9 Haziran 1938 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9

9 Haziran 1938 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

salib — selerleri me> vaffakiyetsirliğe uğ- Tayınea arzı mukaddesin, çocuklar Ehlisalib elerile kazamılacağı ümidi başgösterdi. B0 bini Almanyadan, 45 bini de Fransadan olmak üzere 95 bin çocuk toplandı ve yola çıkarıldılar. Tabistile bu zavslh çocuklardan binlercesi Alpları geçerken öldü, bir o Afrikasın B Konyomuzdaki ka İarı eanada İki el- lerini de kaymar su içine sökmağa 1mve- Ç | — bur tutulurlür 5 ':,IL, M deş kadan da esir olarak satıldı. Ancak 10 bini memleketlerine dönebildi a Niğde tahrirat kaleminde başlayıp İshnbuld:lî darağacı altinda biten memuriyet hayatı: 3 emrile rüyaları tübir eder ve talib ilâhana İmanırım |» cümlesi vardır ON POSTA anılmıya cak Konluğundalır ve M0 lira kiymet biçilmiştir İngilterede Clevelamdda bir köylü evinin mutfapıni kiliseye tahvil ederek ailcsi ile akrabasının pazarları burada dux etmelerini temin etmiştir. 75 senelik olan hülâ aysi şekli muhafaza etmektedir Eneski llân tabelası Masırda Monfir'de bulunmuştur. Üze- rye SEREEBRĞDA riade: « Ben, fani, Tanrımın j Devlet kapısında elli yıl Yazan: Eski Dahiliye Nazırı ve eski meb'us Ebubekir Hâzım Antalyanın, beni mektebden fazla oyalıyan birçok başkalıkları vardı!... Altı kizın arasında hemen hergün türlü türlü oyunlar, yaramazlıklar icad ediyordum! Evvelki günkü ve dünkü kısmın hülâsası Muharrir 1864 de Niğdenin Tepeyran Mevkünde, Yenlce mahallesinde doğ- Tmuştur. Gençliğinde birçok memuriyet- lerde bulunmuştur. Kastamonu mektu- bi mümeyyizi, İzmir mektubensu, Edirne Yâli muavini, Dedeağaç mutasarrıfı ol- Muş, birçok vilâyetlerde valilik, şürayı Gevlet âzalığı yapmış, iki defa dahiliye Bazırı olmuştur. Nihayet son defa Bü- Yük Millet Mecllsinde Niğde meb'uzlu- Buna seçilmiştir. Muharrir itiraf ediyor ki, büttn bunlara rağımen hiçbir ünlver- Eitaden hattâ hiçbir idadiden mozun de- Büdir. Babası ve annest münevyer insanlar- Gir, Çocuklarını pek çok seviyorlar, Bu, ©nu şımartıyor, kahrına katlanılmaz bir Çocuk oluyor. Nihayet beş yaşında def'i- Belâ kabilinden onu mahalle mektebino Rönderiyorlar. Burada 150 kiloluk kor- kunç, dev eüsseli bir hoca vardır. Kas- Vetli hücre, bu müdhiş adam, falaka değ- ;:'kım küçük talebeyi korkudan sindiri- Eve döndüğü zaman annesine bir dâ- ha o mektebe gidemiyeceğini, göt yaşla- Ti arasında söylüyor. Fakat ertesi günü Yeniden Osman hocaya gönderiliyor, ço- Cük yeniden dehşete düşüyor ve nihayet Kati kararla gene eve kaçıyor. Niğdede süren bir buçuk senelik bir 1- sonra babası İspartaya tayin IHatıralar devam ediyor) Ş —a İMHıdı, babam hatırını geçirdi, ve A, «Sınıfi mülâzım şakirdi!» sıfati- ee yerleştirdi. iya, bu acaib sıfatla kabul edili- üsüle mugayirdi. Fakat, ben bir Geri tan, bu sıfatla mektebe devam &- 'ken, rüşdiyenin yazı hocası bana î;'* ders verecekti. Bu suretle de İmtihan zamanında, mektebin bir Na ve asli talebeleri arasına kabul im, u , Ftaşi hoca> lâkabile maruf olan| _'"ülıra adam, bana evvelâ kendi- ki ; EVdirmenin, sonra da yüreğimde- gu"“kub nefretini gidermenin yolunu , &Y::Hkm ki, babamla küçük am- sonra en çok sevdiğim insan bu )'.ı: kalbli, parlak bakışlı, ve sıcak quİluı:ı oldu. * İYUp yazma sevgisini, benim vah- g_"'!&imı evvelâ Bektaşi hoca aşıla- :;:tl tutmuş olacak ki, ben az za- % kaybettiğim seneleri kısmen gmü“t'hn © yılın nihayetinde, benim Yü mne> Yazılarım, rüşdiyenin dördün- rod:;:flndı bulunan çocukların yazıla- “_ıdi!dıhı işlek, daha okunaklı, daha 5,!'