vatandaşlar, gülmeyinız!. Kooperatif bu yüzden bir yığın zârar « lara uğradığından başka bir yığın da lü- Zzumsuz masraflara katlanmak mecburi- yetinde kalıyordu. Öyle ya, kokmuş ma- k mağazada tutamazdık.. Tabif anu bır yerlere göndermek lâzımdı.. Malüm ol - duğu üzere bu iş için bir yığın götürüp Ve muayyen günde, kendisine gös - terilen vapura arkadaşlarile beraber bindi. — Zarmana kamara — ayıran olmamıştı. Za - yallı, — güvertede gidişe çoktan ra - zı idi amma, To - Tik ayak diredi ve ona da, bir Ame- rikalı kadın ga - petecinin yanında bir yer — buldu. Bir kadınla bir erkeğin ayni kamarayı işgal etmeleri caiz olamışacağından, orasını güya İfakat hanıma tahsis ede- ceklerdi de, Zorman Gurabi efendi ile beraber kalacaktı. Halbuki hu tesviye tarzına muhalefet eden bizzat gazeteci karı oldu. İfakat hanımın sakil kadın - höma, Zormanın cazib erkekliğini ter- cih etmişti. Misis Fulblödün nemene bir şahsiyet olduğunu ne kadar tasvir ve tarife uğ- raşsak, gene de lâyikile anlatamayız. Müttehid cümhuriyetler matbuatı, bü- yük ve önemli hâdiselerde, yabancı memleketlere gönderdiği mümessilleri, hikmeti hüda, hep böylelerinden seçer. Sanırsınız ki onun, sureti mahsusada, böyle vaziyetler için seçilmiş, yetişti - rilmis, birikir'nden gudibet, biribirin - den kaçık, biribirinden müz'iç bir er kânıharbiyesi vardır. Amerikalı kadın gazeteci nazarı dik- kati derhal kendi üzerine çeken garib, acib bir mahlüktur. Kılığı kılık değil, yüzü gözü çilli, mendebur, müstekreh- tir. Kırk iki numara kundura taşıyan ayaklarından, kirli bir kül kedisinin postunu andıran saçlarına kadar, erke- ği ömrünün sonuna değin — kadından pefret ettirecek kurumuş bir vücudü vardır. Kenarları hafif hafif köpük tu- tan, incecik dudaklı ağzı, çok yağlan - mış ve vidaları gevşemiş bir sual ma- SI H. Alaz 4gemanke getirme masrafı icab eder.. Yani neri ma-| min bir ucu idi.. Öyle ya, bu leş kumku- lın bozuluyor, bu yüzden ziyana giriyor-| masını şehrin orta yerine bırakamezdık.. sun; bu yetişmiyormuş gibi bir de üs-|'Tâ şehrin kenarındaki çöplüklere götü ıı 1 — İdaremizin Paşabahçe Müskirat Fabrikası ıçin şartnamesi mücibince © atdet alttan sürme araba ile 100 X 110 eb'adında. 20 adet plâtform açık - eksiltmt — usulile satın slmacaktır. 11 — Heyeti umumiyesinin muhammen bedeli 900 lira ve muvakkat teminati İ 67,50 liradır. Ii —21/X11/938 tarihine rastlıyan Çarşamba günü saat 14 de Kabataşta Lersr zım ve Mübayaat Şubesindek! Alım Komisyonunda yapılacaktır. IV — Şartnameler parasız olarak her gün sözü geçen şubeden almabilir. telik bir yığın masrafa giriyorsun!. İşte insanın asıl canını sıkan nokta burasıdır. Halbuki, aksi gibi, bizim mağayadaki Tâhana fıçısı da pek muazzam bir şeydi.. Aşağı yukarı yüz otuz kilo kadar bir şey.. Bir kaç kiloluk bir şey olsaydı kims* me- telik bile vermezdi.. Fakat gördüğünüz gibi muazzam bir fıçı! Ya bu kokmuş lâhanadan ortalığa ya- yılan koku?!.. Aman Yarabbi, dünyada bunun kadar iğrenç, bunun kadar kötü bir kokuyu ömrümde görmedim.. Mostra- lık bir