4 Birinciteşrin SON POSTA CASUSLUK |——_.Tarihinılan birkaç yaprakj Rasputin Almanlar lehine casusluk Rasputin Almanların casusu mu idi? Bu sual, Çar sarayında eşsiz bir mevki Bahibi olan Rasputinin gerek sağlığında, Berek ölümünden sonra birçok zihinleri işgal etti. Bir çoklarına endişe verdi, pek çok dedikodulara zemin oldu. 1916 yılının 16 ikinciteşrininde aristok- Tat isyancılar onu prens Felix Youssou- poffun sarayında öldürdüler, Bundan Sonra, papazın saraydaki nüfuzundan is- tifade ederek gizliden gizliye Almanlara casusluk ettiği, bu yüzden Çarlık Rusya- Bının devrilmesine sebeb olduğu fikri büsbütün kuvvet buldu. Rasputin acaba gerçekten bir Alman Casusu muydu, velinimeti olan Rus hane- n kiyanet etmiş miydi? Bu nokta, düşünülmeye değer bir meseledir. Çün- kü: Rasputinin saray muhitinde eriştiği kudret ve nüfuz, bu yolda kullanılabile- cek silâhların en tehlikelisi, en korkun- tu olabilecek kadar geniş ve sonsuzdu. Başta imparatoriçe olduğu halde bütün saray halkı bu basit köy papazına bir Peygamber, bir can verici gözile bakıyor- İar, Allah diye tapıyorlardı. Böyle esrar- l bir kudret hangi hain maksad uğuruna kullanılr da korkunç olmazdı? Rasputin daha sağlığında şübheli bir adam sayılmakta, dajm! surette gizli po- İis teşkilâtınim nezareti altında tutulmak- Buna, saraydaki mevkti bile mâni olamamıştı. Vakıâ bu nüfuzdan korkmu- yan yok gibi idi. En cür'etkâr teşkilât - Janları bile onun hattâ adını ağızlarına almal an çekiniyorlardı. Polis raporla- ismi <Kara adam» diye anılıyorda ketini gözden kaçırmıyordu. Rasputin bir ziyarete gitsin, bir şehir- den bir şehire yolculuk etsin, bir kahve- ye girip çıksın da gizli polisin habert ol- masın, mümkün değitdi. Onun, değil şüb- | ho veron tarafları, hattâ en açık, en basit arzuları bile yığınlarla polisı harekete get r, arkasında gölge gibi dolaştırı- yordu. RASPUTİN EĞLENİYOR Şu ufak misal bunu ne güzel anlatır" 1915 misanında Rasputin, Romanoffla- ra keramet savurmaktan, yarı Allah ro- lü oynamaktan usanmış, biraz başını dinlemek istiyordu. Moskovaya — kadar bir yolculuk yapmaya karar verdi. Onun Moskovaya adım atışı ile bütân şehir po- Tisinin derin telâş ve endişe içinde hare- kete geçmesi bir oldu. Rasputin, ahbab evlerinin birinden ö- bürüne gidiyardu, polis de arkasından... lîu.:_pımr. gezmeye gidiyordu, polis pe- şinden... O, nereye ayâk bassa polisin bü- tün gözü, dikkati orada... Bu esrarlı, uy- durma peygamber her n Komşular, gürültü- sünden gece yarılarına kadar uyuyamı- yor, sızlanıp duruyorlardı. EN BÜYÜK MERAKI ı"x lis raporları onun bap bu hezeyan- harile doluyordu. Serhöşken en büyük Mmerakı bulunduğu evin, önüne çıkan, eline geçen bizmetçilerini sıkıştırıp öp - mekti. Rasputinin en ehemmiyetsiz ha- reketlerini bile büyük bir dikkatle göz !ııpn altına alan polis, raporlarında bu Öpücüklerin sayısını bile kaçırmıyordu. (Bu raporlar ihtilâlden sonra Sovyet Rusya salâhiyettar mahfelleri dün neşredildi). gece yarısı papaz sızmıştı. -Onuü, hava alıp ayılsın diye araba ile gez- çıkardılar. Gizli teşkilâtın ajanları da belli etmeden derhal peşine düştü. O kadar ki atabacı: rilen paranın mik- darı bile ajan raporlarına geçli. Açık ha- Va papazın içme iştihasının Yaramıştı, Göcenin bundan sonr: S polis raporları R kahve kahve dol içip kendinden nin gittikçe pell tarafın - Bir ğını, — arkadaşlarile ini, «hal ve tavr- tik bir karakter al- DAt dığını kaydeder. -Sabaha doğru Raspttin biraz medi. A- yılır ayılmaz yeniden sokağa fırladı. Ba :'fı ANIna şunun bunun göze gelir hiz- 1 kızlarını almıştı. Buna vağmen gizli teşkilât orfu adım a-/şŞarı General Founkovaky'e ulaştı. dım takibden çekinmiyor, en ufak hare- | yaptı mı? Rasputin Bu çılgın ayyaşlık ve eğlence dev?esi üç gün üç gece sürdü. Üç gün!