M -a ğ E ON POSTA Mari Valevska Na, olyonun aşk romanı İki rakibe karşı karşıya Bu suretle de Mösyö dö Bosse, sinir buhranının yapmacıktan Hbaret oldu - Bunu anlamış, fakat sesini çıkarmamış- tı, Bütün bunlarla beraber, nihayet bu gülünç kafile Jozefinin zemin ka - tındaki yatak odasına vtrabildi. Ka- dın yatağının üstüne bırakıldı. Napol- yon koparırcasına asıldı. Nedimelerin hepsini topladı ve ken - disi de, alnının terlerini silen dö Bos- se ile beraber yandaki buduvara geç- ti. Napolyonun yüzü sapsarı kesilmiş - ti. Bu hâdise onun içindeki bütün mer- hamet damarlarını yeniden depreştir- Mişti. Bosse'ye: — Çok acı bir sahnenin şahidi ol - dunuz. Görüyorsunuz ne kadar mü - kedderim. Amma ne yapayım? Bu ay- rılık benim için cayılmaz bir vazife halini aldı... Jozefini daha cesur, da- ha uysal bulacağımı sanmıştım... Za- vallıya bütün kalbimle acıyorum... Iz- tırabının bu şekli alacağını hiç aklıma getirmemiştim... Pek ani oldu. de sarsıldım. Çok fenama gitti... di- ye derd yandı. Güçlükle nefes alıyordu. Kelimeler ağzından kesik kesik çıkıyor, gözleri yaşarıyordu. Dö Bosse imparatorun bu sözlerini şaşkın şaşkın dinliyordu. Fakat o hemen kendini toplıya - rak: — Derhal Korvizar'ı çağırtın. Birisi- ni de gönderip Kraliçe Horlansı getir- tin. Anacığının yanında bulunsun. Fuşe ile Cambaceres'e de haber gönde- Tin; beni görmeğe gelsinler. Kendile - Yini iş odamda bekliyeceğim dedi ve bunun üstüne acele acele çekildi, git- ti. Karanlık merdivenin basamaklarını © dörder dörder atlıyarak çıkarken Mösyö dö Bosse, bu uzaklaşan ayak seslerile beraber bir de boğuk ve jnilti- Hi hıçkırık düyar gibi oldu. * Ertesi sabah, Jozefin, yaldızlı, kalın hususi kâğıdlarına şu satırları yazıyor- du: «Madam: Bu müracaatimle her ne kadar an'a- ne ve âdetlerin dışına çıkmış oluyor - sam da, bü hareketimi kalbim emredi- yor ve ben onun dinliyorum. İn- Şallah, siz de bunu anlar ve ona göre ©evab verirsiniz. Hazırlanmakta olan bazı hâdiseler dolayısile, sizinle görüşmek is: Yum. Yarın sabah saat onda sara: Tip beni görmek zahmetine katlanır Mısınız, acaba? Ya olacağım ve si- zi derhal kabul edeceğim. Bu vaziyeli hiç kimsenin bilmemesi icab ettiğii den, lütfen eski arkadaşlarımdan biri olan Madam Desviğnes i#mini vererek », geldiğinizi bildirirsiniz. Candan duy- gülarıma itimad ediniz.» Jozetin * Saat onda, İmparatoriçe, odasında bekliyordu. İmparatorla buluşmağa medbur olmadığı zamanlar da öğleye kadar tuvaletini bitiremezken, bu sa - bah çoktan hazırlanmış ve giyinmişti bile, Sabah teşrifatını kaldırmış, nedime- Terini ve hergün etrafını saran satıcı, tüccar alayımı başından savmıştı. Na- Ben | Tercüme eden: Mebrure Sami Kendilerini içeri almama müsaade bu- yurur musunuz? diye sordu. Jozefin, başile, bir evet işareti yap- tı ve salona geçerek, misafirlerini bizzat karşıladı. Yüreği hızlı hızlı çarpıyor - du amma, dikkatle boyadığı yüzünde gene her zamanki gülümseyişi vardı. Mari Valevska'yı çok zarif bir tarz- da, nezaketle kabul etti. Genc kadı - nın sırtında, yakası etekleri kürklü yeşil dradan redingot biçimi bir kos - tüm vardı. 'Teşrifat —usuülünce İmparatoriçeye reveranslarını yapmak üzere eğilirken, şapkasının kenarlarından düşüp yü - zünü örten kalın vuali arkasına attı Jozefin, onu, görmüş geçirmiş göz- lerile, şöyle aşağıdan yukarıya bir süzdü ve bakışları, gayriihtiyari, ka - dının henüz hiçbir şey belli etmiyen karnına, kalçalarına doğru kaydı. Bu gözlerdeki sitemi, acıyı sezen Mari büsbütün utandı, kızardı. İmparatoriçenin mektubunu alınca, bin an bile tereddüd etmemişti. Genç kadının rıthundaki necabete güven - mekle, Jozefin hiç aldanmamıştı. Fu- kat kararımı hemen vermiş olmasına rağmen, Tulleri'ye gelmek onu gene de fena halde hevyecanlandırmıştı | Nitekim el öperken. saygısını arze - der yollu. neler kekelemiş olduğunu pek farkedemedi. Jozefin ise, soğukkanlılığına tama- men hâkimdi. Misafirini, her zaman c- turduğu kananeve doğru rötürüp, ya- nında ver gösterdikten sonra: — Davetimi kabul ediv geldidin've çok tesakkür ederim madam. Fisaşon, size karsı en fazla iğbirar duydutum dakikalarımda bile. ahlâkınızın ve vı- hünuzün temizliğinden şübhe elmez, iKRAMIYE . göre ikramiye dağıtilacaktır: polyonla eskiden bir gecmişleri olma- 4 500 sına rağmen, şahsına olan merbutive- ”» tine güvendiği Madam Gazzani'den Mğr 8 250 başka kimseyi, yanımda alakoymamış- k ! M e 100 Acaba Kontes gelecek miydi? Jo - 100 , 50 zefin onun — bir cevab göndereceğini sanmiıştı; amma kadından hiç bir haher, 120 » ıo “gelmemişti. Bu sükütü pek beğenemi- 160 , 20 yordü. Büvük saat on buçuğu çalarken, Ma- dam Gazzani kapının eşiğinde gözüke- Tok: — Madam — Desvignes — gelmişler. DİKKA' Hesaplarındaki paralar tarihlerinde çekilecektir. T. C. ZİRAAT BANKASI Kuruluş tarihi : 1888 Sermayesi: 100.000.000 Türk Lirası Şube ve afans adedi: 262 Ziral ve ticari her nevi banka muameleleri Na . PARA BiRiKTİRENLERE 28.810 Lira Ziraat Bankasında kumbaralı ve ihbarsız tasarruf hesablarında en az $0 Jirası bulunanlara senede 4 defa çekilecek kur'a ile aşağıdaki plâna 4 Aded 1,000 Liralık 4,000 Lira düşmiyenlere ikramiye çıktığı takdirde 96 20 fazlasile verilecektir.. Kur'alar senede 4 defa, 1 Eylül, 1 Birinci kânun, 1 Mart ve 1 Haziran biran bile aklıma getirmemiştim. Gel- menizi rica ettim. Çünkü İmparator, siz ve ben, üçümüz de çok mühim bir buhran geçiriyoruz. Her ne kadar o- nun bundan haberi yoksa da, sizinle örüşeceklerimiz herşeyi halletmek imkânını hazırhyabilir. Mari: — Majestenizin emirlerini yapmağa âmadeyim, buyurunuz, dedi, — Şu halde beni dinleyiniz. Fakat evvelâ kontes; mevki ve vaziyetlerimi- zi tamamen unutalım, buna — bilhassa ehemmiyet vermekteyim. Şu dakika - da siz de, ben de vaziyet ve hattâ men- faat farklarımızı düşünmeden, sadece ikimizin de gönlünde, ölçülmez kıy - metler sahibi bir insanım — iyiliği için çalışmalıyız. Hissediyorum ki; biz bu - nu yapabiliriz. Sizinle dost olabiliri: Mari bu garib başlangıcın karşısın- da tevazula başını eğdi: — İmparatorun, Almanyadan döneli beri, ne kadar derdli ve üzüntülü bir halde olduğunu söylemekle, size yeni bir şey öğretmiş olmam, 'değil mi kon- tes? Düşmanlarımın ve beni çekemi - yenlerin tesirleri altında kalarak beni tatlik etmek fikrine saplanıyor. Fakat kendisine, mecburi ve lüzumlu göster- dikleri bu karar ile de yüreği parça - lanıyor. Aramızda, çok acıklı, içler pa- ralayıcı birkaç sahneler geçti... Siz bi- lemezsiniz, çok gençsiniz. Madam... 'Tam yıkılacakları, yok edilecekleri sı- rada, onca yılın müşterek hatıraları ne demektir? Bunu — siz anlayamazsınız. Ben ona tacımı, tahtımı borclu isem, e- min olun ki Bonapart da bana çok şey- ler borcludur. Evleneli 13 sene — oldu. (Arkası var) VERECEK 2,000 1,000 4,000 5,000 4,800 ” 3,200 ,, bir sene içinde 50 liradan aşağı s aa 3 s 3 a g s (Baş tarafı 7 inci sayfada) ğü, etr nizam ve bir bilgi tahtında ya- pılmaktadır.. kıymetli bir asker olan Şe- hinşah, bütün bu işlerle bizzat kendisi meşguldür.. * Şehinşah, çok çalışan bir devlet reisie dir.. sabahları çok erken kalkar., sarayın- daki çalışma odasında, devletin bir gün evvelki faaliyet raporlarını tedkik eder. Yenileri için emirler verir.. teftişleri için vakit, zaman yoktur. Ani baskınlar ya- par.. hiçbir suçu affetmez. Derhal ceza- landırır.. bilhassa ihmale, irtikâba ta- hammülü yoktur.. suçu işliyen, ihaneti yapan memur olsun, müteahhid olsun, işterse nazır olsun: Hiç birinin ötekinden farkı yoktur; cezası derhal verilir.. Ziraat ve ekonomi bakımından büyük bir kalkınma vardır.. pirinç, buğday, pa- muk ihracatı mühimdir.. idhalât, ihracat mukabilidir.. harice lüzumsuz para kap- tırmamağa çalışılır.. * Şehinşah, tahta çıkıncaya kadar İran, muntazam bir devlet değilmiş.. ne alan belli, ne satan.. vilâyetler şunun bunun elinde bir mülk; köylü onların yanında köle imiş... Ahuntlar fetva verir, dere- beyleri emreder, maiyet jandarması tat- bik edermiş. Ahmed Şahın, sarayından, kadınlarından ve tahtından başka bir dü- şüncesi yokmuş. umumi harbin içinde bile esaslı bir siyaset tutamamışlar. Ki« mi Ruslarla müttefik, kimi İngilizlerle sözlü, kimi Osmanlılara bağlı... Buna bir «devlet teşkilâtı» demek te manasız., ge- nişçe bir aşiret idaresile halli hamur olur giderlermiş.. illik mezhebi başlarında bir beli; Birinciteşrin 13 İ Kafdağının arkası J hürafe, hayatlarında bir kâbusmuş.. düf* ğ ya cereyanlarından uzak, halıları üstüt” de, semaverleri yanında uyuşuk — kalan — insanlar, üstelik afyonkeşmiş te. Şimdi bunların hiç birinı görmek kâ* bil değildir.. halılar toplanmış, semaver —| ler sönmüş, afyon çubukları kırılmıştif- ı Herkes rinde, herkes İşi ve gücile mej” gul. Refah ve saadete doğru sür'atle iler' —| liyorlar.. 4 | İrana gelip giden ecnebi gazetecilef — | var.. bunların bir kısmı Piyer Loti ııhlı |1 tuhaflıklar görmeğe geliyorlar.. diğerleri. esaslaşmış bir Avrupa devleti teşkilâti afıyorlar.. ikisi de sukutu hayale uğru yor.. peçe, çarşaf, ahunt, Kerbelâ dövüşü göremiyenler aleyhte yazıyor.. haydi GE yelim ki, bu şımarık frenk çocuklarınk eğlence lâzımdı; bulamadı kızdı.. ya öte” ki anlayışsızlara ne demeli!, Genç İrâik daha henüz on yaşındadır.. devlet bu: günkü şekline, bir aşirt idaresinden fıf* lamıştır.. bu körpe devletin eksiksiz vt gediksiz bir teşkilâta sahib olması mad deten imkânsızdır.. işte bunu düşünemi: yen bir takım gazeteciler, ne dönünce şiddetli tenkidler yapıyor- lar.. halbuki, bugünkü İran devlet vt milletinin, bunların neşir vasıtası olân matbuatın da tenkide hiç yoktur.. bundan dolayı İran gâzetelerim de, yapılan hücumlara verilmiş cevablâf Kim ne derse desin. Asıl İran milleti artık kurtulmuş; devlet iktidar — sahibl ellere tevdi edilmiş. İtirazsız, muhale fetsiz, muntazam bir idare ile sandett& doğru ilerliyor... Vasfi R. Zobu Şu garib dünya! (Baştaratı 8 inci sayjadı) İşte tam bu sıralarda dört hafta izinli olarak senelerdenberi hayalimde tüten Parise gitmek üzere idim Birdenbire meşhur aktörün yüzündeki hatlar değişti sanki. O günün ıztırabını yaşıyordu, devam etti. — Birdenbire, öbür tarafta, sesini çok iyi tanmlığımız menhus bir küçük top gürledi. Kendimizi muhafaza etmeğe va- kit bulmadan şarapneller tepemizden dö- küldü. Kendi kendime: <Ah, dedim, vurul « dum. Tam Parise izinli gideceğim sıra - da. Bundan sonra günler ve günlerce ceb- henin gerisinde bir hastanede: «Paris... Parisi görmek isterim...» diye sayıkla « dım. Müteakib günler benim için çok e « lemli oldu. Şimdi ben de yapacaktım. Ak tördüm. Başka hiç bir mesleğim yoktu. Böyle sakat ne yapacaktım? Kara düşün- celer arasında tek bir yol görüyordum. |Kafama bir kurşun sıkmak... Nihayet bir gün, ilk olarak, sun'? ba « cağı taktım. Fakat bu ilk günler benim Jiçin çok zahmetli oldu. Bilhassa sahnede müdhiş ıztırab çekiyordum. Fakat... Şiım- |di her şey yolunda... Biz bu sözleri büyük bir ıztırab içeri- sinde dinlerken sevimli artist Herbert kahkaha ile gülüyordu. Bütün bunları sükünetle dinliyen Metro Goldvinin yeni rejisörü Helm maruf aktöre Gönerek a - fıldı: - Ne dediniz, siz Sommeda Montdi- dierde yaralanmıştınız ha? lanan yüzüne bakarak cevab verdi — Evet... — 1918 senesi ilkbaharında diyordu - nuz, , — Tamam, 15 nisan 1918 de. Bu tarihi hiç unutmam. yüyen gözlerimiz önünde daha fazla sa - de cebhede tevkif edilmiş, hapse alılmış- tum ve hapiste harbin sonuna kadar kal - dım, Sebebi de şu: O sıralarda Alman ordusunda mühim- mat kıtlığı baş göstermişti. Cebhaneyi muktesidane kullanıyorduk. Tam o gün Somme cebhesinde dolu olan bir topu te- mizlerken bir hata yaptım, topu ateşle- dim. Bu suretle lüzumsuz yere bir mer- mi ziyan ettim. Tabif bu, bilhassa mü - himmatın kıt olduğu bir sırada, bir ci - nayetti. Fakat divaniharb bana karşı is- tisnat bir harekette bulundu ve beni an - Alman olan rejisör bizim hayretten bü-| dinlemeğe devam Gdeceğiz. rararak müukabele ettir | — Ben de, tam o gün, 15 nisan 18918 cak bir sene hapse mahküm etti. O güt bu cebhede yalnız bir tek top atıldı. O nu da kazaen ben attım. Demek sizi beni bu hale getirdim.. İşte hayatın garib bir cilvesi: Maruf Alman rejisörü yirmi sene evvel iste * 'miyırık ateş ettiği bir topla bacağıfl ıkııbetuıdib sevimli meşhur komedi ar” tistile böylece karşı karşıya getirmişti. Bu vak'adan sonra büyük harbin bü iki kahramanı her akşam Trokadero Ja * kantasında buluşmaktadırlar. Yakındâ Herbertin alkışlıyacağımız bir eserinifi Helm tarafından vücude getirildiğini öğ* renirsek hayret etmemliyiz. Üniversiteli gençler arasında bir anket (Baş tarafı 9 uncu sayfada) madığı için ucuz temin etmek müm “ kün olmuyor. Saniyen, bir teklifim var ki, yersif addedilmesinden — karkuyorum. O d$ şudur: — İşsiz Üniversite talebesini hima * ye için, Üniversitede bir teşkilât yaf” mak, bu teşkilât vasıtasile — gençlert iş bulmak, Üniversite tahsili mecburf değildir, parası ve vakti olan okur dİ” yorlar. Ben bu fikirde değilim. Bizif yüksek tahsil görmüş gençlere çok ihe tiyacımız var. Bunu temin için de | fedakârlığı yapmalıyız. Meselâ İstaa © bul lise ve orta mekteblerindeki yar * dımcı öğretmenliklere Üniversite ta ? lebelerini tayin etmek pek âlâ müm ” ©| Herbert mütehayyir, Helmin duman- | kündür. Buna benzer bir çok işler ki Üniversite talebelerine, derslerit? mani olmadan gördürülebilir. Bu su ” retle de fakir talebelere iş temin edil miş olur. Ğ * Genç Ünitersitelilerin " derdişrifi Nu - Sa - Co , aaririrenı n şn eee mnn DÖYÇE ÖRİENT BANK — | — | Yi | — Dresdner Bank Şubesi ıj | Merkezi: Berlin ğ Türkiye şubeleri: — ! Galata - İstanbul - İzmir l Deposu: İst. Tütün Gümrüğü * Her türlü banka işi « — gi