» bu âlem, hiç bir zaman parça parça ya - Türkiye, İran, Irak ve diğerleri Yazan: Muhittin Birgen ı—-’ rkiyenin cenub ve şark hudud- larında yeni bir âlem uyanıyor. Bu #lem, tam müstakil, nmüfuz altında müstakil, kısmen de istiklâle namzed mil- letlerden mürekkebdir: İran ile muhte- Mf Arab mefnleketleri, Suriyenin yaptığı bazı hırçınlıkları bir tarafa bırakırsak, o« yamı da dahil olduğu bhalde bu yeni uyas nan âlemle Türkiye arasında ve bütün bu memleketler içinde tarih birliği ve menfaat birliği neticesi olarak büyük bir dostluk ve tesanüd hüküm sürmezi lâ - mmdır, Bugün bir kaç devle; ismi taşı - yan bu geniş âlem, ne kadar ayrı hudüd- lardan mürekkeb bulunursa bulunsun bunların kuvvetlerini birleştirmeleri bir zarurettir. Tarihe bakınız, görürsünüz ki gamış değildir. Nisbeten yakın tarih za - manlarında buralarda hep imparatorluk- lar gördük: İran imparatorluğu, aşiri A- rab imparatorluğu, nihayet Osmanlı im. paratorluğu. Bu âlem, ne vakit parçalan- mıya teşebbüs etmişse dönüp dolaşmış, tarihi ve hayat! bir zaruretle, yeniden hâkim bir irade altında toplanmıştır. Bu- gün, eski imparatorluklar tarzında te - gekküller artık bahis mevzuu — olamaz. Bunufi yerine bu memlekeller arasında dostça el ve iş birlikleri temini icab eder. Fakat, bu el ve iş birliğinin siyast bir ruhta olması da kâfi değildir. İktısadi sa- hada ve şamil bir tesanüd ruhu içinde iş birliklerine doğru gitmek Jâzımdır. * Bu iktısadi tesanüd sahasında şimdiye kadar hiç bir şey yapılmış değildir. Fa- kat, büyük garb âlemi karşısında birbir- lerine dayanmak mecburiyetını bir gün gelip mutlaka hissedecek olan bu Yakın- şark memleketleri, ayni tarih içinde bir tarih ve kültür kardeşliği yapmış olan bu milletler, eğer şimdiden bu iş ve el birliğini iktısadt sahada esaslı - suretle mütalca ve tedkik edip bir plân kurmaz- larsa bilâhare bu işleri yapmak çok güç olur. Meselâ, Türkiye ile İcan kendi hu- bir otarşi plânı tatbik ediyoriar. İki mem- leketin plânı arasında bir tesanüd olmak lâzumdır. Faraza, İranın veya Irakın pet- rolu ile Türkiyenin kömürü ve demiri. yahud bakır ve kromü arasında bir mü- nasebet varsa bunlar araşlırılıp bulun - malı ve iktısadi plânlar her iki taraftan da bu Mmünasebetle müyazi olarak götü- rülmeliğir, Türkiye ile İran, Türkiye ile Irak ve bilmükabele bu üç memleket, bü- tün teşebbüslerinde birbirlerine pazar açmanın çarelerini aramazlarsa hiç bi kendi iktısadi plânında tam bir muvaf. fakiyet elde edemez. Meselâ, Türkiye Ka- rabükte büyük bir demir sanayli yuvası kurmakla meşguldür. Büyük Alman fir - malarını bir araya toplayan bir Alman grupu da İranda buna benzer bir şa -| nayi yuvası kurmak üzere yakın zaman- larda İran hükümeti ile 40 milyon liralık bir mukavele tmzalamıştır. Demir sanayil denilince #sha geniş, şube namütenahi çeşidlidir. Eğer İran ile Türkiye, ara - larında bir hesab yapıp şubeleri ayırır - lar, çeşidleri tanzim ederlerse bu İki mem- leketten biri diğerine kendinde olmıyan çeşid”için piyasa açmanın çarelerini de bulurlar ve o zaman her İki tarafta da teşebbüsler kolaylıkla inkişaf eder, Ayni şey kimya sanayli hakkında da tatbik edilebilir: Eğer Türkiye, kendi — iptidaf | maddelerine ve kendi sanayi çaşidlerine göre çunu ve şunu yapacaksa İran da ö tekini ve berikini yapmayı düşünmeli ve karşılıklı surette birbirlerine piyasa aç ma çarelerini bulmalıdırlar. Bu misalleri nümütenahi uzatabiliriz. * cal Bu işler öyle şeylerdir ki icab eden tedkikler evvelden yapılmaz ve hesablar tanzim olunmazsa bi memleketler sırf kendiler kım işlere gi ş bulu: dan geri d tevkalâde müşkül olur. Bunun için İra- nn İktısadiyatını idare edenlerle Tür - kiyenin iktısadiyatım idare edenler ars- sında şimdiden bir takım temaslar yap - mıya başlamak, her iki memleketin işleri arasında bir müvazilik tesisi çareleri bu- Resimli Makale : Birineci Napolyona «Vaterlor muharebesini kaybedişinin sebeblerini sormuşlardı. Şu cevabı verdi: — Harbde muvaffakiyet düşmandan evvel davranmıya bağlıdır, fakat icab ettiği zaman beklemesini bilmek te lüzımdır, ben birinci çarta her vakit riayet ettim, fakat ikincisini yapamadım. SOZ ARASINDA Bir tayyare Faciasının garib Neticesi Ana, baba ve çocuklardan mürekket bir aile, hava yolile bir yere giderler- dudları arasında bir iktısadi kalkınma ve | ken, tayyare ateş alıp düşmüş ve zavab lıların hepsi yanarak ölmüşlerdir. Fa- kat işin garabetine bakınız ki, çocu - ğun yanından asla ayırmadığı oyun- klarına hiçbir şey olmamıştır. ——— ——— lunup bulunmadığını tedkike girişmek çok hayati bir ehemmeiyeti haizdir. 'Türkiyede de, İranda da bütün bu işler devlet elile ve devlet sermayesile yapı- lıyor. Öyle de yapılacaktır. Bundan do- layı iki taraf, bu mühim meseleler üze - rinde başbaşa verdikleri zaman pek ko- lay anlaşmalara varabilirler. Sırası ge - lince, «Türkiye ile İran kardeştirler» di - yoruz; fakat bu sade bir sözdür. Zamanı- mızda sözle hiç bir şey yapılamaz. Kar - deşlik sözle değil, siyasetle ve bilhazsa Aktısadla tesiş edilir. İktısadi temeller ü- zerine oturmıyan siyast kardeşliklerin manası yoktur. 'Türkiye ile İran arasındaki münasebet- lere aid olarak söylediğimiz bu gsözler, Irak için de variddir. Irak da yavaş yavaş iktısadi hayatında bazı değişmeler yap - muya hazırlanıyor. Eğer orada hazırlanan 'bu hareket, Irakı Türkiye ve İrana yak- laştıracak bir istikamet yerine onu ön - lardan ve ötekileri de ondan uzaklaştı - racak bir yol tutarsa 6 zaman ne tarihi kardeşliğin, ne de Sâdabad paktının ma- nası kalır. Bunun için Yakınşarkın tari- Sasımı patlatıp açmaya uğraşırken, — bir hen kardeş olan memleketleri arasında | kuza neticesinde, hırsızın orada bulunan | bir iş kardeşliği tesisinin de çarelerini a-| kardeşi ölmüş; bunu gören Riçards, fena ramak fırsatlarını kaybetmemek lâzım-| halde mütecessir olmuş, hemen telefona dır. Muhittin Birgen —— İSTER Tanıdığımız ailelerden biri fazla zengin olmamasına rağ- men kendisini birçok şeylerden mahrum ederek, çocuğunu tahsil için Avrupaya göndermişti, çocuk memleketimizde çok sürüler bir maddenin imalini nazari ve ameli olarak öğreten bir mektebde okuyacaktı. Mekteb 8 senelikti, genç adam mektebe imtihan vererek girdi, birinci, ikinci, üçüncü ve dördüncü 'seneleri muvaflakiyetle bitirdi, fakat tam beşinci sınıla girerek arkadaşlarile birlikte diploma alacağı sırada İSTER İNAN, kendisine: hedefini hiç şaşırmı e l de nni (_Hergun bir fıkra Ben olmadığıma göre Bir ziyafette Amerikah mizahçı Mark Twain'in yanında oturan - biri, İ $ bir aralık Mark Twain'e dönerek: : »— Bana, meşhur Mark Twain de ri- yafette bulunacak, demişlerdi, tanı - madığrmı söylemiştim. «Dikkat et, de- diler, kahkahayla gülen birisini gö - rürsen onun yanındaki Mark Twatn'- dir» Bu sözü işiten Mark Twain kahka » hayla gülmiye başlar. ğ — Şimdi anladım, der, Mark Twein ; ben olmadığıma göre öbür yanınırda oturan olacak! $ — | | İspanı;;ds İ;a!ka Gıda ölçü İle veriliyor Hükümet İspanyasında bir nüfus için gündelik tayın, 40 gram fıstiık kahvesin- den, 70 gram sütten, 135 gram şekerden, 30 gram zeytinyağından, 100 gram pata- tes ekmeğinden, 38 gram da fasulyadan terekküb eder. | İngilterenin meşhur kasa hırsızı zabıtayâ teslim oldu! Daha çocuk iken hırsızlığa başlıyan, | tren "köprülerindeki tehlike — işaretlerini kullanarak, trenleri durdurup soyan, bu yüzden birçok kereler yakalanarak ha- pishaneleri boylıyan meşhur kasa hır- Hzlarından İngilir Riçarde; bu sefer de| |bir otelde kasa kırmak yüzünden yaka-| lanmış ve altı sene hapse mahküm ol-| muştur. Hırsız, 34 yaşındadır ve ömrü- nün 20 senesini hapiste geçirmiş bulun- maktadır. Durhamda bir otele girerek otelin ka- sarılarak karakola telefon etmiş ve biz. zat teslim olmu; İSTER — Tahsil müddet! İNAN, — Mektebimizin t beşinci sınıfta ecnel tilecektir. Halbuki mektebin cak, en mühim teknik bahisleri okutuluyordu. İSŞTER Sabır tükenmez bir hazinedir, derler. Doğrudur, fakat sini bilen ve çelişen bir adam tarafından kullanıldığı za- man mutlaka vurur. Hayatınızda ve işinizde muvaffak olmasını istiyorsanız sabırlı olunuz, beklemeyi öğreniniz. |memiş, derken, yediği darbenin tesirile denildi, ve ailesine de tulmaktadır, binaenaleyh çocuğunuzun diploması bu yıl ve- yan kuvvetli bir silâha benzer. Görme- Yanan Kralı diye Bir İngiliz doktorunu Yaraladılar Londrada Bond Street'te akşam yeme- ğini yedikten sonra gezmeğe çıkan — bir| İngiliz cerrahı, meçhul bir kimse tara- | fından usturpa ile yaralanmıştır. Buna sebeb olarak ta, doktorun Londrayı ziya- ret eden Yunanistan kralı Majeste Jorja aşırı derecede benzemesidir. Mütecavizin bir ecnebi olması ihtimali gözönünde tutularak, ecnebi klüpleri, So-| hodak! pansiyonlar, kahvehaneler — gid- detle aranmaktadır. Doktor sokakta giderken, yanına bir şeyler homurdanan bir adamı gelmiş, ar- kasına geçmiştir. Doktor ehemmiyet ver- yere yuvarlanan doktor, dönüp etrafına bakındığı zaman, meçhul adamın uzak- laştığını görmüştür. Filvaki, Yunan kra- h. doktorun yaralandığı mahalle yakın bir otelde oturmaktadır. Resimlerimiz doktoru ve Majeste Jorju göstermaektedir. Dünyanın en ihtiyar Yahudisi Dünyanın en ihtiyar Yahudisi ve en| eski Siyonisti Mayer Dikştayn, 117 yaşın- da olduğu halde Filistinde Tel'avivde öl. müştür. Dikştayn mukaddes toprağa ilk hicret eden Yahudilerdendi. 