ğı Bu toplantıda ikinci ordu KCASKERLİK BAHİSLERİ Z Düşmanı nasıl yendik? 20 Ağustos gecesi Garb cebhesinde Başkumandanın riyaseti altında yapılan tarihi toplantı erkânı harbiye reisi sıfa durumunu ve hazırlık derecesini anlattılar. -SON POSTA tile ben de vardım. Ordu Asıl EZ—EDEBİYAT—E Servetifünun hatıraları İşte masa başında son Süleyman Nazif Yazan: Halid Fahri Ozansoy 1925 ilkteşrinindeki şapka kanunile ben başıma, ilk defa olarak, İzmir kavunu bi- giminde bir hasır şapka geçirmiştim. Fe- sin çirkinliğinden ve manasızlığından kurtulmuştum ya, bir müddet için daha iyisini aramıyabilirdim. Zaten dükkün- kumandanları, ordularının taarruzun yapılacağı mınta Yazan: kanın, yani birinci ordunun kumandanı şevk içinde idi General H. Emir Erkilet 5i ; her- 1922 senesinin ağustos ayındayızi v kes taarruz neş'esi ile için için ıı:vhıı':l:nk tedir. Son noksanlar da- tamamları üzere.. ğakıryıdın. yani takriben bir sene - denberi, garp cephesi kuyvetlerini müm- mılmış, henü t düşman ordusu henüz :': “m!_ İ bölgelerinde duruyor ve bütün batı Anadolu onun e- h"ndf wıımpnkhmum tahliye ettir- mek için yalnız siyasi tedbirler yetmi - yor ve yetemezdi; bunlar vakit kazan » mak, taarruz maksadımızı gizlemek ve düşmanı atalete sevketmek için güzel ve faydah —yardımcı vasıtalardı. Memleketi düşmandan temizlemek için tek mücssir çare ona uırruxıd:îku:ı: onu yerinden koparıp atmak idi; M bir senedir. bunun için vıhnsh::d' öi Taarruz niyeti, tabiatile, arya ga- libiyeti ile beraber doğmuştu; şimdi ise, aradan tam bir seneye yakın mühim bir zaman geçmiş, garb cephesindeki Türk orduları, memleketin verebildiği kadar artmış Ve maddi Ve manevi epey kuv - vetlenmişti. (Dünkü yazıya bakınız.) Düşman ordusuna nasıl ve nereden ta- arruz edilmelidir? Bu çok ll!l:m "h:;ı' Başkumandanlığın ve garb cepi Kumandanlığının halledecekleri esaslı bir mesele idi ve bu mevzü uıerindf.—, tabia - tile, garb cephesi ve birinci ve ikinci ee du kumandanlıkları arasında epey mü - zakereler ve yazışmalar :lldw xı:": dü Eskişehir ve Afyon e nın arasından Döger genel htı;-n:“ sürerek büyük bir meydan muharebe - sinde düwı:m asıl kuvvetlerini mağlöb etmeği düşünenler düşmanın müstahkem bir mevziine çatmaktan ve Afyon “"î bunda her hangi bir muvaffakiyetsizli! halinde Sultan dağları ve cenubuna a - tılmak tehlikesinden içtinab etmek İsti - yorlardı. Nihayet pek musip olarak _":î ruzun düşmanın ric'at hattına, yani 'yon - İzmir demiryoluna, yakın olan ce- nub cenahına ve gerisine tevcih edilmesi kararlaştı. Bu karar yüksek ve cesurane idi ve onu ancak bizzat aa Ve rebilirdi. Muvaffakiyet halinde d“lmk:.n yalnız mağlüb değil, imha odilebilecekti. Düşmanın şimalden Afyonun doğusu- na doğru inen cephesi birdenbire batıya dönüyor ve Afyonun 8 Km. kadar cenu- bundan geçiyordu. Bu vaziyet, Afyon böl- gesinde, düşman için mahzurluluğu do - ğudan ve cenubdan taarruza maruz, bü- Yük bir çıkıntı yapmıştı. Bundan başka, düşmanın Afyon — grupunun, Emirlere doğru kırılan, şimal cenahı da ihataya el li idi. n Garb cephesi iki ordu bölgesine ayrıl - L Korun üç fırkası