“! sonunda, mektebin asli talebe- q,t!'bi. ben de imtihana kabul edil- K Bana da, kırmızı, yeşil, sarı, peni- TMor renkli «Tahsinname» ler, afe- Babamın yüzü rinler verildi. Ben, bütün o müküfatla- rı, çocukluk günlerimin en kıymetli birer hatırası gibi, hâlâ muhafaza ede- rim, Ve onlar ne zaman elime geçse, Bektaşi hocayı, göğsümü sızlatan sıcak hasretle, minnetle anarım, gözlerim dolar. Hattâ bazan, tıpkı 0 zamanki ço- cuk gibi ağlarım. Şimdi bu satırları yazarken bile © haldeyim. Fakat ne yazık ki, beni tahsilsiz bı- İrakmıya kasteden gizli kuvvet, İspar- tada da yolumu kesti. 'Tam son imtihanı atlatıp da, mekte- bin asli talebeleri arasına karışacağım sırada babamı Antalyaya tayin ettiler!. Ve ben, Niğdede ağlıya ağlıya götü- rüldüğüm «Mekteb» den, İspartada ağ- lıya ağlıya ayrıldım! İspartadan, Antalyaya, mahfeler i- çinde göçtük. Karanlık, poyrazlı ova- lardan geçen develerin hazin çan sges- leri, bugün hâlâ kulaklarımda, eski ve acıklı bir şarkı melodisi gibi akseder, Bu meşakkatli yolculuk bizi, limon, portakal ağaçlarının cennete çevirdiği Antalyaya kavuşturdu. Ve ben denizi, ilk defa orada gördüm. Diyebilirim ki, mücadele arzusunu, ihtirası, bana ilk defa, o fıkırdaya fı- kırdaya köpüren, sahillerle bıkip u- sanmadan çarpışan deniz verdi! Denizin azameti önünde küçüklüğü- mü anladım. Ve küçüklüğümü sezişi- min, masum gururuma vurduğu ilk darbe, bana «Büyümek» arzusunu, yük- selmek ihtiyacını duyurdu! Beni Antalya rüşdiyesine götüren babam, karşımıza çıkan hocanın eline, cebinden çıkardığı kâğıdları uzatırken, bana bile sirayet eden bir gurur duyu- yor gibi idi. İsparta rüşdiyesinin mührünü ye- çok kederli idi jmiş olan bu imzalı kâğıdlarda, şu satır- lar yazılıydı: «İspârta rüşdiye mektebinin mülâ- zım şakirdanından Hazım efendi, der- sine çalışıp ibrazı liyakat eylediğinden, işbu tahsinname itâ kılındı'» Bu satırları okuyan hoca: — Tuhaf şey!, dedi... İsparta mek- tebinde bir de «Mülâzım şakirdler sını- fıs mı açıldı? — Hayır... Hazım, oranın yegâne mülâzım talebesiydi. Fakat bu sene o- rada kalsaydık, kendisini dördüncü st- nıfa (*) kabul edeceklerdi. Bü teminatı mütcakib yapılan kısa- cık bir imtihandan sonra, rüşdiyenin ilk sınıfına kabul edildim. Ve d nelere bir sığıntı gibi girip çıkmanın zilletinden kurtuldum! Fakat Antalyada bazı sebebler, bazı tesadüfler, ve bazı hâdiseler, beni, - sınmıya başladığım mekteb hayatın- dan, muvakkat bir zaman için tekrar soğuttu. Evvelâ, mektebde, kıdemli talebele- rin istihzalarına muhatab olmak, şı- martılmış ruhumda, tehlikeli bir aksü- lâmel uyandırdı. Çok nazlı büyütüldü- ğüm için, hayatın bu kabil ufacık dar- beleri bile, bende katlanılmaz bir acı uyandırıyordu. Mücadeleye çok idman- sızdım. Kalbim, çabucak kırılıverecek kadar çelimsizdi. Yani, babamdan gör- düğüm himayenin, anamdan gördüğüm aşırı şefkatin cezasını çekmekten bir türlü kurtulamıyordum. Bu yeni mektebdeki muhiti, beni a- laya &lan arkadaşları yadırgayışım, kü- çük ruhumdaki serâzâdlık meyillerini y'yıniden uyandırdı. 'Tam o sırada bir tesadüf beni, bir kız çocüğile karşılaştırdı. Bu çocuğu İspartadan tanıyordum. Küçük bir (*) Rüşdiyenin ilk sınıfı... Dünya harikalarından metre genişliğiededir. bu kilise ri: Yarım #yı aadıran kam yığınları. 