Müsrifin pantalonu Bay Faruk, zengindi amma para "'M" mekten * hiç hoş- Janmazdı. Kendisi- mne bir elbise lâzım geldiği zamanm ter- ziye dikttrmez, ha- zır elbiseciden al- SA mazdı. — Dosdoğru Yenicamie gider, orada müstamel elbise #atanlardan birinden alırdı. Cene bir gin karısile birlikte Yenicamte elbise almaya itmişti. Elbiseci bir pantalon gösterdi. Y Faruk pantalona baktı: — Bunu istemem, dedi, ahlâkımı bo- Zar.. — Neye? — Cepleri delik.. muhakkak bir müari- fin pantalonuydu, size getirip sattı. * Tedbirli genç Genç erkek, sevdiği genç kızın nturdıı- ğu apartımana gir- di. Merdivenlerden çıkarken, — sevgili- sine rastgeldi: — Ne o, burada ne işin var. — Babanı gör- Meye geliyorum, seni istiyeceğim. Genç kız sevinmişti. Sı in boöy- huna atılacaktı. Tam bu s'r:ıda onun ©- Müuzundaki şeye gözü takıldı: — Omuzundaki ne? Erkek hatırladı: — Ha, şey.. paraşüt, babandan seni is- im zaman, baban kızar da beni pen- Bereden atarsa, bir yerim kırılmasın diye — Elektrik malzemesi satan mağe-” zaların tenzilât yaptıkları bir zaman- da evlendiğimize çok hata etmişiz. — Güze ! fıkralarj Ayığına basınca Baloda dansediyorlardı. Erkek kadının Ayağına bastı. Kadın: — Bir yılanla dansetmeyi ne kadar çok İsterdir. Dedi, erkek sordu: — Neden? — Yilamın ayakları, bilhassa ayakla- BON POSTA T — Prova için mi gelmiştiriz? — Bayana üç ay evvel yaptığım kos- tümün parasını alıp alamıyacağım bir kere daha prova edecektim. Şapkacı — Ya bu şapkayu ne dersi- niz? Müşteri — Şapka olduğu pek belli, hiç orijinal değil! Taksiden indi güzel; Parkta gezindi güzel; Gördüm, aşkın gönlüme; Bir anda sindi güzel.. Binelim tramvaya, Gidelim sinemaya.. Yanyana oturalım; Bu ne tatlı bir hülya! Bak Beyoğlu bir mahşer; Herkes olmuş ikişer. Biz de uygun bir çiltiz. Tereddüd etme maşer.. ;':*’* Sivili topuklu ayakkablari yoktur| İ ğ * Yaramış İki kadım karşılaştılar, birbirlerini te " turnağa süzdüler: — Nen var Süzan, rengin solmuş, göz- İn çukurlaşmış, iğne ipliğe dönmüş- #ün, yoks hasta mısın? — Neye hasta olayım, zayıflamak için *#rgün muntazaman yürüyorüm da.. — Ne iyi, ne iyi.. sana ne kadar yara- TMiş, az kalsın tanıyamıyacaktım. * Lokantada — Garsan, * — Bay! — Yemek yiyeceğim. bir dil getireyim mi? mem, bir hayvanın ağzından çı- s Ö)lt lıı bir yumurta IPG"YW Boksör — (Şiddetli bir yumruk yi- yince) birile başa çıkamıyordum. Şimdi birdenbire ikileştiler, her iki. sile nasıl başa çıkacağım. — Dünyadaki abdalların - birincisi muhakkak sensindir. — Sen bendön daha evvel doğdun, birinci sen sayılarsın, düştü de; © yüzden mi öldü? | Tilki kürkü Bayan İclâl, kocasile birlikte Beyoğlu- na çıkmışlardı. Bir kürkçü — dükkâmı- |Jnın önünden geçi- Yorlardı. Bayan İc- Mil camekâna bak- tı. Bir tilkı kürkü gördü. — Kocasına döndü: — Bu tilkiyi bana alsan ne olur? Kocası düşündü: — Almak isterim amma karıcığım, a- partımana götüremeyiz.. biliyorsun ya, apartıman sahibi konturata, apartıman- da hayvan bulunmiyacaktır, diye madda ilâve etmişti. * bir Zamane çocuğu Bay Yaşarer, tarş doksan beş yaşında idi. Bir gün kom- ularından birinin vi önünde dur- , anlatıyordu: Tmiz- rkes çok ya- şar, dedi, en genç ölenimiz gene yüz yaşını geçtikten sonra jölmüştür. Yalnız babâm bir kaza netlco- sinde doksan yaşında iken ölmüştü. Komşunun beş yaşındakı çotuğu Bay Yaşarerin diz kapaklarını geçen sakalına | baktı: — Bay Yaşarer, dedi, babanız, merd!