lhten say&ı Hekimbaşının ölüm getiren afyon hokkası... # &*& Hekimbaşı afyonu o kadar çok yedi ki nihayet: uPadişahım, bundan fazlası panzehir de olsa zehirdir.» dedi. Sultan Murad çıkıştı: uBre kâtir! Hepsini bitir! Zarartızdır demedin mi?» Hekimbaşının bütün ümidleri o anda eridi. Afyonun geri kalanını da bire birer yemiye devam etti. Yazan: Kadircan Kaflı Hekimbaşının bütün ümidleri o anda birer yemeğe Dördüncü Murad her menzilde birkaç büyük devlet memurunu öldürterek şark seferine gidiyordu. Bunların kimisinin rüşvet aldığı, ki - misinin halka zulüm ettiği söyleniyordu. Dördüncü Murad kendisine söylenenlere f#nanıyor, şikâyetler üzerinde hiç durmu- 'yordu. Bu hal iftiralara yol açıyor, arada bir çok zavallıların da haksız yere başla- Trı kesiliyordu. , Padişahın bir hekimbaşısı vardı. Adı «Emir Çelebi» idi. Müktedir, âlim bir a- damdı. Vazifesini iyi yapıyordu. Bu va- zife padişaha yakınlığı dolayısile çok mü- himdi ve sahibine büyük faydalar temin ederdi. Dördüncü Muradın silâhdarı efendisi- ni memnun etmekte büyük ustalık gös- teriyordu. O kadar ki, Murad ölünciye ka- Gar garayda ve dışarıda binlerce kişinin boyunları vurulduğu halde ©o mevkiini muhafaza etmişti. Silâhdar paşa hekimbaşılık vazifesine kömdi adamlarından birini kayırmak is - tiyordu. Bunun için birkaç defa fırsat bu- larak padişaha söylemiş, fakat bir türlü Emir Çelebiyi gözden düşürememişti. Bu hal Silâhdar paşayı büsbütün kız - dırdı. Artık hekimbaşıyı padişaha karşı suçlu göstermek ve ortadan kaldırmak - tan başka çare kalmamıştı. Hekimbaşının uşaklarından birini el - de etti ve onun afyon yuttuğunu öğren- di. Münasib bir zamanda padişahın kar- şısında baş eğerek: — Sultanım, hekimbağı kulunuz afyon kullanır, Dedi. — Doğru mudur? —- Evet, padişahım! Hattâ padişahı - mızla şatranç oynarken arasıra dışarı çıktığı da bu yüzdendir. Zira muayyen zamanlarda afyon yutmadan duramaz. — Bana abdest almak için çıktığını söyler! — Afyon yutmak için çıktığını nasıl söylesin, padişahım! Afyon yutmak ve tütün içmek padi - Şabın gözünde en büyük ve bağışlanmaz cinayetlerdendi. Bu suçları yapanların hemen boyunlarını vurduruyordu, Fakat hekimbaşı o kadar güzel konu - Fuyor; padişahla şatranç oynarken edeb ve merasime o kadar dikkat ediyordu ki afyona mübtelâ bir adamın bunları ya- pabilmesine ihtimal veremedi. Şüphe et- mekle kaldı. Silâhdar pirşa onu suç üstünde yaka - latmaktan başka çıkar yol olmadığını an- ladı. Fırsat kollamıya başladı. Nizip kasabasına gelmişlerdi. Padişahla hekimbaşı gene karşılıklı oturmuşlar, şatranç oynuyorlardı. Oyun uzun zaman sürdü. Bir aralık hekimbaşı padişahtan, abdest almak üzere dışarı çıkmak için izin istedi ve çıktı. 'Tam o sırada Silâhdar paşa padişaha Yaklaştı: — İşte padişahım, hekimbaşı gene af- eridi, afyonun geri kalanını da birer devam etti yon yutmak için çıktı. Abdest almak bir bahanedir. — Bunu nereden bilirsin, bre Silâhâar! — Bir uşağından öğrendim. Emir bu - yurursanız padişahımıza da söylesin! Soruldu ve hekimbaşının koynunda bir afyon hokkası, yani kutusu sakladığı öğ- renildi, Padişah gene inanamıyordu. Doğrusu afyon ve tütün kullandıkları için her gün birkaç kişinin kellesini kes- tirirken kendi hekimbaşısının da bu hal- tı işlemesi müdhiş bir istihza ve hakaret- tL Böyle bir hareketin cezası ölümden İbile müdhiş olmak gerekti. ? Bunun için hekimbaşı döner dönmez bizzat tahkikat yapmıya, afyon hokka - sını meydana çıkarmıya karar verdi. Hekimbaşı padişahın yanına döndü. Dördüncü Murad çatık kaşlarının al « |tındaki keskin bakışlarını zavallı hekim- başının gözlerine saplıyarak gürledi: — Bre