koku!.. Leş gibi bir koku!.. Bu kokuyu, hiç korkmadan; dünyanın — en köftü kokularile mukayese edebilirsiniz!, Bizim kooperatifin müdürü İvan Fe - doroviç bu koku yüzünden âdeta neş'e- i kaybetti.. Dünya ona zindan kesildi. Bütün işlerini unutür gibi oldu. Adam- cağız, sersem tavuk gibi, gözlerini sü - zerek, burun kanatlarını oynatarak ma- ğazanın içerisinde dolaşıyor, her önüne gelene: — Aman azizim ne kokuü, ne koku, de- yip duruyordu; âdeta burnumun - direği kırılıyor, Biz ona teselli maksadile: — Yok canım İvan Fedoroviç, burun direğini kıyacak gibi pek te o kader de- BiL.. Eh, işte, sadece fena kokuyor. Halbuki, hakikatte, lâhana cidden pek keskin kokuyordu.. Öyle ki dükkânın ö- nünden gelip geçen yolcular burunlarını tıkamak mecburiyetinde — kalıyorlardı... Artık dükkânın içine girmek felâketine uğrıyan müşterilerin halini siz düşünü « nüz!.. Bu kokmuş fıçıyı mutlaka, sür'atle bir yere sepetlemek lâzımdı. Fakat Allah solâmet versin, bizim mü - dür İvan Fedoroviç bu hususta biraz mü- teroddid davranıyordu.. Adamcağız, belki de haklı olarak, yapacağı lüzumsuz mas- raftan çekiniyordu. Öyle ya canım, bu kocaman, alâmet gibi fıçı, öyle kolay ko- lay yerinden kalkamazdı.. Yok hamaldı, arabaydı, şu idi, bu idi, bir yığın masraf kapısı... Sonra fışının gideceği yer de cehenne- nem de rüp dökmek lâzımdi.. Neyse, lâfı uzatmıyalım.. Aradan bir kaç gün daha geçti.. Pis lâhana kokusu tahammül edilemiyecek bir hal aldı.. Bu vaziyet karşısında bizim müdür de ima- na geldi: — Çocuklar, dedi, bu pis lâhanalar için sarfedeceğim paralara yüreğim sız- lıyor.. Üstelik bu seneki kâr nisbetimiz de bu yüzden düşecek.. Fakat ister iste- mez bu Jeş deposunu buradan defetmok lâzım., Çünkü pis lâhana kokusu, daya- nılmıyacak bir hal aldı.. Müdürün de nihayet bu karara gei - mesinden heplmiz sevindik.. Lâhacva fi- çısını defetmek için tertibat almağa gi - riştiğimiz bir sırada, ö güne kadar hiç ağzını açmamış olan - tezgâhtarlardan Vaska Verevkin de işe karıştı: — Arkadaşlar, dedi, ne akla hizmet e- derek bu Jeş için bu kadar masraflara giriyorsunuz, umumt menfaati ayaklar altına alıyorsunuz?. - Bence — lüzursuz masraflara girmedense şimdilik bu lâha- na fıçısını kooperatifin arkasındaki av - Juya rıp bırakalım ve bu işin nası! bir netice vereceğini bekliyelim.. Vaska Verevkinin fikrini hepimiz. bil-| hassa ür, pek beğendi.. Barunlarımızı pamukla tıkıyarak lâ - hana fıçısım avluya çıkardık Ertesi sabah merakla avluya — koştuk. Yüz otuz kiloluk koca fıçı bomboştu.. Bir gece içinde bütün kokmuş lâhanaları a- şırmışlardı.. Bu iş, kooperatifte çalışan hepımizin pek hoşuna gitti. Neş'emiz yerine geldi.. |Öyle bir şevkle işe sarıldık ki, beş gün- İHlük mağaza işini bir günde çıkardık. Kooperatif müdürü İvan Fedoroviç se- vinçli sevinel' ellerini ofuşturuyor: — Har'kvlâde nefis bir iş, deyip du - ruyordu.. Şimdi isterse bütün mallar çü- rüsün, vız gelir!. Çürüyeni. kokanı av » Jluya gıikarıryız, olur biter, Lhıyar turşusu bozuldu.. Hepimiz sevindik. Kökmuş malı av - OSTANIN ROM SON Aradan çok geçmeden bu defa bir fıçı | V — Eksiltmeyo i: rak etmek istiyenlerin fiatsız fennf tekliflerini tedkik mek üzere ihale gününden bir hafta evveline kadar İnhisarlar Umum Müdi ğü Müskirat Fabrikalar şubesine vermoleri ve tekliflerinin kabulünü mutazafi” mın vesika almaları lâzımdır. VI — İsteklilerin eksiltme için tayin edilen gün ve saatte $ 7,5 güvenme P ralarile birlikte yukarıda adı geçen komisyona gelmeleri ilân olunur. Cinsi Mikdarı beheri ir. kr. 21. 15 — 4 10 Bibiso ve kasket 196 Takım n Paito ©)) Adet İskarpin 218 — Çitt ya nümüne ve şartnameleri mucibince alınacaktır. da yapılacaktır. bi nümuneler de görülebilir. Her lunduğu sokaktan görünsün diye avlu kapısını da biraz aralık bıraktık.. Ertesi sabahı gene merakla avluya koş- tuk. Fakat bu defa evdeki pazar çarşıya uy- mamıştı.. Alçaklar, turşu ile beraber fi İçıya da alıp götürmüşlerdi.. Bu bize aers oldu. Bundan sonra kokan ANV ( çekilir. Ne hislerini tahlil, ne de hare - ketlerini izah müm- kün değildir. Harb meydanında, ihtilâ - lin en kızgın safha- sında, — bakarsınız: bir kedi — yavrusile alâkadat olur. Son- ra, ortaya yabancı bir dava atar ve tu- | hafı şu ki, mensub olduğu gazete de ©- nun — bu davasına müzaharet eder, sü- tunlarında yer verir. / Amerikalı kadın / gazeteci, gazetecili - ği meslek aşkı ile CA değil, bir macera di- ye ifa eder. Onun aradığı gazetesinin muvaffakiyetinden ziyade, kendi hesabına heyecandır. — Falan hâdise münasebetile, gaze - teme gu haberi yetiştirdim.. demez; — Filân hâdise esnasında başıma şu geldi.. der. Amma, hepsi böyle — midir? Hayır. Dünyada, her kaldenin istisnaları ol - masa, çekilmez bir vaziyet — hasıl o - lurdu. Lâkin Misis Fulblöd maalesef istis - nalar meyanında değil, o tarif ettiği - miz takımdandı. . Hayatın kendisine en son verdiği a- cı derslere rağmen, umumi kaideye tâ- kinesidir. Hadisâatı takib esnasında, en |bi olarak, huyunu canının altında 18 - acar bir erkek gibi atılır, sonra da en|rarla muhafaza eyliyen Bay Zorman Üa GÇ A ü y T kendisinin de bir Türk — gazetecisi ve İstânbulda çıkan bilmem hangi gazete- nin harb muhabiri maht s3u olduğunu söylemişti. Bu sunturlu yalan tesi: *i yaptı. Karı delikanlıya sülük gibi y: aştı. Olduk - ça düzgün bir İngilizce * onuşan Zer - man, bu dilde de palavı | savurmakta aslâ güçlük çekmiyordu Fulblöd'e ne- ler yutturmadı neler?! Bir defa, Toriğin toreadorluğunu bire bin katarak sena ettikten sonra, Gura- bi efendi ile karısını da zengin bir çift rından geri dönü - yorlardı. Takvor — hakkın- da ise ne kadın bir şey sormuş, ne de © malümat — vermeğe Yüzum görmüştü, Misis Fulblöd onu #«kabili ihmal — bir kemiyet» — addedi - yordu. Zormanın sport - men hali karının ü- zerinde tesir yap - mıştı, o da bunu sez- miş, yeni bir mace « yaya atılmağa ha - zırlanıyordu. Vapu- run içinde daima beraber dolâşıyor - lar, beraber oturu - yorlardı. Torik bu hale kızıyor, fakat ses çıkarmıyordu. Müdahalesini, işin daha ileriye gideceği zamana — saklı - yordu. Misis Fulblöd Zormanı Türkiye