KM MT DA AAA BAAT L e y A gM A L İ ; 17 Ağtistos Deniz ve denizcilik: Yeni birtip harb gemisi: refakat botları Refakat botlarının müstakil bir vazifesi yoktur. Onlar sadece büyük gemilerle beraber seyre iştirak edecek ve bunların korunma vazifelerini yapacaklardır Dünyada mevcud olan harb gemisi cinglerine şöyle bir göz gezdirecek olur- Sak en çok, destroyerin mevcud olduğu- nu görürüz. Bu çokluğun sebebini gemi- lerin ucuza malolmasında değil, bu gibi Bemilere verilen vazifelerin kesretinde aramalıyız. Evet destroyerlerin menşel Rus - Japon harbidir. Bu meşhur muha- Tebo Port Artüre torpidolarla yapılan bir Bgeco baskını ile başlamıştı. Destroyerler ise torpidoların büyümesile, meydana gelmiş bir tiptir. Tarihten misaller Yelken devrinde bile deniz muharcbe- Terinde baskın imkânları aranırdı. Atış kayıkları modern destroyerlerin, o devre ald, birer eşleri değil mi idi? Tahta ge- miler terkedilip te yerine demirden ge- mi inşa edilmeğe başlanıldığı zaman bas- kın tesirinin kaybolmaması Jâzım gel- mez miydi? İşte bu imkânların kaybolmaması için evvelâ torpido diye suyun altından gider bir silâh keşfedildi ve pek az sonra da bu silâhı geceleyin, düşmana görünmeden kullanacak gemiler yapılmağa başlandı. Bu gemiler ilk defa Rus - Japon harbi- nin başında kullanılmıştır. Gerçi Japonlar, o zaman, gemilerini Tmahirane bir tarzda kullanamadılar, Kul- lanmış olsalardı, Port Artür önünde, bü- Yyük bir kayıdsızlıkla yatan tekmil Rus gemilerini imha edebilirlerdi. Buna rağ- men Sarılar körlemeden, iyi bir muvaf- fakiyet istihsal etmişlerdir. Büyük harbin, dillere destan olan, İs- kajerak muharebesinde de gece baskın- ları vardır. Fakat o zamanlar torpidobot- ların yegâne vazifesi bu idi. Binaenaleyh torpidobotlar, maksada cevab verebil- mek üzere, pek ufak yapılıyor ve böyle- likle gecenin karanlığından İstifade edi- yorlardı. Tehlikeler Rus - Japon harbi ile büyük harb ara- sında, deniz silâha o kadar tekâmül - ct- miştir ki; «1905 harbinden lâzım gelen dersleri aldık!» diyen bütün - denizciler büyük bir sukutu hayal karşısında kal- mışlardır. Büyük harbde tehlike doğuran hususları birer birer sıralıyacak olursak, deniz sahasında stratejik baskın tevlid e- den silâhları daha iyi kavrarız: 1 — Denizaltı: Malüm olduğu üzere büyük harbde cehennemi bir huşunet yaratmıştır, 2 — Mayın: Yalnız düşman liman ağız- larma dökülecek denirken büyük harb- de 100,000 1 geçmiştir. Dört harb se içinde bütün denizler bu korkunç silâ kirlenmiştir. Bu hususta büyük harbde Baltık denizindeki Alman kuvvetleri ku- mandanı olan amiral Bernig şâ sözleri kullanmıştır: — Mayın silâhı deniz harbinin asıl ka- Takterini yok etmiştir. Ümld - edilmedik İngilterenin Akdeniz filosuna mensub küçük gemiler Cebelüttarık önünde yerde rastgelinen tek bir mayın harekâtı akim bırakmaktadır. 3 — Tayyare: Hem kuvvetlerin — vak- tinden evvel görünmesini ve bu süretle küçük kuvvetlerle büyük işlerin yapıl- masma müni olmuş; ve hem de deniz kuvyetlerine yeni bir hasım halinde be- lirmiştir. t — Te ik harbe kadar basit bir muhabere vasıtası halinde gelen bu vasıta artık mühim bir gilâh haline gel- miştir. Nitekim onun büyük harbde gör- düğü işler, top ve tarpido silâhindan az değildir. 'Tehlikelere karşı todbirler İşte yukarıda sıralanan bu korkuların bütün sıkıntısını, aşağı yukarı destroyer- ler çekmiştir. Niçin? İşte bunları da mad- deler halinde sıralamak lâzımdır. 1 — Denizaltına karşı himaye: Büyük gemileri ismi geçen tuzak silâhından ko- rumak ancak destroyerlerin çokluğu ile mümkündür. Onlar büyük gemilerin et-| rafına bir çember halinde toplanarak a- ğababalarını tehlikeden koruyacaklardır. Bu maksadla gemilere fazla mikdarda su bombası koymak lâzımdır. 2 — Mayına karşı himaye: Destroyer- leri filonun önüne almak ve tehlikeli yerlerde onlara mayın aratmak lâzımdır. Bunun için destroyerlere ağır bir terti- bat ilâve etmelidir. $ — Tayyare tehlikesi: Desiroyerlerin kendilerini koruyabilmeleri için güver- telerine, tayyare topları konmalıdır. 4 — Hemcinslerinin tehlikesi: Büyük gemileri düşman destroyerlerinin — taar- ruzundan korumak için silâhi düşman- dan büyük yapmalıdır. İşte bu hususlar destroyerlerin büyü- mesini ve bugünkü korkunç hali alması- ni icab ettirmiştir. Böylelikle bugünkü destroyerlere baktıkları zaman denizci- ler asıl maksaddan çok uzaklaşıldığını görürler. Buna rağmen bugün, yukarıda gsıralanan bütün vazifeleri muvaffakiyet- Je yapabilecek tek bir destroyer tipi mev- cud değildir. Bu kifayetsizlik gemilerin daha büyümesini icab ettirmektedir. Halbuki bugünkü destrayerlerden daha büyüğüne kruvazör demek lâzım gelir. Vazifelerin taksimi Bu mühim hal büyük deniz devletleri- ni çok meşgul etmiştir. Yirmi senelik bir mesaiden sonra bu vazifelerin muhtelif gemi cinslerine takstimi mevzuu bahsol- muştur. Bu taksim iki esas üzerine yapıl- i | mıştır: 1 — Hücum. 2 — Müdafaa, Bunlardan hücumu gene destroyerler yapacaktır. Müdafaaya gelince... Bun- dan kara muharebelerinde anudane ya- pılan müdafaa harbi anlaşılmamalıdır. | koştuğu düşman izini mutlaka bulup çıka- | bir ikiz daha doğurarak adedlerini 17 ye çıkarmıştır. (Devamı 14 ncü sayfada) SON POSTA Bütün Avrupa devletleri gizli teşkilâtı, büyük harbden evvel, kendilerini her vaziyet için mükemmel surette yetişmiş sayıyorlardı. Cihan harbi bunun tama- men aksini gösterdi. Avrupa istihbaratı belki her şey için hazırdı, fakat harb için değil, Hele sekerlik bakımından modern dünyada eşine rastlanmıyan bir mükem- meliyete ermiş olan Almanya, bu cihet- ten en geride kajıyordu. Büyük harbde Alman istihbaratımı idare etmiş olan bir kurmay zabiti bu geriliği şöyle izah et mektedir: «Harbe sırf bir askerlik meselesi gözi- le bakılmıştı. Bu yüzden istihbarat işleri dar askeri çerçevenin içinde sıkışıp kal- mıştı. Genel kurmay dairesi bu büyük noksanın ancak yavaş yavaş farkına va- Tabildi. Bir sabah kurmay başkanı Falkenhayn- den başvekil (Von Betlimann) a bir rapor götürmüştüm. Beni yanında alıkoydu ve ilk sözü: «— Düşman ne âlemde? Bizim burada bir şeylerden haberimiz yok» demek oldu. Bu sözü Bitmark devrinde bir başvekil ağzından duymak mümkün müydü? Bizde harb sırasındaki casusluğun bu geriliğine birçok sebebler vardı. Bir kere erkânıharb zabitleri uzun, pek uzun bir zamandır kıt'a hayatını