SON POSTA Sayfa * Dinyada, şimdiye kadar eşine tesadüf edilmiyen bir sövari idi. — Bir çok defalar, dönmekte olan yeldeğirmenlerinin Garib ve inanılmıyacak şeyler Sidey'de şehre bir defa kır- mızı renkte yağ: hılünda adaları civa- ayda bir yer Yunus balığı çok vekidir. ve bu zokkamı bilhassa yiyeceğini temin etmek husosun- da gönterir. Evvel min eder ve zar buluasalı görünce, bir hamlede bunlara kanadlaı arasından atla geçmiştir. Başka bir deln da 15 metre yükseklikte bi köprüden, ata bünmiş olduğu halde mehire atlamış'ır Ne olmak istiyorlardı, NE OLDULAR ? Galib Kemali Söylemezoğlu ve Nizameddin Nazif hayatlarını, hatıralarını anlatıyorlar Anketi yapan: —ük Galib Kemali Söylemezoğlu Eski Moskova büyük elçisi Galib Ke- Mali Söylemezoğlu şöyle söze başladı: — Küçük iken, meselâ avuka! İrfan E- min gibi, cambazlığa filân meraklı değil- dim, dedi. Çünkü, bizim çocukluğumuz. da cambaz da yoktu, cambazlık ta! — Sıkı bir aile disiplini altında büyümüş tüm, Babam, çok ciddi bir aile relsi k Beni ve kardeşimi karşısına oturtur, dai ma memlekete faydalı olmamız - için Başihat ederdi. Hattâ, yaşımız az çok ilerleyip te siya- * vaziyetleri idrake başlamak çağına gel- diğimiz zamanlarda bile - ki devletin ba- fında bir sürü dahilt ve harici gaileler Vardı « bize: — Kat'iyen meyus olmayın, azim Salışın, derdi. Babam, kabiliyetlerimize göre olacak, kardeşime askerliği, bana da memurluğu #eçmişti. İşte, ben bu şekilde bir alle terbiyesi Umiş olduğum için, yüksek tahsilimi ta- Mamladıktan sonra, memur oldum. Se- heler geçtikçe iİlerledim. Hariciye mesle Üinde, sefirliklerde teleğin germü ser - Üni tattıktan, insanlar için acı ve tatlı şeyin mukadder olduğunu aniadıktan Kanra, gene talihin sevkile istirahat köşe- tİne çekildim. —H Muharrir Nizameddin Nazif Nizameddin Nazif bir an düşündü... hra heyecanlı ve gür bir sesle söyle- Meğe başladı: — Vallahi, her şey hatırıma gelirdi Unma gazeteci ve muharrir olmak, hele Tomancı olmak hatır ve hayalimden geç- Tezdi, ile Sana açıkça söyliyeyim: Balkan harbi *lmasaydı, okumazdım bile! Ben, babama gelinciye kadar, dercbey- an'aneleri içinde yaşamış bir ailenin Yocuğuyum. Ecdadım, redya İstizmarı ile Yüşıyan eeki uç beylerinden idi. Babamın babasını tesadüfler Viyanaya Atmış, Öişmiş: Viyana askeri akademisinde oku- ve Viyanaya gitmesi için, bildiğiniz i, Tepedelenli ailesinn tepelenmesni Ç eden tarihi hâdiseler vukubulmuş! Büyük babam, oğlunu okutmuş. Baba- :—;uınnıd. büyük Reşid Paşanın ağa- . olan İshak ağanın - baltacıbaşı ve- Gep autar - oğlu Edirne dizdarı Re- Beyin torunudur. .:.ahım, gerek babasından, gerek ana- hoy Slesinden kalan mirasın 9, 40 n 'Ardalık ederek 96 30 nu fakirlere yar- n ederek, mütebaki 96 30 mu da kitah- e sarfederek yemiştir. - Nizameddin k_mfıı_ı babası Nazif Bey cinayet mah- Bi 'Sİ reisliği yapmış ve 37 sene avu- ettikten sonra en yaşlı baro aza- Olarak ölmüştür. » 'lhn:m' okumaktan bütün istikrahıma & .b&lablrllı,hhrueol'ultu.l ©, münevver bir adam olarak ye- | Sabih Alaçam Kendisi, politikacı bir adamdı: Jön Türk- lerden idi, iyi bir hatibdi ve gazeteci idi. Bir taraftan Makedonya hâdiseleri ve Bulgar - Rum komitecilerile uğraşır, bir da Kâinat adlı bir gazete çıkarırdı. (Ön- ce Dramada, sonra Selânikte.) Ben, babamin yazıhanesinin duvarla- rındaki kitablardan; matbaasındaki mü- rekkeb, kâğıd kokularından ve muharrir diye gösterilen bi arkadaşlarından « İskeçeli Sıdkı merhum, Alemder Mus- tafa vesaine... - kaçar, onlara adetâ kı- babamın — münevver hü » viyetine, onun âlemine taban tabana zıd bir çocuk idim! Hattâ diyebilirim kı bun- ların hepsine düşmandım! Anamla beraber düğün evlerine, kadın hamamlarına, büyük anamla beraber Se- lânikte Moloz boyundaki sinemalara git- mekten ve çiftlikte ata binmekten zevk