Çelebi, koynunda saklı olan af- yon kutusunu çıkar! Emir Çelebi afalladı; sarardı. Bakışlarını bir an için Silâhdar paşa- ya çe iği zaman onun yüzünde sinsi bir gülüş sezdi. Casusluk ettiğini anladı. Kendisini toparladı, yüzüne de renk ver- miye çalışarak elini koynuna soktu: — Ferman padişahımındır. Diyerek hokkayı çıkardı, Padişaha u » zattı. Padişah onu gördüğü zaman büsbütün kızdı. Vay küstah vay, o, bunca dağlar va ©- valar ötesindeki afyon ve tütün tiryaki- lerini cezalandırmak- suretlile hizmet e - derken, burnunun dibinde afyon kul | lansın hal.. Padişah gürledi: — Bu nedir? Emir Çelebi boynunu büktü. Titrek bir sesle cevab verdi: — Zararsız bir afyon tertibidir, padi - şahım! Padişahın çeneleri sıkılmıştı. Kendi - sini zor tutuyordu. Bu da, Emir Çelebi - yi daha müdhiş, görülmemiş bir cezaya çarptırmak içindi. Nasıl bir ceza verme- liydi? Zararsız bir afyon tertibi ha!.. Padişah daha sert bir sesle emretti: — Öyle ise yut ta görelim! Emir Çelebinin yüreğinde bir ümid doğdu. Demek ki kutudaki afyonun za - rarsız olduğu anlaşılırsa kendisine — bir şey yapılmıyacaktı! Parmaklarını hokkaya daldırdı. Bir tane yedi. Bir daha yedi. Padişah gözlerinde vahşi bir patıltı ile onun hareketlerini takib ediyordu. Hekimbaşı her afyonu yuttuktan son- ra padişahın ona: — Yeter, anlaşıldı. Demesini bekliyordu. Fakat ümidi bo- şa çıkıyordu. O kadar yedi ki daha fazlası onu öldü- rebilirdi. (Devamı 11 inci sayjada, b 1 — Flask Clark ile Ginger Brovn şehirde dolaşırlarken Rendi hesablarma uygün bir kuyumcu mağazası görmüş - lerdi. Ginger Brovn: «— Şimdi bize lüzim olan şey sür'atli bir ötomobildir» etrafına bakınıyordu. 3 — Flask Clark: * — Atla! diye bağırdı. Şoför şiddetle kapanan bir kapı sesi işittiği anda otomobil çoklan uzaklaş- 4 — Ginger Brovn arabaya git- tükçe artan bir sür'at verirken ar- kadaşı otomobilin takım kutu - sundan ağır krikoyu « tekerlek kaldıracağı» çıkarıyordu. 8 — Ağır otomobil krikosu camekânın üzerine indi, Flask Clark elini uzatarak bir sürü mücevher topladı, son- ra sür'atle geri döndü. Ginger Brovn gözcülük ediyordu. Bu sırada.. 8 — Kuyumcunun memuru ma- Gazasına geri dönerken caddede çalınan mücevberlerden bir ikisi- nin düşürülmüş olduğunu gördü. 9 — Flask Ve Ginger otomobili dar bir so - kakta terkettikten sonra bir gazinoya girdi!ler, birer kahve ısmarladılar. 2 — Flask Clark: «— İstediğin bu olsun!» cevabıni Yürürlerken bir sokağa sapmışları, o sokağın karf$ı ?" kaldırımı kenarında bir otomobil Şotörü henüz işini bitirmiş, garaja dönmek için yola koyv““". ekuyan Noseyin bir polis yardımcısl nu bilmiyorlardı. »& Nosey biraz sonra aldığı akşam gaıeıeıerln“ vit ırsızları yer g$ duruyordu. l 5 — Otomobil iki hırsızın Sf evvel gördükleri kuyumcu Bi fazasının önünde durdu. FIME Clark elinde bir kriko Je K dırmma İndi. Bağa sola 7 — Mağazadan bir memur fırlamıştı. Tesadüten taksi geçiyordu. Fakat hırsızların bindikleri o! dönmüştü, Takibden artık fayda yoktu. ww mmob"# 10 — İki WM'. (Knhıııın:nmo ". g mobil hırsızlığına ve kuyumcu mağazaf dığı taarruza dair birçok tafsilât okudü: 11 — Polis yar - dimcisı (Flask) a son bir nazar fir - latlı. Ve onun bir paket hanmmeli çi - geği tohumu satın aldığını gördü. Hazete ayni zamanda hırsızların izinin b ğanı da yazmıştı. Nösey gazeteyi bir dahü gy kendi kendine bir tahlil yaptı. Sonra Skotl4 denilen polis müdüriyetine telefon etti: çaldıkları mücevherleri satmıya vakit tutuldular, Fakat bunların tutulmalarinâ 1di? Resimlere dikkatle bakın ve Noseyif tri siz de meydana çıkarmağa çalışın. BU ” halledemezseniz 413üncü sayfaya nnt b'e b: ';l bu! Daged