Berlinin büro ha- yatına ve nazari çalışmalarına tercih eder olmuşlardı. Harb patlar patlamaz bunla- rın en seçkinleri derhal cebhede yer al- dılar, Bunun tesiri kendini casusluk işlerinde | gösterdi. İstihbaratın merkezi - cebheye nakledildi. Bu teşkilâtta çalışan zabitler- den yararlığı görülenler mükâfat olarak mensub oldukları gizli teşkilâttan koparıl- dılar, kıt'aya yollandılar. Geri kalanlar da bir yandan istihbarata, bir yandan kıt'aya bağlandı. Çünkü © zamanlar casusluğun cebheden başka yerde çalışma sahası ola- | bileceğine inanan yoktu. Diğer taraftan Almanya/ gibi rütbe de- recesine büyük bir ehemmiyet verilen bir orduda gizli teşkilât şefinin rütbece bütün büyük kumandanlardan ve kurmay şefle. rinden aşağı olması, nüfuzunun da onlar- dan sonraya kalmasını icab ettiriyordu. Alman casusluğu bu yüzden büyük güç- lüklere uğradı ve her şekilde mücadele etmiye, muvaffak olmaya azmetmiş olan hükümet adamlarına dayanarak daha harbden evvel tekâmüle adım atmış olan diğer devlet gizli teşkilâtlarından geri kaldı. Bu noksan harbden önce de farkedilmiş, mühim stratejik harb oyunlarile telâfi e- dilmek istenmişti. Halbuki bununla da as- keri hududların dışına çıkılmış olmuyor- du. Ne düşmanın ekonomik, politik vaziye tini gizliden gizliye araştırmak, ne de düş man toprağında propaganda yapmak dü- şünülmüyordu. Hele bütün dünyaya kol salan bir casus ağı kurmak hattâ nazari- yatla uğraşanların bile aklından geçmi- yordu.» Maamafih Almanya bu noksanında yal- nız değildi. Diğer muharib devletler de, harb başında, gerek casusluk, gerek mü- kabil casusluk bakımından hayli geri idi. ler. Sade şahıs itibarile değil, bu yolda harcanan para itibarile de... Gizli teşkilâ. ta yalnız İngiltere yetecek kadar sarfedi- yor, Rusya israf ediyordu. İngilteredeki Alman casusları Büyük harb başlamadan on gün evvel (1914 temmuzunun son haftası) Almanla- rın İngilterede yirmi altı casusları vardı. Buanların çefi Steinhaver adında, vaktile Amerikada Pinkertonla birlikte hususi polis bafiyeliği etmiş bir adamdı. (Stein- hauer) e casus denemezdi. Sadece cinayet yak'alarını tedkik için yetiştirilmiş, teb- dili kıyafet müptelâsı bir hafiye idi. Fa- kat mukabil casusluğa büyük bir istidadı vardı. Açıkgöz, pervasız inadcı, peşinden harbin neticesi belki — CASUSLUK <—— a. Tarihinden Birkaç Yaprak <m Büyük harbdeki casuslar Cihan harbi başlarken İngilizler memleketlerinde bulunan Alman casuslarını tevkif etmemiş olsalardı Sayfa 9 de bambaşka olacaktı Büyük harbde resimle rle yapılan casusluk 1 — Zahiren, böcek hücumuna maruz kal- mış bir yaprağın vaziyetini gösteren bu resim, hakikatte, mayin yollarile müceh - hez bir deniz üssünün plünıdır. le başarabileceği bu işden ılmı;îır. casus yapmışlardı, Harb başladığı sıralarda Steinhauer İn- gilterenin şimalinde, İngiliz donanması hakkında malümat toplamaya çabalıyor- du. Bir gün kendi ajanlarından olan bir berbere uğradı. Dükkânın İngiliz polisi ta- rafından tarassud edildiğini gördü. İçeri |girmedi. Tehlikeyi sezmişti. Derhal kaç- malıydı. İngilizler çaktanberi İngiltere toprağın- daki şübheli insanların peşinde idiler. On- ların