alırdım. Mahallede, taş kavgası yapan çocukla: rın elebaşısı idim! Drama varoşuna gi- der, güvur mahallesini basardık! Vakta ki Balkan muharebesi oldu, vay efendim sen misin mirasyedi olmağa yel- tenen küçük bey? Kimi Yanyada, kimi İskeçede, kimi Dimetokada at, araba, çiftliz, konak ve sürü sürü redya sahibi olan dayılar, ha- lalar, amcalar, yeğenler, teyzeler vesaire, vesaire... İstanbulda iki odalı bir evde toplanıverdik! Böylece, yeni bir muhite düşünce, bir meslek sahibi almanın lüzumuna kani ol- muştum, Fakat, meslek deyince, hatırı- ma gelen şey, yalnız yaşamak ve para ka- zanmak değildi. Balkan harbinin, bana kaybettirdiği şeylerin pek büyük olduk- Tarını görüyordum. Benim kâinatımı öl. |dürmüştü Balkan harbi! Allede refahtan eser kalmamıştı. Bü- tün arkadaşlarım ya kaybolmuşlar, ya kılıçtan geçirilmişti. Bütün bunlar, ben- de, Balkan harbinin galiblerine karşı dahşetli bir kin uyandırmıştı. Bu kinimi tahakkuk ettirebilecek mesleğin âskerlik olduğuna inanıyordum. Bir gece, bahriye mektebine müsabaka ile talebe alınacağına dair olan ilânı ba- na gösteren babam: — Madem ki asker olmak istiyorsun. Gir be çocuk buraya, belki Averofu sen batırırsın, dedi. Riyaziyeden nefret eden ben, en girift ve muğlâk riyazt derslerle dolu bir prog- ramı bulunan bu mektebin en iyi tale- besi olmuştum. Maamafih, kader yardım etmedi. Çok tembel çalışarak büyüttüğüm ensem, çok çalışarak iyi bir riyaziyeci olmak istida- dmı kazandığım yıl di, eridi... |Günün birinde, lenfavf guddelerimin jl- tihabı yüzünden birbirini takib eden üç ameliyat üzerine denizcilik kadrosundan çürüğe çıkarıldım. O zaman, babam, avukat olmamı tav. taraftan avukatlık yapar ve bir taraftan | Dr. Tek- tar Soumay, Bu genç kız, Kukuk fakülter sünden - dipler masını aldıktan bir #y senra, Şanghay “dalm? yüksek mah- kemetine reit tayin edilmiştir Yağmur suyu niçin temiz | p, değildir? Yağmur suyunun temiz olduğuna ina - 'nanlar pek çoktur. Fakat hakikat bunun | İtam aksidir. Bilhassa şehirler civarında | yağan yağmur amonyak, nitrat, karbon ve diğer mikroplu maddeleri ihtiva eder. Çünkü bütün bu maddeler şehirler üze. rinde bulunurken yağmur bunları masse- der ve toplu bir şekilde aşağıya bırakır. * 100 sene harbleri ne demektir? Bu harbler İngiltere ile Fransa arasın- da 1337 senesinde başlamış olan ve 1453 de nihayet bulan muhtelif harbler seri - sidir. Bu harbler esnasında İngilizler bir çok zaferler kazanmış olmakla beraber neticede Fransız topraklarından atıl - mışlardır * Odeon ne demektir? Ödeon eski bir Yunan kelimesidir ve şarkı manasına gelir. Hall hazırda sine- mü ye tiyatrolara verilen bu isim Perill- les zamanında Atinada bir tiyatronun is- ml idi. Eski Yunanlılardan sonra bu ke - lime Romalılara intikal etmiş ve muhtelif milletler tarafından kabül edilerek zama- nımıza kadar gelmiştir * Neon ışığı nasıldır? Neon Atmasferde en nadir bulunan gazlardan biridir. Bu gaz tenviratta kul- lamilır. İnce tüplerde saklanır, Hafif vol- tajlı bir elektrik cereyağı bu tüplerden geçirildiği takdirde çok parlak, bir ışık hâsıl olur, Bu ışık şimdi tenviratlı reklâmlarda ve dekorasyonlarda kullanılmaktadır. ——— ——— —— siye etti. Hukuka girdim. Fakat, bu saha benim için dardı. Umumt harbin ilerleyişi, Üniversitenin tektük talebeleri arasına da politikayı sokmağa başlamıştı. Bugünlerden birinde, kendi telâkkile- rine uymıyan birkaç fikri ileri türmemi beğenmiyen babam, beni evden kovdu! Ömrümde ilk defa aç kalıyordum. Ar- kadaşlardan biri (Tanin) gazetesine gider gelirdi. Benim, pis pis düşündüğümü gö- rünce, sebebini sordu. Söyledim, — (Sabah) gazetesinde boş bir yer var, oraya gir, dedi ve böylece gazetec! oldum. Hülâsa; Eğer Balkan harbi olmasaydı, hiç para sıkıntısı çekmeden büyüyon, bir çiftlik sahibinin kızı ile genç yaşta evle. nip