ŞERBETLER zamanın mucidi, — senelerce // çalıştıktan sonra çorbayı icad etmişti. Mucid, icadının büyüklüğile öğün Ynek istedi. Konusunu komşusunu çağır- dı, toprak bir kap içinde duran sıcak çor- bayı gösterdi: — İşte bunu icad ettim. Çorbaya el attılar. Tutamadılar. Avuç- larına alıp içmek istediler. Hem elleri yandı, hem de çorbanın yarısından faz- Jasını sakallarına döktüler. — Belki iyi ama içmesi güç. İçlerinden biri düşündü: — Ben, içmeyi kolaylaştıracak bir âlet yapabilirim. Düşündü, düşündü, Arşimed gibi: — Buldum! Dedi ve çırıl çıplak ortaya fırladı. O zaman, hamamdan gayri yerlerde de çıplak gezildiği için; — Delirdi. Demediler, — Ne buldun? Diye sordular. Cevab verdi. Bir ağaç- tan kalınca bir dal kesti. Dalı oydu. Bu- günkü kepçe ile bugünkü kaşık arası bir şey yaptı: — İşte, dedi, çorba bununla ıçilebilir Bu icadı alkışladılar. * Bir nice asır geçti. Medeniyet ilerledi. İnsan istediği anda ateşi buz, buzu ateş yapabiliyordu. Bu devirde de bir mucid türedi. Makineli kovalar yaptı. Makine- nin bir ucundan çıkan iki teli elektrik prizine taktıkları zaman makine işliyor, kovaya konulan mayi de buz gibi soğu- a. İstanbuldaki şerbetçi, filân yerde böy- le kovalar icad edildiğini işitti. Ismarladı, getirtti, şerbet yaptı, kovaya koydu. Ma- kineyi prize bağladı, işletti. Şerbet so- ğuduü. Dükkânına gelen müşteri sordu: — Soğuk şerbetin var mı? — Var bayım, istediğinden âlâsı! Şerbetçi kovanın kapağını açtı. Şerbet soğuktu ama, şerbeti kovadan almak, bardağa boşaltmak icab ediyordu. Dü- şündü: — Buldum! Dedi. İlk insanın çorba içmek için icad ettiği kepçeyle kaşık arası şeylerden bir tanesini eline aldı, kovaya daldırdı. Bar- dağı kovanın üzerinde tuttu. Kepçedeki şerbeti bardağa boşalttı. Fennin son icadı kovadan, fennin ne ol- duğu bilinmiyen devirde tead edilen kep- çeyle şerbeti alıp bardağa boşaltırken şöyle bir hâdise oldu. Şerbetin bir kısmı bardağa boşaldi ama bardaktan dışarı taşan bir kısmı da şerbetçinin elini yıka- dıktan sonra tekrar kovaya döküldü. * Bugün, makineli kovalardan bize su- nulan şerbetlerin hepsinde — meyvadan, sudan, şekerden mâdâ şerbetçinin elinin ı kiri de vardır. İsmet Hulüsi (— Bunları biliyor mu idiniz? — Yüksek bir yerden düşen insan neden ölür ? Yüksek bir yer- den düşen bir in- san, düşerken ik » tisab ettiği sür'at neticesinde öldü - ğü sanılırsa da, hakikat halde kal- bi zayıf olmadığı takdirde — ölmez. Zira: İnsanı — inciten düşme değil, ani kalb duruşudur. * Dünyanın meşhur bir kapısı Dünyanın en meşhur kapıların - dan biri, Ingilte - rede — Davneng Streette, ve başve- killerin oturduğu 10 numaralı baş - vekâlet dairesidir. Dünya siyaseti - nin idare ettiği bu kapının — önünde, garib bir tesadüfle Okuyucularıma Cevablarım Şişliden Cengiz imzasile mektub ya- zan okuyucuma: Oğlum, — Ben fazla hassassın, fazla alın- gansın.. olur olmaz şeye mana veri- yor, hayatını zehirliyorsun. Bu senin yaradılışın. Evvelâ bunu tashih et. Birdenbire fazla ümide kapılmak ne derece fena şeyse, birdenbire ümid- sizliğe kapılmak fa gene fena şeydir. Manalı olmıyan şeylere mana ver- mek, herhangi göze görünmez bir ha- reketi büyültüp ıztırab çekmek — ço- cukluktur. Senin arkadaşın sana doğruyu söy- lemiş. Benim de vâziyetten hissettiğim aynidir. Bu kız sana karşı lâkayıd de- her gün siyah ııiıİ İngilizler berber dükkânından huşlanmazlar İngiliz şairi-Şeks pir. — zamanında, İngilterede ber - ber dükkânların - da, piyanoya mü- şabih bir âlet bu - Tundurulur ve Tüşteriler traş o- lurken, bu âletle eğlendiri- lirmiş. Çünkü traş, İngilizler için en müz'iç bir meş- gale imiş. 40 santim boyunda ipek kozası Yeni Ginede i « pek kozaları bizim memleket- lerimizdekiler gibi değildir. Bunla - rın. boyları — (40) kadardır | ve her bir kozamın İiçinde müteadüjd ipekböceği vardır. santim gildir. Garib kız, diyorsun. Bu da yan- lış, kızın garibliği yok, garib düşünen sensin... Dört sene evvelki macerayı hiç karıştırma, madem ki seviyorsun, ona talib ol ve evlen. Bir sualin daha var: — Mes'ud olur muyum? Diyorsun. İnsanlar datma mes'ud ol rmak için evlenirler. Bazısı mes'ud o- lur, bazısı olmaz. Başları birbirinden çok ayrı, düşünüş ve yaşayış tarzları ayrı olan insanlar için bir dereceye kâdar mes'ud ölmak ihtimali az oldu- ğunu evvelden tahmin etmek kabil- dir. Birbirine uygun insanlar için bun- ların izdivacını herkes mes'ud bir yu- vanın kuruluşu tarzında telâkki eder- ler. Fakat sonradan herhangi bir se- beble mes'ud olmazlarsa ona da ne de- nilebilir ki!, TEYZE “İstanbulda en fazla sinirinize dokunan şey nedir? İstanbul hemşerileri düşüncelerini anlatmaya devam ediyorlar Geçen gün bazı İstanbullulara — eİstan - bulda on fazla sinirlendiğiniz — şey nedir?. diye sormuştum. Bunu gazetede okuyan bir kısım İstanbul hemşerileri iki gündür mek - tubla, telefonla hattâ «şahsen tanıdıklarım- evime kadar gelerek bana müracaatta bulu- nuyorlar: Aman şunu da yaz! Ben en fazla şuna sinirleniyorum, diye derd yanıyorlar. İşte bugün de bunlardan bir kumi: Şişli, merhum Vehbi Bey eşi: — İstanbulda en ziyade sinirlendiğim şey sokak gürültüleri, Gece aabaha — karşı tam rahat uykumuzu uyurken bir tangırtıdır baş liyor, Arka, arkaya arabalar geçiyor, yük a- rabaları. . Buzlar nereden gelip, nereye gi - diyorlar, bilmem.. bildiğim şey güya teker - loklerine lâstik takacaklardı. Halbuki hep - sinin tekerleği Jâstiksiz,, kaldırımları —söker gibi sasler Çıkararak önümüzden geçlyorlar. Böyle bir gürültü ile uyandıktan sonra gene uyuyabilirseniz... Bu sefer bir seyyar — satıcı feryadı başlıyor.. Bu da yasak ama dinle - Ülemiyor. Sekizi kimsenin beklediği yok. E- sasen zekizden sonra da kafamızı pallat - mak mübah değil a!.. O ltince mahalle Çço- cuklarımın yaptıkları şamata ve en nihayet bütün evlerden sonunn kadar açılan radyo- ların gecenin geç vektine kadar süren ses - leri başlışör.. Aman bu sıcaklarda insanın sinirleri esasen berbadken bu — gürültülerle büsbütün çıldırmamak elde değli. Nişantaşı Bayan Naime Halid: | — Benim İstanbulda en siyade sinirlen - diğim şey Vali konağı caddesindeki — Emek |apartımanı sıyasında bulunan arsaya konu- lan, konulmasına müsaade edilen ve o cad- deyi süzleyen güzel aparlımanların manzara- se tam bir fezad beşkil eden sinema ilân tahtasıdır. Vali konağı caddesinin bütün gü zelliğini bozan bu kaskoca tahta levha İs - tanbulda gördüğüm çirkinliklerin içinde be- ni en fazla muazseb edenidir. Şişlide Cideli hizmetci Fatma: — İstanbula geleli altı ay oldu. Her şeyi gürzel ama şu radyoları çok kölü!.. Türkçe şarkıları, köy şarkıları iyi ama!.. Babahtan Akşama kadar içinden başka, başka — sexler çıkıyor, bütün bu Şişli halkı da evinde rad- yosu olduğu bell! olsun diye sonuna kadar açıyor... Bet bet sesleri konu komşuya din- ıstiyor. İşte en sinire dokunun şey İstanbul- da budur. Ali Bülend (memur): — İstanbulda sinirime dokunan şey bir dükkândan peynir ekmek veya önü müma - sil yıkanmadan pişmeden yenilecek — şeyler aldığım zaman satıcının bunları — saracağı kâğıdı almak için parmağını bir kere ağ - zına götürüp tükürüklemesidir. Belediye bu- 1nu şiddetle menetmelidir. Bayan Saadet (Osmanbey): — İstanbulda en fazla sinirlerimi bozan şey otobüslerdir. Otobüslerin birbirlerile yarış et mesi, Geçenlerde.. a2 kalsın bu yarış yüzün- den bir tramvay arabasına çarpıyarduk. O ginirle şoföre ve biletciye çatlım. —Bana ve cevab verseler beğenirsiniz: «Biz — Kurtuluş ve Maçka arabasından önde gitmeğe mecbu- ruz. Yolda bekliyen müşterileri biz almak is- teriz, onlara bırakmak değil, Onlara bıraka- cak olursak bizim halimiz ne olur... Size bir kaza gelmesin diye bizim evde çoluk çocuk aç mi kalsın... Biz bu arabalarda garsonlar gibi yüzde on hesabile çalışıyoruz... Ne ka - dar çok müşteri alırsak o kadar — kârımız var.. 'Tabii Maçka, Kurtuluş arabaları da öyle düşünüyor. Keyfimizden değli, ekmek parası için yarış, ediyoruz. Kim öne geçerae tabii beklityen müşteriyi o alacaktır.» Böyle bir şey ne görülmüş, ne işitilmiş - tir. Umumi bir naki) vasıtası işletmek imtli- yazımı alan bir şirket veya — sermayedar, o işlerde çalıştırdığı adamlarının ücretini ver- moğe mecburdur. Olobüs gibi — bir kazası birkaç İstanbullunun hayalına mal olacak ve birkaç evi birden yıkabilecek olan bu na- Kü vasıtasını kullanan, işleten Insanlara bu şekilde pâara vermek orları tehlikeli yarış - lara teşvik etmek hakkı değildir. Bir şirke- tin parası vardır bu işi yapar, yahud yok - tur, yapmaz çekilir. Halkin hayalı bir ta - kam iİnzanlar sermayesir para — kazansınlar diye feda edilemez... Vaziyetin böyle oldu - Bacaksızın maskaralıkları : mahkemeden çıkınca kânında kumar oynandığını haber a - lan zabıta, âni bir baskın yaparak Yu- suf ve Veysel isminde iki kumarhazı yakalamış ve 140 kuruş kumar para - sile müddelumumiliğe sevketmiştir. Dün ikinci sulh ceza mahkemesin - de iki kumarbazla kahvesinde kumar oynattığı için Ahmedin duruşması ya- pılmıştır. Muhakeme sonunda kahveci Ahmedin dükkânının — kapatılmasına ve bir gün hapsine ve kumar oynayan Yusuf ile Veyselin de birer lira para cezaları vermelerine karar voerilmiştir. Bu karardan ve bilhassa dükkânı - nin kapatılmasından fevkalâde müte - essir olan kahveci Ahmed elleri ke - lepçeli olarak kumarbaz Veyselin üze- xine atılmış ve onu dövmeğe başlarmış- tır. Bu vaziyet üzerine kahyveci Ah - med hakkında ikinci bir zabıt tutula - rak derhal cürmü meşhud mahkeme - sine sevkedilmiştir. Bu vaziyet karşısında kahveci Ah - med büsbütün şaşırmış ve: — «Kahvemde kumar oynayıp dük- kânımın kapanmasına sebeb — oldular. Ben buna yanarken şimdi bir de ba - şımı daha püsküllü belâya sardılar.» Diye söylenmeğe başlamıştır. Ah - med kumarbazların kendi kahvesinde haberi olmadan oyun oynadıklarını id- dia etmekte, Veysele — hücumunu da: Iıı'ı_vai'_ım takıldı da sendeledim üstü - ne düştüm» diye tevile çalışmaktadır. Yeniköy nahiye müdürüne aid hükmü, temyiz gene nakzettli Yeniköy nahiye müdürü Alâ- edi sliye birinci ceza — mahkemesi tarafından rüşvet almak suçile iki se- ne hapse mahküm edilmiş, temyiz bu kararı bozmuş, fakat mahkeme karar - da ısrar ederek evrakı iade etmişti. Bu defa temyiz mahkemesi hey'eti umumiyesinde tedkik olunan — karar, yeniden ve nahiye müdürünün lehinde olmak üzere bözulmuş ve evrak Ağır- ceza mahkemesine — yollanmıştır. Dün mahkeme, temyizin kararına ittiba e - derek evrakı tedkik etmek üzere du - ruşmayı başka bir güne bırakmıştır. Tehdidle para almaktan suçlu iki mahküm tahliye edildi Geçen sene Sirkecide Osmaniye o - teli sahibi Ömer Lütfüye bir mektub yazarak tehdid suretile para — isteyen ve paraları Cumhuriyet Hnosunda aldıkları sırada yakalanan İlyas ve Ab basın Ağırcezada yapılan duruşmaları Rundan belediyesin nasıl haberi — olmuyor, diye pek sinirleniyorum. Kitabcı Bay Halid: — İstanbulda en ziyade sinirime dokunan şey, dilenel çocuklarıdır. Arada bir ortadan kaybolurlar. Gene birdendire ortaya çıkar - lar ve bir alacaklı gibi —aPara.. — Para... Para» diye insanın peşinden koşup durur - lar. Bu pek sinirime dokunuyor. Hele bu ne- vi dilencilerin bir de karamelâ satıcısı ne - vileri çıkmış... Bokaklarda, Tünel başların - da, vapur İskelelerinde Insana muzallat olü- yorlar, Tahammül edilmez bir vaziyet ih - das ediyorlar. ğ Sund Derviş Mahkemenin kararına müteessir olan kahveci bir mahküma hücum etti Kumar oynattığı için kahvesi kapatılan Ahmed kumar oynıyanın üstüne atıldı Tahtakalede kahveci Ahmedin dük- (sonunda beşer yıl hapislerine — karar elleri kelepçeli olarak verilmişti. Bu defa temyiz mahkeme - sinin bu kararı bozması üzerine suç * Tuların tahliyeleri için re'sen karar ve- rilmiştir. Mahkümlar dün tahliye ecil- mişlerdir. Duruşmalarına — nakzan ve gayri mevkuf olarak Ağırcezada de - vam edilecektir. Tramvay kazasında yaralanar. kadın öldü İki Üç gün evvel — Beşiktaşta bir tramvay kazası olmuş, 35 yaşında bir kadın yaralanarak kendini bilmiyecek bir halde Beyoğlu hastanesine kaldı - rılmıştı. Evvelâ arabacı Hüseyin is - minde birisinin karısı olduğu zannedi- len yaralı, dün sabah hastanede — öl - müş, cesedi Morga kaldırılmıştır. Hü « viyeti henüz tesbit edilemiyen bu ka - dını, civardaki tütün amelesinden Ali adında birisi tanımıştır. Ali bu kadı - nın kendisini görmek üzere Düzceden geldiğini ve isminin Seher — olduğunu söylemiştir. Bir kaçakçı 8 ay hapse 1360 lira para cezasına mahküm oldu Bundan bir müddet evvel Türkis - tanlı Abdülkerim adında birisi — esrar ile kaçak kumaşları mübadele suretile sürmek isterken mMmuhafaza — teşkilâtı memurları tarafından — suçüstü yaka- lanmış ve asliye beşinci ceza mahke - müesine verilmişti. Dün beşinci cezada yapılan duruş - ma sonunda, Abdülkerimin suçu sabit görülmüş, 8 ay hapis ve 1360 lira a - ğir para cezasına mahküm edilmiştir. eee renserenerene n e erebreean İzmir fuarı hazırlıkları İzmir 11 (AA) — İzmir fuarının açılma gününün yaklaşması münasebetile fuar ko - mitesi çalışmalarına hız vermiştir. Bu sene fuarda vilâyetin muhtelif kazaları için ayrı ayrı günler tahsis olunmuştur. O günlerde © kazaların geaçleri mahalli ve milli oyun - Jar oynuyacaklar, eğlenceler tertib edecek - Jerdir. Ödemiş ve Bergamada Üç ve dört Ey- düle tesadüt eden günlerde Ödemiş zeybek ve efeleri pek meşhur olan milli oyunlarını oynıyacaklardır. Şimdiye kadar fuara resmen iştirak eden hükümetler de gunlardır: Almanya, Belçika, İngiltere, İtalya, İran, Sovyet Rusya, Yunan ve Pilistin. Siyaset âleminde (Baş tarafı 8 üncü sayfada) Avusturyadan sonra ırkcılık davasını be nimsiyen bir İtalya, ortalığı düşündüre- cek mühim bir muadeleyi ileri sürmüş oluyor. Çünkü onun arkasından Lehis « tanda sezilen bazı hareketler, bedbaht bir cemaatin daha uzun yıllar gükün ve huzura kavuşamıyacağına bir işarettir. «Serseri Yahudi>, bu gidişle hiç bir me kân sahibi olamıyacak gibi. Selim Ragıp Emeç Nöbetcinin kulübesi