35 Senede 200 metre sür'atle kaymaktadır Sayfa 9 Günde 10 kilo şarab İçen cüce Alman olan bu cüce- nin boyu 85 gantim- dir. — 1720 sene- lerinde — Hoidel- berg — şehrinde doğmuştur. Şa- rab ticareti ya- per, günde 10 kilo şarab içer! İsmi — Klemens Perkeo'dur 15 inci amırda Halebde bir Yeniçerinin karısı bir bas bında sekiz çocuk doğurmuş, #ekini de uxva yıllar l Fransız sahnesinin en güzel ve en zengin yıldızı timarhaneden adliye nazırına mektub yazdı ç sene evvel bir pırlantadan elbise giyiyordu, üç sene sonra kitab çalarken yakalandı Birkaç gün evvel Fransa adliye nazı- rına bir timarhaneden gizlice yazılarak kim bilir hangi vasıta ile postahaneye yollanmış bir mektub geldi. Bu mektub- da Germen Sombray imzası altında sa- dece şu satırlar vardı: «Önünüzde diz çökerek yalvarıyorum. Beni üç yıldanberi çekmekte - olduğum bu işkenceden kurtarınız, daha ziyade dayanamıyacağım.> Germen Sombray büyük muharebenin hitamını takib eden ilk yıllarda bütün Fransayı teshir etmiş, adı gazetelerde do- laşmış, sefahet âlemlerinde söylenmiş bir kabare yıldızıdır. Pariste, Kanda, Dovilde ondan bahse- diliyordu. Kumarhanelerde dünyanın en zengin bankerleri ile Hind mihraceleri- ne rekabet ettiği söyleniyordu, 1922 yı- liında bir gece sahneye sadece pırlânta dantelden yapılmış bir elbise Hle çıkmış- tı. Müzikhol direktörleri sadece ona mah- sus piyesler yazdırıyorlardı. sahneye çıplağa yakın çıkmasını temin ediyorlar- dı. Maamafih Germen Sombray - çalgılı Bazinolarda çok kalmadı, tiyatroya geç- ti, orada da muvalffakiyet kazandı. Pek gençti. Birkaç sene sonra birinci sınıf bir san'atkâr da olabhilecekti. Fakat bir gün birdenbire ortadan kayboldu, Bilir görü- nenler onun sevdiğini, sevdiği ile birlik- te ıssız bir köşeye çekildiğini söylediler. |Zaman geçti. Nihayet unutuldu. Fakat 1928 yılında bir tiyatro sahnesi: | Gazeteler ansızın. Germen - Sombrayın hırsızlık cürmü ile mahkemeye verildi- ğini yazdılar, Bir kitabeının camekânın- dan kitab çalarken tutulmuştu. Resmini bastılar, Bu, daha birkaç sene evvel par- hyan o pek genç yıldıza hiç benzemiyor- du. Birkaç yıl içinde on yaştan fazla ih- Atlyırlımıştı. Nihayet sır anlaşıldı: memurun kızıydı. Beni gi ce: — Bâbam da buraya tayin olundu! dedi. Ve beni bulduğuna çok sevindiğini söyledi, Ve ilâve etti: — Bu yabancı yerde arkadaşsız, yal- nız kalacağım diye ödüm kopuyordu! Hakikaten, onunla karşılaşmak, be- ni de ayni derecede sevindirmişti. Çün- kü koca Antalyada bir tek kafa dengi ahbab peydahlıyamamıştım. Halbuki bu uysal, sevimli, zeki, ve haşarı kız- cağızla, İspartada ne güzel günler ge- çirmiştik!.. Bu tesadüf, beni o gün, mes'ud et- mişti!.. Bu kızcağız, beni birkaç gün - çinde, tam beş kızla tanıştırdı. Onlar- dan birisini eskiden tanıyormuş. Diğe- Ti o eskiden tanıdığı kızın burada pey- dahladığı arkadaşlardan biri imiş. Bi- Tisinin evinde oturuyorlarmış. Onun tavassutile diğer ikisile de yeni tanış- 4, Eh. Yarım düzüne kız arasına karı- Germen Sombray san'at hayatının ça hikasına çıkmak üzere iken morfine dâ« danmış ve bu hale düşmüştü. Mahkeme fazla sert davranmadı. Fakat o, hayatıri sefalete inen merdivenleri üzerinde yüs varlanmakta devam etti. Artık bütün vakti barlarda, gazinolarda bir gram e roin bulabilmek ümidile geçiyordu. şBu uğurda birkaç defa hapishaneye de girip Ççıktı. Nihayet cezanın sertini de yedi. Şimdi üç yıldır timarhanededir. Fakat bakalım affedilecek mi? Fransız gazeteleri: — Üç yılda iyileşmiş olacakt lar ve affedilmesini temenni ed şan bir oğlan çocuğunun gözüne meke teb görünür mü? Onlarla ahbab olmanın sevinci için« de, zaten ısınamadığım mektebi, yeni- den ve büsbütün unuttum. , Üstelik de Antalyanın, beni mekteb- den fazla oyalıyan birçok başkalıkları vardı!... (Arkası var) Dikkat, aldanıyorsunuz! Bir insan senede üç gün mü çalışıyor ? (? mel sayfadaki meselenin cevabı) Bu serlevha altında 7 wci sayfada gördüğünüz hesab yanlıştır. Zira 52 günlük pazar tatili, günde sekizer sa- atlik uyku ve dinlenme payları çıka- rıldıktan sonra tarhedilmiştir.

Bu sayıdan diğer sayfalar: