26 Mayıs 1938 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 2

26 Mayıs 1938 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 2
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Hergün Hatay ı'nlaîı;alı Ve Suriye Yazan: Muhittin Birgen ünkü Anadolu ajansı Berutta çı- kan mahud Manda gazetesinin Hatay intihabatı hakkı Tiyatı verirken bu ne; da yaptığı neş - yatın Beruttaki Komiserlik tarafından idare edildiğini anlatıyordu. Bu noktada hiç bir şüphe yoktur. Hattâ gene hiç şüphe yoktur ki Lübnanda ve Suriyede göze çarpan ha- reketin içinde müstemleke entrikacıları- Nın az veya çok yakından parmakları bulunur. Fakat, mesele yalnız Oryan gazetesi- nin yaptığı neşriyatta değildir. Ayni neş- riyat, ayni ruh içinde ve hattâ ayni üslüb ile Şam gazetelerinde de yapılıyor. Oryanın bahsedilen makalesindeki esas- ları, takamları ve fikirleri Şamda çıkan meselâ, El Kabes gazetesinde de gördük. Ayni tarzda, ayni ruhta, fakat başka kelimelerle El Ayyam gazetesinde de okuduk. Demek oluyor ki her yerde bâş- ka türlü bir fırıldak dönüyor, fakat her yerde ayni istikamette dönen bu fırıldak gene her yerde ayni parmakla tahrik edi- liyor. Her tarafta ayni nakarat: Türkler bezimet halindedirler, Türkler her ta- Tafta mağlüb oluyorlar. Türkiye, San - cakta yüzde 75 bir ekseriyet temin etmek isterken, en müsaid bir tahmin ile ancak yüzde 47,5 gibi bir nisbet elde edecektir. Belki mümkündür; belki intihabat listeleri Pransızların zenci askerlerin süngüleri altında doldurulmakta devam edecek olursa netice buna varabilir. Fa- kat, bu, ne Türk listelerinin, ne de Tür- kiyenin hezimeti demek olamaz. Çayı görmeden paçaları sıvıyanlara temin edelim ki Türk listeleri, süngünün teh- didi altında muvakkat bir mağlübiyete Uğrasa bile Türkiye ve Türk «hezimet» dedikleri şeyi tanımaz. İş süngüye kalın- ga, bütün dünya görmüştür ki, Türk süngü ile mağlüb olmaz. * Bahis burada değildir. Arkara hükü - meti, vazifesini yapıyor. Ona karşı em- niyet ve itimadımız var, Atatiirk bütün 'Türkler gibi, bütün Türkler de tek bir (Atatürk halinde, her gün gibi, bugün birleşmiş bulunuyorlar. Türkler bu da- vada da muzaffer olması için her ne lâ- zımsa yapılacaktır. Her ne pahasına o- lursa olsun dava kazanılacak, «hezimet> ftanımıyan Türklük muzaffer olacaktır. Bizi en ziyade hayrete düşüren mü - teessir eden ve yüreğimizi sızlatan şey burada değil, Suriyenin ve Suriye mat- buatının bu bahiste gösterdiği gaflette < dir. Müstemlekecilerin Hatayda oyna - dıkları oyunla Elcezirede — oynadıkları | Oyun arasında ruh itibarile hiç bir fark| olmadığını Şamın idrak etmesi, Suriye| Amerikada ve İngilterede kadınları pek Mümnevverinin tamamen anlaması lâzım gelirken onlar hâlâ gaflet içinde yüzü - yorlar. Biz biliyoruz ki Hatay bir Elce- zire ve Elcezire de bir Hataydan başka bir şey değildir. Fransa, Hatayda bizi, Elcezire de Suriyeyi vurmak istiyor. Fa- kat, bir tarafta bizi vururken Suriyenin de vurulduğu, öbür tarafta Suriyeyi wurmak istiyenlerin ayni taşı bize doğru da aşırmıya çalıştıkları bizce malümdur. Fakat, anlıyoruz ki bu hakikatten gafil olanlar Suriyede ekseriyet teşkil etme- Beler bile