4 Eylül 1938 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7

4 Eylül 1938 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

4 Eylai SON POSTA Tercüme eden: Mebrure Sami İmparator “Jozefin, ağlarsan çirkin olursun: yy diyordu Uzun boyu. ile eğilerek, kardeşinden biraz evvel gördüğü iltifatla kafası büs- bütün dönmüş olan şımarık prensesin, açık saçık şakalarına elinden geldiği ka- dar mukabele etmeğe çabalıyor. Birdenbire, Napolyon sözünü yarım bırakıyor. Üzerlerine doğru dikilmiş Jozefinin gözlerile işte bir kere daha karşılaştı. Biraz evvelki can sikıntısı ve öfkesi yeniden tazeleniyor ve Düroe- ya: — Madam dö Remüza'ya söyleyin, yanıma gelsin, bir şey diyeceğim... di- ye emir veriyor. Mabeyn müşürü, kendine hâs olan vakarile yol açarak imparstoriçeye doğru yaklaşıyor. Bir dakika sonra da, nedimelerden kısacık boylu, tombalak Madam Remüza, imparatorun önünde reverans yapıyor. Hemen yerinden kalkan Napolyon, kadını bir kenara çekiyor: — Madam dö Remüza, Jozefinin ü- zin nüfuzunuz vardır. Sizin zden dışarıya pek çıkmaz 0. ine nasihat ediniz. Kıskançlık kalkışmasın. G yakınlarıma fena kendisi pişman olur. Bir defalık ne yi maz. Al izi am-| amı mparatora doğru sins ac nis olduğumu biliyor. — Anlamanıza esasen lüzum yok... diyor, i Sinirli bir harekettle mmm çe yüzünde ani bir takallüsle; KPA lanmiyör mu bu kadın? Herkesten ayrı bir insanım ben; hiç kimsenin boyunduruğuna (giremem. Bilmiyor mu bunları? Uslu durmıya Yoksa karışmam ha! Değişti- örürsem, bunu size borclu olaca- ğımı da unutmam. ? Bir baş hareketile sözünün bittiğini ima etti ve Madam dö Semüza'yı, salo- nun ortasma doğru götürdükten sonra Marinin yanına döndü. Genç kadının sağında, Polinin yeri- «ne oturmuş olan Fuşe, derin ve hesab- lı saygı gösterişlerile, Mariye yaltak- lanıyordu. İmparator, nazırı kulağından tuttu. © yüzünü adamakıllı ekşitmişti, Napolyon tuttuğu kulağı iyice ordu. > — Zaptiye nazırımı, yanınızda gör- düğüme hiç şaşmıyorum kontes. Devle- tin en zeki adamıdır, bilirim onu. Fuşe: , — Majestelerinin en sadık bir ben desi demeleri daha doğru olur efendi- miz. — Ya! Haydi öyle olsun. Her halde pek ince düşünüşleriniz var. Orası mu- hakkak. Biraderiniz Lazinski'yi bana dün hatırlatan Mösyö Fuşe oldu kon- tes, Kendisini muhafız bölüğümde mız- raklı süvari takımının yüzbaşılığına ta- yin ettim. Usulca da ilâve ediyor: Mem- nun oldunuz mu Mari, söyleyin bana? Güzel menekşe gözlerini Napolyona kaldırdı ve öyle okşayıcı bir «— Evet!» dedi.ki kudretli adamın, yüreği âdeta heyecanla doldu ve bu halini gizleye- bilmek için hemen gene konuşmıya Tuşe, ska Parise ge- şi yanına i, Tabii bu misafirlik birkaç gün- den fazla süremez. Kendisine münasib k tutup, zevkine, arzusuna gö- irmek İşini size veriyorum. ş za güvenebilirim değil mi? — Madam Is Kontesin ikamet buyu- Napolyonun biraz evvelki can sıkıntın ve öfkesi yeniden tazeleniyor. racakları semt hakkında bir tercih fi- | Bu birkaç kelimede fedakârlık ve sada- İNÇ O- kirleri var mı acaba? İ bahçeler içi JBu kat havası seziliyordu. Onun için işle Mari dudaklarmı büktü, Parise bu | minnetle adama gülümsedi. Gözlerile ilk gelişi... teşekkür eder gibi bir hali var tecrübe- Nazır devam etti; siz kadının. — Şanzelizede güzel bir yer biliyo-| İmparator: İğ si i e — "Pekâli. Yarın görüşürüz, dedi, A- Napolyon sözünü kesti: ma gene hayalinizi işleterek bütün bun — Çok tenha orası. Âdeta şehir dışı|ları kurdunuzsa, kellenizi koltuğunuza gibi. Şose danten tarafları olsa daha iyi. 'alıp da, öyle girin yanıma! diye şaka Hem açıklık... Hem de binalar, büyük | yaptı. ve Tekrar Marinin yanına oturdu. Sa- — Majesteleri bendenize iki günllonları dolduran kalabalığın içinde ide buyursunlar. Madam la Kon-|kendilerini h yorlar Ayık r bulmak saadetine na- de impara- toriçenin kulağını bükmüş olacak ki, srtık Jozefinin gözleri onlardan yana hiç çevriliyor. Napolyon: — Saat iki olmuş bile! Ah Mari se- nin yanında iken her şeyi unutuyorum. Güya burada sade birkaç dakika kala- caktım. Tekrar yukarı çıkmalıyım. Gö- rülecek ne çok işler var.. diyor. — Ne söylüyorsunuz haşmetmeab, bu saatten sonra mı? Yarına bırakamaz mısınız? Çalışmaktarı kendinizi bitiri- yorsunuz. Düro da öyle söylüyor, — Düro bilmez. Sen de bilmezsin canım yavrum benim. Çalışmak lâzım, şimdi de, yarın da her zaman da, Sen beni merak etme hiç. Hastalanmam. (Arkan var) — Zahmetleriniz için şimdiden te- şekkür ederim. Yalnız sizden bir tek ricam varsa o da şu: Tutacağınız ev ka- bil olduğu kadar mütevazı bir şey, ve kalabalıktan da uzak olsun. Öyle zen- gin, fazla büyük bir bina hoşuma git- miyecektir, Orada kendimi, evimde de- dil de misafirlikte gibi hisseder, yadır. garım, Anlatabiliyorum değil mi efen- dim? — Duydunuz ya Fuşel Madam is- teklerine göre hareket ediniz. Nazır hürmetle eğildi: — Tamamen emirlerine göre hare- ket dimeğe çalışacağım haşmetmeab... dedi. Mari zarif bir baş hareketile teşek- kür etti. Tam nazır çekilmek üzere ken, Napolyon onu kolundan tuttu: — Yarın sabah ben yataktan kalkar- İken, yanımda olunuz. Size söyliyecek- lerim var. dedi. — Zaten bendeniz de arzı ubudiye- te gelecektim efendimiz. İpucunu yaka- ladığım gizli bir teşkilâttan bahsede- cektim. Marinin bembeyaz yüzü, soldu. — Gizli bir teşkilât mı? diye kekele- di. Napolyon alaycı bir sesle: i — Merak etmeyin Mari. Siz daha Mösyö Fuşeyi bilmezsiniz. Kdituğun- da, çantasında daima gizli bir teşkilât- la gelmeden yapamaz 0. Tabii, bir işler gördüğünü, mevcudiyetinin ehemmiyet ve lüzumunu anlatmak lâzım, öyle de- ğil mi? Utanmıyor musunuz hiç? Böy- le boştan şeyler için, güzel bi? kadının ği hoplatılır mı? Ayıb size. Haydi 1âfını bile etmiyelim böyle saçmaların. Fuşe hiç bozmadı. İncecik, sert, s0- ğük sesine, bir şefkat ve teessür ifadesi vermeğe çalışarak: — Majesteleri hakkıâlileri. var. hâdiseden Madam la Kontes Va- levskanın yanında bahsettiğim için çok kabahatli , Esasen korkulacak da bir şey kalmadı artık. Meselenin önünü al- dım ve sanırım ki, Majesteleri yaptığım işi takdir buyuracaklardır. Nazır, Napolyona cevab verirken, Mari de gözlerini ondan ayırmıyordu. memaasasasamaa. Avrupada ev idaresi tahsil eden ilk Türk kızı büsbütün Resmini koyduğumuz Bayan Müced- det Pektürk İsmetpaşa Kız Enstitüsün- den mezun olarak Maarif Vekâleti hesa- bına Avrupaya yollanmiş, Viyanada! Hauswirtsehaftliche Fraw, Berlinde Hess | sehule Wien ve Staat liche Bernis pedâ- Hogisdes İnstitut'yi ikmal ederk memle- ketine dönmüştür. Bayan Müceddet ev idaresi tahsil eden ilk Türk kızıdır. Ts yin edildiği İsmetpaşa Kız Enstitüsü ev idaresi hocalığında kendisine muvaffaki- yetler dileriz. , s5»iş odadan birinin kapısı Jar.. günler var ki, böyle tahta tavanlı, ! SEYAHAT MEKTUBLARI : 36 İranda ilk Köyün lokantasından içeri Yazan: Vasfi Rıza Zobu gece girdim. Yabancı olduğum anlaşılınca bir izzet, bir ikram... Garson yemekleri “ —.. anlattı: Gümrük muamelesi bittikten sonra he- men hareket edip, biraz daha ilerde o - lan «Makü; nahiyesinde gecelemeğe ka- rar verdik. On yedi kilometrelik yolu! aheste beste katedinciye kadar karanlık basmış, gece olmuştu.. geniş kısa bir şo - seye girmemizle kendimizi nahiyenin içinde bulmamız bir oldu.. küçük bir mey- danın ortasına zarif bir bahçe yapmış - )ar, Bahçenin ortasına bir fener dikmiş- ler.. Petrolle yanan bu fener ve bu kü - çük bahçe, gece köye girerken ne gü - zel görünüyor.. Meydancıkta bir kere döndükten sonra, dik bir yokuşa, köye girdik.. şoföre dedim ki: — Evvelâ yemek yenecek bir yere! Sonra otel mi olur, han mı olur? Ne o - Tarsa olsun bir yatak. — Hepsi var, merak etme!, Bir lokantadan içeri girdik. ayni za - manda burası köyün gazinosu, meyha -| nesi filân da... Geç olmasına rağmen ms-| salarda şarab nüş eden insanlar var. Keeddü dolması.... Cüücce kızartması ,, fena bir yer değil. meselâ bizim Kar: senin lokantasından daha iyice. — Selâmünaleyküm! Deyip bir masaya kurulunca, şivem -| den yabancı olduğumu hemen anladılar. bir izzet, bir ikram. şarab sürahisi bir yana, yeşil yeşil baharatlı otlar öbür ya- na, İlk görüşte tanıyamadığım mezeler beri yana... Oh ne âlâ!! Bir şey ısmarla- mamı bekliyen garsona: — Cüücve kızartması. — Cüce kizartması mı? — Beeli.. — O da nasıl şey? — Basbayâ cüüccedi... — Bunu bilemedim. başka? — Keeddü dolması. — Kedi dolması mi”. — Besli... — Hay Allah müstahakını versin. ne| çeşid şeyler bunlar?. — Görüptü, — Olur. Göreyim daha iyi. Mutfağa girdik. Temiz bir yer.. tence - telere baktım, Meğer «cüce» dediği piliç kızartmasıymış.. «Kedi dolması» diye de «kabak dolması» na derlermiş. manzara- ları da fena değil. ya, şu taraftaki yaygın kabın içinde, güneş görmemiş bir kadın vücudü gibi bembeyaz duran, tepeleme pilâva ne dersiniz?. Parmak üzümü gibi4 iri taneli pirinçten yapılmış, bizim «A- cem pilâvı: dediğimiz bu, İranilere mah- sus pilâvın yosmalığı karşısında cilveli cilveli; — Seni de yiyeceğim! Dedim, Oh! Yaşadıkt, İstediğim bir şey daha karşıma çıktı: «Tar» denilen çalgıyı ça - lan iki sazende bulup getirmezler mi?. Etrafımı aldılar. onlar çaldı ben yedim. Ben yedim, onlar çaldı. Baktım ki; ge ce yarısını çoktan geçmişiz. — Arkadaşlar! Uzaklardan geliyorum. Yarın sabah erkenden gene uzaklara gi- deceğim.. dönüşte gene buradan geçece- ğim için tekrar görüşürüz.. o zamana ka- dar eyvallah... Esjahanda bir cami yorganın altıma uzandım. kaç günlük yorgunluk bu? Kendimden geçivermi Ne kadar sonra bilmiyn Yamda mütemadiyen kaşınıyı şim, rum; rü - O ka- dar kaşnıyorum ki, vücudümden yan - gın çıkıyor. — Meded Allah!! Yerimde m fırladım. kendime gel ni göremedim amma, iğim re t ırılan vücudümün #eaddid yerlerinde kabarcıklar bâsıl olup yandığını hissettim... Seyahatlerin bana verdiği tecrübelerle, hangi hayvan tarafından ısırıldığımı gö züm kapalıyken anlarım.. fakat bu se - ferki hiç birine benzemiyordu. Tahtaku- rusu değil, pire, sivrisinek değil. Lâm- bayı yaktım. sağa baktım, sola baktım. Hiç bir şeyler yok.. ne cambaz gibi ora - dan oraya sıçriyan pire, ne de bataklıkta Yan gelmiş yatmış manda gibi duran tah- takurusu... Cirtlak sesli hanende kadın- lar gibi, vızıltılar da kulağıma çalınmı - yor ki; «sterisinek» diyeyim.. Besmeleyi çekip tekrar yattım.. Bir kaç dakika sonra ziyaret partileri tekrar başladı. Yorganı ettım, çarşafa, bir kefeno sarılır gibi, başımı da içeri almak şartile sa - rıldım.. hiç bir tarafta iğne gözü kadar delik bırakmadım. uykuya daldım. kör olsunlar, genç geldiler. öleceğim! Âsa- bım kökünden bozuldu... Ben odanın ya- kışıklı oluşuna aldanmış, kamyonda du- ran filit tulumbasım da almamıştım... olmadı, Ar- koridordaki minder üstüne uzandım olmadı, Olmuyor, olmiyacak vesselâm... Nihayet bahçeye fırlayıp güneşin doğmasını beklemeğe karar verdim.. inde oturd: a ytak çarşafını alıp Vasfi R. Zobı İkiye bölünen Yolcu tayyaresi * Bir garaj meydanına bakan dört beş | 1 bana açtı- tahta döşemeli, kapısı, bacası muntazam bir odada yatmamıştım, Hele son misafir kaldığım «Gürcübulaks tan sonra, burası bir y şamlıydı.. biraz kü telleri üs ç * Şehirde elektrik olmadığı için, başımın ucuna bırakılan gaz lâmbasım üfleyip Albatros ismindeki ticari transatlantik tâyyaresi bir deneme uçuşundan sonra yere inerken ikiye bölünmüştür. Şimdi- ye kadar bir tayyarenin böyle bir kaza- ya uğradığı görülmemişti.

Bu sayıdan diğer sayfalar: