a İki arkadaş son ve kat'i plânlarını ha- zırlamışlardı. Geoe yarısından sonra Fe- ride el merdivenini balkona dayayıp yu- kar: çıkacak, pencereden odaya gircrek elindeki elektrik fenerinin yardınüile he- men masanın çekmesindeki mektub pa- ketini aşağıda bekliyen Nahideye teslim edecek. 'Tam bir aydır Nahide bir çılgın gibiy- di. Üç ay devam eden münasebetlerinden sonra birdenbire gelen bir - nedametle Cemilden ayrılmağa karar vermiş, ondan mektublarını istemişti. Halbuki genç &- dam bunları iade etmek şöyle dursun, iki günde bir gönderdiği mektublarla Nahideyi davet ediyor ve ay sonuna ka- dar kendisine geleceğine dair bir haber vermediği takdirde şimdiye kadar gelen bül mektubları kocasına yollıya — söyliyerek kadıncağızı tehdid ediyordu. Ay sonundan evvel mektublar Cemilin elinden kurtarılması lâzımdı. İşle iki ar- kadaş birleşerek buna bir çare düşündü- ler ve neticede Feridenin gidip Cemille görüşmesini kararlaştırdılar. Cemil Ferideyi gayet soğuk ve sekten bakan bir tavırla karşıladı: — İmkânı yok efendim. O mektublar benim malımdır. Nahidenin üç aydır be- nimle eğlenmiş olması fikrine tahammül edemem ve bunu bir saniye bile aklıma tirmek istemem. Bunuün için o mektub- ları Nahidenin kalbinden gelen bir ses olarak saklıyacağım. Kendisine lütfen bunu söyleyiniz ve ay başından evvel ka- rarını vermesini de bildiriniz. — Demek sor sözünüz budur öyle mi? — Evet efendim. — Siz namussuz bir adamsınız. Nahi- denin sizinle görüşmüş olmasına şaşıyo- | rum. — Bu mektubları sizin elinizden alma- nın yolunu ben bulurum. Delikanlının dudaklarındaki — mağrur | ve müstehzi gülüşle büsbütün kanıçılan- mış gibi Feride hiddetle çekilip gitmiş, fakat Nahidenin yanına varmmadan evvel de plânını hazırlamıştı. — Sen korkma kardeşim; Cemilin cu- martesi ve pazardan başka — günlerde köşkte kaldığı yok. Sen yalnız bana o mektubların nerede yük- Çift beygirli bir paytona bindiler. | Karı koca yanyana, Takvor karşıları- na, Torik de ara- bacının — yanına oturdu. Sokakları devre başladılar. İç — mahallelerde iki cami İfakat Z hanımla — Gurabi ——> efendiyi sevindir. "Ö///ğ/// di. İhtiyar mü- Meyyiz: — Yazık ki abdestim yok.. Şşüracık- ta iki rekât namaz kılıyerirdim.. dedi. Ve Takvörun, daha İstanbulda iken kendilerine vermiş olduğu izahat ve teminatın doğru olduğunu müşahede etmekle, ermeniye karşı teveccühü ve itimadı arttı. Dükkânlar kapalı idi. - İfakat hanı- mın satın almak niyetinde olduğu bazı ufak tefekten vazgeçtiler. Oracıkta bir lokantaya girdiler. Takvor efendiye, her kab geldikce, yemin makamında birer haç çıkartarak, içerisinde domu- Za müteallik nesne bulunmadığına iyi- ce kanaat getirdikten sonra karınları- ni doyürdülar, Gurabi efendi şöyle böyle çatal kul- lanabiliyordu. Fakat yemekleri, ceda- dındanberi silsilesinde alışılmış oldu- ğu gibi, parmaklarile sömürdü. Oradan da çıktılar. Tren vakti gel « Mişti. Otele uğrayıp, kapıcıdan eşyala- rını aldılar. Bunları kapıdan arabaya kadar getiren otelin hamalı gene avu- cunu açtı, bahşiş istedi. Gurabi efendi içinden lâhavle çekerek herife 10 leiyi uclandı. Bu saatte kalkan Bükreş treni loko- motifsiz işleyen Pulman trenlerinden- di. Artık, İfakat hanım, bu süslü, rahat “Son Pta,, GECE H klanmış olduğunuber verip seni yakalatacağım. karşılarına çıkan | nın Hâyesi söyle, ötesini bana bırak, İşte karanlık bir gecede iki bahçe ara- sındaki duvarı bir kedi sessizliği ile aşa- rak Cemilin odasındaki balkondan içe- riye girmek plânı bu suretle hazırlan- Mışti. * Akşamdan gökte biriken bulutlar gece olunca büsbütün ağırlaşmışlar gibi orta- lığa bir tek yıldızın ışığını bile gönder: miyorlardı. Feride bhelecandan titriyen bir — sesle Nahidenin elini tuttu: — Haydi yürü.. saat tam iki... Herkes en derin uykusuna dalmışken şu işi biti- relim. Fakat gürültü etmemeğe son de- rece gayret otmeliyiz. Duvardan rahatça aşabilmek için iki genç kadın geniş pliseli kısa etekler, kı- sa kollu ince bluzlar giyinmişler ve elle- rine birer elektrik feneri alarak — yola düzülmüşlerdi. Ağır, boğucu bir hava vardı. Nerede ise bulutlar deşilip yağmur yağacaktı. El merdivenini yavaşça parmaklığa da- yadıktan sonra Feride Nahidenin kula- ğına fısıldadı: Görüyor musun? Odanın — kapıları ve pencereleri açık... dilik hoşca kal kardeşim, ben hırsızlığı- mı yapmağa gidiyorum. Nahide arkadaşının elini sıktı: — Bu iyiliğini ömrüm oldukça unut- mıyacağım, Feride çevik ve sporcu vücudile bir sa- niyede balkona tırmanmış, ayağındaki lâstik ayakkabılarile hiç gürültü etme- den doğruca-mektubların bulunduğu çek- meceye doğru azimkâr ve sinirli adım. larla yürümüştü. Fakat tam kâğıd toma- rını eline aldığı vakit birdenbire iki ko- lunun arkaya büküldüğünü ve bir ses çı- karmağa vakit kalmadan bir elin ağzını tıkadığını gördü. Bir şimşek çabukluğile kolları bağlanmış ve bir bohça gibi ya- tağın üzerine fırlatılmıştı. Bir tabanca- nın soğukluğunu alnının üzerinde duy- duğu sırada sert ve hâkim bir ses, boğuk boğuk söyledi: — Hirsız!... Gece yarısı paramı çalma. ga geldin ha! Şimdi telefanla polise ha- hatlarını, safalarını » nasıl da bilirler? Ne olurdu, bizim Üskü- dar tramboylarının içerisini de böyle yapsalardı? Herkes de yerini bilse, otur- sa, cigarasını tüttü- rerek, muhabbet e- derekten kitse.. Ne- dir o, balçık hurma- sı gibi, Allah ver- mesin, üstüste, tıka basa yolculuk? 'Torik analığını te- yid etti: — Ya, ille o Top- kapı tramvayı! O. nun, Lâleliden Ye- şiltulumbaya bir & nişini görenler, in- san taşıyan bir nakil vasıtası değil, i- çöp kamyonu sanır. dinin gıptasını celbediyordu: yurdukları bet, bereket, acaba bu kâ- firlerin hangi hasenatının Tevekkeli dememişler: «Allahı azi- trene bayıldı. Herkesin yiyeceği, içece- ği önüne getiriliyor, etrafı rahat rahat seyrede ede, tatlı tatlı muhabbet edile- biliyordu. - Kocakarının dili açıldı: — Ooooh! diyordu; şu güvurlar ra-| — Amin! baniye de gösterir ki, rahmet? ilâhiye On dakika sonra| her iş bitmiş olacak. Hiç korkma.., Şim- | IRSIZİ I mazih.. Yazan : Muazzez Tahsin Berhand — #MEMBİNİK | | Feridenin sesi boğazından bir hıçkırık halinde çıktı; fakat ayni hâkim ve hâain ses göylemekte devam ediyordu; — Böyle genç ve güzel bir kadıtım ge- €e yarısı el merdivenile komşu köşkün bir odasına girip çekmecedeki portföyü a- larak kaçması herkesi alâkadar edecek, gazeteler günlerce bundan bahsedecek- ler, hırsızın resmini ilk sayfalarına basa- caklar, onun mahkemelerde ve hapisha- nede süründüğünü görmek için halk akın | akın yollara dökülecek... Genç kadin, azablar içinde kıvranarak: | — Susunuz! diyebildi, Ondan sonrasını hatırlamıyordu. Gözlerini açtığı vakit, şafağın (lk pem- belikleri içinde, yabancı bir odada, ya- bancı bir yatakta olduğunu hayretle gör- dü ve yerinden lırlıyarak etrafına baktı. — Neredeyim? — Cürüm mahallindesiniz... Gece hır- sızlık etmek için gizlice buraya geldiği- | - nizi unuttunuz mu? Feride korku ile gözlerini açtı ve ya- taktan fırladı. Birdenbire her şeyi halır- lamıştı. — Hayır, buna imkân yoktur. Siz pekâlâ buraya Nahidenin mektublarını almak için geldiğimi biliyorsunuz; beni hırsızlıkla itham edemezsiniz. — Nahidenin mektubları mı? Ne müna- sebet efendim! Sizin elinizde portföy'ü- mü gördüm. Genç kadın kuvvetinin yavaş yavaş e- rimekte olduğunu duyuyordu. Vaziyet |o kadar açıktı ki bir şikâyet karşısında kimse kendisinin hırsızlık etmek için bu- raya gelmediğine inanmıyacaktı. Birdenbire gelen son bir kuvvetle bal- kona atılmak istedi: — Yerinizde durunuz; yoksa hizmetçi- leri çağırırım. Bir çocuk itaatile boynunu eğdi: — Peki... Yalnız Nahidenin hâlâ beni bekleyip beklemediğine bakmak istiyo- rum. — Beklemiyor. Moktublarını alıp gitti. — Mektublarını aldı ve beni bekleme- den gitti öyle mi? — Evet, siz bayılmıştınız, ancak şimdi kendinize geldiniz. Natarı dikkati celbet- memek için ben arkadaşınızı savdım. Feride etrafına baktı. Masanın üzeri: FCSTAN IN POMANI. Baş, diş, nezle, NEVROZİN grip, romatizma Nevralji, kırıklık ve bütün ağrılarınızı derhal keser. WE HH M İcabinda günde 3 kaşe alınabilir. ER B Ankara Yüksek Ziraat Enstitüsü Rektörlüğünden: 1 — Kurumumuzun kaloriferi için aşağıda isimleri yazılı 4 kalemt malzeme- yi açık eksiltm eusulile satın alınacaktır. 2 — İhale günü 1/9/938 Perşembe günü saat 10 da Rektörlük binasında mü- teşekkil komisyon tarafından ihale yapılacaktır. 8 — Tahmin edilen bedel 4764 ve muvakkat teminat 557,30 lira. 4 — Daha fazla izahat ve parasız şartname almak istiyenlerin Enstitü Daire Müdürlüğüne müracaatları. — (3139) Aded İsmi 3 E.K.8 46 m 2 teshin satıhlı 2 — Ateş takımı kompile 1000 Sıcak hava vantilâtörleri verilecek nümuneye göre. * — El arabası. (5511) Beherinin fiatı — — 20,00 20 6,00 klorifer kazanı. B Diş, Nevralji ve bütün ağrılara karşı AŞ Nezle de kolonya, sirke şişeleri, limon parçala- rı, ıslak bezler duruyordu. Birdenbire kıpkırmızı olarak Cemile doğru bir iki adım attı ve ellerini uzattı: — Teşekkür ederim. Halinde öyle bir çocuk saffeti ve ya- kınlığı vardı ki genç adam bilâihtiyar o- na geldi ve elini iki eli arasına aldı: — Biz cesur bir çocuksunuz, sizi affe- diyorum, Feride sevinçle haykırdı: — Beni polise haber vermiyecek mi- siniz? — Hayır. Hemen çıkıp gitmeme müsaade e- AM A N Artık İfakat Hanım, bu süslü, vahat trene bayıldı Köşeye büzülmüş, demindenberi a- | gayri -ihtiyart güldü; Takvor kaşlarını çattı ve sustu. İfakat hanımı bu sefer sefi mütaleaları karşısında dayanama-|de tren tutmuş, boyuna esniyordu. 'Tren yolunun iki tarafında göz ala-|mış, nihayet kendini göstermişti. O| Zaten Bükreşe-de _yık!ışmışludı. bildiğine uzanan ovada ekilmemiş bir| böyle secili, kafiyeli, mustelah sözler i-|Şehrin dış varoşları görünüyordu. Bu çindekini denize boşaltmıya giden bir|ğız açmıyan Torik, babalığının bu fel- karış toprak yoktu. Bu da Gurabt efen- | şitti mi hemen böyle «Amin'e £ bastırı- |verirdi. Gurabi efendi, Toriğin yüzüne — Cehabihakkın buralara ihsan bu-|ters ters baktı ve: — Zevzek! demekle ona infialini iz- mükâfatı? |Har etmiş oldu. Takvor gene ortaya bilgisini dökmek müşşan, kullarının arasında fark gö-| fırsatını bulmuştu. Ortada birdenbire zetmez!» diye. İşte, puta tapan şu zın-|teessüs eden süküttan bilistifade söze dıkların mazhar oldukları inayeti rab- | başladı: — İşbü trenler en son sistemdir. her mahlük hakkında seyyan ve hak-|Bunları Pullman isminde birisi nevi- kâki bipayandır! çat etmiştir. Pullman, sanacağınız gibi gildir bunda, Frenk- Çez tavuk, yahut ki, sözüm bundan dışa- rıya, hafif meşrep karı demeğe gelen pul kelimesi ilen de minasebeti — yoktur. İngilizceden — <iten, yürülen adam> me- hanasınadır.. “ Torik dayanama- dı. Gurabi efendiye doğru döndü: — Peki, bey ba- ba.. dedi; şimdi şu bherifin palavraları- na da yekün çekti- recek olursam, gene bana zevzek der mi- ç sin? B ” Gurabi efendi aralık Gurabi efendinin içine bir me- rak Âârız oldu ;ortaya bir sual attı: — Acaba bu şehre neden Bükreş de- mişler? Takvorun yüzüne bakıyordu. Fakat ermeni intikam almak için ele geçirdi- ği bu fırsatı kaçırmak istemedi. Toriğin kolunu dürterek: — © ki benim laflarım palavradır, bunun cevabını da şimdik sen ver ba- kayim, dedi. Dağ altında kalıp fakat lâf altında pul ea iştiğal eden adam demek de-İkalmıyan Torik Necmi hiç bozmadı. FUN bi 0n diyor musunuz? — Evet, fakat bir şartla. — — Bundan böyle, genç ve güzel bir kadın olduğunuzu ve bu gibi gece mace- ralarına atılmanın sizin için tehlikeli o- labileceğini bir saniye bile aklınızdan çi- karmıyacaksınız. YARINKİ NÜSHAMIZDA: Sihirli şal İngilizceden çeviren: Ülya Ziya Şakir |Sanki gerçekten bir şey biliyormuş gi- bi, babalığının sualine cevab verdi: — Bükreş, bizim türkcedeki bir ka- rış'dan gelir. Bizim vaktimizde burası ' |bir karış yermiş. Sonradan büyümüş, kocaman şehir olmuş ama, adı da öyle- ce kalmış, O anda Takvorun salıverdiği kahka- ha vagonun içinde çınladı. Bütün yol- cular hayretle dönüp baktılar. Torik kızmıştı. — Ne gülüyorsun, be ham ahlat? dedi. Sanki senin her zaman anlattık- ların daha mı akla uygun? — Ben istorik laf ederim.. — Ben de sade torik gibi lâf ederim.. aramızdaki fark bir baştaki «is» den i- baret. Halbuki sen söyledin mi fetva, ben söyledim mi zırva oluyor. — Öyle bir ittida bulunmamışım. Bi- lakis senin kelamını zefkilen diğnoco- rum. Gurabi efendinin yeniden yükselen sesi kavgayı bastırdı: — Ne oldu ise fakire oldu. Şu Bük-. reşin aslını anlıyamadık.. İnsafa gelen Takvor müsaade - isler gibi bir defa Toriğe nazar atfettikten sonra İstenilen izahatı verdi: — Bizler Bükreş deriz ama, aslında Bukureşti'dir. Evel zaman içerisinde Bukur adında bir ulah çobanı sürüsü- nü dağda bayırda otlatirken, Dimbo- vitsa denilen bir suyun dibine gelmiş.. Bakmış ki kiyak, tefarik bir yerdir. Tutmuş bunda kendi için bir kulübe etmiş, İnsanlar, lafım bundan dışarı, maymon gibidirler. Biri bir şey eder- se, öteki, daha öteki tıpkısını eder. Bi- zim çoban Bukurun kulübesinin yant- gelmiş, bir tane de o kurmuş. Böyle böyle, orası olmuş bir köy.. derken bir kasaba.. derken de koskocam bir şeber; Bukureşti * Bu- kur'un şehri! Toriğe dönüp, alay eder gibi ilâve etti: — Ağmnadın?! (Arkam var) ni eLkeşğ