POYRAZ ALi SON POSTA bi VE Yazan: A. R, Antuvan rahibe bakarak mırıldandı: “Bir gece Luvr sarayının muhteşem salonunda, Fransa kralı haşmetlü birinci Fransuva hazretlerile karşı karşıya şarab içerken üç saat sonra Bastil z'ndanlarına atıldım! ,, Ellerini cübbesinin yenleri içine 50-|tirecekler, Yalnız size bir şey tavsiye karak son derecede şefkatli ve merha-İedeyim. Kalbinizin tasfiyesine başlana- metli bir Allah adamı tavrı alan başra- hib, bu sözleri sonuna kadar tatlı bir | vicdanınızın sesini dinleyiniz. Sizi; yal- tebessümle dinlemişti. Ve sonra, konuş-| bız o kurtaracaktır. Hattâ, kurtarmakla da kalmıyacak, bütün hayatınızı en masına devam etmişti — Siz, çok tuhaf bir adama benzi- yorsunüz. — Böyle olmayı; bazan çok favdalı bulurum muhterem peder. — Nerelisiniz?.. — Fâlis Madridli, — Ah. demek ki, o büyük ve dindar şehir halkından öyle mi?.. — Hiç şübhe etaneyiniz, muhterem peder. — İsminiz?... — Her İspanyol gibi, ben de eski bir asilzade olduğumdan, takriben üç çey- rek kadar sürecek olan asalet isimleri- mi mi sayayım, yoksa, bunların en| meşhurunu mu söyliyeyim? İ — Nasıl isterseniz. l — Şu halde; hem aç karnına fazla söylenmemek, hem de sizin beyhude yere kafanızı şisirmemek için en meş- hur adımı söyliyeyim: Bana, Antuvan diye hitab ederler. İ — Antuvan.. iyi, çok iyi bir isim. A- zizlerin en mübareği olan (Sent Antu- van) ın adaşı. — Ah, muhterem peder... Adaş ol- maktan ne çıkar? Onun talih yoldaşı olsaydım her halde daha iyi bir şey 0- Yurdu. — Evlâdım!. Cenabıhakkın rahme- tinden kiçbir zaman ümid kesilmez. Talih, çok zaman insanlardan kaçmak- Ja beraber, pek çok zaman da ayni in- sanları takib eder. — Çok hakkınız var, muhterem -pe-| der. Buna, birkaç defa hayatımda tesa- düf ettim. — Meselâ... — Meselâ. bir gece, Luvr sarayının muhteşem salonunda, Fransa kralı haş- metlü Birinci PFransuva bhazretlerile karşı karşıya şarab içerken, üç saat son- ra, Bastil zindanının bataklık gibi rü- tubetli bir odasında soluğu aldım. — Hayret... Siz... siz ha, Birinci Fran- suva ile karşı karşıya şarab içtiniz. — Muhterem “peder!.. Beni buraya getiren asilzade rahib, hayatım hakkın- da size hiçbir şey söylemedi mi? — Evet, söyledi. Siz, onun dostların- dan, Kont Şerinin şatosunda istihdam ediliyormuşsunuz. Fakat orada, mukad- des kilisemize karşı büyük bir hürmet- sizlikte bulunmuşsunuz. Sizin ruhunu- zu tasfiye etmek, zaten rühunuzda mev cud olan dindarane hisleri kuvvetlen- dirmek icab etmiş. Onun için sizi biz- zat alarak buraya getirmiş. — Başka?.. — Onun söyledikleri, bu kadar. — Ya, ellerimin arkama bağlanması? — Hata. çak büyük hata... Allah kapısına getirilenler, baş açık, ve ya- ln ayak getirilirler. Fakat elleri, asia| bağlanmaz. İ — Şu halde beni burada ne yapacak-| sınız, muhterem peder?.. — Sizi bürada bir müddet vicdanı- nızla başbaşa bırakacağız. Düşünecek- siniz. Nedamet edeceksihiz. Ondan son- ra da, Hazreti Mesih'den af dileyecek- siniz. — Af dileyinceye kadar ekmeksiz ve şarabsız kalmak tehlikesi var mı? — Bir insanın rızkın: vermek ve onu kesmek, ancak cenabihakka mahsus- tur. Biz, âcizane birer vasıtadan başka bir şey değiliz. — Çok âlâ, muhterem peder!.. Sizin- le, çok kolay anlaşacağımızı tahmin €- diyorum. Şimdi; çok aç, ve son derece- de yorgunum; Uykusuzluk da, caba... Eğer şu üç ihtiyacıma lütüfkârane bir şekilde mukabele