| sonra papaz treninen atladı, sa -| raya döndü. Taban tepmekten ölü gibi yorgun düşen gizli teşkilât afanları da nihayet süküna kavuşabilecekleri — için geniş, rahat bir nefes aldılar. Papazın bu-üç günlük zevk ve safası |hakkında tutulan raporlar, teşkilâtın Moskova şefine sunuldu. Oradan, resmi | İsıra ve derecelere göre elden ele geçe | Kgeçe o zamanki dahiliye nezareti müste- | | Founkovsky, Çar Ti nci — Nicholas 'nin | saray halkını kul gibi kendine râmeden | (esrarlı papazın iç yüzünü öğrenmek iste-| diğini sanmak gaf stine düştü. Gizli teş- kilâttan gelen raporları aynen Çara tak- dim etti. Bu hâdiseden bir iki gün sonra idi. Da- Whihyı nazırı prens Shtoberbatshov Çar- dan şu emirnameyi aldı: «Müsteşarınız General Founkovsky'in bulunduğu vazi - feden daha uygun bir yere kayırılması... Ve ilâ...> Tabil prens müsteşarına derhal işden el çektirdi. Founkovsky de bu tepeden inme darbenin sebebini ancak o zaman anlıyabildi. Rasputin türlü rezaletinde serbestti. Çar, bunları ne duymak, ne de bilmek istiyordu. Bu vak'adan sonra on sekiz ay geçti. Rasputin, «hergün biraz daha çekilmez» hal alıyordu. Nihayet günün birinde ce- sedi gene teşkilât ajanları tarafından Ne- va nehrinin donmuş suları arasında bu- kundu ve daha muvafık bir mezara nak- Tedildi. Bütün bunlardan anlaşılan şudur: Rasputin ne bir casus, ne de bir ekmek hainiydi. Gizli teşkilât onu, soraydaki büyük küdretine rağmen, bütün ömrün- ce sıkı bir nezaret altında tutmuştu. Ras- putin, Almanlara satılmış bir casus olmak şöyle dursun, harbi Petrogradda geçiren ve Almanlar hesabına çalışan vatan hal- ni Ruslarla bile en ufak bir münasebetto bulunsaydı, teşkilât, bunu derhal seze- cekti. Halbuki onun türlü rezaletile delu raporların hiç birinde buna dair en ufak bir ima görülmedi. — * Katlinden sonra ortaya atılan şayial: ra gelince: Bunlar Çarlık Rusyasının yı- kılmasındaki makul ve mantıki sebebleri maskelemeye, gizlemeye uğraşanlar ta- rafından icad edilmiş ve hiçbir vakit iş- bat edilememiş dedikodulardan ibaretti Bundan başka Alman, Avusturya is- tihbarat mensubları raporlarında da Ras- putine aid en ufak bir kayda rastlanma- maıştır. Bu ajanlar, rüşvetle vatanlarına hiyanet eden Ruslardan hiç birini Bgizle- mek mecburiyetinde değildiler. Bahusus Raspuşin gibi kuvvetli bir unsuru elle- rine geçirebilseler bu kadar gizli kalır maıydı? Rasputin kötünün kötüsüydü, bu mu- hakkak.. fakat bir düşman casusu değildi. Çeviren: Neyyir Siam san atkârı olacaklara nasihatler Hollywoodun en genç san'atkârların - dan Franchot Tone, Amerikan sinema - ellığının en belli başlı simalarından bi - ridir. Şimdiye kadar çevirmiş olduğu film - lerin hepsinde çok muvaffak olmuştur. Bu genç san'atkâr, sinema âlemine atı- | lacak olanlar için şu kısa v hatleri vermektedir: 1 — Fena tabiatli olmayınız. 2 — Hodbin olmayıniz. 3 — Film çekilmeğe başlanmadan on beş dakika evvel rolünüzü öğrenebilece- ğinizi sanmayınız. 