muhaberelerini gizli gizli kontrol e- diyorlardı. Daha harbden birkaç yıl ünce Kayser Wilhelm Londrayı ziyaret ettiği sırada maiyetindeki bir deniz zabitinin halleri şgübheli görülmüştü. Bu zabit sık sık kötü bir berber dükkânına uğruyordu. Berber İngilterede doğmuş, İngiliz tebaası bir, Almandı. Ayda birkaç liraya mukabil Alman casuslarına «mektub kutusu» va: zifesini görüyordu. Gelen ve giden mek- |tublar onun dükkânına uğruyor, berber bu mektubların bazan zarflarını doğişti- rerek, bazan değiştirmeden elile postaya veriyordu. İngilizler bunu anladıkları gündenberi topraklarındaki casusları göz hapsine almış bulunuyorlardı. Steinhauer ve arkadaşlarının âkibeti 1914 *yılı temmuz gsonu... Avrupada si- lâhların yağlanıp cilâlanması sona ermiş, sıra onları kanâ bulamaya gelmişti. Yol- Tar silâhlı insanların ayak seslerinden in- liyordu. Bu artık ne bir geçid resmi, ne de sonbahar manevrası idi. Harb patlak vermişti. Sırbistan canmı dişine — almış silâha sarılıyor, Avusturya - Macaristan ve Rusya harb ilân etmişler, Almanya, Fransa Belçika, İngiltere de onları takib ediyordu. Büyük devletlerin en uzak, en bitarafı bile bir hafta içinde akla gelmez değişikliklere uğramış bulunuyordu. İngiltere, bir İngiliz kurmayının dedi- 2 — Böceklenmiş bu alelâde yaprağın kisi deşifre edilince, deniz Jiııı of:ı: lemiş olan gemilerin mevkileri ve mayin tarlaları meydama çıkar, ği gibi, bir kere daha Napoleon muhare« belerindeki teerübeyi geçirecek, harbe en kötü casus teşkilâtile girecek, en iyisile çıkacaktı. Halbuki İngilterenin bu «kö- tü> sü öteki devletlerinkine nisbetle siyi> kaldı ve onların noksanlarından, gerili- ğinden çok istifadeler etti. Gerçi muka- bil casusluk İngilterede de dört zabitten ibaret ufak bir şebeke idi ama Scotland Yard hafiyelerile, tekmil <Britanya ada- larır zabıta kuvvetleri de emre amade bulunuyordu. Bu yüzden değil midir ki Alman casusz« ları İngiltere toprağında uzun müddet tutunamadılar. Steinhauer berber dük- kânından sıvıştığı gün tehlikeyi ayak sa« tıcısı, kapıcı, berber bütün ajanlarına bi rer kartla bildirdi, Fakat bunlardan çoğa vaziyetten emindiler. Yerlerinden kımıl- damadılar. Steinhauerden başka yalnız dört Alman casusu kaçıp kurtuldu. Öbür yirmi biri harb ilân edilir edilmez - ağus- tosun beşinde - oldukları yerlerde biret birer tevkif olundular, nın ele geçmesi İngilizler için mühim bir muvaffakiyetti.. Bu muvaffakiyet çok geçmeden tesirini harb meydanında da gösterdi: Bu suretle İngiliz kuvyetleri Manş denizini hiçbir mukavemet görme« den ve hiçbir düşmanın haberi olmadan geçmek imkânımı buldular, Eğer bu ilk kuvvet, olduğunun iki misli olsaydı. garb cebhesinde harbin veçhesi büsbütün büşe ka bir şekil alırdı. Maamafih sayısı a8 olmakla beraber Marn muzafferiyetini gene bu kuvvet temin etti ve Sir fhaon French idaresindeki İngiliz ordusile, be. şinci Fransız ordusunu mahvolmaktan kurtardı. . (Devamı 10 ncu sayjada) On yedi çocuklu bir aile İngilterede Northamptonda bir İngiliz kadını 15 çocuk sahibidir. Geçenlerde Hükümet bu çok — çocuklu rırdı. Aksine Almanlar onu muvaffakiyet- ııkyıiıhdwıvvemmiı.wınım:owkhrmıuüyu' 'sunuz.