26 Mayıs 1938 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 12

26 Mayıs 1938 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 12
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

12 Sayfa “Son Posta,, İKİ CİNAYET VE NETİCESİ SON POSTA nin Hikâyesi amammınamanaa aa nnn DA KCA DU NLDN AM NNN li Çevirere * İsmmet — Hulüsi — INN «Âziz müddelumumi, Karımı öldüreceğim. Bu mektubu al- dığınız zaman ben bu cinayeti işlemiş 0- Tacağım. Siz benim dostumsunuz, Jüliette'yi ve rsınız. Bu yüzden hareketim a izahat vereceğim ve siz de o- nun ölümü hak edip etmediğine hükmü- Düzü verebilirsiniz. ette beni seviyordu. Ben de o! enim mes'ud olmamı hiç istemezdi. Ben güzel olan her şeyi çok severim, Baçları severim, dağları severim, denizi geverim, çiçekleri severim, tulüu seve- rim, gurubu severim, Siz de bilirsiniz ki 1 yaşımdaki bir insan için başi yerlerde zevk, heyecan aramak imi sızdır. Benim yaşımdaki insana, insa: yih vermediklerini tablat verir ve o Belli eder. Güzel manzaralar karşısında heyocan- lanırdım, bir gül beni kendimden geçi- rirdi. Çiçeklenmiş bir ağaç bana önünde Giz çöktürtürdü. İşte karım da bu yüzden benden nefret ederdi. Kendisi gibi bedbaht olabilmem — için benim kör olmamı istiyordu. O hakika- ten bedbahttı. Çünkü hiçbir şeyden zevk #lmıyordu. — Kendisini — beğenmişlerdi. Methetmişlerdi. fakat sonradan ihtiyar- lamış, alaya maruz, kalmıştı. Şehirden u- zakta sıkılıyordu. Sanayli nefiseye karşı lâkayddı. Hangi kitabı eline alsa yordu. Benden intikam dine benzetmek için ne düşündüğünü edemezsiniz. Gözlerimi kör et- â. Vahşet değil mi? O bu vah- şeti irtikâb etti. Gözlerimi banyo ettiğim ilâca kör eden bir zehir karıştırdı ve ben b zehirli mahlülle gözlerimi yıkadım. Bir kaç saat sonra tamamile kör olacağım ve bu satırları yazarken bile pek az görü- yorum Dünyada hoşca kal aziz dostum. Gözlerim kör olduktan sonra belki ben de çok yaşamam. Bütün bunları avnlattığım için af dili- yorum. Beni Malettayin bir katil yerine koymasınlar. Tüliette delisi de ölümü hak etli değil mi?» Ümidsiz dostunuz Philippe * «Sayın müddeiumumi, Ben çok fena bir harekette bulundum. Gözlerini bir asidle yakarak kocamı kör ettim. Görünüşte bana her zaman sadık kalmıştı. Biz evleneli kırk sene öldu. Ö zaman- dan bu zamana kadar benden başka bir kadın sevmedi. Buna rağmen ben kendi- mi aldatılmış bir kadın addedebilirim. Kocam bana fazla ehemmiyet vermez- di. Hayı ; ormanları, bahçeleri dolaş- Mmakla geçirdi Lâleleri öper; fakat beni öpmezdi. Cümudiyeler karşısında —ateş- denir, fakat benim karşımda buz kesilir- di. Benimle, ayla, yıldızlari dan az konuşurdi BAA .Son Postas nn edebi romanı: Karısının göz uçlarında birer da mla yaş belirdiğini gördüğü zaman di ama, ben onun için bir hiçtim. Philippe tabancasının namlusunu Jü- Kocam beni bir kadınla değil, fakat| llette'e doğru çevirmiş, ateş etmiş, fakat birçok şeyle aldattı. Alplerle