bulunuyordu. (Cem'an 6,5 piyade ve bir süvari hrl:ı)_vn K Karargâhı Bolvadinde bul v dunun iso cem'an 11 piyade fırkası il birer müstakil piyade ve süvari alayın: dan mürekkeb kuvvetleri 4 kolordu ha - linde idiler ve mıntakası Akarçaydan Por- suğa kadar uzanıyordu. Yalva, İznik gölü ve Bilecik şimali böl- gesinde İzmiti örtmeğe memur olan Ko - eseli grupunun kuvyeti bir fırkadan pek az farklı ve doğruca cephe kumandan - ağustos taarruz tahaşşüdünden evvel y Garb cebhesinin vaziyeti Akşehir doğusunda Tlgında 3 zayıf fır- kalı V. süvari koru cephenin ihtiyatında idi, Cephenin emrinde ayrıca yeni beş keşif tayyaresinden mürekkep te bir uçak kademesi, menzil teşkilâtı vesaire vardı. fülerinden — İstifade edilerek, ihtimam ve itina ile yapılacak sayıca ol: dukça külliyetli olan laarruz ağır ve ha- fif top bataryalarımız ve taarruz fırka- Garp cephesinin, taarruz tahşidatın - i di u çok iyi, elâstiki gene ancak taarruz ederek, birinci ordu- ::r;ı:rv;îlğkuıb:mu;uımnhçwlîı 11 piya-|nun asıl taarruzunu muvalfakiyete erdi- de fırkasından üçü ve bir S. fırkası, yani | recek idi. kuvvetinin yalnız 1/4 ü ihtiyatta iken k ordusunun 17 piyade ve 4 S. fırka-| ve 17, fırkalarile düşmanın Güzelimdağ îğ;ın“::mu 7 payl:ıe ve 1S, fırkası| şimal ve cenubundaki tel örgülü kat, kat cephede ve mütebaki 10 piyade ve 3 S.| müştahkem mevzline cebheden ve IIL fırkası, yani 2/8 ü ihtiyatta bulunuyor- | Korun 61. piyade ve mürettep süvari fır- du. İki tarafın konuşunun tedkikinden Şu| manın Kazuçurandaki sol yanı ile geri- netice çıkıyordu ki, düşmanın, bir cep -Ü lerine taarruz edecek idi. Ancak bu taar- he kısmına ve tahkimata bağlı olmuyan Ve |ruzu mümkün kılmak ve düşmanın Eş- bü sebeble her tarafa harekete hazır olan | p L AA D D aye etmek genel ihtiyatı yalnız, Döger bölgesindeki, | h ge 41. fırkayı, üç piyade ve Uşak cephesindeki hafif 8. fırkasından ibaret iken Türk garp cep - hesinin seyyar ihtiyat kuvvetleri 10 pi - yade ve 3 süvari fırl çıkarmak lâzım değildi. i tarafın da, kuvvet, ağırlık mer- | bir ihtiyatı kalmıyacak idi; bu sebeble nfıîîı'îıîwm şimalinde idi. Eğer biz | bu müşkülü hal için mühim ve cesurane ihtiyat fırkalarımızı Akarçayın cenubu- | bir karar lâzımdı ve işte bu kararı, bütün na, düşmandan habersiz kaydırabilir ve | mes'uliyetleri omuzlarında taşıyan Baş sammem taarruzumuzu, düşmanın bi- ::ci ve dördüncü fırkalarının, nisbeten zayıf olan, arasına ve birinci !ı.rh:ıın boş bulunan sağına ve gerilerine, üstün pi - yade, topçu ve süvari kuvvetlerile an - Bunun için, gündüz, düşman uçakları- nın ve kara gözetleme yerlerinin görüp gezebilecekleri, cenuba doğru her hare - ketten ictinap edilecek ve taarruz tahşi- datımız munhasıran gecenin karanlığın- da ve ağaçlardan ve her türlü arazi ör- dikkat, larımız, düşmana en ufak bir şüphe ver- miyecek surette yeni hazırlık mevzile - rine gireceklerdi. Bunlar pek güç şeyler- di fakat muhakkak olacaklardı. Taarruzun ağustos sonundan evvel ya- pilması artık takarrür etmiş ve Akar ça- J yı cenubuna tahaşşüd harekâtı, tarifimiz | ması için Dahiliye Vekâletinden emır vechile başlamıştı. Bir gün, 20/21 ağus -| beklenmektedir. Türkiye topraklarında tos 1922 gecesi birinci ve ikinci ordu kumandanları erkâm harbiye reisleri ile Garb cephesi karargâhima da- kasına baliğ oluyor-| PU esnada dü!mının bütün Eıkqı)ık i n di olunun cenup ve şima- MA Se ti t öyieim T gaF İN gi ça lmrlıîlk ılwhi ıkouıllyllmü ve gizlemiye | bütün cebhenin sağyanını ve Ankara is- :: çok yaramıştı; çünkü Akarçay cenu- tikametini korumak icap ediyordu. ITI. büna yollanmak için cepheden kuvvetler korun gert kalan bitinci fırkası bu işe vet olundular. Erkânıharbiyel umumiye İzelsinin hazır bulunduğu ve Başkuman- | | 'danın gizzat idare ve riyaset ettiği bu mühim ve tarihi toplantıda, ikinci ordu erkânıharbiye reisi sıfatile ben de bulun- muş idim, Ordu kumandanları orduları- nin durumunu ve hazırlık derecesini an- lattılar ve ihtiyac ve noksanlarını bir daha söylediler. Fakat geriden gelebile- cek, bir kaç binek ve yük otomobili ile sıhhiye kamyonlarından başka bir şey yoktu. Asıl taarruzun yapılacağı mantakanın yani birinci ordumun kumandanı şevk içinde idi ve efilvaki top mermisi, muha- bere ve nakil vasıtaları ilâ. ordunun çok noksanları vardır; kalabalık cihetile bu- lunduğumuz yerde tam iaşe bile olamı - yoruz; fakat bunları tedarik etmenin ye- gâne çaresi tanrruz etmek ve ileri Bit - mektir.» diyordu. İkinci ordu kumandanı daha kaygılı idi: Vâkıâ asıl tasrruzu o yapacak değil idi. Fakat elinde kalan beş fırka ile düş- manın büyük kısmını, ani 7 fırkasını, tutmak ve tesbit etmek gibi ağır bir vazife ana düşmüş idi. Bir düşman fırkası, sayıca ve kuvvetçe bir Türk fırkasının yarım misli kadar fazla - sayıldığı ikinci ordunun karşısındaki düşmanın kuvveti hükmen bir misli fazla idi ve işte o, kendince bir misli fazla bir kuvvete, Bunun için 2. ordu VI. kolordunun 16. kaları ile de, VI. korun şimalinden, düş- düşmanın Eskişehir un Seyidgazi conubundaki cena- hına, şimale doğru taarruz ettirmek ve Mnemur edildiği takdirde 2. ordunun hiç dizildikten sonraki sütun mikdarların: aştığı haftalar çok olurdu. Ne uzun iş! Hem de her defasında bütün kolonlar ye- niden çıkarılacak! Amma, bir kaç kolon- da, bu kadar eleme sonunda tek hata bu- lamasa bile o sütunlar da ötekiler, yani ret ettiği, yahud bir kelimeyi değiştirdiği tashihli sütunlar gibi tekrar tertemiz ö- nüne konulacak! vıuıglhıbqhuımqguldemdln başmürettib Sadık Efendi telâştadır. A - şağıda da, Allah rattmet etsin, Mühtar Ha. lit Bey, Nazifin, yanımızda olmadığı sa- larla mağazaların raflarından bodrum - larına kadar her hangi bir köşesinde,* içi oyuk ve önü, yahud etrafı çıkıntılı ha - sırdan, kadifeden, fötrden veya çuhadan her hangi nesne ele geçirilirse kafanın üs- tüne oturtulduğu o telüşlı ve kesadlı gün- lerde medeni serpuşunu henüz kim zev - kine göre seçebiliyordu. Her gün şu bi - zim, yani muharrirlerin meşhur yoku - şumuzu inerken ve çıkarken genç, orla yaşlı ve ihtiyar bütün meslekdaşlarımın kafasında da ya kulaklarına kadar geç- miş, yahud gagasını kanadlarının altına sokup uyuklıyan büyücek bir kuş gibi te- pesinde bozulup kalmış çeşid çeşid, aca- yip şapkalar görüyordum. İşte bu esna- da Süleyman Nazif te, yıldırımlı ve gim- şekli fikirlerle dolu başı üstüne inadına dar gelen bir siyah melon oturtmuştu. Nihayet aradan bir kaç ay geçti ve da- ha bu bir kaç ay içinde şapkasının biçi - mMmini ve rengini değiştirenler haylice zi- yadeleşti. Yalnız nedense «Karagün» ün kahraman yazıcısı Süleyman Nazif, 1927 de öldüğü güne kadar başından siyah me- lonunu uzaklaştırmadı. Ben işte o aralık, yani 1926-27 arasında, Leyali Girizan şai- ri Hüseyin Siretin «Servetifünun» yazı işleri müdürlüğünden çekilmesi üstüne bu vazifeye çağırıldığımdan üstad Nazifi heybetli çehresine ayrıca bir heybet ılâ- ve eden bu siyah melonu ile matbaada sık sık karşımda görmeğe başlamıştım. Üstadı çok eskiden tanıdığım ve bir de- fa kalabalık bir mecliste bana sevinç ve- ren teveccühüne, bir defa da sokakta müdhiş zılkıtına uğradığım cihetle (bu batıralarımı ayrıca yazacağım) mümkün olduğu kadar gönlüne göre gidip canını sıkmamağa çalışıyordum. Fakat ne müm- kün? Bana çatacak sebeb bulamasa bile mürettiblerle hiç arası iyi değildi. Kırık bir virgül için söylenir, bir tek maka - lenin tashihi için üç dört gün üstüstüne matbaaya gelir, bazan bir günde sabah, akşam bir kaç defa uğrardı. Bu süretle, Mahmud Sadığın fenni makâleleri gibi doökür on sütundan âşağı yazmadığı ede- bi makalelerinin tashihi hiç bitmez ve filân satırında bir harfi bozuktur diye işa- Yukarıda mürettibler hayrette ve pro- kumandan, bu 20/21 gecesi bizzat verdi: Ankara - Eskişehir demiryolunun şimali boş bırakılacak, cenubu Çiftelere kadar yani 40 kmlik bir alan müstakil bir pi- yade alayı ile iki topa tevdi olunacak ve gızın ve baskın tarzında yapabilirsek hav-| , piyade fırkası toplanarak (Çifteler - bi kazanabilecek idik. Hüsrev paşa) bölgesinde ikinci orduya ihtiyat olacak idi. Bu suretle, taarruz i- çin lâzım olan son mühim teferrüat bu gece hallolunmuş ve taarruzun birinci ordu mıntakasından 26 ağustos 1922 ga. bahı yapılması kat'i surette takarrür et- miş idi. (Birinci yazı Son. Postanın 30 ağustos tarihli nüshasındadır.) (Sonu yarına) RRARELERA AA ERRE SAA EERSSERenanenAN Belediye otobüs işletme bazırlıklarını bitirdi Belediye, şehirde işleteceği otobüsler etrafındaki hazırlıklarını ikmal — etmiş bulunmaktadır. Şartnamenin hazırlan- işletilecek otobüslerin tipini tesbit zxneşgul olan Vekâlet, kararını İstanbul Belediyesine bildi ile Yyakında atlerde yalnız bana derdini yanar, bana söylenir durur ye rica etsek te bu kadar tashihten vaz- Beçseler.. vallahi matbaada işler duru - yor! hem patronumuz Ahmed İhsan Beyin bi- raderisin, hem de matbaa müdürüsün, Bu meşeleyi bizzat Nazif Beyin kendisine söylemelisin! hal benzi sararır ve iki elini havaya kal- dırıp masasında doğrularak itiraz eder- di: züme bakardı: mecburuz! — Birader, bu iş ne olacak? Nazif Be- Tabii, benden aldığı cevab da şudur: — Hakkın var, kardeşim. Fakat sen Ben böyle deyince karşımdakinin der- — Yoo.. bak, ben söyliyemem, — © halde ben de söyliyemem, O zaman Muhtar Bey melül melâl yü- — Pekâlâ.. ne olacak bunun sonu? — Olacağı işte bu, derdim, Nazif Bey her hafta bitinciye kadar makalelerini den, garibliğinden kurtulur ve üslübu sekiz, on, on beş defa tashih edecek! — İyi amma, onun bu işten bıkacağı | şurdu. yok: — Ehh.. ne yapalım.. üstada hürmete İşte Muhtar Beyle bu h yükarı b cila meseleyi her gün Şimdi Süleyman Nazif, ekseriya Fu « — zuliden, Bakiden bahsettiği ve bazan da — İçtihatçı Abdullah Cevdetin Shakespeara tercümelerine kızarak «Shakespeare Moeza — bahası» başlıklı ve numaralı üstüstüne yedi sekiz makale ile ona müdhiş hü - cumlar savurduğu bu yazılarını nasil tas- hih ederdi, anu anlatayım. K «Servetifünun» matbaasını bilenler va ziyeti gözlerinin önüne getirebilirler. Ma« lüm ya, içerideki camlı kapıdan, alt kate taki idarehaneye girilince hemen karşı- — ya gelen ve ön tarafı bankalardaki gibi uzun ve ancak omuz hizasına kadar yük- sek tahta sedli bir bölme vardır. Dipte soldaki aralığından içerisine girilir. İşte Servetifünunun son on beş yıldır hazır- landığı yer orasıdır. Eskiden yukarıda bir odada çalışılırdı. Fakat sonra aşağısı, da« ha pratik görüldü. Fakat ne var ki, Sü- leyman Nazifin bir kere bile bu höcreye sokulduğunu hatırlamıyorum. Camlı ka - — pıdan girer girmez, ilk karşısına gelen ben olduğum için derhal siyah melonu- nu çıkarır, ben de kalkıp hürmetle selâm — veririrdim. Sonra acele, bölmenin üstün- — den elimi sıkar, arkasından sorardı: — Provalar hazır mı? — Zannederim. Siz istirahat buyurun — da... ' Ona bu cevabı verir vermez derhal ha- 3 demeyi çağırırdım: — Mürettiblere seslen.. Nazif Bey gele — diler.. çabuk provaları Bgetirsinler! d Nazif bu esnada sağdaki kapıdan asıl — matbaa müdürlüğü - tarafına geçmiştir. pencerenin sağındaki yazı- haneden Muhtar Bey ve kapının yanın« — daki masasından da Muhtar Beyin arka- daşı Mazhar Bey ayağa kalkarlar. Se - — lâmlar ve el sıkmaları... Bu da bitti mi, Nazif hemen bir iskemle çekerek ve şap- kasını karşısına koyarak Muhtar Beyin yanındaki uzun yeşil masanın önüne ku- — Tulur. O masa, icabında, matbaaya aid di- ğer işlere, kitablara, mecmualara gire- cek olan klişelerin sıralanacağı ve bir süs — TÖ nümunelerin ortaya serileceği masa. — dır. Fakat Süleyman Nazif orasını bir ke« re zaptetti mi; artık hiç bir yürekli çı « kıp ta masanın bir köşesine bir toplu iğ- ne bile iliştiremez. Biraz sonra. makalesinin bilmem ka « çıncı tashihleri kendisine getirilir ve ge- ne kırık virgülün, yahud provada çık - mamış noktalar ayrı ayrı işaret edilir ve provaları çıkaran çocuğun makine bas « kısı gibi tertemiz, her tarafı okunaklı ha« zırlamağa gayret ettiği kolonlar bile ya — iki saat sonraya, yahud vakit darğa ertesi sabaha tekrar görülmek emrile geri gön- derilir. Üstad, uzun uzun uğraşarak tashihleri her bitirişinde gözlüğünü tekrar çıkarır mıydı, çıkarmaz mı idi, bu anda iyice ha- tırlıyamıyorum. Yalnız kat'i olarak şunu söyliyebilirim: Siyah melon şapka, ye - şil uzun masanın Üstündeki yetimliğin « kadar ihtişamlı olan başa yeniden kavu- O baş bugün ebedi uykusunda., ah keş- ki sağ olsaydı da, o kadar sevdiği mec « Tauasında biz gene ona bütün sevgimiz ve saygımızla