; Gebe bir kadın idama'Tam100seneönce mahküm edilirse asılır mı?) ilk buharlı gemi İngilterede gebe bir kadının muhakemesi günün meselesi oldu, bütün memleket bu mesele etrafında münakaşa ile meşgul Yukarıda koyduğumuz resimde Misis Casserley'i görüyorsunuz. Gülü »- yör, neş'e içindedir. Sanırsınız ki bir dostunu karşılmmaktadır, veya bir sev - diğine alkış yağdırmaktadır. Halbuki Misis Casserley bu resim alınmadan beş on dakika evvel Londra cinayet mahke- mesinin suçlu sırasındaydı. İdama mah - küm edilmek tehlikesini geçiriyordu, ba- yıldı. Gebe olduğu için hastaneye yollan- mak üzere salondan dışarıya çıkarıldı. Fotoğrafçı da oradaydı. İhtimal selâmı onadır. * Geçen martın 23 üncü günü Skotland- Yard denilen Londra polis müdüriyetinin memurları şehir könarında zarif bir köş- kün salonuna girdiler. Döşeme üzerinde bir cesed. Bir fabri - ka sahibi Mister Casserley cansız olarak yerde yatıyor. Yanıbaşında bir koltuk, koltukta da ölünün genç zevcesi, güzel, zarif, genç bir kadın göz yaşları içinde, et- rafmda da bir kaç dostu. İlk bakışta hatıra gelen ihtimal: Eve hırsız girmiş, köşeyi bucağı karıştırmış, dolabları, çekmeceleri araştırarak için - dekileri yere dökmüş, bu sirada ev sahi- bi çıkıp gelince ona da bir rüvelver kur- şunu yerleştirmiş. Hâdiseyi polise hâber veren: Akşam geç vakit bir davetten avdet ettiği zaman facla ile karşılaşmış olan müteveffanın zevcesidir. * Londra polis müdüriyeti bu ihtimali az kaldı hakikat olarak kabul edecekli ve mesele de basit bir zabıta hâdisesi ha - Minde kapanıp gidecekti. Fakat isterseniz tesadüf deyiniz, isterseniz ilâhi adalet ta- birini kullanınız, arzu ederseniz de poli- #in zekâsına hamlediniz: Çok geçmeden hakikat anlaşılıyor: İhtiyar fabrikatörü Bir çok istatistiklerde olduğu gibi maa- lesef bu istatistikte de otobüslerin yekünu 100 den aşağıdır. (10,000) nüfusa isabet eden otobüs bir tek demektir, Bu nisbetsizliğin sebebini iki kelime ile izah edebiliriz; memleketimizin vaziyetine dair tek kelime yoktur. Fakat biliyoruz ki meselâ 800,000 nüfusu ba - gındıran İstanbul ve havalisinde işliyen öldüren genç zevcesinin âşığı Çaplindir, genç kadın da ona yardım etmiştir. Gerek Çaplin, gerek Bayan Casserley tutuluyorlar, fakat aleyhlerinde bulunan bütün delillere rağmen suçu inkâr edi - yorlar. Muhakeme henüz neticelenmedi. Fakat vaziyet aleyhlerindedir. O derece aleyhlerindedir ki efkârı umumiye idam cezasına çarpılacaklarına kanidir, * İngiliz kanununun bir hususiyeti var - dir: Bu kanun diğer memleketlerde ol - duğu gibi Şüriye katil hakkında şu veya bu hissi sebebile kendisini mazur görerek «suçsuz» dur hükmünü vermek salâhi » yetini vermemiştir. Adam öldüren mutlaka idama mahküm edilir, idam hükmünün icra odilip edil - memesi kralın kararma bağlıdır. Kral adliye nazırının iraesile veya kendiliğin- den ortada bir mazeret görürse affeder. Binaenaleyh görülüyor ki bu kadın ile Aşığı hakkında idam hükmü verilecek o- lursa ikisi de asılacaktır. İngiliz efkârı umumiyesini asıl mese — Yol yok, gümrük resmi çok. Fakat yol faaliyetinin gittikçe arttı - ğını görüyoruz, buna mukabil bir tek o - Okyanusu geçmişti Nevyork 21 (Hususi) — İlk buharlı va- purun Okyanusu geçerek Avrupadan A- metikaya gidişi üzerinden tem bir asır geçmiş bulunuyor. Bu münasebetle Ame- rika gazeteleri bu tarihi hâdise hakkın - da bir çok anektöd neşretmektedirler. Okyanusu ilk olarak geçen Sirius is - minde yandan çarklı bir vapurdu. İrlân- danın Kork limanından 4 nisan 1838 ta - rihinde hareket etmiş, Nevyorka 23 ni - san 1938 tarihinde varmıştı. Demek o - luyor ki transatlântiklerin şimdi 4 gün- de yaptıkları bu seyahati 19 