aldattı, İ-| gözleri iyi göremediği için yanlış nişan talyayla aldattı, Tirolle aldattı. O, bütün ' almış, kurşun Jüliette'e isabet etmemiş. sevgisi, bütün heyecanlarile tabiat ismi-| Kendisini muayene eden doktor göz- ni verdikleri her ne ise ona bağlıydı. — |lerinin açılacağını söylemiş ve kısa bir (Baştarafı 8 inci sayfada) tihlâki normal hadde çıkarmak Vâzımdır. İstihsali hızlandıracak ve kıymetlendire- cek çarelerden biri de budur. Yapılan bir tedkike göre bazı memleketlerin yıl- lk (adam başına) sarfiyatı göyle göste- rilmiştir: Kanada 360, Amerika 260, 160, Almanya 120/ Türkiye 45. Bu hesaba göre Türkiyede yumurta istihlâki sıhhat bakımından bile üzerin- de durulacak bir kertededir. Sözün kısası, yumurtacılığımızın bu- günkü hasta halini iyi edocek tedbirlere muhtacız. Bu tedbirler neler - olabilir? Şübhesiz bu koca dava bu sütunun harcı değildir. Bununla beraber göze batan bir kaçını sıralamaklta mahzur yoktur. 1 — Köylümüz tavük yetiştirmeğe karşı alâkaszdır. Kendi kendine üreyip, kendi kendine kırılan tavuklarımızın so- yu bozulmuş, verimleri asgari hadde in- miştir. Yılda 860 taneyi zor geçen bu ve- rimlerini de nisandan — teşrinisaniye ka- İngiltere dar olan yaz aylarında verirler. Bu za-| manda yumurta kıymetsiz ve sürümsüz- dür. Islah ve fenni' bakım sayesinde yü- murtanın sayısını artırmak kabil oldu- Ru gibi mevsimini de kışa yaklaştırmak mümkündür. 2 — Yüumurtaları toplamakta, temiz- liklerine dikkat etmekte biraz savsak gdavranıhyar. Halbuki yumurtayı satti- racak, onun tazelik ve temizliğidir. Köy- lümüzü buna alıştıracak, tavuk mevcu- dunu artıracak tedbir ve teşviklere ihti- Ziraat: YUMURTACILIĞIMIZ Mayıs <o yaç var. 3 — Yumurtaların kalitesini mutlak surette standard olan şekle uydurmak gerektir. Hükümetin bu makdadla hazıi> layıp tatbik ettiği nizamname fena d& ğildir. Fakat bu, ihraç iskelesine müf” hasır kalmayıp köylünün içine de 4' | mim olunmalıdır ki yumurtaların ellef* de fazla oyalanmasına mahal kalmasıli: 4 — Yumurta ihracatile meşgul tacif” lerimiz dağınık ve dayanıksızdır. İspaf” yollarda külan matlubumuz ü çoğunun sarsıldığı görülmüştür, bunlaf kuvvetli teşekküller halinde — toplanıf” larsa ihracat daha ziyade kolaylaşacaktifı 5 — İhracata prim verilmesi, çok yef” de faydası görülmüş bir tedbirdir. «Pf* min, işlerinde dürüstlük, emniyet ve İM” tizam görülenlere tahsisi, prı hızlandırır. işi genişletir» deniyor. 6 — İçeride ve dışarıda yumurta naf liyatından şikâyet olunuyor. Yumurti ” cılığımızın atisi namına bu kaldırmalıydı. Şu soğuk hava depolâfi vagonları ve vapurları meselesi de bit zaruret halini almıştır. 