Kahveyi iç- ,5“ fincanı — kapa- _-Flunnm' h"A“llııh.ı: D — On güne kalmı- Böçecek! Fırsat bu fir- t — Bana yüz - lira h" Ver, dedim, on Sonra — gelecek dan öderim, '* Ya bizimki.. Ben iyorum, bu n Ber, kapısını bile Artıyor .z'“lhı adam kızı- '"km;ye gelen _ç erkeğe söyledi: "—x-ü:ük kızımı til bin lira, or- kızımı alacağa ::ş lira, büyük tlacağa Gdört h lita vereceğim.. .q_î erkek bir an Çı“ıhı büyük kı- —, Yök mu efen- bzü lyoner salı gb;::; m; Santral Ban, LT kız gözleri- Tzi S ” Neye olmasın? kişi, « ş h Hattt dahı faz- lelefon san- Blnm Sade oda kapılarımı değil, tel Meş:hur milyoner haber verdi: Müy,. " Pırtik elbiseler vardı. Bayan şa- c:'ı'“ ben, Aşkımızı dilenmiye gel - Karakolda tarihte doğdunuz? Ç.::mmm yıldönümünde — bana Mi getirmek istiyorsunuz? Fotoğrafçı yatağına giriyor. hizmetçiyi gör - me, o kadar ter - biyeli, © kadar terbiyeli ki.. BHiç bir odanın kapı- sını vurmadan aç« senelerdir hizmel- kadar terbiyelisini vurmadan açmı « Zenginin uşağı — Deniziniz hazırdır, buyurunuz! — Meşhur mil- yöner Bay Neca - til Bayan telâşlarır di; — Buyursun - lar! ona girdi. Arkasın- dedim.. Bak gene esnemiye başladın! Sayulan — Biz aylık maaşımın tamamımı elimden aldınız. Soyan — Bir aylık maaşın bu ha... Şimdi sana - acıdım. Ne diye zam istemiyorsun? ü «Tabir yerinde kullanılsaydı BON POSTA Bakmam 'Tren kalabalıktı, bir genç erkek yer bulmuş oturmuştu. Zt ( Orta yaşlı bir er - kekle, yaşlı bir kadın ayakta kal- mışlardı. Orta yaş- h erkek genç er - keğe çıkıştı. — İhtiyar kadın ayakta kalmış, sen genç olduğun halde ona bakıp oturuyor- sun. — Affedersiniz, bundan sonra bak - mam, gözlerimi, kapıyorum. e Vereyim ! — Bir ricaya geldik efendim. — Buyurun sizi dinliyorum... — Yaşlı kadınları himaye cemiyeti için bir şey verir misiniz? — Hay hay kaynanamı vereyim! Benzeyiş — Nihad sana çok — Ne münasebet; © sarışın, ben esme- rzim, o uzun boylu, ben orta boyluyum, onun. bıyıkları var, benim yok, o aksinin biridir. Ben hiç aksi değilim. — Benziyor canım.. onun da bana senin gibi on lira borcu var, © da senin gibi borcu- nu ödemi; Güzel kadın Erkek, çirkin kadınla dansediyordu.. ! Bir aralık kadı - nin yüzüne baktı. Göz göze geldiler: — Güzel bir ka- dimt kollarımın a- rasına almak, o - nunla. dansetmek benim için ne büyük bir zevk!.. Dedi. Kadın güldü: — İltifat ediyorsunuz. — Hayir, hakikati söylüyorum. Dün gece çok güzel bir kadınla dansetmiştim de., İki defa Abdaldı. Herkes o- nun abdal olduğunu bilirdi, fakat nerede olursa olsun bir şey- ler anlatırdı: ' — Bir hastalığa tutulmuştum, — dedi. Hastalık geçti. Fakat yarı aklımı kaybet- tim. Dinliyenlerden biri sordu: — Siz bu söyledi- Biniz hastalığa — iki — Ben sana, şu hava borusunun karşısında oturmuyalım, defa tutuldunuz, de- ğil mi? Anlaşamamazlık — Anne, anne! — Ne var kı - zım? — Hani geçen gün tanıştığım er- 3 kek var ya! — Beni otomobille gezmiye gölürecek. — Ama artık o fazla gidiyor, — Eiç te fazla gitmiyor anne, esasen otomobili de pek yeni değil, saatte alı- miş kilometreden fazla gidemez. İkizler — İki ikiz geldiler, resimlerini yaptım. — Fakat resimde bir kişi var, — Birbirlerine çok benziyorlar. Ayrı- ca Ötekinin resmini yapmadım. Süt kardeşim Sarıyere tebdili havaya gitmişti. Babası büyük bir müessesenin müdürü, zati servet sahibi bir adamdı. Halleri, vakitleri yerinde idi. Her tesa - düfünde ısrar eder dururdu: «— Gelmiyorsun, hiç değilse beş on gün misafireten tenezzül et! Bilsen, ne mehtab âlemleri yapıyoruz, ne sandal sefaları tertib ediyoruz! Balık avının zevkini de sorma!, İnsganın kendi elile avladığı balığın lezzeti inan ki satın alı- nanlardan kat kat fazla! Önümüzdeki mehtabda Enderonlu Hüsnü Bey de ge- leceğini vüdetti. Gününü kararlaştırınca seni haboerdar edeyim bari!. Senin böyle eğlencelerdeki meşrebini bilirim: İster - sen bulacağın muvakkat eşi de getir, mahzur yok!» Süt kardeşimin candan gelen bu arzu- sunu reddetmeyi uygun görmedim. O zamanlar yirmi bir; yirmi iki yaşlarında kabına sığmaz bir delikanlı idim. Söe verdim: — Enderonlu çok iyi okur! Mehtabda lla gezerken onu dinlemenin zevkil ni bilirim. Söz veriyorum. Kararlaştır - dığınız günü bildir. Leblebi falı oynar gibi ya tek gelirim, ya çift... Fakat sen yiyeceği, içeceği etraflıca hazırlatmayı u- nutma! — O cihetten merak etme,. Kuş sütün- den maada siyah havyara, limonu bol dol- maya kadar hepsi hazır! Yalnız sen; ge- lirim deyip atlatma! — Söz veriyorum. Geleceğim. Ayrıldık. Ön iki gün sonra süt birade - rimden günü, saati, mahalli tasrih edil - miş bir davetname aldım. Hey gidi gençlik hey! O zamanlar ka- mımin; kızgın ateşte kaynıyan stt gibi ft- kırdadığını bugünkü gibi Katırlıyorum, kendi kendime: «— Böyle dört başı mamur bir sefaya yalnız gitmek enayiliğin daniskası olur. Ben şöyle fıkırdak bir yosmacığı yanıma alayım> dedim. Çarşafın, peçenin, daha doğrusu taas - subun gençliğe soluk aldırmadığı o de - virde, h& deyince bir (fıkırdak yosma) tedariklemek, hakkından gelinmesi güç işlerdendi. Âşinalığım olan bir iki yosma- cığa işi açtım. Gecelemek keyfiyeti hep- sini Ürkütüyordu. Nihayet (Kaptağası) semtinde oturan kabadayı ruhlu bir kız aklıma geldi ki bana hatırı sayılır bir tutkunluğu vardı. Onu buldum. Teklifımi derhal kabul etti. O gün ben önde o; on adım geride pe- çesi kapalı, hanım hanımcık bir yürüyüş- le beni takib ederek iskeleye indik. Köp- rüde de ayni vaz'ı hal.. Birbirimizle a « lükamız yokmuş gibi yürüdük, Boğaziçi vapur iskelesine geldik. Ben biletleri al- dim, Etrafı kollryarak kimseye çaktır - madan, gözle kaş arasında biletini eline tutuşturdum, Vapura girdik. O kadınlar tarafına, ben de erkekler cihetine ayrıldık. Yarabbi! O ne feci günlerdi. Ne çekil- mez, nahak ıztırablardı. Bugürün genç - leri bir yeyip, bin şükretsin!er, O devri yaşıyanlar bilirler ki, taassu - bun eli, sıkı fıkının civetvlisi olan (Yeni- köy) e kadar hükmüniü yürütürdü. Orayı atlattımız mı, mehmaemken bir serbe sanı ye mazhar olurdunuz. Hele © zamanlar | ecnebilerin kaynaştığı Tarabya, Büyük- dere geniş birer ferahlık mml:ıkdırı_vdv.' Nihayet Sarıyere vapur yanaştı. Süt kardeşim beni vapur iskelesi yanındaki gazinoda bekliyecekti, Vapurdan çıkar - ESKİ GÜNLER Bir sandal safası Yazan; Muallim Nihad Bir dakika sonra bir kayaya çarp mamızla denize dökülmemiz bir oldu. ken nazeninime sokuldum. Dereboyuna doğru yavaş yavaş ilerlemesini fısılda - dım. Gazino kapısından girince biraderle Enderonluyu ateşli bir tavla mücadele - sinde buldum. Beni görünce: «— 0000! Oo00!, Hoşümedi!.. Sefaâme- dil.» lerle karşılayıp yer gösterdiler. — Oturamam! Nazeninim Dereboyuna doğru yavaş yavaş ilerliyor. Ben şuradan bir araba tutup yetişeceğim. Onu da alıp Kestanesuyu eteklerine çekileceğim. Da- ha mehtaba vakit var. Siz de hemen biraz nevale düzün, biraz içki alım arkamızdan ulaşın!. Gün batıp hava kararıncıya kü- dar orada cünbüşleniriz!. Her ikisi birden: «Hay hay!» 1 bastır - dılar, Ben fırladım, bir talika - tek atlı « kiraladım: — Çek Kestanesuyuna! deyip Derebo«- yuna sürdürdüm. Yosmam pek te aheste revan olmuş! Sahil boyundan köşeyi dö- ner dönmez arabayı durdurdum: Aa... Abla sen burada ne arıyorsun?! Gel bakayım arabaya! Öyle süklüm plik- lüm, ahlıya oflıya yol alma! Arabacı hiç şüphelenmedi, yosma ab « lacığım da yanıma atladı, Kestanesuyunun altında tenha bir & » ğaçlık vardır. Orada indik. Hakkını ve- Tip arabacıyı savdıktan sonra gölgesi sevdayı gicikliyan issiz bir ağaç dibine çekildik. Bu hanım kız; bana çok mel - tun, bu gibi işlerde oldukça cesur olma - sına rağmen Üsküdardanberi devam & - den bu peçeli uzun seyahatten bunalmış- tı. Peçesini dar atüı. Yirmi dakika sonra süt kardeşimle En- deronlu merhum ulaştılar. Ellerinde ta- şıdıkları geniş Venedik sepeti, daha u « zaktan insana neş'e veriyordu. Takdim hizmetini gördüm, çilingir sof- rasını hepimiz elbirliğile hazırlacık. Ha- zırlop yumurtaları kırdık, taramayı bol zeytinyağı ve limonla kıvama getirdik, çirozları ispirto alevinde pişirip dövdük, sirkeye batırdık; Sövüşü ufak ufak döğ- radık. Sıra cünbüşlenmeğe geldi. «Şero- fet» dedik. Bir, iki, üç... Sigaralar telten- dirildi. Güneşin gurupuna yakın biraderle En- deronlu Hüsnü sandalı ve levazımı ha - zırlamağa gittiler. Hepimiz de pek ke - yifli, gıptaya değer bir ruh sefasında idik. Onlar gittikten biraz sonra yosmamla ben de aheste beste Sarıyer yolunu tut- tak, Sahilin tenha bir yerinde bizi bek - (Dîuovn 13 üncü sayfada) gün mü çalışır ? Bir sone 905 gündür Günde B saat uyku | 122 gün eder. 243 kalır, Günde 8 aat dinlenme | 123 121 kalır. | a 17 kalır. 52 pazarı çıkaralım Bir yılda bayranılar do- layisile 2 hafta latil yardır. 9 kalır. Bu hesab doğru mudur, değil mi? Düşündükten sonra vereceğiniz kara- rın doğru olup olmadığını anlamak üzere 9 uncu saylaya bakınız! İ | |