hak- kında isticvab ediyordu: — Kaç karımız var? Memleketinizde şalvar giyersiniz, değil mi? Gül suyu dolu bir nargi'e haşhaş içmek keyifli midir? Karılarınız size ihanet ettikleri zaman çuvala koyar da denize atarsı - nız, değil mi? Sokaklarınızda temizlik işini köpekler görürmüş, — doğru mu? Bande Mubammen B. — 467,6 teminat eksiltmenlü IV — Şartnameler parasız olarak hergün sözü geçen şubeden alımabileceği * yemekten sonra muntazaman tutarı İr.k 4095. — 1035, 873. 80 65.50 pazarlık 15 I — İdaremiz müstahdemini için yukarıda cibs ve mikdarı yazılı üç kalem €f hizalarında gösterilen — usullerle H — Muhammen bedellerile muvakkat teminatları hizalarında gösterilmiştir. Iti — Eksiltme 15/X)1/938 tarihine rastlıyan Perşembe günü bizalarında Y” zılı saatlerde Kabataşta Levazım ve Mübayaat Şubesindeki Alım Komi 3N V — İsteklilerin eksiltme için tayin edilen gün ve saatlerde &- 7,5 mvallr (8669) v | ralarile birlikte yukarıda adı geçen komisyona gelmeleri ilân olunur. ' ile SABAH, ÖĞLE ve AKŞAM dişlerinizi fırçalayınız. şaltıyorduk. Tabif bu defa bırakılan ler hasırla keraber gidiyordu.. Yazan: Mih, Zoşçenko YARINKİ NÜSHAMIZDA: Daha sonra söylerim Çeviren: İsmet Hi kaldırmağa çalışıyordu. M a Bir aralık, onlar gene böyle Hyııf oturmuş, konuşuyorlarken, 'nrı#_ yanlarına sokularak Jâkırdıya K4 ğine — Kadın, onun — da Fransızca bildil » şaşdı. Bu suratsız, mıymıntı adamın " çok kültürü olabileceğine inanmıytf ; du. Y ” Siz de Türk müsünüz? diye 9107 — — Evet. : — Müslüman mısınız? A — Hayır: Ermeniyim! p ei Amerika'ı misisin gözleri hl"d; büyüdü. Takvorun yüzüne uzuf " baktı: — Ermenisiniz, öyle mi? — Evet. Hayretinizi mi — Bir Türk kafilesi içinde N€ var? — Nasıl ne işim var? Ben de küm, Mezhebim ayrı, o başkâ- milliyetim birdir. — Bizde de zenciler Amet amma aramıza sokmayız. Bu mukayeseden canı vor, müstehzi bir eda ile* — Ey! deği; siz medent bir niz de ondan, Biz, Türkiyede © Heri gitmedik. — Amma ben sizi Türklerle y biliyordum.. — Asla! Vaktile, bir takım tesirlere kapılıp da olmıyaca yaller peşinde koşan bazı dünyada bövle bir kanaatin ti &ebeb olmuşlardı. Onlar belalai dular. Buzüne bu tik Türkiye Cü 'Türk vatandaşları, yaşar. kardeş gibi geçinirler. — Tuhaf! — Tuhaf olan bu benim değil, sizin kafalarınızın hâlâ &b MA ?;.: !5!;?: b aö Go ü gıki ü Kİ AAT M N â & z & R $ gi B3 ?;ıı.'iyt'! in Ve v $ hayır sahibi olarak tanıttı. Güya bun -| Canileri kazığa oturtup da öyle mi öl -| ğişmemiş olmasıdır. Sizi de lar fevkalâde bir vazife ile, Hilâliah -| dürürsünüz? Kabilinden saçma sapan | değilim. Bakın, gene siz irğ mer namına İspanyaya gelmişler, fa -| sualler soruyor, Zorman da dili döndü-İnuz: Amerikada siyah adi kat oradaki keşmekeş — dolayısile hiçi| ğü kadar bu yalan malümat ve kana -| yetede yeri yoktur. miskin bir kadın gibi ürkerek geriye loğlumuz, karı ile ilk — temasında ona,|bir iş görmeğe muvaffak olamadıkla -latleri düzeltmeğe, kadının zihninderi ğ (Arkatt &fffğş TFT Fi ZI # FEEİEEEE ğ eEŞLbE TER ZP DAZ 7 a SETÇEZLİ AÇ REŞ L Ti N ? | y M