ederseniz, ben de ya- rın sabah, hangi azizin önünde isterse- niz diz çöker, af taleb ederim. — Pekâlâ! Şimdi sizi götürecekler, cağı bir zamanda, her şeyden evvel, mes'ud bir istikbale ulaştıracaktır. o Antuvan, sordu: — Daba çıkacak mıyız, aziz dostum rahib efendi? Yanındaki rahib, geniş geniş soluya- rak cevab verdi: — Çok değil. on beş basamak kal- idi. Ağır ağır, taş merdivenleri çıkmışlar, taş bir sofada durmuşlardı. İhtiyar rahib, uzun bir soluk aldık- tan sonra; — İşle. geldik... elindeki anahtarla küçük bir demir ka- pıyi açarken: — Bununla, bu kuleye çikışım tam on beşinci defa oluyor. Bakalım, on al- tancı çıkışım, kiminle olacak.. buyurun, girin. Dive ilâve etmişti. Antuvan, dudaklarında garib bir te- bessilm olduğu halde, etrafına bakına- e girmişti. Papaz da onu takib etmiş- Burası, bir oda ve bir sofa ile küçük bir helâdan mürekkeb bir daire idi. So- Günün Bulmacası SOLDAN SAĞA: 1 — İstanbulda, Fatih tarafinda meşhur bir semt, 3 —'nbbin sinir hastalıkları şubesi - alfabenin son harfinin okunuş tarzi. 3 — Göslemek - eüase. 4 — Bir isim - söy temizliği, 9 — Şebeke-kültür-nefer, 10 — Tatlıdan maada her yemeğe giren - ir muharririn ik ismiisimlerden| sıfat yapmak için kullanılan lâhika, YUKARIDAN AŞAĞI: 1 — Hayal oyununun meşhur tipi-beşgir. 2 — Boy temizliği « zehir. 3 — Sağlam. 4 — Köylülerin giydikleri kalın pelerin teessür nidası, 5 — Bir çalgı - beraber. 6 — Sonunda bir «Ke olursa aza - bir nevi gül, eskiden kadın ismi olarak kullanılırdı. 7 — 'Takati olsa. 8 — vilâyet - bir renk. 9 — Bir meri rabt edatı - rüzgür. 10 — Eskiden kullanılan sâeizleri, gibi bir! tabir, Bi sİplelklolRi LİeTele sef İn ğin Ti İğ eğri demişti. Ve sonra, İada, eşya namına duvardaki büyük bir tahta salibden başka hiçbir şey mev- cud değildi, Oda küçük ve basık tavanlı idi. Bu- radaki eşya da bir demir karyola, bir tahta masa, bir kalın meşe ağacından koltuk, ve üzerinde birkaç eski kitab bulunan küçük bir raftan ibaretti. Antuvan, karyolanın üstündeki ot mindere oturmuştu. Etrafına bakına bakına soruyordu: — Aziz dostum! Anlamadığım bir şey var. Ben burada mevkuf ve mahpus bulunuyorum. Mahpuslar...... — Hayır azizim, Burada, ne mevkuf ve ne de mahpus bulunur. Siz, manas- tırın misafirisiniz. — Pekâlâ dostum.. siz, misafir deyi- niz, ben de mahpus olduğumu iddia edeyim. Herhalde bu işin akıllıcası, be- nim dediğim şekli kabul etmektir. O- İnun için bırakın da sözüme devam ede- İyim.. Ne Diyordum? Ha.. ben burada İ mahpus bulunuyorum, Anlıyamadığım cihet, şurası... Her yerde mahpusları mümkün olduğu kadar zemin katlara ve hattâ zindanlara koyarlar. Burada ise, en yüksek bir kulenin tepesine çi- karıyorlar, İşte, bunun hikmetini an - lıyamadım. (Arkan var) Bir doktorun günlük notlarından lenme Hıfzıssıhhasına dair Dünyanın her tarafında (EugenleÖje- ni) diye mühim bir mesele var. Buda ırk hufzıssılhası esasına dayanan bir ta- kım kaidelerin, kanunların, umumi hıf- nsahha şartlarının heyeti mecmuasın- dan ibarettir. Hakikaten bir takım hastalıklar vazdır ki, bu hastalıklar evlenmeğe kat'iyen mani teşkili ederler. Başta tenasül has- talıklar, frengi ve belsoğukluğu gelir. Bunların başta gelmesinin sebebi bu has- talıklar izdivac unsurları Üzerinde der- bal bir takım ârâz meydana getirmeleri- dir. Gerek frengi, gerek belsoğukluğu ve gerekse açık derecede mikrob saçan bir verem derhal yakınlaştığı kimseler fze- rinde tezahürat yapar ve kurulmak iste- nen yuva pek az bir zaman sonra feci bir suretle yıkılır. Bu sebebledir ki izdi- vacdan evvel kadın ve erkeğin bilhassa ciham tenasfli hastalıklarına mübtelâ olup olmadıkları ve mübtelâ iseler has- talıklarının hangi devrede olduğu tibben kavi bir surette tesbit edilmedikce evlen- melerine milsade edilmez. Cevab isteyen okuyucularımızın o posta pulu yolaraalarını rica ederiz. Aksi tak- dirde İstekleri mukabelesiz kalabilir, | hz eetarleemsuza Mi öreasasiDuniPa şöane09t03ManesiETEENE0DA “| Nöbetci eczaneler Bu gece nöbetci tezaneler şun - lardır: İstanbul cihetindekiler: İİ Aksarayda: (Ziya Nurh. Alemdarda: İİ «Esad, Beyamdda: (Hayder), Samatya- da: (Teofilos), Eminönünde: (Aminasya). Eyübde: (Arif Bezir), Fenerde: (Vital), Behremininde: (Nüzum). Şehendebaşın- |) da: (Cİ. Hakk), Karagümrükte: (Kemal), Küçükyazarda: (Hikmet Cemil), Bakır- İİ köyünde: üMerken. İİ Beyoğlu cihetindekiler: | İstiklâ) caddesinde: (Kanrak), Osla - |) tada: (İsmet), Taksimde: (Nizameddin), Kurtuluşta: (Necdet), Yenişehirde; (Pa- | runakyan), Bostanbaşında: ( İddmad ), Beşiktaşta: (Süleyman Rıza) Boğariçi, Kadıköy ve Adalardakiler: Sarıyerde: ( Osman ), Kadıköyünde: (Sıhhat, Rifat), Büyükadada ( Halk ), Heybelide: (Halk), nın şon dakikalarında bir penaltı yiyen mişlerdir, nuna kadar idame ettirmiştir. sının ortasında birbirini takib eden gü - zel oyunları, İngiliz muavin hattının ak- sıyan bozuk oyunu yüzünden zaman z4- man çok tehlikeli şekiller almıştır, nezonu otuzuncu dakikada İsviçrelilere ilk sayıyı kazandırmıştır. Üç dakika sonra penaltı çizgisi içinde soliçten güzel bir pas alan Bastin berâ- berliği temine muvaffak olmuştur. Devre bu suretle berabere bitmiştir. İkinci devrede İsviçre takımı hariku - lâde güzel bir müdafaa yapmış ve oyu- nun bitmesine pek az kala İngilizler a- leyhine verilen bir penaltı İsviçrelilerin büyük bir sürprizle neticelenen galibi - yetlerini hazırlamıştır. Maçı Alman hakemlerden doktor Bauwens Idare etmiştir. Maçta 25,000 kişi hazır bulunmuştur. * Beş haziranda dünya kupası için Bel- çika ile maç yapacak olan Fransa milli takımı bugün Pariste İngiliz milli takı- mile karşılaşacaktır. Çanakkale talebelerinin Trovadaki tedkikleri Çanakkale (Hususi) — Çanakkale or- la okul talebeleri ve bütün talim heyeti Trova harabelerine giderek tedkikatta bulunmuşlardır. Kültür genel espekter- İlerinden Celâl Otman, Besim Kadircan ve Necmeddin Bora da talebeye refakat etmişlerdir. Bu harabelerde (yıllardan- beri incelemeler yapmakta olan Cincin- natti üniversitesi arkeoloji profesörü Karl Blegen talebelerimize iki saatten fazla süren izahatta bulunmuştur. Erzincanda hırsızlık vak'aları Erzincan (Hususi) — Erzincanda şim- diye kadar hırsızlık vak'aları pek nadir olduğu halde son zamanlarda bu bir hay- li artmıştır. Gazipaşa caddesinde Ahmed İ Kulanın mağazasına geceleyin giren bir hırsız kasayı kırmış ve her ne kadar ka- sadan bir şey alamamış ise de bir masa- nın gözünde duran üç yüz lirayı alıp sa- vuşmuştur. Bundan birkaç gün sonra gene ayni ci- varda Acepşirlere aid bir dükkâna hır- sız girmekte olduğu görülmüş ve bek- çiler yetişmeden kaçmıştır. Gene birkaç gün sonra daha uzak bir semtte Uğuroğulların mağazasına gene ge eleyin bir hırsız girmiş ve fakat ancak beş yüz kuruş kadar bir para alarak sa- vuşmuştur. Yurdun her bucağından demiryolu in- şaatmda çalışmak üzere birçok kimse- ler geldiği ve bu yüzden şehir kalabalık- İngilizler bir penaltı yüzünden İsviçreye mağlüb oldular İngiltere milli takımı bugün Fransızlarla karşılaşıYf Fransızlar milli takımlarında değişiklik yapma: Zürihte Hardstum stadında karşılaşan İngiltere « İsviçre milli takımları maçı - İngilizler sahayı mağlüb olarak terket - İngiliz takımı oyuna küçük bir avan - tajla başlamış ve bu vaziyeti oyunun 60- İsviçre muhacim hattının oyun saha - Üç orta muhaciminin güzel bir kombi- “ İki ay evvel Bulgar milli takimi yük bir sayı farkile mağlüb ede” sızlar bu oyun için takımlarında değişiklik yapmamışlardır. Bir beri sakat olan Arsenalın merke cimi meşhur Drak bugün İngili& © takımında merkez muhacim j nıyacaktır. İskoçya Holandayı mağlüb dl Amsterdamda yapılan İskoçys landa arasındaki milli maç 3-1 galebesile sona ermiştir. İlK Holandalılar, İskoçların bütün vi na kuvvetli bir müdafaa yapmak gp dayanmışlardır. Bununla berabef şe” zaman Holandalıların da sıkı V€ keli hücumları olmuştur. İ İkinci devreye çok hızh ei koçyalılar merkez muhacimleri pi vasıtasile sekizinci dakikada ik rını yapmışlardır. : Üç dakika sonra İskoçyalılar çi vasıtasile ikinci sayıyı atmaşlardi. adi dört dakika sonra İskoç ağaçlı Mi di kulâde bir şütle üçüncü SL gali N oyun 3-0 İskoçların lehine bir şeki mıştır. Oyunun bitmesine dört dakik? Holanda merkez muhacimi şahsi 7 retle Holandalıların yegâne sayısı! mıştır. 2 Maçı bir İngiliz hakem idare e” Maçta 50,000 kişi bulunmuştur: Bayramiç Çocuk Esirg” Kurumunun faliyet Bayramiç Çocuk Esirgeme yıl verimli çalışmalarda pr Hergün 65-70 ik okul talebesine bol yemek verilmiş ve çocuk bi! da bir hayli yoksul çocuğa oi şır ve ayakkabı dağıtılmıştır. yarı Basri Aktanın bu husustaki maları takdir edilmektedir. Bayramiçe gelen Kurum Genel Kd müfettişi de Kurumun faaliyetini # geçirmiş ve takdir etmiştir. e (Husust) — Nahiye v7 g8 mayısta tatillerine ve 15 hazirana Kamp kem Mene 2 Çanakkale mile Esi — kültür müşaviri Celâl iğ Lİ doktoru Saffet Sezen, adliye 1 sin Toksöz, maliye müşaviri ÇE 22 ve Bayındırlık müşaviri Hüsnü nakkaleye gelmişlerdir. Müşaviri#” İve kazalarda ügil bulunduklari laştığı halde gerek polis kadrosunun az-| <oxikAt ve maki. lığı ve gerekse bekçilere verilen para- nin ehemmiyetsizliği yüzünden iyi bekçi Muradlı fidanlığı Muradlı (Hususi) — Kasubaya ya - kın bir mahalde tesis edilen fidanlıkta külliyetli mikdarda akasya, dut, akçe- ağaç ve kavak fidanları yetiştirilmek tedir, Fidanlığın bir kısmı da enginar, yonca ve çilek yetiştirmeğe tahsis edi)- miştir. Bunların sulanması için bir de motâr getirtilmiştir. Gemlikte zehirli çazlar kursu Gemlik (Hususi) — Burada halk ve maz. | memurin için bir zehirli gazlar kursu Erzurum (Hususi) — Belediye relsi Gev- ket Ari refakatinde bir maden arama heye- ti olduğu halde Krzuruma avdet emek Üze- yedirecekler, içirecekler, istirahat et- Evvelki bulmacanın halledilmiş şekli | edir, açılmaktadır. Kursta jandarma komu- tanı Salim Özmen ve maarif müdürü | Sıdkı tarafından idare edilecek, on gün devam edecektir. Paris, Marsilya, Nis, Mançester'de, Mısır, İran, Filistin ve Şubeleri, Yugoslavya. Suriye ve Yi vardır. Her türlü banka amel” | ; yapar il ASEL A RS EM e e e li Ram Bİ