7 — Dahilf istihlâk pek azdı. Halkı y murta yemeğe teşvik etmek, büyük (& şekküllerin yumurta istihlâkâtını da 87 tırmak gerektir. Her şeyde iç piyâti emniyetli bir istinadgâhtır. Hülâsa köyden kasabaya, iç ve dış pazara kadar birçok şeyler &7 yılabilir. Alâkadarların bunları bir çıkar yol bulmasını memleket hat retle gözlemektedir. Tarımmat Bilmem anlatabildim mi? Böyle bir a- damın gözlerini kör ettimse ne kabaha- tim var? Mazur görülemez miyim? Kıs- kanmakta haklı değil mi idim? Aklımı kaybetsem yeri değil mi idi? Delirdimse ortada sebeb mi yok? Ne kadar ıztırab çekmiştim. Artık benim rakiblerim olan çiçekleri, ormanları, dağları göremiyecek ve yal- nız muhayyelesinde beni, ve belki de es- kiden tanıdığı gibi çok güzel olarak gö- recek. Eğer o beni öldürürse size yalvarırım; anu mahküm etmeyiniz... Filipi çok sevi- yorum.» Jüliette Bana bu iki mektubu veren adaletin mümessili vak'anın sonunu da anlattı. ANKARA MEKTUPLARI (Baştarafı 8 inci sayfada) Hiralık mal ve alacak mMevcudu olduğu görülmektedir. Verilen hesablara göre, stok meyanın- da bulunan ve yekünu 13,800,000 liraya baliğ olan 28,200,000 kiloluk tütün mev- cudu mali yıl sonu olan bu ayın nihaye- tine kadar yapılacak mübayaa ile 4,800,000 kilo fazlalaşacak ve bu suretle stok bir buçuk milyon lira daha kabara- caktır. Son aylardaki satışların doğura- cağı eksiklik nazarı dikkate alındığı tak- dirde ise, haziran başında tütün mevcu- dunun 31,000,000 kiloda 14,300,000 liralık bir kıymet göstereceği tahmin olunmak- tadır. Yani umum! stok daha yarım mil- yon Hralık bir artış kaydederek mal ve ÇINARALTI Ah, ne ettim de bu kızın evine gittim ve ne iğrenç fikirle ona hediyeler gö- türdüm, ne yüz kızartıcı maksadla onu buraya davet ettim. Şimdi kendi kendimden iğreniyorum. * İçimde katı bir nedamet belirdi, Kendi tabil yolunda etrafının saade- tini kâfi görüp bahtiyar olacak bu kı- zın önüne çıkmakla ona ne büyük fe- nalık ettiğimi şimdi anlıyorum. Onun kall oynadığımı ne kadar geç anladım. İstanbul salonlarında his- leri karışık, iffetleri şübheli kadınları elde etmekte güçlük çekmiyen bir a- damın hayalinin hududları bahçelerini geçmiyen bir kızı ümid ve heyecana düşürmesi kadar sersemce bir hâreket tasavvur edilir mi? Yüzü, gözü açılmamış bir kenar ma- balle kızı gibi erkekle gözgöze geldiği anda kendini başında duvağı, elinde yelpaüzesile gelin köşesinde gören za- vall n bile bu masum köy kızından li oldukları şübhesiz değil im buz gibi, alnımdan soğuk ter- yor, Bir büyük tehlike ile karşı Bürhan Cahid yayaan karşıya geldiğimin farkındayım.. Sıdı- ka gözleri yerde düşünüyor.. şu anda bu altın kafanın içinde kendine göre ne masum fikirler kaynaşıyor. Ne aptalca iş yaptığımı dakikalar geçtikce anlıyo- rum. Bu âna kadar gözlerimi örten bu- lutlar önümden sıyrılıverdi. Şimdi hâ- diseleri bütün çıplaklığile görüyorum. Düşündükce, muhakeme ettikce içime bir sızı çöküyor. Dayanamadım. Bir anda onu da elin- den tutup kaldırdım: — Geç oldu Sıdıka, seni evden, beni de çiftlikten merak ederler, Gidelim, baydi. O benim bu hareketimden hiçbir şey hissetmemiş gibi datma o sakin ve ita- atkâr hali ile yürüyor. Boz eşeğini bağladığı yere kadar beraber, yanyana konuşmadan gittik. Ellerini dudakla- rıma götürdüm: — Allaha ısmarladık Sıdıka.. ben sana bu hafta içinde köye gelirim ol- maz mı? Mavi gözlerinde ince bir bulut var, İçimden geçenleri anlamış gibi. Fa- kat daha fazla izahat vermeğe kudre - tedaviyi müteakip gözleri açılmış. O za- man kendisine bir mektub gelmiş. Bu mektub Jüllette'in müddelumumiye yaz- dığı mektubmuş. O zamandanberi gene arasıra Philippe dağlara, göllere, gökyüzüne bakar, Fa- kat bakar bakmaz o saniye başını ö- nüne eğermiş. Daha başka şeylere de baktığı — olur- muş. Onlar da karısının gözleriymiş. Bu gözlerde birer damla yaş belirdiği zaman hiçbir şey söylemeden karısını gözlerin- den öpermiş. YARINKİ NÜSHAMIZDA: Sen istemedin Yazan: Peride Celâl alacak mevcudu 29,000,000 lirayı bula - caktır. Bu meblâğa mülhakat ve merkez kasalarında normal ihtiyaçları karşıla - mak için bulundurulması icab eden bir iki milyon liralık bir mevcud ilâve edil- mek suretile inhisarlar idaresinin asgari otuz milyon İiralık bir mütedavil ser « mayeye ihtiyacı olduğu tebarüz ettiril - mektedir. İnhisar maddeleri satışlarının tozayü- dü Ie mütenasib olarak mütedavil ser- mayenin lüzum baş gösterdikçe arttırıl- ması esas itibarile kararlaşmıştır. Ancak | ihtiyaç halinde' bu arttırma ameliyesini | temin için, her defasında Büyük Millet | Meclisine kanun teklif edilecektir. Ankar NEVROZİiN Bulunan eve baş ve diş ağrısı Bugünkü program İSTANBUL 26 Mayıs 1938 Perşembe Öklle neşriyatı: 1230: Plâkla Türk musikisi. 12.50: Hava- Giş. 13.05: Plâkla Türk musikisi, 13.30: Muh- telif plâk neşr Akşam neşriyalı: 1830: Plâkla dan$ müsikisi. 19.15: Spor müsahabeleri: Eştef Şefik. 1936: Borsa ha- berleri. 20: Sadi Höşses ve arkadaşları tara- fından Türk musikisi ve halk şarkıları. 20. 45: Hava raporu. 2040: Ömer Rısa tarafın- dan arabca söjylev, 21: Radife Neydik ve ar- kadaşları tarafından Türk musikisi ve halk şarkıları, (Saat Ayarı). 2145: Örkestra, 32. 15: Ajans haberleri. 2230: Plâkla saşolar, o- pera ve öpezet parçaları. 22.60: Bon haberler ve ertesi günün programı, v 26 Mayıs 1938 Perşembe Öğle neşriyatı: 1230: Karışık plâk neştiyatı, 1280: Plâk: 'Türk mutikisi ve halk şarkıları, 181$: Dahili ve harici haberler, Akşam neşriyatı: 18.30: Plâkla dans musikisi. 1915: Türk muzikisi ve halk şarkıları (Makbule Çakar : iniz kalmâz ve arkadaşları). 20: Sant âyarı ve arabca neş alınız bir şeyiniz : riyat. 2015: Radyofonik temsil — (Gençler İcabında günde 3 kaşe alınt” grupu tarafından). 21: Konferanı:; Ordu Say bilir. İımlnı dikkat. T Tavı Selim Tarcan. 21.15: BStüdyo salon orkestrası, 22: Ajana haberleri. 22.15: Yarın- ki program ve İstiklâl marşı, O ibi v::ıiı'ı'ı"ı ığ’:ıg::;:n.w ? hemen bir kaşe NEVROZİi |tim yok.. yüzüna biraz daha baksam ağlıyacağım. Onun arkasından — dakikalarca bak- tım, Tepeyi inip ovadaki şosenin toz - larına karışıncaya kadar gözlerimi ayı ramadım. Köye yakın ağaçlıklarda o bir nokta oldu. Ve ben gözlerim ıslak kır atıma sıçradım. * Neş'emi kaybetmiş gibiyim, İçimde bir acı var. Ne hisle, ne fikir- le bu köylü kızının kalbile oynadım? Ona ne vâdedebilirdim? Onun çiçek gi- bi bakir ruhunu harekete getlirmekle ne kazanacaklım? En yakın saadetle hayatının bütün bahtiyarlığını tadacak olan bu masum mahlükla niçin meşgul oldum? Köyünün delikanlılarına ben- zemediği ve belki de evinin, toprağının sahibi, efendisi olduğu için ondan gele- cek alâkaya lüzumundan fazla kıymet veren bu kıza ben bir kat elbiseden, bir iki taşlı taraktan başka ne verebilir- dim? Halbuki bu alâka bile onun tec - rübesiz, masum kalbini bulandırmağa kâfi gelecekti. Ve böyle de oldu. Bugün onun gözlerinde okuduğum hisler tamamile bunu ifade ediyordu. Ona-ümid vermiştim. Ve o bu ümidle kendini bana bırakmıştı. Onun hudud- ları köyünün ufuklarile kapanan ha - yalinde benim ne yerim olabilirdi? Fakat bü yeri ona ben hazırladım, ha- yalini ben işlettim, Üümidlerini ben kurcaladım. Hangi kadın ve hangi genç kız kendine gösterilen alâkadan zevk almaz? Yeter ki bu alâka onun zevk alabileceği bir adamdan- gelsin. Bunları düşündükce işlediğim kaba- hattan dolayı kendimi affedemiyorum. Acaba köyün bu en güzel kızını eski ğinde iki tane rüzgâr değii di mışlar. Onlar da bunun bir başkaSt 3j nün çÇarkını su çeviriyor, kanadlarını haval, Şu var ki onlar havaya tâbi. âlemine çevirmek imkânı olmıyacak |için mutlaka kuvvetli bir “.f mı? liyorlar, bizimki öyle değil, yaZ " Hasan dayıyı öne sürüp Zehir A-|ni kuvvette akan bol dere suyu ç linin bir an evvel evlenmesini temin etmek lâzım. işletiyor. INJ Üç saat uzakta kasabanın merkezine yakın tarafında nl'"; Filiboz çiftliğine yalnız gittim. Hiyen bir değirmen var. Ki , Arkama atlılar almağa lüzum gör -|ateş değirmeni diyorlar. “HU medim. O manzara bana biraz gülünç | motörden anlamadıkları için pi geliyor. Aşiret beyi gibi takım takıml bir fikirle ateş değirmeni dediklefi a adamlarla dağlarda gezmeyi kendime| ( »— y . L L L lan puğday? 'f yakıştıramıyorum. Bizim su hi a çkr fol ge ninde çalışan adamlarla biraz konuş -| Y&P!Yormuş. Köylülerin a piziti tum. Burada hoşuma giden yerlerden | gibi açan bu sür'at karşısın ’_'J biri de bu değirmen, Sulak bir yer ol-| ve yel değirmenleri birer 0! / duğu için ağaçlar gök yüzünü göster -| -Fakat su değirmenindeki miyoığı De;le bund: küçük bir Iuık;d hiç birinde yok.. şarıl şarıl akafi yaptığı için sular hızımı arttırıyor. Bu , bu iki noktaya bir çark konmuş, değirmenin î_r:(d M ğ;îî:w ne kadaf hoşâ bütün marifeti bu işte.. sular. çarkın | DU GĞ H L M kanadlarına düşüp çeviriyor. Çark çev-| YOT Burada bizim bal M £ rildikçe bir demir kolla bağlandığı diş-| var. Gerçi Filiboz çift gik VP Eleri çeviriyor. Dişliler de içerideki de-| modern değil. Otuz, kırk ğ ğirmen taşını çeviriyor. O kadar iptidat, | vanlar. a vet) o kadar sade bir değirmen kil Fakat ge- (4: * | | |

Bu sayıdan diğer sayfalar: