SAA Ce 12 Sayı. — Onunla bir dost evinde tanışmıştık. — Vaktinden evvel ihtiyarladığı pek belli idi, Esmer yüzünü çerçeveliyen saçların- — (da, sakalında bir tek siyah tel yoktu. Ba- “zan çok neş'eli konuşur, güzel hikâyeler fanlatır, hepimizi eğlendirirdi. Fakat bazı zamanlarda da susar, hiç konuşmaz ve “düşünürdü. — Garib bir tabiati vardı. İskambil oyna- (nan yerlere hiç gitmezdi. © Sorardık: * — Siz neye iskambilden bu kadar net- Tet ediyorsunuz?. — — İşkambilden mi nefret ediyorum.. asla!.. — İskambil oynanan yerlerden kaçar- giniz.. bir iskambil kâğıdı görseniz ağlı- — yacak gibi olursunuz.. — — Evet öyle.. fakat bu nefret etmek — Bayılmaz ki.. hem bana bundan bahset- “Mmeyihiz. —— Onunla iyi dost olmuştük. Ben onu a- /rardım. O beni arardı. Arada sırada evi- “me gelirdi. Ben de bazan onun evine gi- “derdim. Üç odalı bir apartımanda tek ba- gena oturuyordu. Kimsesi yoktu. Hiç ev- Tenmemişti. — Geçen kıştı. Birkaç gün onu göreme- “miştim, Tanıdıklarına sordum, Onlar da — görmemişlerdi. Hastalandı mı, diye me- — rak ettim, Oturduğu apartımana gittim. “Apartıman kapıcısı yolumu kesti: O — Hasta, dedi, biraz evvel beni cağırt- — tr. Evinize gidip sizi almamı söyledi. Ben de şimdi çıkmak üzere idim. Siz geldiniz. Dostumun kapısını çaldım. Yaşlıca bir — kadın kapıyı açtı: — Nerede? — Odasında yatıyor.. Yaşlıca kadını ilk defa görüyordum: — — Siz akrabası mı oluyorsunuz, bana hiç bahsetmemişti. — — Dadısiyim.. hastalandığı zaman be- — ni istetti. Yalnız yaşamak kolay ama, - hastalık zamanı değil.. zavallı küçük bey- — ciğim.. : İDostum yatağında yatıyordu. Rengi “çok sararmıştı. Beni görünce doğrulmak - istedi, halsizdi, doğrulamadı: — — Sizi bekliyordum. m de merak etmiştim.. geçmiş ol- şetle kendilerini kulaklarının di - binde —aşina bir sesin feryadı yük seldi: — Estaizü bil - lJah!! Bunu mütea - kip bir tekbir â- vazesi: — Allahü ek - ber!. Kamarasında — gykusu kaçıp da, güvertede Torik Nec- — Miyi aramağa çıkan Gurabi efendi dal- - Bayı olanca hizile başından ayaklarına kadar yemiş ve sirtüstü, halat yığınla- yının üzerine yuvarlanınıştı. Sabah, aortalık ağarıncaya kadar ayni şiddetle devam eden fırtına, gemi Kös- -— fence İimanına yaklaşır — yaklaşmaz -— Mayna vermiş, denizin yüzünden kö - pükler kaybolmuş, dağ gibi su yığın'a- — Finin yerine hafif, ölü dalgalar kaim — olmuştu. Güurabi efendi, kamarasında inim — inim inliyor, bir türlü davranamıyor - — du. Gece, mahud kazadan sonra, Torik Necemi ile Şerafeddin, bir de gemicinin yardımı ile kendisini yerden kaldır - mışlar, sürükleye sürükleye, güç belâ — götürüp yatırmışlardı. Deniz tutmasından turşuya dönen ve — Öğüre öğüre midesine veca âriz olan -İfakat hanımın kocasına imdad edecek mecali yoktu. O da kendi yatağına u- zanmış, ah, of edip duruyordu. Olandan, bitenden külliyen bihaber, ahat bir uyku çektikten sonra, traşını — dahi ihmal etmeden derlenip, toplanan — Takvor efendi, limana gelmekte olduk- — larım haber vermek üzere kamaranın — kapısında göründü: — Bonjur, Bayzadem! Bonjur Bayan - efendimiz! Umut ederim ki geceyi eyi © geçirmişsiniz. Az fırtına olmuş ise de, “Son Posta,, nın Hikâyesi UP A y Yazan : — Hiç zannetmiyorum. Pek geçeceğe benzemiyor.. sizi görmeden ölürüm diye çok korkmuştum., ne ise şimdi her şeyi, her şeyi size anlatacağım. Ben bir insan öldürmüştüm. Ne söylüyordu? Bu adam bir insan öl- Komodinin gözünü açtım. — Orada küçük bir madalyon var. — Evet! Bu madalyon, bir zaman kadınların boyunlarına taktıkları içine resim konu- lan camlı madalyonlardandı. — Resme bakınız! Resim, ufak bir iskambil kâğıdı idi. — Maça beyi! — Evet bey, şöyle yakın gelin, sesim pek fazla çıkmıyor. Sandalyamı yatağının yanına yaklaş- tırdım. * — Çok uzun zaman geçti, dedi, tak- vimlere göre bu böyle ama, benim için sanki dün olmuş bir hâdişedir. Gençtim. Saçlarımda henüz daha bir tek ak yoktu. Yakışıklı ve güzeldim. Poker oynamayı çok severdim. Benim gibi poker seven bir arkadaşım daha vardı. Hemen her ak- şam onun evinde buluşur, poker oynar- dık, Arkadaşımın iki hizmetçisi vardı. Bunlardan biri bir kumral güzeliydi ve gok sevimli, çok cana yakındı. Ben bu kı- za, küpa kızı derdim. Kupa kizile ahbab- lığımız yavaş yavaş iİlerliyordu. Bir hiz- motei ile ahbab olmak bilmem nasıl te- lâkki edilir.. fakat ben evvelleri bunu hiç te fena görmemiştim. Şaka yapardım; birlikte gülerdik, hattâ misafirlerle ko- nuşurken sırasına getirir, kupa kızını da lâfa karıştırırdım. Kupa kızı terbiyeli bir kızdı ama, günün birinde bana küstahça bir söz söylemişti. Bir akşam kapıdan gi- rince hatırını sormuşlum: — Nasılan Kupa kızı? Yüzüme bakmış, gülmüş, cevab ver- mişti: — İyiyim Maça beyi! O günden sonra artık ona fazla yüz vermemeye başladım. Kupa kızı hep orada idi. Bu vak'adı so “ıi;i":;q " IZI İsmet Hulüsi — #MEBESİZ birkaç ay geçmişti. Bir gece ev sahibı be- ni karşıladı: — Kupa kızı hasta! Dedi. Bir an için ehemmniyet vermedim. Sonra düşündüm. Kupa kızı hiç te fena bir kız değildi. Bana da sanki ne yap- mıştı; Maça beyi, demişti. Hizmetçi, fa- kat nihayet o da insan. — Kupa kızına geçmiş olsun diyeyim! Ev sahibi beni Kupa kızının odasma Egötürdü. Kupa kızı çok ağır hasta idi. Beni görünce yüzüme ümidsiz ümldsiz baktı. Bir şey söylemek, bir hareket yap- mak istiyordu. Söyliyemedi, hareket ede- medi. Gözleri yaşardı. Ev sahibi vencere- den dışarı bakiyordu. Kupa kızı, elini |boynuna götürdü. 'BBu şimdi elinizde tut- tuğunuz, madalyonu kopardı. Gizlice &- vucuma koydu. * Dostum derin bir nefez aldı. muştu. Yorul- — Kendini fazla yorma.. sonra anlatır- sın. i — Esasen her şeyi söyledim. Kupa kızı ertesi gün ölmüştü ve ben ağlıya ağlıya onun tabutunu takib ediyordum, YARINKİ NÜSHAMIZDA: Yakalanan hırsız İngilizceden çeviren: Sezai Solelli Geceli bir lisede Idareye yardım edecek Memur Aranıyor Geceli mekteblerde çalışmış, yaşı 85-50 arasında ve bu işe istekli olan- ların birer fotograf ve şimdiye ka- dar hizmet gördükleri müesseseler- den almış oldukları hüsnühal maz- bataları veya Noterce musaddak su- retleri ve sarih adreslerile beraber 25 Ağustosa kadar Fatih Postanesi «14» numaralı Posta kutusuna müru- caat etmeleri. SON POSTANI EDERİ RPOMANI Müsabaka imtihanı Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankasından: L — Bankamıza müsabaka ile «l0> müfettiş namzodi alınacaktır. 2. — Bu- müsabakaya girebilmek için Siyaşal Bilgiler veya Yüksek İktisad ve Ticaret okullarmdan veyahud Hukuk Fakültesinden veya bunların yabancı mem- leketlerindeki muadillerinden diplomalı olmak lâzımdır. 3. — Müsabaka 7, 8 ve 9 Eylül/938 günlerinde Ankara va İstanbul 'T. C, Ziraat Bankalarında yazı ile yapılacak ve kazananlar Teşrinievvel içinde sözlü bir im- tihana tâbi tutulacaktır. 4 — Müfettiş namzoödlerine <140> lira aybık verilir.. Askerliklerini yapmak ü- zere ayrılan müfettiş ve müfettiş namzedleti askerlikten avdetlerine kadar maaşsız mezün sayılırlar. Müfettiş namzedleri iki senelik bir stajdan sonra müfettişlik imtihanına tâbi tutulacaklar ve kazanırlarsa <175> lira aylıkla müfettişliğe terfi ettirileceklerdir «Yeni kanunumuz mucibince bankamız dirler.» memurları da tekaüdlük hakkını haiz- 5. — İmtihan programı ile sair şartları gösteren matbuslar Ankara, İstanbul ve İzmir T. C, Ziraat Bankalarından elde edilebilir. » 6.— İstekliler, aranılan vesikaların asıllarını veya nolerden tasdikli surcile rini bir mektubla Ankarada Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası Teftiş Heyeti Reisliğine vermek veya göndermek süretiyle müracaat etmelidirler, Bu müra- caat mektüubiyle vesikaların en geç 24/8/938 tarihinde Teftiş Heyeti Reisliğine gelmiş olması meşruttur. «2397> I — İdaremizin Likör Fabrikası için usulile satın alınacaktır. İnhisarlar U. Müdürlüğünden «4402> «10.000> kilo kesme şeker açık eskiltme J1 — Muhammen bedeli beher kilosu «28.95. kuruş hesabiyle <2.895> lira ve mu- vakkat teminatı <217.12> liradır. İN — Eksiltene 19/VIN/938 tarihine rastlıyan Cuma günü saat 10 da Kabataşta Levazım ve Mübayaat Şubesindeki Alım Komisyonunda yapılacaktır, IV — İsteklilerin eksiltme için tayin ralariyle birlikte yukarıda adı geçen komisyona gelmeleri ilân olunur. edilen gün ve saatte 94 7,5 güvenme pa- «5078> vaasE 1 — Ahırkapı Bakım evinde mevcud 1385 kilo ıskarta çul ila Kabataş Leva- zım ambarında mevcud 26 kalem eşya pazarlık usülile satılacaktır. 2 — Arttırma 18/38/938 tarihine rastlıyan Perşembe günü saat 10,30 da Kaba- taşta Levazım ve Mübayaat Şubesindeki satış komisyonunda yapılacaktır, 3 — İp nümuneleri Ahırkapı Bakım evinde, 26 kalem eşya nümuneleri Kaba- taş ambarında görülebilir. 4 — İsteklilerin pazarlık için tayin edilen gün ve saatte yukarıda adı yazılı sa- tış komisyonuna gelmeleri ilân olunur, «5080» Baş, diş, nezle, grip, romatizma fesfese edecek gibi değildi... 'Torik, — bermutat — Karınarsı! Ön- ce şu hâle bak ta, ondan sonrama tı - raşa başla! — Ne var ki? — Daha ne olsun, be ham adam? Ko - cakarı bu yanda he- yali fenerine dön - müş., öteyanda Mo- ruk, azkalsın belini kırıyormuş.. hizim - se, güvertede, tah - tamız gevredi. O - lanca dalgalar üs - tümüze yıkıldı. San de bütün bu hengâmede mışıl mışıl u- yudun değil mi? Ermeninin cevab vermesine meydan bırakmadan, Gurabi efendiyi döşeğinin içinde doğrulttular. İfakat hanımı da, kolonya koklatarak dirilttiler. Ondan sonra da, bavulları bir araya toplıya - rak, geminin, yanaşacağı taraftaki bor- dasına yığdılar. Şafak yeni sökmüş, ortalık serindi. |Gurabt efendi, geceki düşüş esnasında örselenen belini, sol elile, muttasıl u- ğuüşturuyor, karısı, deniz tutmasından bozulan âsabını yatıştırmak için ikide birde, yutum yutum çiçek suyu alıyor- du. 'Torikle Şerafeddin, dal ceket, ayaz- da çivi kesmekte idiler, Hali tabiide Ifakat Hanım kocasının yanına usulcacık sokuldu görünen bir Takvor vardı. Mevsimlik pardesüsüne eyice bürünmüş, yan ce- bindeki yassı şişeden üstüste konyağı Gurabi efendi ile karısı — hamalların Türkce konuştuk - farını işitince şaşa - ladılar. Hattâ İfa - kat hanım, kocası - nin yanına usulla - cık sokuldu: — Hınzır herif bizi aldattı. dedi. Avrupa diye ellâ - hut ki Samsuna ge - tirdi; ayağımızı te - tik alalım. Gurabi efendi, karısının bu ikazı üzerine — büsbütün işkillendi. Faka bas- mıyan, açık göz bir insan tavrile, ora - farda cakalı cakalı dolaşan Takvoru yanına çağırdı: — Bana bak, çelebi! dedi. Burası ne- çekmiş, bavulu elinde, pişkin bir tavır-|resi? la, limanı seyrediyordu, Torik onun bu vaziyetine hem içerli- — Köstencedir, bayzadem! — (Hamalları işaret ederek) Ya bun- yor, hem de herif) takdir etmekten de|lar ne oluyor? kendini alamıyordu. Hattâ bir aralık arkadaşının kulağına eğilip: — Bana bak! dedi; herif fiyakalı filan | taşoorla! ama, bu işin de kurdu, haniya, Bana öyle gelir ki, o bizimle beraber olma- mış olsa, halimiz dumandır! dedi. — ( Sualin mahiyetini sezmeyip ) Bunlar.. hamaldır. Bavul, sandık, ne görmoorsun? — Köstence Türk toprağı mı? — Hayır: Romanyadır. Lâkin bir va- kitler Eflak beyinin hükmü altında, bir Gemi rıhtıma yanaşmış, palamarla -| Osmanlı şehri idi. 1677 de o dediğim rını bağlamış, vinçler işlemeğe başla -| Eflak beyi otonomi mıştı. Yere indirilen asma merdiven- lerden, yolcular, teker teker karaya ayak bastılar, alıp endepandan oldu ise, altık aryi bir devlettir. Kulaklarını kabartmış olarak, erme- vralji, kırıklık ve bütün ağrılarınızı derhal keser. İcabında günde 3 kaşe almabili. B9 HB ©H 'Torik atıldı: —Ne de tatlı maval okuma sını bilirsin, be herif! Sanki pa- lavra kumkuması veyahud ki kofti ha- zinesisin. Aflak bey otomobil almış.. entipüften çıkmış.. altı aylık devlet olmuş.. yok, daha bilmem neler?! Şim- di bu bomların sırası değil: Biran evvel Karaya ayak basalım da bir otele mi gideceğiz? Yoksa bir kahvede oturup da başımızı mı dinliyeceğiz? Hasılı ne yapacaksak yapalım ! Takvor: — E, haydin, de! Diyoerek, oradan geçen hamalı çevir- virdi, Eşyaları işaretle emir verdi: — Bunları bir arabaya yüklet, otel Bristolun yolunu tut. Biz de enksenden gelooruz. İfakat hanım hiç de memnun görün- üyordu. Otelin adını işitince, yüzünü lim Trabzona, ya -|buruşturdu: 3 — Pis Dulun oteli en eyisi mi? Tah- ta biti falan olmasın, sakın. Ben fıkara bir kadınım ama, biraz titizimdir. Takvor güldü: — Doğrusu çok ispiritüel karısın, ba- yan Gurabi!. diyecek oldu. Lâkin koca karı, lâfını ağzına tıkadı: spirtolu karı senin kokmuş anan- dır! Ağzını topla!, Anlıyor musun?. di- ye bağırdı. Allahtan Gurabi efendi araya girdit — Ayıp, yahul Gurbet elinde, hem de sokak ortasında ağız dalaşmıma tutuş- manm ne lüzumu var? Bir an evvel yerli yerimize gidelim. Benim ne ka - fam kaldı, ne de ayaklarımda derman. Arabaya yörleştiler. Gurabi efendi ile karısı arkaya, Takvor da öne bin « diler. Torik Necmi, arkadaşıle birlikte: — Biz biraz gezeceğiz. Otelin adını öğrendik ya? Sonra gelir, sizi buluruz. diyerek ayrıldılar. Onlar henüz uyumağa bulaşan şeh- rin sabahcı kahvelerini bir bir dolaşa dursunlar, öteki kafile Bristol oteline varmış, varır varmaz da, oracıkta bit ininin verdiği izahatı merakla dinliyen |hengümedir kopmuştu. (Arkan var)