4 — Temsil edeceğiniz şahsı fikriniz veçhile canlandırınız. veciz nasi- 5 — Velev en küçük olsun, hiç bır şan- |* sı kaçırmayınız. 6 — Kendinizi o kadar flim sanmayı - Franchot Tone'nin en mi nasihatler şunlardır: 1 — Film çevrilecek yere vaktinde gi- diniz. 2 — İster iyilik, istor fenalık için ol - sun, sizin hakkınızda söylenenlerin ya - bulduğu |rısına bile inanmayınız. 3 — Kevmetinizin ancak çevirmekte ol Franchot Tone duğunuz film için mevcud olduğunu u - nutmayınız. Bu genç san'atkârın nasihatleri Holly- woodda çok beğenilmiştir. * . Fransada yapılan kısmi seferber'iğin sinemaya tesiri... Çekoslovak hâdisesi üzerine Fransada yapılan kısmi seferberlik neticesinde si « lüh altına çağırılan Fransız sinema san'at. kârları şunlardır: Jean - Pierre Aumont, Albert Prüjeah, Gabriello, Pierre Fresnay, Bernard, Lane- ret, Pierre Dac, Feral Benga. Bunun neticesi olarak bu san'atkârlar- dan bazıları tarafından çevrilmekte olan: Üç Vals, Metropolitain, Çuartier Latin, Hötel du Nord filmleri muvakkaten ta - til edilmişlerdir. * Lehistan sinemacılığa büyük ehammiyet variyor (Varşova) da (Leh Filmi şirketi) adın- da büyük bir şirket kurulmuştur. Leh hükümeti bu şirkete vâsi mikdar - da yardımda bulunmağa karar vermiştir. Şirket her şeyden evvel terbiyevi film- Ter ihzar edecektir. Bu filmlerden sonra Leh tarihine ve Leh an'anelerine uygun filmler vücude getirecektir. Bu filmle - rin hariç memleketlerde Lehistan için yapacağı çok faydalı propagandayı göz ünde bulunduran hükümet muvaffak olmuş her bir esere ehemmiyetli primler vermeği kararlaştırmıştır, * Marta Eggert ve Jan Kiepura'nın yeni filmi Marta Eggert ve Jan Kiepura pok ya- kında meşhur Fransız muharriri Sardou- nun (La Toska) esirini filme çekecekler- dir. Rejisör Geza von Bolvary'dir. Biz Türklerin, iki milli — etomaşa» sı vardır. Biri: Orta o « yunu, öteki karagöz.. bunların nereden gel diğini ne biz. biliriz, ne de Avrupalılır.. vâkıâ her ikisi içir te cildlerle eserler ya - zılmıştır.. her kişi bir çekmiş, berkes bir rivayet yumurt - lamıştır., kimi Çın - den, kimi Hindden, ki mi Arabdandır de - miş.. kimi Yunan, ki- |mi Roma, kimi Bi - İzans diye tutturmuş hiç birisi bır vesika ya istinad etmeden, edemeden tahminlerle iddialarını yürüt- mek istemişler.. bazı Avrupalılar da da- hil olduğu halde, birçok kimstler Kara- gözle Hacı İvez isminde iki kişiyi Bursa- da doğurtup, gene orada öldürmüş, hattâ mezarını bile yapmışlardır.. Bazıları bu iddiaya katıla katıla gülüp, Karagözün de, mezarımın da birer züm- rüd anka olduğunu isbata kalkıymışlar- Ş yi güzel amma, bunların hangisi doğ- ru?. Hepsi olamaz! Acaba hiç birisi mi?. Öyle ise, Karagözle orta oyununun aslı İnedir ve nereden gelmiştir?. Hacivadın bizzat kendisi, «pirimiz üstadımız> diye bir «Şeyh Güşteri» den bahseder.. Bu kimdir?, Şoyhin bu işle ne alâkası var- dır?, Kaftagöz oyununu ilk defa o oynat- ondan.. Kimmiş bu adam? Arabistandan gelmiş bir şeyh... Kendi Arab mıymış? Öyle ya, madem ki Arabistandan gelmiş. — Arabistanda Türk yok muymuş? — Bilmem! — Nasıl bilmem. Tefessüh eden halife ordularını yeniden kimler kurmuş?. Ha- |lifelerin kumandanları, Türkistandan ge- |tirdiği orduları ne cinstenmiş? Koyunlu- lar, Mısır Memlükleri, Selçukiler, Har- zemler, Moğollar oraları istilâ edip hükü- metler kurduktan gonra, asırlarca âdet- ile, san'atlarile, bütün varlıklarile birleşmemişler mi? — Evet.. O halde, Arabistanda o vakit Türk yoktu diye kim bilgisizlik gösterir?. Ben diyorum ki: «Şeyh Güşteri» Türktü.. çünkü Türk hududları dahilinde, herhal- Karagözü arabca oynatmamıştı.. mu- ak ki: Karagöz türk;e konuşmuştu.. hem «münevyer> in lisanile değil, halkın lisanile konuşmuştu.. bu oyun halk oyu- nuydu. Halk, kendi lisanı ve kendi âde- tini bu oyunun içinde bulmasaydı be- nimser ydi? Yaşını başını almış — bir Arab şeyhi Türkün âdet ve Nsaninı bu | * kadar iyi nasıl bilebilirdi?. Bu adam - eğer varsa « bence Türkistandan kalk- miş. Tıpkı Mevlânanın babası gibi, dola- şa dolaşa, Arabistandan geçerek Anado- luya giri ir. Bu oyunu da tâ Türk di- yarından beraberinde getirmiştir.. — rabistandan geçerken bu oyunu görmüş. Beğenmiş. Adapte ederek gelip Anadoluda tatbik etmiş olgmaz mı? — Ha, demek istiyodrsun ki: Bu oyun Arab oyunu olabilir.. — Evet... — Peki, bu oyun Çinde de var, Hind- de, hattâ Japonda da var.,'onlar da bunu Arabdan mı almışlar? Çin ve civarı daha eski, medeniyetleri daha esaslı değil mi?, 'Türk akınları Arabistan ülkesine akar- ken, memba suyu gibi sessiz sadasız gel- medi. Atları, karıları, kızanlarile çıka- geldiler.. hal böyle iken sazlarını, sözle- rini, oyunları ve âdetlerini ne diye mem- leketlerinde bırakmış olsunlar?. Lisan- larında lisanını, kanlarında kanını, âdet- lerinde kanununu buluyorsun da tiyatro- ve musikisinde neden kendininkini bula- mMmıyorsun?. “Karagöz,, kimin malı ? Yazan: Vasfi Rıza Zobu Karagöz perderimin arkası Bizim orta oyununda, tâ eski zaman- Jlardan, Sultan Mecid devrinin daha doğ- rusu, Hamdi ve Abdi devrine kadar, bir |başlayış tarzı vardı. meydan — kurulur. İHalk etrata hayran hayran dizilir. Oyun Jvakti gelince, davul, zurna, kudüm bir raks havasına başlar. O günkü piyesto rolü olan bütün san'atkârlar arka arka İdizilip, raks havasına ayak uydurarak hoplaya zıplaya meydanı üç defa devre- derler. Sonra içeri girerler ve müzik te İsusardı.. bu raksın manası şu idi: Birincisi: Vak'a eşhasını halka takdim etmek.. herkes oynıyacağı rolün kıyafe- olduğu için, anlaşılırdı ki: Ahmed Lâz, Mehmed Kürdi, Hasan Acem, Hüse- yin Frenk rollerini yapacaklar. adetâ bugünkü el ilânı gibi bir şey... İkincisi: 1San'atkârlar, meydanda dolaşırken — et- rafı süzerler, seyircilere bir göz atarlar.. bugünkü toplanan halk n> cinsten? Ya- ni, hangi tabakadan?.. Zevkleri nedır? Neletden anlayıp hoşlanırlar?.. İşte raks bitip te içeri girdikleri zaman herkes göre düğünü söyler. Nihayet kol başı, topla- nan reylerden bir karar çıkarır. Oyna- nacak oyun ve oynama tarzı kararlaştırı!. dıktan sonra, müzik poşikâr havasına başlar. Peşikâr çıkıp halkı yerden selâm- (Devama 10 ncu sayfada) Bunları tanıdınız mı? Bu gelin ile güveyiyi tanıyabilir mi - Gelini tanımamakta belki hak- amma biraz dikkatli bakarsa - nız, güveyin son günlerde isminden «ık sik bahsedilen, türlü türlü — resimleri, bütün dünya gazetelerinin baş sayfa- larını süsleyen birisi olduğunu — anlar ve ismin; de söyliyebilirsiniz: Bu gelin güyey, dünya — sulhünün kurtulmasında büyük bir rolü olan İn- giltere Başvekili Çemberlayn ll, eşi - gdir. 1911 de evlendikleri zaman çe - kilmişti. Bu silindir şapkalı zatı tanıdınız mı? Şarlo'dur. Aktörü ilk filminde görmek tesiniz,