bir düzüne çocuk yapan, belki de ava meraklı bir adam olacaktım. İhtimal, im- zamı atmağı bile bilmiyecek, parmağım- da zümrüd üzerine kazılmış mühürlü bir | buseler) filmlerini çevirmiş ve bilhas- yüzük taşıyacaktıra! Sabih Alaçam yakın 1871 senesinde Amerikanın Öhio ' eyaletinde evlenmiş olan bu çiftin boyları iki buçuk metreye idi. İçinde yaşadıkları evin kapıları we diğer bütün eşya bu uzun boylu insanların eesametine göre hususi surette yapılmı SiİNEMA Tino Rossi'nin yeni filmi: Paris ı şıkları film san'atkârın en güzel filmi oldu. Şimdi Paris sokaklarında, evlerinde hep bu filmin şarkıları duyuluyor Paris Işıkları Memleketimizde ilk filmi olan Ma- rinella ile büyük bir muvaffakiyet ka- zanmış olan ve herkes tarafından fev - kalâde sevilen Tino Rossi, bu filmden sonra (Kitaralar çalarken) ve (Yakan sa bu ikinci filmi çok beğenilmişti. Birdenbire en büyük yıldızlar sıra - sına geçen Tino Rossi'nin güzel sesine halkı doyurmamak için olacak ki bu artiste senede ancak bir film çevirti - yorlar. Bu sene de yalnız (Paris ışıkları z Lumisres de Paris) ismindeki filmi çe- virmiş Pa dillere destan - olan Casino de Paris'nin en seçme numaraları, en güzel kızları arasında — hazırlanan bu film Tino Rossi'nin şimdiye kadar çe - virdiklerinden çok güzel ve çok muh- teşemdi! Bu film için dans mütehassısları ay- larca çalışmış, bir çok yeni rumbalar 'aratmış; kompozitörler Tino Rossi'nin sesine en çok uyan nağmelerle dolu on şarkı hazırlamış, en mahir dekoratör - ler bu film için Casino de Paris'yi bir peri masalını andıracak zenginlikle süs lemişlerdir. Baleler dünyanın en güzel kızlarından seçilmiş; bütün bu lüksün çerçeveledi- Bi altın sesli Tino Rossi, kıvrak rum - baları ile şöhret alan güzel ve sihirkâr Conchita Montenegro — ve yeni Jean Harlow diye anılan sarışın ve cazibeli Michele Alfa bu filmin kıymetini bir kat daha arttırmaktadırlar, Tino Rossi'nin söylediği şarkılar - dan: (Veni Veni) ve (Le bal de 1'amcur) ismindekiler şimdiden salgın bir hatde Parisin en büyük salonlarından en u - zak Fransız köylerine kadar yayılmış, | herkesin dudakları bu ateşli şarkıları tekrarlamağa başlamıştır, . Filminden bir sahne Parise gidip gelmiş ve bu hâdiseler Üzerinde bizzat alâkadar olmuş sinema mecaklımı bir arkadaşımız bize şunları anlatıyor: — Biz uzaktan gazetelerin verdikle- ri havadisleri mübalâgalı bulur hattâ bazan reklâm diye kıymet bile verme- yiz. Fakat bu yazılar halkın his ve a « lâkası yanında o kadar sönük ve kuv « vetsiz kalıyor ki... Paris, artistlerine, bilhassa — bütün kadınların sesine âşık oldukları bu Ti- no Rossiye o kadar büyük bir kıymet yeriyar ki insan bunlara yapılan mu « ameleyi görünce san'at hükümdarları- tun da saltanatlarının çok kuvvetli ol « duğunu anlıyor... Ben Pariste iken büyük iki hâdises ye şahid oldum. Biri İngiltere Kral ve Kraliçesinin istikbali, diğeri de Fran « sızların millf bayramı olan 14 temmuz gecesi şahidi olduğum bir vak'a... Paris ışık ve neş'e içinde yanıyor... Sokakları dolduran halk köşelere ko « nan cazbandların âhengine — kendisini bırakmış, mütemadiyen dönüyor... Adım atacak yer yok. Büyük bir meydanın ortasında polis — tarafından muhafaza edilen kürsüye — benzer bir şeyi zorla görüyorum. Etrafımda birdenbire bir kaynaşma oluyor: «Geliyor!..» sesleri — bir dalga gibi her ağızda dolaştı. Ben de bu kür- süye bir konferanscının çıkacağını san- dım ve bekledim... Gözüm, — gelen üç polis ile bunların arasında — ilerliyen bir delikanlıya takılı. Bu Tino Rossi idi... Birdenbire yert göğü inleten bir a kış tufanıdır başladı - ve dakikal sürdü... Ben sayısı herhalde yüz bine yaklaşan ve neş'e içinde haykıran, bağı ran halk arasında eonun» sesini duv - maktan ümidimi kesmiş ve mütcessir de olmuştum. (Devamı 10 ncu sayfada) semaz eee —