1887 de Balda top- lanan ilk Siyonist kongresine murahhas | olarak iştirak etmişti. Dikştayn'in 95 yaşında bir oğlu vardı. Son günlerde oğlunun beli büküldüğünü görünce, gebebini sormuş, oğlu, ihtiyar- hktan, diye cevab verince: — Senin yaşındakilerin ihtiyarlık tas- çe Hamaları, çok uyıb! diye onü terslemişti. İNANMA! iniz bitmiştir, diplomanızı alacaksınız, yle bir mektub yazıldı: ddeti her ne kadar $ sene ise de ri alâkadar etmiyen meseleler oku- ) beşinci sınıfında © san'atın asıl can ala- İNANMAIL İkinciteşrin 10 Sözün Kısası İlmi malı—c;..ı'b— Eden deli E haneden nasılsa kaçmağa mu « vaffak olan bir deli, diplor lik etmek suçundan dolay mahkemeye verilmiş, fa eydana çıkınca, cezal dığından yerine iade edilmiştir. Hâdisenin tafsilâtı okunmağa de « ğer. Hem katıla katıla güldürür, hent de hekimlik âleminin hâlâ ne — kadar iptidaf ve insan denilen mahlükun ne türlü saf olduğu keyfiyeti — üzerinde durdurup acı acı düşündürür. Lui Beneto, tıb'dı adli kararile bit « kaç yıl evvel girdiği Viljüyif tımarha « nesinden, nasılsa bir kolayını bularak, günün birinde kaçıyor. Delilik budalar lık demek değildir. Beneto da, eski ikâ« melgâhına dönmeyip, başka bir mahale lede bir ev tutüyor ve oraya yerleşi « yor. Kapıda bir plâka var: Doktor Luf Beneto.. Paris hastaneleri sabık hekim- lerinden, ve tıb fakültesi servis şefle « rinden.. “Az zamanda, bu yeni doktorun mu“ ayenehanesi hastalarla — dolup dolup boşalıyor. Doktor Beneto çok hâziktirt Bazı çetin vak'alarda konsültoya çağır” dığı meşhur tıb profsörleri onun reyi “ ne iştirak ediyor, verdiği ilâçları, tut “ tuğu tedavi usullerini tasvib ediyorlar. Hattâ bazı hekimler, kendi karılarını, çocuklarını bu değerli (!) meslekda « şa (!) getirip tedavi ettiriyorlar. Bu, böyle, ekini belli etmeden, sekiğ ay sürüyor. Nihayet, işin farkına va “ ran bir eczacı oluyor. Hazik doktorum yazmış olduğu reçetelerin birinde çok nazik ve tehlikeli bir ilâcın fazla mik* darda tavsiye edildiğini görüp şübhele* nİyor. Doktorun evinde telefon yok “ tur. Eczacı fakülteden soruyor. Oradâ bu isimde bir servis şefinin bulunma “ dığı cevabını alınca sıhhiye müdürlü * ğüne başvuruyor ve mesele meydanâ bu suretle çıkıyor. Bu hâdise, ilkin alelâde bir kome “ di mevzuu gibi görünür. Lâkin, üzerin” de durup da, teemmül edilince, insanr lığın bütün saflığı, enalliği, zavallılığı olanca fecaati ile tebarüz etmektedir. Şimdiye kadar müsbet — ilimlerdefi saydığımaz tababetin, deliliğin verdiği Şuursuzca cesaretle herhangi bir şahif tarafından, Paris gibi — müterakki bİf muhltte, sekiz ay kadar”oldukça uzurl bir müddetle oyuncak olabileceğini V€ en yüksek tıb üstadlarının bile, bir d vanenin saçmalarını ilim diye kabul eylediklerini akla getirdikçe ben nere” de ise zıvanadan çıkal p E. Talu ) &riste, sekiz ay evvel tımar « n eee eireneer L ea SELALEEREELAEEETENEEAEARAEEE ÇA A” Ayakkabı fiatları yükseldi Ayakkabı fiatlarının son ıünlerd' birdenbire yükseldiği — görülmektedifi Bazı esnafın mallara fazla fiat koyma * sı, mevsim dolayısile kundura sarfiyif tının çoğalması, muamele vergisli küçük fabrikalara da tes_n_ıillnden sorf ra büyük ve küçük fabrikalar arasln daki rekabetin kalkmış bulunması haricten gelen derilerin takas farkınıf yüzde 60 a yükselmesi bu yükselişi sebeb teşkil etmektedir. Ticaret ve 54 nayi Odası piyasada tedkikler yapmat ga başlı ır. 1854 Resml seze |F3T ada D e A PERŞEMBE İimei Teşrin