her halde az değildirler, * Dünya tarihi içinde büyük roller oyna- mış olan bir milletin bugünkü çocukları | olan Arablık bu gaflette ne kadar devam farafından gösterilen bu gaflet, hakika- edebilir? ften acıdır. Bilhassa bizim gibi, ağırlarca “Arablarla elele yaşamış bir millet için | Suriyenin cevab vermesi lâzımdır. çok acı! Müstemlekeciler için nerede hürriyet Ve istiklâl uğurunda açılmış bir dava var- sa orada müstemleke çiftliğinin bir kö- SON POSTA Resimli Makale : ı Bir işe girişirken © işin lehinde ve aleyhinde hatıra gele- bilecek bütün ihtimalleri birer birer düşününüz ve her ih- timalin önünde kendi kendinize: — Niçin? Neden? sualini sorunuz. Nefsinizi muhakemeye alıştırınız, kendi kendinizin hâkimi ve müddelumumisi 0- ı Süzgeç — Müuhakeme insanın kafasında iyiyi fenadan ayıran bir süzgeçtir, kıymetliyi kıymetsizden ayırmaya varar, Kafa- sında muhakeme kuvvet ve kabiliyeti olmyıan ınsan ise de- niz ortasında dümeni bozulmuş bir vapur gibidir. Cereyan ne tarafa götürürse oraya gider, nihayet bir kayalığa vura- lunuz. Yeldeğirmeni Modeli şapkalar Tayyâte modeli, enginar sapını andı -| ran şapkalar gördük, Bu sütunlarda da | neşrettik. Şimdi gu yeni — yeldeğirmeni | modeli şapka hoşunuza gitti mi bilmeyiz? Yalnız şunu ilâve edelim ki, bu model fazla teshi retmiştir. söndürebilirlerse - bu muhal davayı mümkün farzettiğimiz zaman! - arkasın- dan Suriyenin de bütün ümidleri söne - cektir. Suriye Arabı, her nevi hürriyet ve istiklâlden mahrum, zencilerden ve serserilerden mürekkeb — Fransız müs -| temleke ordusunun süngüleri altında makhur, müstemlekecilerin uşakları ola- rak yaşamıya mecbür olacaklardır. Su - riye bu hakikati anlamıyacak derecede nasıl gafil olabilir? Tarih içinde o kadar kuvvetli ve yüksek roller oynamış bir millet, zekâsının inceliği ve milli duy - gularının derinliği ile göhret kazanmış | İşte insanın zühmine batan bu suallere rak parça parça olur. SOÖOZ ARASINDA ereaaame seem ee keRaeeLEARA A senAkAN, Hergün bir fıkra B — skoçyalının mektubları Hasis bir İskoçyalıyı umumi harb- de askere almışlardı. Patates ekme isiminde karısı bir mektub gön - ü «Patatca ektireceğim, bahçeyi kaz- mak için on Üra istiyorlar.> İskoçyalı cevab yazdı: «Bahçede silâh vardır, sakm kaz - dırma.> Ö zaman sansür. vardı. Mektublar açılıp okunuyordu. İskoçyalının mek- tubu da okunmuştu. Bir hafta sonra İskoçyalı karısın - dan bir mektub daha aldı: «Jandarmalar geldi, bahçeyi kazıp silâh aradılar.» İskoçyalı bu mektuba da cevab ver- d «Madem ki bahçeyi kazdılar, de hiç durma patates ek'> Nzslökülükin Balıkçıyı avlıyan Balık İngiliz gazeteleri gene çok garib bir haber vermektedirler, İngilteredt Suğsex vilâyetinde Little Hampton plüjinda ba- hk tutmakta olan Frantz adında bir ba- lıkçı oltasına bir balığın takıldığını far. kedince çekmeğe başlar... Fakat emeği boşa gittiğinden maada balık kendisini denize doğru — sürükler... Ci - vardan yetişen arkadaşları onu çok güç kürtarırlar... Frantz'ın söylediğine göre bu müdhiş bir canavarmış... Bundan bir iki sene evvel gene İngü- tere sahillerinde müdhiş bir ejder görül. müş, fakat bhir türlü yakalarmamıştı. dA i ğ İ ; ! sen vt rerseACELEYE KA LK dilüF Avrupanın en eski lokomotifi Elyevm hizmet halinde bulunan Avru- pa lokomotiflerinin en eskisi Norveçte- dir. 1873 senesinde yapılmış ve 65 yıllık hizmeti esnasında 2,400,000 kilametre yol Muhittin Birgen yapmıştır. Bu mesafe İsveçin iki defa ( Yüz suratlı adam ) İsmini alan komik İngiliz komikle- Tinin en meşhur- larından — Alfred Hyland'a (Yüz su- ratlı adam) lâkabı takılmıştır. Ha - kikaten — yöüzünü türlü türlü şekil - lere sokan bu ma- hir artist, şimdi Glaskovda açılmış bu - lunan imparatorluk sergisinde halkı kah- kaha tufanına boğmaktadır. Resimlerde komiğin asıl çehresi Ile sahnedeki pozla- rondan ikisini görüyorsunuz. Avrupada çalınan bir mücevher Fasta bulundu Londra, Sutampton, Amsterdam ve Anversde müteaddid defalar — çalınıp bulunan mücevher, nihayet Fasda O - ran'da kat'i olarak bir sandık -— içinde bulunmuştur. Sandık, Cenubt Ameri - kalı bir karı kocaya aid bulunuyordu. Karı kocâ, bir Faslı kuyumcudan bir pırlanta çalmak suçile tevkif edilmiş - lerdi. Ayni zamanda Fransız sivil ta - harrileri bir otelde iki dansöz ile bir erkeği yakalamışlardır. Bunların İs - panyol ve Cenubi Amerikalılardan mü rekkeb beynelmilel bir dolandırıcı şe - bekesine mensup oldukları sanılmakta- dır. ——— devrine muadildir. Löokomoltiflerin en kıdemlisi olan bu makineye yeni yapıldığı zaman fennin son harikası deniliyordu ve kendisi dev cüsseli addolunuyordu. Sözün Kısası Kolombun Yumurtası izim ticaret vapurculuğunu cemaziyülevirelinden — değilse bile cemaziyülâhırındanberi tanıyanlar- danım. Çocukluk halıralarımı biraz ka- rıştırınca, «Kayseri> adını taşıyan bir TO“ morkör azmanı ile bir Trablusgarb sefe- rinin fecayiini Çubuklu gaz depolarının önünde çayır çayır yanarak battıktan sonra «Nimetihüda» adile ticaret filomü* za ilhak edilen Avusturya bandıralı MafrS vapurunun bu istihale körnedisini, Adas lara sefer yapan muşamba küpeşteli tek“ nelerin kepazeliğini ön safta bulurum. Bugünkü Akaya gelinciye kadar «Fe- vaidi Mahsusa», <İdarei Mahsusa>, «Sey- risefain» ve «Denizyolları» adlarını sıra* sile taşıyan idarenin tarihçesi bana pek te yabancı değildir. Bu tarihçeyi kısmelfis salâhiyetli ağızlardan dinlemiş, kısmeli de bizzat yaşamışımdır. Rahmetli kadınninemle yaşıd, mahud «Neveserp vapurile, yüreğim ağzıma ge“ lerek yaptığım seferleri kolay kolay U“ nutamam. İşte bunun içindir ki, ticareti bahriy€ filomuz Denizbankın kuvvetli ve şuurlü $daresi altına geçtikten sonra, onün İf kişafını geniş bir gönül inşirahı ile 18 kibe koyuldum. Az zamanda, yeni idarenin iki - basilı fakat çok gerekli teraatını haber almak- la pek sevindim. Bunlardan biri Mudan” ya yolunun bem kısaltılıp, hem de o yök da seferlerin artırılması, öteki ise üçün” €ü mevki yolcuları için, uzun mesafele- re işliyen vapurlarda yatacak yer ayrıl masıdır, $ Hatırlardadır: İstanbuldan Mudanyâr ya, bugüne kadar en pis ve çürük tek- neler tahsis edilir ve bunlarla en az altlı yedi saatte gidilirdi. Bu yolun öbür V cunda Bursa gibi bir turizm hazinesiniü Çekirge ve Uludağ gibi birer sıhhat kây” nağının varlığını, milli vapurculuğumu” za hakkile anlatmak mümkün olamadık Pek iyi hatırlarım: Bir kongre münase” betile İstanbula. gelen misafirlerimizk Büursaya götürmek, o cennet gibi şehrie mizi kendilerine göstermek, gezdirmek istediğimiz halde, bu vapur münasebeli | sizliğinden dolayı vazgeçmiştik. Bugün, bu basit dava, İş Bankası gibi örnek bir müessesenin içinden yetişmifi Şüurlu, uzun, seri ve doğru görüşlü bİE kafa, bir yirminci asır kafası tarafındâfi bir çırpıda halledilivermiştir. Ve o ayni kıymetli baş, vapurculuğu” muza en çök para kazandıran Karadeniğ güverte yolcularının da bir takım insanl haklara malik bulunduklarını derhal he saba katarak, kendilerine, medeni meli” leketlerin hemen hepsinde olduğu Eİ nisbi bir huzur ve konfor teminin! vâ edinmiştir. Bu iki misal gayet basitlir. Kristof K” Tomb'un meşhur yumurta fıkrasını lar için uydurulmuş sanırsınız, Fakat sitliğile beraber, bu iki şey yabana atık miyacak kadar da mühimdir, Zira, hâlk kütlesi rejtme böyle ufaktefek $€İ” lerle daha çabuk ve daha çok ısındi! ve takdir ve tekrime lâyık olanlar, büyük icraat başsranlar değil, bir YÜT murtanın nasıl dik oturtulacağını Y” nazarda kestirmesini bilenlerdir, İş adamı diye de bunlara, başında Pi” lundukları mücsseseleri, birden, Hallü sevdirmenin yolunu bilen — «Öniş> jert denir.. Allah sayılarını çoğaltsın! e laka TAKViM e İSTER İNAN, İSTER İNANMA! —müsaade ederlerse biraz tereddüd edelim. Bizce ucuzluk âmi- Hine ilâve edilecek iki mühim sebeb daha vardır. Birincisi 24 saati bulan, bazan da geçen deniz yolunun u- zunluğuna mukabil, kara yolunun hissedilecek derecede kısa olmasıdır, ikinci sebeb ise karadan hemen hemen haftanın her gününde gitmenin mümkün olmasına mukabil deniz se- ferinin haftada bire inhisar etmesidir. Binaenaleyh biz İz- mir seferine tahsis edilen ve edilecek olan vapurların sür'ati arttırılmadıkça peraca yapılacak tenzilâtın müvazeneyi iade edebileceğine inanmıyoruz, fakat ey okuyucu sen: İSTER İNANMA! gesini tutuşturan bir yangın çıkmış de - mektir, Onlara göre Hatay dedir; gene onlara göre 'enin her tarafında dümanlar tütüyor. Hatayda paçağı saran alevleri bastırmak, Suriyede de yeni başlıyan ateşleri söndürmek için bütün gayretlerini sarfedeceklerdir. İşin acıklı olan tarafı, Hataydaki hürriyet ve İstiklâl ateşini söndürmek için bütünl kuvvetlerile harekete geçmiş olan müs- | temlekecilere Suriyenin hiç olmazsa| maddeten yardım etmesidir. Zavallı gaf- Jeti Eğer Hataydaki hürriyet ve istiklâl a- teşini Fransa müstemlekecileri vaktinde evler için- Yeni yapılan bir istatistik bize İzmir ile İstanbul arasında gidip gelen yolculardan yüzde 75 i bulan azim bir ekşeriye- tin Bandırmadan kafa yolunu tercih ettiğini öğretti. Anlıyanların koydukları teşhise bakılacak olursa bünun sebebi Bandırma yolunun ucuzluğudur. Binaenaleyh şimen- diferlerde olduğu gibi vapurlarda da tenzilât yapılacak ©- lursa iki yol arasında birisinin lehine, diğerinin aleyhine gö- rülen muvazenesizlik düzelecektir. Konya vapurunun topu topu 11 yolcu ile İzmire gittiğini biliriz, İzmire gidenlerin kara yolunu tercih ettikleri doğru- dur, fakat bunun ucuzluktan ileri geldiği noktası üzerinde İSTER İNAN,

Bu sayıdan diğer sayfalar: