“son Posta,, nın Hikâyesi Madam Horet eve döndüğü zaman Goğru yatak odasına girdi. Soyunurken, çekmecelerinin Karıştırılmış — olduğunun farkına vardı. Muhakkak ki çekmecele- re bi eli değmişti. Her vakit munta- zam duran çal lar bozülmuştu, eldiven kutusunun kapağı yarı açıktı Menekşe ve şipr lâvanta şişeleri de her zamanki yerlerinde değildi. Buralarını kim karıştırabilirdi? Ak- şam, sokağa çıktığı vakit hizmetçi odası- na çekilmişti. Oğlu Jacgues'i ise uyuklar bir halde bırakmıştı. Apartımanda uya- nık kaları sade kocası idi, İşlerinin çok- luğu dolayısile bu akşam onunla beraber çıkmamıştı. Acaba 0 mu karıştırmıştı? Fakat çekmeceyi ç: daki sebeb idi? Birdenbire aklına gelen bir düşi içini riti Marchal'ın mektubi Evet, muhakkak.. kocası ondan şühhe- leniyordu. Bu şübhelerden kurtulmak için bir öelil aramak üzere çekmeceleri altüst etmişti. Acaba bulabilmiş miydi? Yanılmıyor- sa, mektubu mendillerin arasına koy- muştu, Mendiller de karıştırılmışa ben- ziyordu. Acele acele arandı; mektub yo- rinde yoktu.. Mektubu aramak üzere hem çekmece- leri altüst ediyor, hem de çılgınlığına lâ- net okuyordu. Marchalın — gönderdiği bu mektubu neden saklamak budalalı- ğında bulunmuştu? Ö anda pbuünü ya lhrc“aı'ı isde etmeli veyahud yırtmalı Kadınlık gururuna kapılarak güzelliği ve cazibesi hakkında adetâ bir medhiye mahiyetinde olan o vesikayı saklamaktan kendini alıkoyamamıştı. Vakıâ Marchal'a fşık değildi ama ondan hoşlanıyordu. Ga- yet zarif ve nüktedan bir adamdı. Böyle olmasına rağinen ona karşı bir arkadı lhk duygusundan başka bir şey duymu-| yordu zı zaman Marchal'in kendisini bir tehlikeyo “doğru sürükliyeceğini an- hyor ve o vakit mukavemetini şiddetlen. diriyordu. Marchal kendilerinden hem daha zengindi ve hem de birçok ahbab- lara malikti. Kocası çok vakit Marchal'larla gezme- ğe gitmez; akşamları, kazancına medar olur diye dışarıdan aldığı bazı işleri bi- Köpoğlu frenkler de bunların da - marlarını okşamak için Parizin göbe- ğinde ecelecayip bir cami inşa et - mişlerdir. Ceza - yerde, Tunusta, Fasta anası bel - lenen arap, Pa - rizde cami bulur. F'e'ık politikası elinden memleketini zafteder, bet yaptırır. Üstelik te tutar, o mabe- din imamına elçi payesi verir. Gel de|'alhbabı bir hafta ağna! Mamafih, şimdik zatına politik | barındıracak, kolonyal üzerine konferans S Gelelim domuz eti bahsına: Bu, zefk meselesidir. Yevropada lokantda gider- sen, Yahya Kemal'in şiir kitabından herhalde daha kalın bir lista bulursun. Bunda, domuz istersen domuz, kuzu iştersen kuzu, yüz çeşit et yemaği ya- zar. Sorama, oralarda tereyağı, bunda- ki gibi lüküs değildir. Tuzlanmış mah- | lut yağı frenk bilmez. Sabah kahvul- bir orostopoğlu | birer ikişer gün eğ- ştir; akıl, sır| lenilecek ve niha - Herifin | yet sorama | dolaşarak bakarsın ona kendi payihtahtında ma- | varılacaklı. vörecek |Jence yerleri- gezi « in bı!ocoğm şey, her gide-|Jecek, elbise, çama- se bilem, ekserisinde | ŞIr gibi şeyler ora - dan temin olmaktır. |da NAN tirmeğe uğraşırdı. Madam Horet ise bu akşam gezintilerinden her dönüşte canı tıkkın dönüyocdu. Bu yerlere olur olmaz tuvaletlerle gidemediği için büdcelerinin fevkinde masraf yapmağa mecbur kalı- yordu. Kocası evde yapyalnız çalışır, hele ye- di yaşındaki oğlu Jacgues'i mahzun mah- zun kendisine bakar bir halde bırakarak her akşam tuvaletini tamamlıyarak nasıl | giderdi? Ya şimdi bu, bulamadığı mektub!. A- caba başka bir yere koymuştu da unut- müş muydu? Hayır, hayır, muhakkak ko- cası almış okumuştu. Marchal'ın, karısını baştan çıkarmağa uğraştığını anlamıştı. Bu mektubun ilk olduğunu nasıl isbat edecekti? Kocasını | yatakta mişil maşil uyuyor bulunca ga tı. Herhalde yorgunluktan bitab düşmüş, kalmıştı. Şimdi gürültüden uyanacak kendisinden izahat istiyecekti, Ah, ne fena şeydi bu! Sözlerine inan- sa bile içinde, karısının hafifmeştebliği hakkında bir ukde kalacâktı. Ya Marthal! O da güzelliği ve parasile bir arkadaş karısı kandırmağa çalışan bir dost mev- kiüne düşmiyecek miydi? Bu ıztırablarla karşılaşmadan önce gidip oğlunu önmek istedi. Ayaklarımın ucuna basa basa çocuğu- nun odasına girdi. Jacgues muntazam ne- fes alarak, sarı bukleli başı yastığım üze- rinde, rahat rahat uyuyordu. Madam Horet karyolaya eğilince burnuna kuv- | vetli bir şipr kokusu çarptı. Bu onun lâ- vantası idi. Ne münasobetle bu kokunun buraya gelmiş olduğunu kestiremiyerek aklına binbir fikir hücum etti. Acaba Jacgucs hastalanmışti da, kompres ıuvu-: na, kolonya yerine şipr mi koymuşlardı? Demek çocuğu burada hasta ıken kendisi eğlencesinde ve zevkinde idi. Fakat Jacgues, annesinin orada bulun- duğunu hissetmiş gibi idi, Anlaşılmaz bir | şeyler söyliyerek annesinin tarafına dön- 'dü sonra küçücük kollarını, annesinin boynuna atarak: — Sen misin anneciğim? dedi. Madam Horet çocuğunu bağrına basa- rak oprreğc başladı. Bu ogüı:uk]zrin teıi- EKTUB Çeviren : Faik Beremen AMADT rile büsbütün uyanan çocuğuna annesi sordu: — Söyle yavrum bu kokuları nereden süründün? Çocuk kuş cıvıllsına benziyen seşile biraz sıkılarak izahat verdi: — E, ne yapayım, sen evde olmadığın için bana mahbzunluk geldi. Babam, ye- mek odasında şirken ben de yatak ©- dasına girdim; annem yoök bari onun ko- kusunu duyayım, dedim. Dolabda aradım; ama annc le yere saklamışsın ki.. her yeri aradım. En sonra buldum ve tirdim, senin kokundan — yastığıma sür- düm, Yatağa yatınca, bana öyle geliyor- | du ki sanki sen odada imişsin! iyle büyük bir nuhabbetle, çocuğuna sarıldı kika sonra odadan çıkarken dü- şünüyordu. Demek çekmeceleri altüst e- den Jacguesti. Şu halde mektubun odada olması lâzımdı. Belki çocuk farkına var- madan mektubu başka bir tarafa düşür- müştü. Kendisi de telâştan iyi aramamış olacaktı. Biraz sotra mektubu bulduğu vakit bu düşüncesinde aldanmadığını anladı. Zalim fakat tatlı olan bu ders semeresi- ni gösteriyordu. Düştüğü tehlike, yuvar- lanmak üzere bulunduğu uçurumdan 0- nu kurtarmıştı. Kurtulduğuna biraz memnun, biraz da hiddetli mektubu par- çalıyarak ortadan kaldırdı. Hiçbir za- Bu sözler man sonu gelmiyecek olan bu aşk mace- rasını silerken duyduğu sevinçle beraber içinde biraz da üzünlü vardı.. YARINKİ NÜSHAMIZDA: Denizdeki kutu İngilizceden çeviren: Neyyir Ertuğrul Sadi Tek Tıyılrosu Bu gece (Suadiyo Plâj) Çarşamba (Büyükada) Perşembe (Heybeli- ada) da SÜT l(lRl)lŞl.ll “SON EDEPİ & OMANI Almanyadan Patise Paris, bizim dört eğ - * yenilendikten sonra da Gurabi e- fendi, doktarun tev- siye edeceği sulara gidecekti. Takvorla başbaşa vererek, bütün bu seyahat için lâzım gelecek parayı he - sapladılar. Kurnaz İfakat Hanum şapkayı giyip te ilk defa mahalleliye görününce... tısında hangi yağı yoorsa, yemeği de ermeni, Gurabi efendi ürker de belki|ticarethanelerinin yanında kampiyon onunla pişer. Onu için, katiyen fesfese lenme. Ben, Yevropayı, arizane yelek cebimin içi gibi eyicez bilirim, Simsarın bu sözlerine Torik, Avrü- padaki kendi müşahedatını da iâve edince, artık İfakat hanıma, diyecek söz kalmadı. — Pekâlâ! Âhır vaktimde ben de biraz memleket göreyim de, gönlüm açılsın! diyerek yol hazırlığına koyuldu. Program şu suretle kararlaşmıştı: Gidecekler: Gurabi efendi, karısı, Torik Necmi, bir de Takvor. Takip edilecek yol: (ucuzluğuna bina- en) Karadeniz, Köstence, oradan tren- le ve sırasile Peşte, Viyana. Buralarda ivaz geçiverir diye, işi elinden geldiği |kadar hafif göstermeğe çabalıyordu. — Ne olacak? diyordu; böğün kriz sebebiylen bütün dünyada badiheva gezip, yeyip, içip, kefetmek kabildir. Milletler, ne olursan olsun, melmeketle turist, yaniya ki yabancı seyah gelsin için, üren, papor tarifalarından, otel, lokanta fiyatlarından deyşet edoorlar, Tüccar, esnaf dersen genem öyle: camakân enksesinden kepenekle- rin uçtuğunu, sineklerin — cambazlık ettiğini seryetmeklen ise, arada bir tükâna düşen müşleriyi memnun et - meğe, kaçırmamağa bakoor. Yevropa © cski bildiğin lüküs yer değildir. Pa- Tizin en böyük mağazası bizim Beyoğlu iskonto | arşısı gibi kalır. Böylece, Takvorun vermiş olduğu|y ölçüye göre, tekmil masrafı 500 lira olarak kestirdiler. İfakat hanım bu pa-| rayı bile çoğunsuyorken, Torik Necm |bilâkis: — Ulan, bu zamanda ben beş yüz pa- pelle Mahmud paşaya alışverişe çık - mam; esnafa karşı kepaze olmaklan korkarım. Bu kadar milletin beş yüz kâğıt nesine yeter be yahu? Diye itiraz ediyordu. Kurnaz Ermeni buna buluyordu.: — Beş dediysem, olur kl beş yüz elli harcarız. Belli olmaz. Paramız Üze- rimizde tabii biraz fazla bulunacaklır. da - karşılık STANIN #F 85 Nafıa Vekâletinden 1 — Eksiltmeye könulan iş: Aydın bataklığı kurutma ameliy: 47250 lir 2 küleli sular'umum müdürlüğü su eksil! sulile yapılacaktır, , keşif bodeli — Eksiltme 20/8/938 tarihine rastlayan Cumartezi günü ssat 12 de Nafia Ve- tme komisyonu odasında kapalı zarf u- $ — İstekliler eksillme şartnamesi, mukavele projesi, bayındırlık işleri genel şartnamesi, fenni şartname ve projaleri müdürlüğünden ilirler, Eksilimeye muvakkat * minat 2 lira 38 kuruş mukabilinde Sular umum girebilmek için isteklilerin 3544 liralık nesi, 20 hin liralık nafia su işlerini veya buna muadil nafia işlerini taahhüd edip muvaffakiyetle bitirdiğine ve bu kabil nafia işlerini başarmakta kabi) vesikası ibraz etn 4 — İsteklilerin weline kadar sulur zımdır. Si teklif mektublarını 2 Ümüm mi Postada olan gecikmeler kabal edilmez. yeti olduğuna dair nafla Vekâletinden alınmış müteahhidlik nei maddede yazılı santten bir saat ev- üdürlüğüne makbuz mukabilinde vermeleri lâ - 2745> - <4892> DA E il SABAH, ÖĞ LE ve AKŞAM her yemekten sonra muntazaman dişlerinizi -fırçalayınız. Ankara Hukuk Fakültesi Dekanlığından : Fakülteye Âmme Hukuku, Ceza Hukuku, Maliye ve İklisad grupu için birer Doçent alınacaktır. Ücret <175> liradır. İmtihanlar Toşrinisaninin on beşinde mevzular yapılacaktır. Talfb olanların imtihan anlamak için » zarfın kenarına Doçentlik imtihanı kaydının ilâvesi- le - şimdiden Fakülte Dekanlığına müracaat eylemeleri rica olunur. gllIlllllllllllllllllllllllIIIIIIIIlllllllllullllllllllllllllllllllIllllllllllllllllllllll Türk Hava Kurumu BÜYÜK PiYANGOSU 4 üncü keşide 11/ Ağustos/1938 dedir. Büyük ihkramiye: 50.000 Liradır"'.. Bundan başka: 15.000, 12.000, 10.000 liralık ikramiyelerle (10.000 ve 20.000 ) liralık iki adet mükâfat vardır... Şimdiye kadar binlerce kişiyi iştirak etmek suretile siz de talünizi deneyiniz... llİIIİI|l|l|||llllllllİİ||İ||||||||l|||l||ll||l||||l|||||l LTKATIKNN! JIIIIII Velâkin, ekonomi - ya ilen hareket et - tikten sorama san - mam ki bundan zi - yade mesarif gitsin. Hülâsa, anha min- ha bu mikdar pars- da karar kılındıktan larını tamamlamağa koyuldular. Gura - bi efendi, pasapor - tunu yaptırabilmek için evinin birik - Miş vergilerini öde- di. Çörçöp paraları- nı, evkaf icaresini verdi. Kendisine 1â- civerd bir kat elbi- se, bir de kahve ren- gi fötr şapka al - İfakat hanım da, Bağlarbaşında, mo- ralık yapan bayan Siranuşa, deve tü ir kostüm tayyör, yani kendi tabi- rince bir «kustum tayyar» ısmarladı. — Nikâhım buzulur. Herif zaten a ağımın bağını çözmek için bahane arıyor. Diyerekten bir türlü şapka giymeğe yanaşmıyordu. Önü bu işe imale etmek |* için Takvor bütün belâğatını, Torik Neemi de bütün bildiği küfürleri har- cadı, Nihayet, içi boşalmış bir kaplum- bağa biçiminde, frenklerin eniniş» de- dikleri bir şapkayı başına geçirmeğe razi oldu. Bunun tecrübesini yapmak üzere, gi- yip de ilkdefa mahalleliye göründüğü sonra yol hazırlık -| <2950> «5207> zengin eden bu piyangoya dıkouu düşki nlermin çeuelerlni ıçu. — Mümeyyizinkini gördün mü? Ah: retlikler gibi başına katran takkesi giy- miş', Zenginlik, karının aklına dokun- du.. diyorlatdı. Fakat bu lâflara kat'iyen kulak as - rmadı, Aynaya bakltıkça içten hafif bir gurur bile duydu. Bazan, pazar günleri kocasile birlikte Çamlıcaya çıkar, Kı - sıklı kahvesinde otururlardı. O zaman - lar, sureta nefretle fakat hakikatte gipta ile arkalarından baktığı süslü, şatafatlı, lüküs karılara dönmüştü. Gu- rabi efendi kendisini bu kıyafetle bu- şamak şöyle dursun, bilâkis beğenip de, aşkının yeniden tazeleneceğine yavaş yavaş kanaat getiriyordu. Bir akşam, yemeklen sonra, sininin başında, len kavundan arta kalan çekirdekleri hep birden gevelerken, İ- ifakaı hanım nasılsa cür'et edip şöyle |bir açmaz yaj; | — O şapka mi, ne katın ağrısı? Onun altında saçlarım bir türlü doğru dur- müuyor. Acaba kestirsem mi, ne dersin, efendi? Gurabi efendinin gözleri fal taşı gib! açıldı: — Sen mi? Saçını sen mi kestirecek- sin? — Ben ya! Şapkayı başıma giydirdi- niz ki giydirdiniz. Hiç değilse edebile erkânı ilen olsun. Şuracıkta İskele ba- şında bayan berberi var; oncağıza gidip ben de bir makas vurduruvereyim, -| — Allah için yakışır ya? İfakat hanım, ertesi günü, zevcinin pasaportlarla meşgül olmak üzere İs- anbula inmiş olmasından bilistifade berbere gitti. Yanına, örnek vazifesini görsün diye, turşucunun kızı daktilo Seheri de almıştı. Berberin iskemlesi- ne oturur oturmaz: — Şu saçlarımı buncağızınkiler gibi kes! dedi. Berber yarı clddi, yarı âlay, sordu: — Ondülasyon da yapacağız mı? gün, herkesin alayına maruz kaldı; de- (Arkası var)