cebhane taşıyan Arab kadınları sır vermiyorlar Filistinde Arab kadın larının kahramanlıkları karşısında Yahudi kadınlarıda boş durmuyorlar Filistinde gi güne artan kanlı hâ- Giseler bütün dünya matbuatını meşgul etmektedir. Bu arada kadınların oynadık- ları rol mühimdir. Son zamanlarda <Fi- listin ihtilâlinde kadınların rolür mev- Zuu üzerinde bir tedkik seyahati yıp- Tmış olan tanınmış Fransız muharrirlerin- den Edmond Demaitre gazetesine şunla- Tı bildirmektedir: «Filistinin şimalinde ihtilâlcilere kargı yapılar xt harekâtı idare eden İngi- liz zabitlerinin beyanatlarına göre Ar_ıb ihtilâlcileri kadınlarından pek büyük yardımlar gürmektedirler. İngiliz zabit- lerinin kanaatlerine göre Arab kadınları- nıh kahramanca hareketleri olmasaydı, ihtilâl şimdiye kadar çoktan sünüp git- mişti Gayet sarp dağlarda pusu kurmuş 0- ilcilere cebhane, yiyecek, içecek şıyan hep Arab kadınlarıdır. Filistinin muhtelif kışımlarında faaliyette bulunan ihtilâlciler arasında irtibatı temin eden; onlara İngilizlerin, Yahudilerin harekât- ların: bildiren hep yalınayak dolaşan A- rab kadınlarıdır. Samarya dağlarında, tepelerinde ta- hassun etmiş olan kocalarına, kardeşle- Tine, oğullarına yalmz su taşımak için günde otuz kilemetre mesale kateden ve iki hafta mütemadiyen yürüyen Arab ka- dınları görülmüştür... Arab kadınlarınım metanetlerine, fera- gatlerine, cesaretlerine pâyân yoktur... Bunlar nefislerine son derece hâkimdir- ler ve tehlikeye pervasızca atılırlar.» Muharrir, bundan sonra «Nablus, civa- rında bulunan bir köyde vukua gelen bir hâdise hakkında şu malümatı vermekte- «İhtilâl mantakasının tam göbeğinde bulunan ve ancak yüz kadar nüfusu olan köyde ihtilâleilerin şeflerinin gizlendiği muhakkak ve köy halkının Yahudi köy- lerini yağma ettikleri, civardaki İngiliz karakollarına taarruz ettikleri anlaşıl- mıştı. Fakat İngiliz kumandanlığı bu hu- susta kat'i ve müsbet delâil elde eyleme- diğinden köyü bombardıman etmekten, halkı tecemmü karargâhlarına — sevket- mekten çekiniyordu. İstintak edilen köy- lüler tarlaları ile meşgul olduklarını; ka- rıları, çocukları ise ihtilülden, Yal ler- den haberdar olmadıklarını iddia — edip duruyorlardı. İşte tarn bu sıralarda Nablus - Tülka- rem yolu elvarında' bulunan bir ııs_k_ed noktaya civar Yahudi köylerinden birin- den acele bir imdad işareti gelmiştir. Bu- nun üzerine Essex alayına mensub )n_ıv— vetli bir müfreze hemen vak'a mahalline Bönderilmiş, elli kadar Arab turafından Mmuhasara altına alınan Yahudi köyü Müşkülâtla kurtarılmıştır. hogilizlerle A- rablar arasındaki müsademe gayet çetin olmuş, iki taraf zaylata uğramıştır. Ne- ticede Arablar ölülerini harb sahasında bırakarak çekilmişlerdir... Ara bhnıî harb meydanında bıraktık- lerin sayısı dokuzdu... İngilir müfrezesine kumanda eden sü- bay maktullerin «Shoking Villagev halb kından olduklarına kanaat getirdiğinden bunların hüviyetlerini meydana çıkarmak için derhal tahkikata başlamıştır. Sübay Maktulleri bir askert kamyona yükleterek köye getirmiş ve cami önünde yere ser- Mmiştir. Müteakiben bütün köy halkı da- vet edilmiştir. Erkeklerinin tarlalarda olduklarımı bil- diren köy kadınları maktullerin önlerin- dön geçerken hayret ve takdire şayan bir| soğukkanlılık göstermişler, kat'iyen sır vermemişlerdir. Bir tek gözyaşı dukmîx- leri, acı bir ses çıkardıkları takdirde köy erkeklerinin, yani baba, koca ve kardeş- lerinin bilâmerhamet yok edileceklerini Pekâlâ idrâk eden bu kadınlar büyük bir Metanetle ölülerin önünden geçerlerken Sübayın suallerine: eçenlerde Arab çarşısına bomba atan küçük Yahudi kızı mahkeme kapısında avukatı ile bir arada kaç saat sonra bütün maktuller bir Arab köylüsü tarafından teşhis edilmişti.» Yahudi kadınlarına gelince Muharrir Yahudi kadınları hakkında da şunları yazmaktadır: «Arab kadınları mükemmel surette &i- lâh kaçakcılığı, casusluk yaparlarken; er- keklerine mühimmat ve yiyecek içecek yetiştirirlerken Yahudi kadınları da boş durmuyorlar... Arab kadınlarından daha yüksek tah- sil seviyesinde ve daha modern bulunan Yahudi kadınları bilhassa siyast cebhe- lerde yılmadan çalışmakta, geceleri de tarlalarda enöbet» beklemektedirler... İlk Yahudi kadın nöbetecisine (Tel-Yu- suf) köyü civarında rastgeldim. Çiftliğin kapısına vardığımızda gece çoktan çük- müştü. Kapının etrafı sıkı bir surette tel örgülerle ihata edilmişti. Nöbetci kadın bize seslendi... Arab ol- madığımıza yemin ettik, hüsnü niyet sa- hibi olduğumuzu bildirdik ve bekledik. Birkaç dakikâ sonra üzerimize gözlerimi- zi kamaştıran kuvvetli bir projektör di- kildi ve kapı açıldı. Kapı açılır açılmaz elinde tüfek bulunan bir Yahudi kadını ile karşılaştık. Kadın genç ve güzel de- ğildi... Hastalıklı bir hali vardı... Oto- maobilimize lâzım olan suyu verdikten sonra bizi istirahate davet etti. Fakat bi- zimle görüşürken bile tüfeğini elden bı- rakmıyordu... Aynen şunları söyledi: — İki çocuğumuz var. Onları büyüt- mek için çok sıkıntı çekiyorur. Kocam gündüzleri tarlada meşgul bulunmakta- dır. İhtilâlin başlangıcında hem gündüz çalışırdı, hem gece nöbet beklerdi... Biz ihtilâlin birkaç gün içinde bitece- ğini umuyorduk... Heyhat! Haftalar, ay- lar geçti, vaziyet hep ayni... Nihayet ko- gam bana tüfek kullanmasını öğretti... Şimdi nöbete ben kalıyorüm. On ikt, an dört saat çalıştıktan sonra İs- tirahat hakkıdır değil mi?... Ben tekrar sordum: — Size hiç hücum ettiler mi? — İki defa. Fakat askerler hemen vak- tinde yetiştiler.. yalnız bir ineğimiz vu- ruldu. — Korkmuyor musunuz?... Kadın buna derhal cevab vermedi. Bir- kaç saniye sonra da Adeta mırıldanırcası- na şu sözleri söyledi: — Hayır!. Fakat bilseniz ne kadar çok Orgünum. . Ğ Vîm:llzlnrl arasında bulunan tüfeği ü- zerine eğilerek hazin hazin ağlamıya baş- ladı...> veasasaenesendNLEneceEraRERAreen ae ee A Yeni çöp arabaları yaptırıldı Belediye temizlik işleri müdürlüğünün çöp &rabası kadrosu, üç yüz kırka çıka - rılacaktır. İki yüz yirmi araba atölyede tamir görmektedir. Şimdiye kadar atöl- — Bunu da tanımiyorum, — cevabini Vermekte bir an tereddüd etmemşiler- Gir, Halbuki maktullerin kendi akrabala- Tından oldukları muhakkaktı. Çünkü bir yede yeniden yüz yirmi araba inşa edil - miştir. Temizlik amelesinin sayısı da, gelecek sene yüzde on nisbetinde çoğaltılacaktır. SON POSTA 12 yaşında yankesiciliğe başlıyan Osmar, Dün Eminönünde on iki yaşında bir yankesici, bir kızın cebinden parasını â- Şaırırken suç Üzerinde yakalanmıştır. Kâ- ğıdhane köyünde oturan Ayşe Cemile, tramvaya binerken yanına küçük bir ço- cuk sokulmuş ve cebindeki beş hrayı ona sezdirmeden alıp uzaklaşmağa — başla- mıştır, Bu vaziyeti gören polis ikinci şube ü- çüncü kısım memurları kaçan çocuğu ya- kalamışlar ve genç kızıı parasıni - iade etmişlerdir. Karakola getirilen çocuğun Osmâan isminde olduğu ve yankesiciliğe henüz başladığı —anlaşıimıştır. Sabıka kaydına ismi geçirilen Osman, evrakile birlikte cürmü meşhui —mahkemesine sevkedilmiştir. Bir genç sevdiği kızı - ve arkadaşını yaraladı Dün Şehzadebaşında bir yaralama vak'ası olmuş, Semiha isminde genç bir kızla hâdisaye müdahale etmek - istiyen Se sminde bir genç vücudlerinin f yerlerinden bıçakla yaralan- rışla Vefada Gazanferağa sokağında 1 nu maralı evde oturan Semiha, evvelki gün akşam üzeri Şehzadebaşında doölaşırken ötedenberi kendisine musallat olan ve Çarşıkapıda oturan Salih isminde bir genc rastlamıştır. Salih kızın yalnızca gitmekte olduğunu göl onun peşine takılmış ve İlâni aşketmeğe başlamıştır. Kız birçok defalar olduğu gibi bu se- fer de Salihin sözlerina kulak asmamış ve yoluna devam etmiştir. Tatlılıkla e- meline muvaffak olamıyacağını arlıyan Sâlih, bu defa genç kızı tehdid etmeğe başlamış, kendisine yüz vermediği tak- dirde onu öldüreceğini söylemiştir. Bun- ları duyan Semiha bir an evvel evine ye- tişmek için adımlarını sıklaştırmış — ve Salihin önünden kaçmağa — başlamıştır. Salih te koşarak kızı takib ederken bu Bırada arkadaşlarından Selime — tesadüf etmiştir. Bu takibin hiç te iyi bir netice vermiyeceğini hisseden Selm, arkadaşı- ni bırakmamak istemiş ise de gözlerini kan bürüyen Salih onun elinden sıyrılıp kurtulduktan sonra koşarak kıza yetiş. miş ve kınından çıkarmış olduğu bıçağı onun başına vurmağa başlamıştır. Bu vaziyot karşısında Selim de işe müdahale etmiş ve arkadaşını katil olmaktan kur- tarmak için, elinden bıçağı almak iste- miştir. Salih, bu defa da bıçağı ona çe- virmiş ve şiddetle gencin kalçasına dal- dırmıştır. Bir anda iki genci yere seren Salih tabanları kaldırmış ve ortadan kaybolmuştur. Vak'aya vazıyed eden zabıta yaralıları hastaneye kaldırmış, suçluyu — aramağa başlamıştır. Birkaç saat sonra Salih üze- rinde kanlı bıçağı ile yakalanmış ve müd- deiumumtliğe teslim edilmiştir. Limanda bir hâdise Dün saat 12,30 da Karadeniz postasmı yapmak üzere Galata rıhtımından kalkan Güneysu vapuru klavuz motörü tarafın - dan çekilmekte iken suların tesirile va - purun halatı kopmuş ve kılavuz motörü- nün pervanesine dolaşmıştır. Halat kop « tuktan sonra vapur köprü istikametine doğru sürüklenmeğe başlamış, fakat he- men demir atılarak vapur durdurulmuş tur. Bu esnada hâdise yerine diğer kıla- vuz romörkörleri yetişmiş ve vapura kı- Tavuzluk yapmışlardır. Güneysu yoluna devam etmiş, pervanesine halat dolaşan motör de, kılavuz romörkörü, yedeğinde olarak götürülmüştür. Yazan: Vasfi Rıza Zobu Tebrizde çok kıymetli iki Türk eseri Tebriz'de «Gök mescid> (*) namile ma- ruf bir cami harabesi vardır.. mimari ve çini tezyinatı itibarile bir harikadır. Mü- teaddid kubbeleri ve koridorları olan bu mescid bugün tam manasile bir «hara- be» dir.. duvar ve kubbe kemerlerinde kalan çiniler, renk itibarile emsalsizdir.. çiniler üzerindeki çiçek ve hayvan rTe- |simleri kabartma olarak. yapılmıştır.. E- dirnede, Hüdavendigâr camiindeki çini- ler, bu tarzın ikinci veya üçüncü nevile- çidir, İranda çıkan bir nevi mermer var- dır ki, işlendiği zaman rengi sarı olur. AGorfnıüşı.a de kehribara benzer.. işte bu camdin bütün duvarları yarı yerine ka- dar, bu mermerlerle döşenmiş; mermer- le üst kısımları da kabartma yazılar- la, kemer gibi işlenmiştir. Yazıların hiza- sından yukarı kısmı koyu mavi çinilerle tâ kubbelere kadar tezyin edilmiştir. Bu çinilerin rengi kadar, güzel bir maviliğe hiçbir yerde tesadüf etmedim.. öyle zar- nediyorum ki: «Gök mescid» adını, bu maviliklerden almıştır.. maamafih bu i-| sim, halk ağzından çıkmıştır.. binanın a- sıl adı: «Mescidi Kebut» tur.. <Mescidi Cihanşah» diyenler de vardır. Bu eser halis bir Türk eseridir.. Tebrizin, hattâ İranın en büyük ve mirnari bakımdan da en güzel mabedi olan bu binanın harab olup gitmesine nasıl göz yumulmuş bil- mem.. bu binanın tamiri ve ihyası için Tebrizliler, bugün de fedakârlıktan çe- kinmiyecek — vaziyettedirler. — Halbuki, böyle bırakıldığı takdirde beş on sene sonra yeri bile kalmıyacaktır.. Tebri: sık sık olan hareketiarzlar, şurasını, bu- rasını parça parça döküyor. Açık kalan duvarlarında görünen çıniler, yağmur- ların altında dökülüp parçalanıyor.. kıy- metine paha biçilemiyecek bu nadide çi- le değildir. Vakıâğ dört tarafı duvarla gevrilmişse de, Nasreddin Hocanın tür- besi gibi, kapısını itince açıverdim.. içeri- de kimseler yoktu.. şurada, burada kalan çinilerini ellerimle imrene imrene okşa- dım. Günahından korkmasam: İsmine shatira» deyip birkaç parça söküp ala- bilirdimi Böyle göz göre göre ziyamna, dökülüp mahvoluşuna yüreğim sızladı.. Bu cami hakkında bası kayıdlardan şunları öğrendim: Azerbaycanın, Kara- koyunlu sülâlesinden «üçüncü Cihanşahı | Türkmen», buraların hükümdarı olduk- tan sonra «Gök mescide i yaplırmış... Ri- tablardan, daha başka malümat toplama- ga vakit bulamadım., elbet ehlince mâ- | lümdur., fakat kapısı üstünde arabca ola- rak yazılmış bir tarihi var.. ber, yalnız ba- şıma işin içinden çıkamadur.. konsolos- luğun yardımile, şyle tercüme edebildik: Muhammet Bevvap oğlu Nimetullah, senei hicri: 870 reblülevvet.. * Tebriz'de, tarihi ve meşhur bir bina da- ha vardır.. <Erki Ali Şah>, yahud «Mes- cidi Ali Şah» namı verilen bu cami de bir Türk eseridir. bunun hakkında da şöyle malümat toplıyabildim; Moğol hükümdarlarından «Gazan» Ha- nın iki veziri vardı.. birinin adı «müver- rih» namile maruf «Reşideddin», öteki de «Taceddin Ali Şah» tır.. Bu iki ve- zir de Tebrizde birer mescid yaptırmış- | tır.. «Reşideddin» in yaptırdığı, şehrin şark tarafında imiş. İstilâlar, isyanlar ve hareketiarzlarla bugün yerinde — yeller esen bu güzel eserin ismi de «Reşidiye», yahud «Rübu Reşidi> imiş. tarih sayfa- larındaki isminden başka şimdi hiçbir şeysi kalmamıştır.. fakat Taceddin Ali Şah» m yaplığı bina, bütün heybetite, Tebrizin ortasında sivrilmiş — duruyor.. yalnız, öğrendiğime göre <Ali Şah> n yaptırdığı bina, bu kadar büyük değil, küçük, fakat çok zarif bir mescidmiş. © esnalarda Tebrize seyahat eden «Ebu (*) Bizde, «mescid» deyince scumis in kü- çüğü amlaşılır., İranda «cami» tâbiri olmadı- gından, ibadet odilen yerlere, hattâ türbelere de: «Meselde diyorlar... İrandan bir manzara: Tahrandan 75 kilometre ötede bulunan Demanent dağı Sait Bahadür han», bu güzel eseri görüp beğenmiş.. tevsli için de emirler ermiş, İşte bu emirlerle, 200-250 metrelik bir saha içinde görünen bu bina meydana çıkmıştır. Binanın yanında oldukça yük- sek bir burcu vardır.. bu kule, o vakit minare vazifesini görürmüş.. en yüksek binası iki katı geçmiyen Tebrizliler için, mescidin burcu, Eyfel kadar uzun görün- müş olacak ki, mübalâğa hikâyelerine mevzu olacak bir tarzda tasvir edilmiş- tir,.. Beraberce dolaştığımız İranlı dost- lar dedi ki: — Eğer mübalâğaya hamletmiyeceği. nileri yerinden koparıp çalmak işden bi- | PİZİ bilsem size bir şey söylerdim. — Rica ederim nedir? — Bu burç vaktile öyle yüksekmiş ki: Tâ, Erivandan Tebrize gelen yolcular, yollarını kaybetmemek için bu kuleyi gözlerinden kaçırmazlarmış!!. Aziz dostum, bunu anlatınca benden evvel kendi güldü.. Erivanla Tebriz ara sındaki göklere ermiş dağları gözönünde tutarsak, kulenin ne kadar yüksek olma- :ımlâıım geldiğini artık siz tasavvur. &« Duvarlarında kalan bazı çinilerden an- laşıldığına göre, mescidin içi cidden çok müzeyyen ve zarifmiş.. ne yazık ki: Bu da, öteki eşi gibi harab olup toprağa ka- rışmağa mahküm... Vasfi R. Zobu ateLseseeaSAeReRaEReErESELESErSRSESecANE El dokuma tezgâhları kongresi hazırlıklarına başlandı 15 Birinciteşrinde Ankarada toplanması mukarrer olan el dökuma tezgâhları kon - gresi için hazırlıklara başlanmıştır. Sanayi Umum Müdürü Bay Reşad kongre harırlık- ları ie meşgul olmak üzere bugün Ankara- dan şehrimize gelecektir. h Banayi Umum Müdürü, bir müddettenbe- ri şehrimizde ayni mesele üserinde tedkik - ler yapmakta olan sanayi müfettişlerinden Bay Baha, Necati ve Etem ile birlikte bir hey'et halinde Karadenize harket edecek - tir. Hey'et Karadeniz sahillerindeki bütün el dokuma tezgâhlarında tedkikler yapacak - tır. İstanbul Ticaret ve Saanyi Odası da kon gre etrafında hazırladığı raporunu bu haf « ta içinde İktisad Vekâletine gönderecektir, Denizden çıkarılan eşyanın gümrük resmi Gümrük ve İnhisarlar Vekâleti, llmanla- vımız harletade denizden çıkarılan eşyadan ecnebi malı olduğu tevsik edilenlerin, mali- ye tarafından satılarak gümrüğe alâ re « gimlerin tahsil edilmesine karar — vermiştir. Liman dahilinde çıkarılanlardan ecnebi ma- iWwolanlar da satılacak ve ecnebi malt ol - mıyanlar da Liman İdaresine testim oluna - caktır. Bir işcinin parmakları ezildi Galatada İstifçiler sokağında bir demir fabrikasında çalışan Demir Terlemez'in sağ eli İki demir arasında sikışarak ezilmiş, Seğ Jorj Mastanesinde tedavi altına alınmıştır.