12 Sayfa mamı” “Son Posta,, nın Hikâyesi TAKMA KOLLUK VKKU DKMN 01 KALAKOKAAARAANI(TLKIIUL lli — Yazamı * Bay Hüsameddin hiddetli hiddetli ba - Bardı: — -Hayır hayır, ben kızımı 0 adama veremem! Bay Hüsameddinin karısı Bayan Na - hide başını bir kaç kere sağa sola sulla - dıktan sonra marıldandı: Ben de senin fikrindeyim, öyle bir Adama kız verilmez!. Otuz beşlik bir erkek odanın içinde bir aşağı, bir yukarı dolaşıyordu. — Evet baba, evet anne, dedi, hakkı « nız var, Böyle bir adama kardeşimi ver- mek günahtır! Belki bir saattenberi mütemadiyen tırnaklarına bakan ve ikide bir sağ âaya- Kının ucunu yere vuran sarışın geng kız Röz yaşlarını mendilile sildi, Bunu evvelden görüp bilmenla lâ « zımdı. Ne fena; ne fenal ay Hüsameddin kızının yanına geldi. Bazan çekilip, bazan uzanan damarları- v kabartma haritaya benzettiği eli- le kızının sarı saçlarını okşadı. Ne bölirdik kızım, hiç farkına vara - mamıştik. Sen de gördün! — Ben ancak bir kere gördüm. Bana siz methettiniz, ben de kabul ettim. Koş- ki sözünüzü dinlemeseydim! Hıçkırmıya başladı. Bay Hüsameddin karısına döndü: — Bana kalırsa kolunda bir sakatlık var! Karısı dudak büktü: — Hiç zannetmem.. Sinirli, deli gibi bir şey- Ben kolunu eğip bükerken yüzüne de baktım. Yüzü de karma karışık olu - yordu. Otuz beşlik erkek artık yorulmuş ola- caktı kirbir sandalyeye oturdu. — Bana kalırsa ne o, ne öteki., Terbi- yesizin biri. El vermesini, el sıkmasını bilmiyor.. Bay Hüsameddin sözü kısa kesmek is- tiyordu. — Şu, bu... Hangisi olursa olgun bir ku- sur değil mi? Karısı tasdik etti, — Evet kusur. Ben kızımı böyle adama vermem. Kızına döndü: Sen de benim fikrimdesin ya, Han- ışın kız, artık tırnaklarına bakmı- bir ellle tuttuğu mendili borçlu e - en para çeken bir alacaklı gibi öbür elile çekip duruyordu. Ben söyliyeceğimi söyledim. Onun- la evlenmemi istiyen sizsiniz! İyi oldu.. ağından nişan yüzüğünü çıkar - di yere attı. — İstemiyorum, istemiyorum!. Hızla odadan çıktı. Bay Hüsameddin, karısına ve oğluna baktı. — Şimdi bir mektub yazıp sudan bir bahane ile yüzüğü iade ederiz, olur bi - ger! AARA., «Son Posta, nn edebi rtomanı: İsmet Hulüsi SON POSTA «— Dinle Sühkeylâ, başıma geleni sana anlatayım!» Otuzluk bir delikanlı, evinin kapısını anahtarla açtı, içeri girdi. Esmer güzeli bir genç kız merdivenden baktı: — Sen misin ağabey? — Benim, dinle Süheylâ. Başıma gele- ni sana anlatayım. — Ne oldu? Gene her vakitki gibi tramvaydan atlamış, ceza vermişsindir. — © olsa, daha ne istersin, yeni yap - tırdığım gömlek var yaf — Onu da bir yere taktırıp yırttın mı? — Hayır ne o, ne öteki. Hiç tahmin e- demezsin, Hele yukarı çıkayım da baştan sona kadar anlatırım. Karşı kârşıya oturdular, — Anlat ağabey. — Yeni yaptırdığım gömleğin kolluk- ları takma ya.. — Düşürdün mü? Keşki düşürseydim. Bugün dairede çalışirken kirlenmesinler diye onları çı- karmıştım. Tatil zamanı geldi, birini tak- tım, Fakat düğmelerini kolun ucuna iliş- tirmeye üşendim. Ötekini de öylece tak- tım, ceketimi giydim, çıktım. Daireden ön adım uzaklaşmış, uzaklaşmamıştım. Bir de ne göreyim, bizim müstakbel ka- yınpeder, müstakbel kayınvalide, müs - takbel kayınbirader bana doğru gelmi - yorlar mı? — Nişanlın yanlarında yoktuysa, tabif canın sıkıldı, — Bir de o mu olsun?. — Ne demek istiyorsun? — Ne demek istediğimi şimdi anlar - sın, Ben derhal şapkama yapışıp hür - metkâr bir selâm verdim. Verdim ama, benim koluma iğreti koyduğum kolluk elimin, üzerine düşüverdi. — İşte bu fenal — Daha fenası var. Onlar — durdular, ben kolumu şöyle bir kıvırıp kolluğu yu- karı almak istedim, olmadı. Bu sırada da kayınpeder bana elini uzattı. Elimi sıktı. Ben de ona elimi uzatacak oldum. Kol - luk gene ileri geri oynamasın mı? Kollu- ğu düzeltmek istedim olmadı, Velhasıl ne yapmak istedimse olmadı, olmadı. Onlar bana soğuk birer selâm verip yanımdan ayrıldılar. Ve ben de işte eve geldim. — Ağabey o elinin üzerindeki ne? — Ne olacak, münasebetsiz kolluk. Bak gene düştü!. YARINKİ NÜBHAMIZDA: Sulara gömülen ev Yazan: Mih, Zoşçenko Çeviren: H. Alaz İstanbul Defterdarlığından : İstanbul Kambiyo Müdürlüğünün Dördüncü Vakıf hanında işgal ettiği daire- de mevcud iki âdet Feshane şal örneği halı ile 18 parçadan ibaret 88,5 metre uzunluğunda Kuku yol keçesi, muhammen otuz lira bedel üzerinden açık arttır- ma usulile satılacaktır. Görmek ve tediye şeraitini öğrenmek iİstiyenlerin her gün ve artlırmaya iştirak Emlâk Müdürlüğünde topla ÇCINARALTI Dışarıya gene Feridunla döndüğümü gören Jalenin gözlerinde tatlı bir te- bessüm gördüm. Bayrakdaroğlu hazırlanan masaya yaklaşmış, çakıştırmak için bizi bekli- yordu: — Buyurun beyefendi, dedim. Rica ederim, burası kendi eviniz. 'Teklifsizce halleri hoşuma gidiyor. Kadınların bulandırdıkları havayı dağıtmak için Feridunla işi şakaya dö- küyoruz. — Hanımefendiler zahmet edip ma- sa hazırladılar. Bu nezakete' karşı iç- memek kabil mi? Kendisini gölge gibi takib eden Se- zaj beyle hemen masaya yaklaşan Ners min - Değil mi efendim, o kadar güzel bir yerdeyiz ki hele İstanbullular için bu kaçırılmaz bir fırsat, Kadınların fazla kaçırmalarımı arzu etmediğim için: — Yalnız akşamı da düşünelim, de- dim. Eğer şimdiden âyarını kaçırırsak kır balosunda eğlenemeyiz. Bürhan Cahid mAA. di ki: — Kır balosundan haberimiz olsay- dı, ona göre hazırlanırdık. Vah vah.. ü- İzüldüm doğrusu. | Nozlı onun şik süvari kıyafetini bir |kere daha süzerek cevab verdi: — Elbise için düşünüyorsanız hak- sızsınız efendim, kıyafetiniz. tam bir Meksika kadını.. Feridun ilâve etti: — Tıbkı Dolores del Riyo.. Buna: — Evet, dedi. Belindeki tabancaya kadar. Sevgilisi hakkındaki sözlerden hoş- lanan Bayrakdaroğlu yuvarladığı kâ- dehi masaya bıraktı, Pos bıyıklarını e- linin tersile sildi. On bir aylık bebek gibi hopliyan karnıni bastırmağa çalı- şarak: — Tabif, tabil, dedi. Burada kadın da iyi ata binmesini, iyi silâh kullan- masını bilmeli. Nazlı sinsi bir tebessümle sordu: — Kendisini müdafaa için mi beye- fendi? ridun beni tasdik ederken Jale de- | için de 20/6/938 Pazartesi günü saat ön dörtte Millt n komisyöna müracaatları. (M.) — (3328) — Değil mi ya.. — Bense kadının kendini müdafan e- decek tabancadan başka silâhları var sanırdım. Jale atıldı: — Ona şübhe mi var efendim, yal- nız müdafaa için değil, hattâ taarruz i- çin bile! Bu meydan okuyuş Nazlıyı kulakla- rına kadar kızarttı. Feridun bütün bu konuşmalara ku- lak vermemiş gibi: — Haydi efendim, dedi, Akşamın oğ- lentisini şimdiden açalım. Masamızı süsleyen hanımefendilerin şereflerine! Kaldırdiğt kadedhe hepimlz iştirak ettik. Bayrakdaroğlu pek neş'elenmişti. Çifilik, kır, dağ hayatının faydasın- dan bahseden bir nutka başlamıştı. Nermin yalnız Sezal beyle tokuştur- duğu bardağını sonuna kadar boşalttık- tan sonra: — Akşama köyün güzel kızları ge- lecek, Hepsine elbiseler hazırladık. İs- ter misiniz aralarında bir de güzellik müsabakası yapalım? zi Fikir enteresandı. Alkışlarla kabul edildi, Suna: — Fakat bir de hakaem heyeti soçe - lim, dedi, Jüle: *"BEVİNÇ .:. Dtomobil — tenezzühünde İissedilen sevinç, — sabah- ları yeni ve eazip uluk- İarı görmekten mütevellid sevin; Kendinizi güzel ve cezip göstermek sevinci . . , ÇOTY PUDRASI, o ka- dar ince, o derece yapış- kan ve yeni renkleri © ka- dar saf ve nazikdir ki güzellikleri tabii ve taze gösterir. COTY PUDRASI Gençliğin pudrasıdır. OAY MEŞHUR FRANSIZ MARKABSİ Neşeziz olmanızın tebebi aaft * nızı zebirleyen “ Toxrin" lerin vücuttaartmasındandır. Bu tehlikeli * Toxin " leri ENO “MEYVA TUZU" içerekdef edi. niz. ENO leziz ve kuvvet veris cidir. ENÖ kanınızı temizler, vücuddaki zebirleri atar, neşe- sizliğin ve kabızın Saüne geçer, ENO size sıhhatınızı ve kavve. tinizi iade eder. -“MEYVA TUZU ENO “FRUİT SALT — Seçmiye lüzüum yok. Aramızdaki erkekler kâfi, — Hanımları seçme hakkından niçin mahrum ediyorsunuz? dedim. Güldü: — Eğer seçilecekler erkek olsaydı © zaman da sizlere bu hak verilmezdi. Bir kadın için bir başka kadını beğenmek imkânı var mıdır? Bu öyle bir münakaşa açtı ki Bay - rakdaroğlu ayağa kalkıp, olanca sesile: — Paydos! Diye bağırmasaydı akşamı bulacak- tık. Ben böyle bir bahs açıldığına mam- nundum.. bereket münakaşanın heye - canı arasında kadınlar da bira şişeleri- ni boşalttıkları için artık yeni bir me- sele çıkaracak takatleri kalmamıştı. Çöken öğle sıcağı önümüzde uzayıp giden ovayı dumanlandırdığı bir sırada herkes Çınar altına dağılan açılır ka - panır bez kanapelere, halılara uzan - mıştı. Bayrakdaroğlu rakının mahmurluğu içinde serin olur fikrile uzandığı bir hasıra azametli bir aslan gibi yaslan - mıştıa, Nerminle Sezai beyin köşkün arkasın- daki meyva bahçesine lerini Nazlı habar verirken bizim da Suna ile pek merak eltikleri mısır kurma ma- TAREER NN BER Nİ En tehlikeli noktada en emin nöbetci Ağız ve dişlerinizi RADYOLİN ile temizlerseniz vücudünüzü birçok hastalıklara karşt korumuş olursunuz! Ağız, mikroplara karşı daima açık olaf bir kapıdır. En büyük hastalık ları bu kapıdan girer, ağzın içinde YEF leşir ve çoğalarak vücude yayılır. w" bakımsız bir tek dişin üstünde mil ca mikrop barmabileceğine göre nin büyüklüğü kolaylıkla anlaşılabilie Bu açık kapıya: Sabah, öğle ve akşam her yemekten sonrâ Beyoğlunda BAKER MAĞAZ Yeni bir KADIN ŞAPKALARI dajresi açılmıştır. PARİSİN En güzel modelleri Şehzadebaşı «FERAR- sinemadü Buğgünden itibaren üç büyük film vırset 1 — Aysel Bataklı damın Ktti $ (Türkçe sözlü büyük tilm) 2 — Petrol muharebesi (Büyük heyecan ve macera filmli 3 — Tayfım (Böyük dram) kinesini görmek bahanesile çiftlik v naları arasında gezintiye gıhy'—; Üç kişi kalmıştık. Jâle, Nazlı V€ Daha ilk temasta birbirlerini " trola başlıyan bu iki kadın eli pot kırmadan ötekilerin d&ıü:::# Jemek lâzımdı. Tatlı tağtlr ı’ başlıyan Bayrakdaroğlunu da etmemek için dedim ki: '.’ ore$! — Uyumak istemezseniz yel değirmenleri var, İstersenit gnei kadar gidelim, Bol ağaçlıdır. vurmaz. at Beklediğim cevabi ikisi birdef diler: — Tabit, tabit.! ge İkisinden birinin mazeret bo;":,' kile yalmız gitmeme razı olm! biliyordum. af Jâle sağımda, Nazlı solumda yi yavaş değirmenlere doğru © Bu öğle sonu gezintileri grasındi € masumane geçeni herhalde bizimi zintimiz olmuştu. Kır balosu başlıyor. Gramofona önce Harmandali ğini koydular. Bunu Suna ,ıf oynadı. Arkasından eski uyh*_,gr sı başladı ve başlar başlamaz daroğlu ayağa kalktı: — Haydiiii!li yelidi M'_J