9 Harir: SON POSTA Sayfa 1 Tefrika numarası: 27 Hayalet meydana çıkıyor Ridvan Sadullah gene sustu.Doğrusu | Ln'î"""ll abdallaşmıştık. Arkadaşım ak-| k Oynatmamışsa bile herhalde bizim- ı_'l'ıy ediyordu. Yalnız ben bir aralık ÜN oynadığı oyunun mânasını Ve =5idmı sezer gibi oldum. Rıdvan Sa- ah hem söylüyor, hem de dikkatle Arısını, tavan arasını —dinliyordu. Jü“'_muaa-ı daha gezindikten sonra €tine devam etti: ),-l:x Evet, benim kadar sizler de kati- kim olduğunu biliyorsunuz... Biraz sırası gelince sayıp dökeceğim W bimu gayri kabili red ve-cerli lde meydana koyuyor. Evet aldığı- * hetice şayanı hayrettir, şayanı te- ::hür. aCi kattir. Her B ikat gibi acıdır. Efendiler katil va- _î::t Kenan beyi evlendiği gece ta- kiz 4 ile katleden, uşağı Ahmedi elek- telile boğan ve nihayet ayni gece ü.“oı Bahayı asarak öldüren valide- .——Bı: ana bu kadar zalim, bu kadar Mi Gletsiz, bu kadar vahşi olabilir Sırtlanlar bile evlâdlarına dokun- Z T... Bir ana nasıl olur da evlâd- d Kıyar diyeceksiniz?. Fakat efen- A düşünmüyor musunuz ki bu ka- delidir... Pek eski zamanlardanberi H_'îr. Evet bereket ki ortada böyle %“lem( var,.. Yoksa bir ananın bu W €anavar olabileceğini havsala Ri etmezdi... “dvan Sadullah son cümlelerde se- bn Üsbütün yükseltmişti. Adeta ba- Sordu. Dinlenmek üzere bir müd - t :'utu *« Tavana doğru seri bir na %u;nlıı_tı, sonra ayni şekilde tekrar ' Yaağa başladı îı:ıkirdı olduğunuzu .!İı * Yaptığım tahkikat, ikat neticesinde çok şa: “mı'ylu öğrendim.. Doktorlarla görüş- N&,Sıbuı paşa ailesini tanıyan Eyüb Tz ile Börüştüm, nihayet nüfus me- ki bi tile görüştüm... Ve şunu anladım iı: kadın öyle zannedildiği gibi ilk %elnd:ın sonra delirmemiştir... Pek H “'llün:i'fi bu hastalığını bile bile, sırf "hlxz SÖz geçiremediği için almıştır. ki ŞU kadarını da söylemek lâzım Ü © anlıy N tehlikeli bir şekil alan bu de- Zaman bu şekilde değildi. ve tıb z ljl tedavi edilebileceği kanaa- Gay; Tdiriyordu. Fakat sef te- kx,..ük'dll!medx, bilâkis Aarttı. Kadın İi ,0 Yaştanberi deli olduğuna göre L“"le:ı: €vlenmemiştir, İki defa ev - h'“y İğine göre Fizana sürülen zeve bi ©İ de mevcud değildir. Evet bu Vözen Ykubulmamıştır... Bu sırf mü- hı;:';, hğr dımağın mahsulü olan ».bir efsanedir. Ama şimd! dq,'îhimı Ha Bictuna melore ş"lrşmnmedıkı Evlâdları da a Ön Ç Anlattılar,.. Evlâdlar bu facii * Crey, Kölikla bi y kındmhrd"b"i delidir. Sabur pa- | Çehrelerinizden sizin de benimle | ee 'an ettiği tarihte hayatta ol - 2215 Tefrikamızın yarınki kışmına aid resimlerden: İhtiyar anlatmağa başladı bu kadını yarın mahkeme ve adaet hu- zuruna çıkardığımız zaman hâkimlerin önüne sıralayacağımız delilleri saya - bm: ! — Evvelâ uşak Ahmedin maktul bulunduğu odadaki ayak izle l alalım. Bu kat nokta da validenin vaktile ki bir ayakkabının altındaki ğe tamamı tamamına intibak et- mektedir. Bu bir.. 2 — Dün gece validenin şiddetli bir cinnet buhranı geçirdiğini biliyoruz. Buna bizzat şahid olduk. 3 — Vak'a gecesi validenin “hayalen hine tesadüf de bir başka faciayı “|etmesi akla çok yakın gelmektedir. lâdlarından — doktor ti besle- alide € haya karşı hususi bir antir ktedi sabahı Kenan beyin kat- Bugünkü program İSTANBUL 9 Haziran 1938 Perşembe Öğle neşriyatı: 12.30: Plâkla Türk musikisi. 12.50: Hava- dis. 1305: Plâkla Türk musikisi. 13.30: Muh- telif plâk neşriyatı. Akşam neşriyatı: 18.30: Plâkla dans müsikisi. 19.18: - Spor musahabeleri: Eşref Şefik. 19.55: Borsa ha- berleri, 20: Sadi Hoşses ve arkadaşları tara- zİfmdan Türk musikisi ve halk şarkıları. 20. 45: Hava raporu. 2048: Ömer Rıza tarafın- dan araboa söylev, 21: Semahat Özdenses ve rı tarafından 5 Ajans haberleri. 22.30: Plâkla sololar, Wina göre anlattıklarında mü- | 9Dera ve operet parçaları, 2250; Bon haber- odi ça e 'quıl"ğ değil rivayete istinad ediyor- |1" ve erlesi günün programı, Bie, aç? delilden müntekil rivayet... | Üzüneüller böyle şey olur mu? Deli İlhin p, Hanılır mi?.. Doktorlar her de- k biy Öyle bik hikâyesi olduğunu, böy- te $ ne yarattığını söylüyorlar.. hq.v.: v biz bahsimize gelelim ...İlk e ve ikâyesi uydurma olduğuna h%'ğdı Fizana sürülen bir zevc na göre bu evde mevcudi- Bi “’:"'!h hayalet de mevcud de- h.__mhır, Bunu da böyle hikâyelere 'Wk müstaid olan insan dı - senelerce gece gündüz bir tikle ber bulunmak - neticesi buz ll Tİ Mecburi bir inhiraf diye eliyiz... Sadullah bu sözleri söyler - da, tavan arasında hafif, fa- bariz bir gürültü oldu... n"" Sadullah da düymuştu... 'fda müstehzi bir tebessüm Ve kayboldu. Sözlerine ayni V. z!':d'!orlî devam etti: a ıım;ft' böylece aydınlattıktan n İ validenin bu einayetleri | işlediğine gelelim... Yani & ANKARA * Haziran 1988 Perşembe Öğle neşriyatı: 1230: Karışık plük neşriyatı. 12.50: Plâk: Türk musikisi ve halk şarkıları, 13.15: Dahili ve harici haberler. Akşam neşriyatı: 1830: Plükla dans musikisi. 19.15: Türk musikisi ve halk şarkıları (Makbule Çakar ve arkadaşları). 20: Saat âyarı ve arabca neşriyat. 21: Konferans: Selim Sırrı Tarcan (Ordu Saylavı). 21.15: Btüdyo salon orkes- trası, 22: Ajans haberleri. 2215: Yarınki program ve İstiklâl marşı. HALEK OPERETİ 10 HAZIRAN dan itibaren yaz temsillerine başlıyor linde kullanılan tabancayı Süphinin o- dasında son defa gören validedir. 6 — Hayalet hikâyesini valide uy- durmuştur. Cinayetlerini ona atfetmek için hayaletin vücudünde ısrar etmek- tedir. 7 — Kenan beyin katlinden yarım sa- &t evvel valide birinci kat koridorla - rında küçük besleme tarafından gayri tabit bir vaziyette dolaşırken görül - müştür. İşte bütün bu deliller bize ispat edi- yorlar ki katil validedir... Rıdvan Sadullah bu sözleri söyler - ken birdenbire kapıya doğru koöştu ve kapıyı sür'atle ardına kadar açtı. Odanın içini bir ölü sessizliği kapla- mışt. Bütün gözler yarı korku, yarı endişe içinde kapıya dönm! €şikte şimdiye kadar hiç görmediği- miz ihtiyar bir adam duruyordu. Rıdvan Sadullah alaycı bir eda ile seslendi; — Rica ederim, buyurun ben de sizi bekliyordum. (Arkası var) NEVROZİiN Bulunan eve baş ve diş ağrısı Onun gtbi yapmayın, başınız ve dişiniz ağrımağa başladı mı hemen bir kaşe NEVROZİN alınız bir şeyiniz kalmaz lcabında günde 3 kaşe alına- bilir. İsmine dikkat. Taklidle- rinden sakınınız Muhasebe işlerine vakıf, gazete 1darehanesinde çalışacak Bir idare Memuruna ihtiyaç vardır. Taliplerin Baslret Han*'28 numaraya — Bonservis- lerile müracaaltları. — ——— ——— —— (Baş tarafı 7 nci sayfada) liyen sandala geldiğimiz zaman ortalık epeyce kararmıştı. Birader küreklere a- gıldı, ben dümene geçtim. İki okuyucu - müz, Hüsnü ile nazenini de karşılıklı ra- hata terkettik. Niyetimiz «Otuzbir» suyuna kadar git- mek, sefa ve neş'eyi orada tamamlamak- tı. Bir aralık Hüsnü yükselen mehtabı işeret ederek: — Yahu! Mevlüd okumıya mı gidiyo - ruz, eğlenmiye dedi. Cevab verdim: — Baksana, biz meşgulüz. Sakiliği ü - zerine alırsan hay hay! Yalmız vücudü perifin biraz hantalcadır, erakı çıkaraca- ğum, meze vereceğim!» diye sandalı de- virip bizi denize dökmel — Sen merak etme! İnce bir Çerkes halayık zarafetile © hizmeti ifa ederim. be- Şi parlattıktan sonra Hüsnüye çıkıştım: — Böyle uyur gibi yeyip içecek miyiz? Sen hiç okumıyacak mısın? Ah, aziz Enderonlu Hüsnü! Şimdi şu satırları karalarken gözümün önüne gel- din de gözlerim sulandı. Hazretim o gür, emsalsiz sesile taksi- ae başladı. Bugünkü gibi hatırlarım, o- kuduğu gazel yanık şair Fuzulinin gu na- dir parçası idi: Aşiyanı mürgü dil, zülfü perişanındır, Kande olsam ey peri gönlüm senin yanındadır, Çekme damen naz edip üftadelerden kıl hazer, Göklere açılmasın eller, ki damanen- dedir. Bu gazel, bu kıvrak, etrafı çınlatan pü rüzsüz ses, hepimizin en ince damarları- bile dayanamadı — Müsaade ederseniz sakiliği ben ede- yimi diye ileri atıldı Üçümüz bir hamlede şeyhinden işaret almış dervişlerin kelbank çekmesi gibi var kuvvetimizle: «Hay! Hay!» çığlığını kopardık. Denizde epeyce sandal, fıta, piyade, ran sesi hepsini de etrafımıza toplamış, İbizi çemberlemişlerdi. «Otuzbirr suyuna geldiğimiz zaman sandalı bir kenara çek- tik.”Tenha gördüğümüz bir tarafa çeki- lip süt kardeşimin evden beraberine a!- dığı geniş velensayı serip sofrayı düzdük. Enderonlu denizde okuduğu gazel ve bir iki şarkı ile dinliyenleri meftun ettiği için çivarımızda yavaş yavaş kümecikler pey- da olmıya başladı. Yiyoruz, içiyoruz. En- deranlum naz etmeden okuyor, etraftan: — Yaşa! Varol!, sesleri yükseliyordu. Vakit çok ilerlemiş, mehltap guruba boynunu bükerek: «Haydi! çocuklarım! Artık evlerinize'» işaretini vermişti. Biz. den evvel bir kaç kafile ayaklandı. Eh, artık bize de davranmak düştü. Derlen- dik, toplandık, sandalımıza yerleştik, bu defa berayi mukavele kürek çekmek nö- beti bende idi. Ama, ne neş'eli, ne sefalı |idik. Ne yosmada, ne bende, ne de süt kardeşimde fazla mestanelik yoktu. Yal- nız Enderonlu bizden epeyce yaşlı oldu- ğu için sarsılmıştı, okumuyor. susuyor - du. Tam (Yenimahalle) nin burnundaki kayalıkları döneceğimiz sırada biraderi ikaz ettim: — Açık git! civarlar kayalıktır!. — Sen merak etme, asılmana bak! Aradan bir dakika geçmemişti ki bir kayaya çarpmamızla denize dökülmemiz bir oldu. Süt kardeşimle ben iyi yüzme bilirdik. Fakat Hüsnü ile nazeninımin bu işten behreleri yoktu. Ben hemen hanım kızın imdadına koştum, birader de Hüs- nüye yetişti, Bu zamana kadar etraftaki sandallar da koşuştular. Benimle hanım kızı bir piyadeye, süt biraderle Hüsnü - yü de bir sandala aldılar: Her tarafımız - dan zırıl ziril sular akıyor, nazlı kızım hem titriyor, hem hüngür hüngür ağlı - yordu. Acınacak bir halde Sarıyere — geldik. Kiraladığımız sandalı düşünmek — çöyle dursun, bizim bütün malzeme, dolma ten- çeresinden rakı şişesine kadar hepsi na- bedid olmuşlardı. Canımızın kurtulduğu ne mutlu! Bin müşkülât ile süt karde - şimin evine varabildik. Yolda tesadüf et- tiğimiz bekçiler bereket versin ki birade- rin Jütüf görenleri idi, tınmadılar. Bi - rader cebindeki anahtarla kapıyı açıp bi- zi selâmlik tarafına aldı. Burası - iki oda idi, Birisini; durmayıp aksi şeytana küfürler yağdıran — Enderonluya,” di- ğgerini de ablacığımla bana gösterdi. Oda- Hüsnü hem rakı dağıtıyor, hem çatal- | |mızı depreştirmekte gecikmedi. Yosmam | kik vardı. Enderonlunun gönlü tutuştu -| Eski günler: Bir Sandal Safası mıza girince birader ateş geti dar çamaşırlarımızı çıkarıp sıkmak lâ « zım geldi. Böyle çırçıplak s0) maşır sıkmak ameliyesine başlar nımızdaki odadan da kulağıma Enderonr « lunun devam edip giden küfürleri geli « yordu. M Tiyatro: Para vererek (Med in Fransa) markalı dilber seyretmek istemeyiz! (Baştarafı 6 nex sayfada) mış lâalettayin bir numaradan şey değildir. Tiyatro, sinema, sirk, varyete, bale., artistin iyisi, tenorun fevkalâdesi, kan- iutrısın eşsizi daha ne bileyim; resmini görmediğimiz, ne olduğunu bilmediğimiz birçok şeyler görmüş, bunlara kanıksa- mış insanlar bir aralık vakit geçirmek için güzel de seyredebilirler. Fakat biz, ne tiyatranun en iyisini seye Tettik, ne bir opera sahnesi ne bir operet baleti gördük. Meşhur bir primadonna veya tenorun sesini dinlemiş değiliz, bir operette baleye kaç kıçı çıkar bilmeyiz. | Hakiki varyete numarası nasıl olur tah- min bile edemeyiz... Bütün bunlar rken İzmir beledi. yesinin herhalde bizim hergün bir kaçına tesadüf ettiğimiz güzellerimiz kadar gü« zel olmıyan İğalettayin iki Fransız ka- dmını büyük para vererek İzmir fuarma |getirmesini ben hiç te doğru bulmadım. | 1 b Resimli zabıta hikâyemizin hal şekli Nosey gazetede, çalınan otomobilin bir düğünden döndüğünü okumuştu. 2 numaralı resimde otomobdilin ön da- munın kördelâ ile süslü olduğuna dikkat ediniz. Nosey çalınan otamodilin mağaza tas arruzundan sonra bırakiıldığı tenba 20- kak ile gübheli adamları gördüğü kahve Arasında çok mesafe olmadığını düşün- müştü. Bu şübheli adamların elbiseleri üzerinde konfeti danoleri gördüğünü ha- tırlamıştı (1İ1 numaralı resme bakınız), Yere düşürülmüş olan yüzüklerin yanın- da bir tane koönfeti de bulunuyordu. (8 mnumaralı resme bakınız). Bu nokta mü- adelenin bir kısmım teşkli etmemekle beraber Nosey için bir ipucu oldu ve hur- sızları meydana çıkardı. “Cild unsuru olan bu BIOCEL BURUŞUKLUKLARI l hemen sihrâ- miz oldu. Bir kaç hafta zarfında be- ni 10 yaş daha gencleştirdi. Bir mü- tehassıs bana demiştir ki: Viyana Ü- niversitesinden büyük bir profesö- rün keşfi olan Biocel cevheri, şimdi pembe rengindeki her Tokalon kre- mi vazosunda mevcuddür. Her akşam yatmazdan evvel bu kremi kullanı- nız ve sabahları da beyaz rengindeki Tokalon kremini kullanınız. En es- mer ve sert bir tene çabucak bir gençlik parlaklığı ve tabit güzelliği verecek ve buruşukluklardan kurta- rarak beyazlatıp yümüşatacaktır.