4 Eytül SON POSTA Eski Türk detektifleri “Son Posta,, Ka maceralarını anlatıyorlar : 21 Te Ankaradaki cinayet Yatak odasında müdhiş bir boğuşma olduğu ııılaşı.- lıyordu. Ev sahibi de, karısı da boğulmuşlardı. Delil olarak yalnız yere düşüp 2 de duran masa saati vardı Eski zabıta âmirlerinden Bay Nazıma Ankarada Fahri efendinin katillerini na- gl yakaladığını sordum. — Bu eski bir hikâye ama, madem ki istiyorsunuz söyliyeyim, dedi. Bir gün dairede oturuyordum. Odadan içeriye bir genç girdi. Halinde derhal farkedilecek kadar bariz bir gayritabiilik vardı. Gözleri kıpkırmızi olmuş, benzi Bararmıştı. Heyecandan adetâ kekeliyor- du. Güçlükle: S Ö]çdnmüş!l!. öldürmüşler, diyebildi. — Kimi çocuğum? — Hem amcamı, hem yengemi! We hâdise hakkında daha hir sürü taf- silât verdi. Zavallıyı teskin etmeğe ça- hştım: — Düş önümüze oğlum, dedim, gidelim seninle, Evden içeri girince maktulün zengin | bir adam olduğunu derhal anladım. Bina yeni tamir edilmiş, her taraf, sahibinin, varlıklı olduğunu gösterecek bir tarzda döşenmişti. Çocuğa sordum: — Nerede ölüler? — İkinci katta, sağdaki odada. Merdivenleri çıktım. Kapı açıktı. Oda- daki eşya o kadar darmadağın edilmişti ki cinayetten önce burada müdhiş bir bo- ğuşma olduğu anlaşılıyordu. Ölü, yüzü koyun yere yuvarlanmıştı, şakağında bir şiş vardı. Boynu simsiyahtı. Adının Fah- ri olduğunu öğrendiğim adamcağızın, ka- tller ile mücadele ettiği, bu sırada başi- nı sivri bir cisme, meselâ masanın kena- rına çarptığı belli idi. Kadın arkası Emü bir kanapeye uzanmıştı. Onun da üstü başı parça parça İdi. Boynunda- kocasın- da olduğu gibi- siyahlaşmış, morlaşmış parmak izleri vardı. Gözleri, hadekala - rından dışarı fırlamış, elleri takallüs et- mişti. Naşına bakılır bakılmaz, zavallı- nın büyük bir korku içinde can verdiği m;'.:îık odası da altüst edilmişti. Katil- ler, Fahri efendi ile karısını öldürdükten sonra, ihtimal bütün gece evi aramışlar, karıştırmadık köşe, bucak — bırakmamiş- di. ımo'.)ıünun külliyetli mikdarda altın ve nakid olmak üzere parası ve karısının ziynet eşyasını. tiller, bunları çalmak efendi ile karısının ha! Parmak izi memuru, muavini ve ben akşama kadar çalışlık. ) iyetlerini tesbite yarıya- Ka aa bulamadık. Fahri efendinin, sevilen bir adam ol- herkes tarafından tiller, sırf mişler, mukavemet karşısmda kalınca öz diktikleri bu zavallıları :,:;lğ:“l ııh Araştırmalar netice verme- yince iş düşünceye kalmıştı. Madem ki katiller, Fahri P atırmayıı :;vhe:i;mmhwwy:l:“ o halde evin içinde bulunmuş kimselerdi. Binaena- leyh, üç insandan şübhe ediyordum! Bunlar on beş, my::nl Dâ"kîx:u î; U li! - î,îiîıd:i.::ım yeni tamir edildiğini görmüştüm, O zaman, beraberimizde bu- Kınan maktulün yeğenine çunu sordum; — Amcan evi tamir mi ettirdi? — Evet! sdir — Kimler çalıştı bur! B İslmkdrîlu b't:ıniyomm. fakat üç ki- gi idiler. İki haftadan fazla