- venden inerken sakalı ayaklarına dolaşıp — Darılmayın bay gardiyan, dün ge- ce hava fazla sıcaktı da, onun için bu pencereyi böyle açtım. ( >Hoş-sözler —| o b—aşka rın başı kalabalıktı. len müşteri bayana: Siz biraz bekleyiniz. Dedi, müşteri bayan kaşlarını çattı: — Benim işim var bekliyemem. Tezgâhtar akıllı idi: &L da değişecek te onun için bekle- yin demiştim. Tezgüh Son ge- Müşteri bayanın yüzü güldü: O başka, siz işinize bakın, ben bek. Hiyorum. * Ayyaş Ayyaş elinde şişe gidiyordu. Görenler: den biri: R — Sen bu şişedeki rakıyı içmesen 0l- maz mı? Dedi. Ayyaş cevab verdi — Olur! Cebinden bir başka şişe çıkardı: — O şişedekini içmem, bu şişedekini içerim. * Radyoda Şpiker, radyo neşriyatı bittiği zaman: — Geceniz hayırlı olsun bayanlar, ge- ceniz hayırlı olsun baylar. Dedi. Bir saniye düşündü, ilâve etti: — Teyze, hastalığın geçti mi?, Merak ediyoruz. Yarın bize bir telgraf çekl SEYAHAT MEKTUBLARI : 55 Yazan: Vasfi Rıza Zobu İranda her yeni ve güzel şey Şehinşahın eseridir Bazı hâdiseler vardır ki: «Felâket» gi- bi gelir: Yakar yıkar.. fakat çok geçme- den bu felâketin, bir saadet olduğunu an- larız.. umumi harb de, şark milletleri için böyle oldu.. çekmediğimiz sefalet, uğra- madığımız felâket kalmadı.. bütün bun- lardan ibret mi aldık. Yoksa, «yaratan» çektiklerimizi kâfi mi gördü; bilmiyo« rum!.. Eğer cihan harbi olmasaydı, Hattâ ©o harbden mağlüb çıkmasaydık. Acaba bugünkü işleri yapabilir miydik?. Yağlı göbeğimizi kımıldatıp, köşe minderinden kalkmak zahmetine katlanır mıydık?.. Alatürk, nasıl bu ümidsiz milletin için- den bir ok gibi fırlamışsa, Şehinşah Peh- levi de, öyle bir perişanlık ortasından be- lirmiştir... Bugün «İran» demek, Rıza Şah Pehlevi demektir.. <Ünvan» sız do- ğan <halk» çocuğu, ordudan aldığı feyzin kudretile, yeryüzüne fışkırmış ilâhi bir kuvvet gibi, devletini yoktan var, mille- tini payidar etmiştir.. İranda her şey, her teraat onun kafa- sından çıkmıştır.. Şoselerin, caddelerin, tren yollarının istikametini o tayin eder. Kanunlar, nizamlar onun — buluşlarıdır.. milleti, hürafeden, cehaletten o kurtar- mıştır.. mektebleri o açmış, mahkeme- leri 6o kurmuş, orduyu © tanzim etmiş- tir.. ona ilham gelmiş. Geleni emredip yaptırmış. Hiç birinde bir falso, hiç bi- rinde bir eğrilik olmamıştır.. | Dost komşumuzun, asırlardanberi lon— rak altında kalmış servetleri — vardır., | bunları işletmek ve sevkedebilmek için vasıta lâzım. «Bu vasıta da ancak tren olabilir» demiş: İranı bir baştan başa; Hazar denizinden, Haliçi | Fars'a bağlamıştır. Hat, öbür taraflara da uzandıktah sonra topraklar kazılmağa, dağlar delinmeğe başlıyacaktır.. bu üstü kapalı yerlerin altında şimdi, gümüş, altın, kömür, bakır: El sürülmemiş bir halde, bütün zenginliğile tepesine vuru. lacak kazmayı bekliyor... İran, bugün zengin bir devlet değildir.. fakat ileride onu refah bekliyor.. maden- leri işlemğe başladığı gün: İmrenilecek bir hale gelecektir... Adana pamuk Müstahsilinin Bir ricası Okuyucularımızdan Adana çifiçi yinden H. Ali yazıyor: Bu yd Adanada pamuk mahsulü pek l tahmin edilmiş ve müstahsil bundan pek sevinmişti. Mahsulün idra kine başlandığı zaman berekctsizlik be- lirdi ve birinci rekolte tahminleri ya- rı yarıya düştü. Mevsimsiz yağan şid « detli yağmurlar da pamuğu toprağa gömdü ve bu çamurlu pamuklar da fiat itibarile yarı yarıya Indi. Şimdi çiftçi eline geçecek para ile amele yev- miyesini ödemekte zorluk çekmekte - dir. Halbuki Ziraat Bankasına — olan barcun da ödenmesi lâzımdır. Ve bu- na ise maddeten imkân yoktur. Gaze- teniz vasıtasile Ziraat Vekâletinin yardımı hususuna nazarı dikkali cel - betmenizi rica ederim. * Bir şehid kızınm maaşı Dün matbaamıza gelen Üsküdarda Selimiyede Camtiişerif.sokağında 1 nu- marada oturan Tahir oğlu Mehmed kızı Ayşe anlattı: Babam Balkan harbinde asker iken şehid oldu. Ben de ayni harbde baba- mın Gkıbeti, annemi düşmanların kes- mek için yere yaltırmaları dolayısile dimağan malül oldum. Şehinşah Rıza Pehlevi Hali hazırda işliyen yegâne toprak altı mahsulü: «Petrole dur.. ve bu petrol dün. ya piyasasında beşinci derecededir.. İra- - nın, ön senelik imar faaliyetine bu pet- rol destek olmuştur.. İki senedir, sanayie çok ehemmiyet ve- rilmeğe başlanmıştır.. fabrikalar arka ar- kaya sıralanmış, her tarafta bacalar tüt. | meğe başlamıştır.. işittiğime bakılırsa şe- ,ker fabrikalarının adedi sekizi bulmuş- tur.. çelik fabrikasının da temeli atılmak üzeredir.. bu fabrika ayni zamanda top, tüfek, lokomotif yapacak, İran ordusu nun küvvet kaynağı olacaktır.. * Bütün dünya milletlerinin yaptığı gibi İran da, memleketinin emniyetini kazan- mak için orduya ve silâha emek sarfet- miştir... Asker: Fransız mütehassısları. nın terbiyezi altındadır.. harb akademi- sinin kumandanı bir Fransız generalıdır.. Fransada tahsilde birçok genç İran sü- bayları vardır.. hava teşkilâtı — gittikçe genişlemekte, tayyareler gün geçtikçe çoğalmaktadır.. bütün bunlar ezbere de- (Devama 10 ncu sayfada) Annemin on yedi sene evvel Haseki hastanesinde vefatı sırasında şehid ma- aş kuporları kayboldu. Bir çok yerlere müracaat ettim, kupon numarası ol - mayınca binlerce defter arasında ne « rede bulalım denildi, ben de aklen ve vücüden malü! bir halde sürünüp du - ruyorum. Benim halime acıyıp, mua- melemi çıkartmak için alâkadar maka- mın büyüklerinden Yalvararak rica e- diyorum. Üsküdar askerlik şubesi mü- racaat numaram 2582 dir. * Mütevassıtlar ortadan kaldırılmal. Okuyucularımızdan Nazıllide çijtçi Zühtü Öntürk yazıyor: » Biz Nazilli çiftçileriyir. Hüküme - timiz Nazillide büyük basma fabrikası açtı, buna rağmen yeni yetişen pa - müuklarımızı âlıcı tüccar. yok. Çünkü Nazilli, Atca, Sultanhisar, Kopucak, Yenipazarda pamuğu çekirdeğinden a« yıran fabrikacılar birleşorek pamuğu çekirdekten ayırma ileretini alabildi - ğine yükselttildr. Pazarlardaki alı ları da fiatları mütemadiyeı yorlar. Cumhuriyet hükü lâkadar makamlarından r Aradakj bu müte hyan biz mi net etsin, yoks nun bunun elinde hiç oluo gitmekte « dir.