çalıştılar. — Tamir ne vakit bitti? — Birkaç gün oluyor! — Şu ustaların eşkâlini tarif et baka- . ’!Deükınlının söylediklerini harfi har- fine not ettim. Tereddüd ettiği noktaları tekrar tekrar sordum. Ondan sonra baş- ladık işe... Katillerin san'atları ve eşkâlleri bilin- dikten sonra, bu iş, o kadar zor değildir. ni Keçiören bağlarında yakaladık. Heri- fi, derhal Fahri efendinin yeğeni ile mü- vacâhe ettirdim. Delikanlı: — İşte, evde çalışan dülgerlerden biri- Bi bu idi, dedi. Lâkin, katil, cinayeti inkâr ediyordu, Onu yola getirinciye kadar epeyce ter- ledim. Vak'a gecesi nerede olduğunu s0- runca şaşaladı. Fakat kendisini toplama- Ba çalışarak: — O gece, para almıştık. Arkadaşlarla bir âlem yapmağa karar vermiştik. Bir çok yerlerde içtik. Bulut gibi sarhoş ol- muşum, pek hatırlamıyorum, — cevabını verdi. Fakat, bu sözler, yakayı kurtarmak - |çin kâfi değildi. Katile tekrar sordum: | — O gece saat 2 de nerede olduğunu Tisbatlı, şahidli söyliyebilir misin? Evdeki boğuşma esnasında, masanım Bu sukut tesirile zemberek kırılmıştı. du. Demek ki cinayet ikiden sonra işlen- ne can alacak noktası da bu idi! Herif, «saat 2» sözünü işitir işitmez iyi- den iyi afalladı, korktu. Uzatmıyalım, meseleye bu noktadan çengeli taktıktan sonra, katilin verdiği mübhem cevablar- dan yeni yeni sualler çıkarmağa başla- dım. Herif, nihayet baktı ki kurtuluş yok, her şöyi itirafa mecbur kaldı. — Şimdi söyle bakalım, dedim. öbür- Jeri nerede? — Arkadaşlarımdan da daha o gece ay- rıldım! — Çaldıklarınızı ne yaptınız? — Paylaştık! — Hiç ahbablık bu kadar çabuk niha- yet bulur mu? Yeni işlere girmeğe niye- 4iniz yok mu idi? Uzatma lâfı, söyle! Katili biraz daha sıkıştırınca, arkadaş- larından birinin Erzuruma kaçtığını, di- Rerinin de İstanbula sıvışmak üzere ol- duğunu öğrendim. Erzuruma hemen telgraf çektik. 24 sa- at sonra cevab geldi: Yakalamışlar! Üçüncüsünü de tuttuk tabil. Fakat, a- sıl bizi uğraştıran da bu oldu. Herif, bak- maş ki ilkönce elimize geçen arkadaşı or- talarda yok. İşi anlamış, bir ayak evvel sıvışmak istemiş. Şehirden bir kaptı kaç- tıya atladığı gibi, Istasyona gelmiş. Al- mış ekspres bileti, saklanmış bir köşe- ye... Trenin de kalkmasına ancak beş da- kika kalmıştı. Memurlarım, etrafı dört dönmüşler, fakat görünürde kimseyi bu- lamamışlardı. Telâşla bana geldiler. Şu emri verdim: vöreeeeteKEKECEvLE LA LARERALELARELArAELALAEEKERE N ADArEnaSA İMakyaj krahı öldü hassısı Maks Faktor 61 yaşında olduğu halde böbrek iltihabından ölmüştür. Faktor, meşhur makyaj üstadı aktör Lon Şeni'yi, türlü türlü kılıklara sok- muş, gâh kanbur, güh lopa_l göstermiş- ür. Kadınlara yaptığı hvslye_de: — Yüzünüze pudrayı, büyük bulut Igaları şeklinde çarpınız, sonra yu - î:uîak bir fırça ile, yüz tabii haline ge- $ dar süpürünüz,; derdi. Telsizle idare edilen tayyareler Avrupalı askeri muharrirler İngilizlerin bu nevi tayya- relerini faydalı bulmuyorlar İngilizlerin bir rıhtımdan veya bir vapüur güvertesinden yay ile havalan- dırıldıktan sonra içinde kimse olmadı- ği halde telsiz cihazı vasitasile idare edilen yeni bir tayyare icad ettikleri rivayeti etrafında son günlerde epeyce dedikodular yapıldı. Tayyare hedefine gidecek, bombaj |larını boşalttıktan sonra düşman ate- şinden kurtulursa geri gelecekmiş.. Olabilir mi, olamaz m:? Noktalarını araştırmadan önce, tecrübelerini çok raühim olduğunu kaydedelim, zira an- laşılan Almanlar da Şimal denizi kıyı- larında bu gibi denemelerle meşgul- |durlar. r * Bu riyayetlerin esası nedir? Sonra sahibini evde bırakarak kendi başına avlanmıya çıkan av köpekleri şeklin- de, bu tayyarelerin harbde ne fayda - üstünde duran saat yere yuvarlanmıştı. // d A e Meselö Ü- |zerinde hayale kaşılmamık en iyi ha- Akreble yelkovan tam ikiyi gmtexıyor-h_ekehk_ Zira bu İngiliz tecrübelerin « mişti. Meselenin bizce malâm olan yegâ-| — — —— n aa Pilotsuz tayyare yükselirken den 2 yıl önce ayni şekilde başka de- nemeler de yapılmıştı. Şimdi olduğu gi- bi o vakit de 120 beygirlik Tiger Moth tayyareler kullanılmıştı, bu tayyareler bin İngiliz lirasına alındığı, çabuk ya- pıldığı için muhtelif denemelerde kul- lanılmalarının zararı da yoktu. * Bu küçük tayyarelerin telsiz cihazı ile tochiz edilerek yerden idare edilecek hale getirilen ilk nümunesine (İngiliz Arı) adını vermişlerdi, gerçekten ha- vada kendi kendine uçan tayyare bir arı vızıltısına benzer bir ses veriyor- du. İdaresi şekline gelince, güç değildi. İçinde bir telsiz cihazı vardı, idare ma- kanizmasını bu telsiz cihazı işletiyor, telsiz cihazı da yerde duran ve radyo ahizesine benziyen küçük bir elektrik makinesi ile işliyordu. Bizim şahsen şahid olduğumuz tec - rübelerde cihazı işleten bir küçük sü- baydı, sübaylar onun etrafında halka teşkil etmişler, bakıyorlardı. * Pilotsuz tayyare işletmek fikri yeni değildir, Daha 1922 yılında denizaltı (Bemileri için de kullanılmıştır. O za - (man bu teerifbe Tulan da, bizzat mu- ( vidi tarafından kullanılan mini mini hir 'model üzerinde yapılmışt.. Muadele- İnin havada tatbiki deniz içinde veya [üstünde tatbikinden daha çapraşıktır. Zira bahis mavzuu olan nokta tayyare- yi sadece sevk ve idare etmek değil, tlyni zamanda da müvazenesini temin etmektir, * İngilizler bu hedefe kolaylıkla var- »#İmışlar, fakat ilk tecrübelerde epeyce Holivudun meşhur makyaj müte -|heyecan geçirmişlerdir. Meselâ ilk topçu için mükemme! birer hedef ha- tayyare kolaylıkla havalanmış, havada herkesi sevince düşüren manevralar yapmış, fakat karaya ineceği sırada se- yircilerin üzerine gelerek herkesi çil yavrusu gibi dağıtmıştır. O sırada ak- saklık yapan tayyarenin derinlik ku- mandası idi, Filiyatta bütün bu tecrübeler acaba ne netice verecek? Bir aralık oldukça büyük seriler ha- Askerlik bahisleri Mahkümlar adasında bir gün: 2 Sayfa 9 İmralı adası halkı ile yaptığım mülâkatlar Y_emekte mahkümlar hizmet ediyor. Bir katil güler yüzle salata tabağını önümüze bırakıyor, vaktile Anadolu dağlarını haraca kesmiş bir eşkiya suyumuzu YO dolduruyor. Hepsi de ne kadar misafirperver T Adliye Vekili Şükrü Saracoğlu ve davetli lerden bazıları “Adada — mahkümların kullandıkları arabalarla bir noktadan diğer noktaya giderlerken Mahkümlar etrafımızda pervane gibi| — Ben Adanalıyım. Adananın köylerin< dönüyorlar. Bir arzumuzu yapabilmek den, Hacıisalıdan, Babam mücadelei mil- jonlar için büyük bir mesele teşkil edi -|liye senelerinde kuvayi milliyecilere hiz | iyor. Bir su mu istediniz, yirmisi, otuzu | met ediyor diye düşmana gammazlanı birden koşuyor, bir şey mi soracaksınız?| yor, düşman zavallı babamı yakalıyor, jSizi merakta bırakmamak için hemen | Türlü türlü işkenceler yapıyor, Tırnak « bepsi izahat vermeğe başlıyor. larının arasma kamış sokuyorlar, Yap < Bir tanesile pek çabuk ahbab olduk.| madıkları kalmıyor. Babam ellerinden .0, zeki gözleri ve afili duruşile diğerle -| kurtulup köye döndüğü zaman ancak bir ırinden biraz ayrılıyordu. 454 Mehmed|hafta yaşadı. Ölürken |Hırçın.. Biraz asabf ve ateşli bir deli « — Oğlumu iyi okut hatun! diye vasi « |kanlı.. On iki seneye mahküm. Suçu: Ka-| yet etmiş. O okumuş bir insan olsun. til, yüzünde iki de bıçak izi var, Arka -| Mektebini bitirdiği vakit vasiyetnamemi 'daşlarını topladı, beraberce bir kenara | ona verirsin. 'çekildik. Anam göz yaşlarile babamın — başını Mt Söyleyin bakalım, dedim. burada | yastığa, vasiyetnameyi de sandığa bırak- rahat mısınız? Hepsi birden cevab verdiler: mış., Aradan yıllar geçti. Ben büyüdüm. Şehre orta mektebe gittim, Yedinci sı » — Çok rahatız. Görüyorsunuz sizin gi-| nıfta idim. Tatilde köye döndüm. Bir bi hürüz biz de. Bir farkımız var. Bu a-|.gün kız kardeşim sandığı karıştırıyor, danın içindeyiz, çalışıyoruz. Mükemmel içinde çevreye sarılı vasiyetnameyi bu« yiyor, içiyaruz, yevmiye alıyoruz, sonra | Junca, okumak bilmediği için bana; en iyi tarafı burada geçen her gün iki gü- ne bedel sayılıyor. Mehmed Hırçın ilâve etti: — Ağabey bu nedir? Diye soruyor. 4 Ben de merak ediyor, açıyorum. Bir ğa — Diğer memleket hapishanelerinde | baktım. Babacığımın vasiyetnamesi. O « yatanlar için burası cennettir. ağabey! | kur okumaz kan beynime çıktı. Demeki Gök yüzünü görebilmek, denizle kucaklaş | zavallı babacığımı düşmana işkenceler mak, ve istediğin zaman istediğin kadar içinde öldürten adam bizim köyümüzde dolaşarak tabiatla baş başa kalabilmek. | bulunuyordu. İçimde zaptedilmez — bir Bu, bahtsızlık denizinin ortasında yük -| intikam hırsı uyandı. Ateş bağrımı © kas selmiş bir saadet adasıdır. 25 yıla mahküm Ömer Gedekoğlu ar - kadaşının sözünü tamamlıyor: — Buraya gelebilmek saadetine eren- ler ömürlerinin karanlığını biraz olsun dar yakmış ki, günlerce sayıklamışım. Fas kat ben o adam kadar insanlıktan uzake laşabilir miydim?. Benim vasiyetnameyi bulduğum, ba « bamı ihbar eden adamın kulağına git « aydınlatabilirler. Hürriyet ne güzel şey| miş. Ona: değil mi bayım? Belki akşama kadar ka- darsan - burada — sikılacaksın, — İstanbula dönmek için can atacaksın, Halbuki.. Devam etmedi; sustu. İri siyah gözle - rinde iki yaş damlası gözüktü, Hepsi sus- muşlar, başlarını önlerine eğmişlerdi. Hürriyet.. evet, hürriyet ne güzel şey. Bilhassa onlar gibi kıymetini bir ömrü sü- rüp, çile doldurarak anladıktan sonra.. Size bu mahküm Ömerden biraz bah - setmek isterim. Ömer henüz pek genç, — Kendini tetik al, seni vuracak! Demişler. Yanaşmalarından birine para, ara« zi ve dul olan hemşiresini vâdetmiş, beni öldürdüğü takdirde bütün bunları vere « ceğini söylemiş. Bir gün bu yanaşmanın tecavüzüne uğradım sokakta, attığı kur« Şun iki yerime isabet etti. Ben de ta « bancamı sıktım, ne çare o ortadan yok oluvermişti. Sonra.. Delikanlı içini çekti. Gözleri o günü has, yirmi dört yaşında, Orta mektebin ikinci tırlamış gibi kızarmı; Ş, Tengi uçmuştu. sınıfına kadar okumuş, muntazam ko - | Hızlı hızlı nefes alıyordu. nuşuyor, ağır başlı bir delikanlı.. İdam mahkümu, Temyiz üç defa nakzetmiş, ce- Zayı yirmi dört yıla çevirmiş. Eğer buraya düşmemiş olsaydı, yaşadı- ği yıllar kadar hapis yatacaktı. Ömerin Mmacorasını kendi ağzından dinliyelim: 454 Mehmed Hırçın seslendi: — Bayım arkadaşlarınız yemeğe gir « diler, Akşama kadar dolaşacaksınız, birax bir şey yeyin.. acıkırsınız sonra., Yemekten sonra buluşmak üzere ay « (Devamı 10 ncu sayfada) ŞS A e linde yapılmış olan bu küçük tayyare- ler bombalarımı muayyen bir hedefe gidip atmıya pek Ââlâ —müktedirler. Yalnız iki kusurları vardır. Bunlardan birincisi ancak 160 kilometreyi bulan sür'atlerinin azlığıdır. ki, kendilerini Jine getirirler. Kusurlarının ikincisi ise aldıkları bomba mikdarının azlığı, hele hedef üzerinden geçişleri dakikasının müphem oluşudur. Zira tayyareye bombalarını salıverdirtmek için tam hedef üzerinde bulunduklarını üç ceb- heden görmek lâzımdır ki bu da mad- deten imkânsızdır. Bu — münasebetle şurasını da kaydedelim ki bomba taar- rüzu bir şehir halkını sinirlendirebilir, hattâ bir panlâmerftoyu kaçırtabilir, bütün bunlar 1918 yılında Pariste ve bugünlerde İspanyada gölülmüş şey« lerdir, fakat galebeyi temin edemez, Tayyarenin bilhassa manevi tesiri vara dir, yürüyüş kollarını dağıtır, istas « yonu yakar, hayatı sıkar, fakat piyas deyi yenmesi mevzuubahs olamaz Zi« ra 1916 yılında bin defa daha kuvvetli topçu bombardımanından sonra da as« kerin gene hayatta kaldığı görülmüş şeylerdendir. Şu halde pilotsuz tayyas regia hakiki mahiyeti kendiliğinden meydana çıkıyor demektir: Mütaharriki hedef arıyan topçu için mükemmel biz antrenman vasıtası olacaktır,