günde ba- şarmıştı ve bu muvaffakiyet te o zaman bir harika addedilmişti. Sirius vapuru 703 tondu, makinesi 320 beygir kuvvetindeydi. Fakat asıl vağurun küçüklüğünde ve makinelerinin zayıflı- ğında değil, fazla kömü i lüzumu derecesinde kö; dırılabilmesi noktasındaydı. Anlaşılıyor ki, vapurun kaptanı olan Bay Roberts seyahati başarmak için çok zahmet çekmiş, hattâ tıpkı şerefli selefi Kristof Kolümbun başına geldiği gibi mürettebatın geri dönme teklifleri ile Bu vapur bidayette İngiltere le Fran- sa arasında işlemek için yapılmıştı. Bnu- İlk transetlântiklerden biri dan dolayı vapurun sahibi de tıpkı mü - rettebatı gibi geminin Okyanusu geçe- bileceğine kani değildi. Ve bu itibarla vapurunu kiralamıya razı olmak için tam bedelinin bir bankaya yatırılmasını istemişti. Fakat kaptan Sirius makinele- rinin intizamla işliyeceğinden ve tekne- nin de dalgalara dayanabileceğinden €- mindi ve nitekim netice haklı olduğunu gösterdi. Şimdi bu vapurun resimleri A- merikanın bütün gazetelerinde yer bul - makta ve kaptanının ismi alkışlanmak - tadır. leden ziyade alâkadar eden nokta da bah- sin bu kısmında çıkmaktadır. Zira kadın gebedir, Kanun bu kadını idama mah - küm edebilir, fakat karnındaki çocuğun hayatı üzerinde hakkı yoktur. O halde idam hükmünü müteakib kral ne yapacak? Kadını çocuğunun doğup sütten kesileceği zamana kadar cezadan tecil mi edecek, yoksa başka bir karar mi verecek? İşte bu hafta bütün Londrâ- nın düşündüğü mesele, Şehir işleri: Dünkü Şehir Meclisi müzakereleri Şehir meclisinin dünkü Içtimaında muhte- Yİ şiler ald oldukları encümenlere havale 0- Tunduktan sonra belediye tesellim heyeti teşkilât ve vazifelerine dair talimatname mü- zaköre edilmiş, uzun müzakere ve münakaşa- lardan sonra 15 ve 18 ncı mpddelerinin yeni- den tedkiki için kavanin ve mülkiye encü- menlerinden mürekkeb müşterek enelümene iadesi karartaştırılmıştır. Belediye ve hususi idareye aid mektum emvsi, vergi, Ücret, kira vesaireyi ihbar ede- ceklere, ibbarın mahiyetine ve tutarına göre yüzde beşle yüzde on arasında ikramiye Ye- rilmesi kabul edilmiştir. Bular müdür Ziyanın verdiği izahattan sonra Bular İdaresi 937 bilânçosu tasdik e- dilmiş, diğer işler de bazı encümenlere havsle olunduktan sonra, belediye zabıtaşı talimat- namesi müzakeratına devâm edilmek üzere buşün saat on dörtte tekrâr (toplanılması kararlaştırılmış ve celseye nihayet verilmiş- tir, Nüfus kayıdları için bir tamim Dahiliye Vekâleti nüfus kayıdları hakkın- ması istendiği takdirde bu kayı, hangi ma- kam veya mahkemeye ibraz edilecekse o ma- kam veya mahkemenin resmen talebi Üzeri- ne verilecektir. Binaenaleyh kendinden bağ- tomobil için 600 le 1000 lira arasında t9-İkasına ald kütük kayıdlarını isteyenler ba halüf eden gümrük resminin elân eski| kayıdları bangi daireye ibrax edeceklerse ön- haddinde durduğunu görüyoruz ve İsti - yorüz ki bir harb vukuunda silâh dere - ce o dalreye milracaat edecekler ve bu ma- kamlar tarafından İstenen kayıdlar gene nü- fus daireleri tarafından resmen verilecek- cesinde ehemmiyeti haiz olan bu nakil ir. Vekâleb bundı bi kilde e vasıtasınm mümkün olduğu kadar fazla li edeli nl bal slmesizi girmesi temin edilsin bildirmiştir. ii. | Markopulonun anlattıkları Yazan: H. Hancıoğlu Markopulonun hayata datr çevrilen yeni bir filmden bir sahne VWenediğin en güzel, tarihi devirlerin- den birisi olan 1295 senesinde iki ihtiyar ve bir de orta yaşlı adam yorgunluktan bitab, arkalarında birer heybe, toz ve toprak içinde doğdukları bu şehre tekrar dönmüşler, hem yirmi altı sene evvel ayrıldıkları evlerinin yollarını #oruyor- lar, hem de anlatıyorlerdı. Neler görmemişlerdi; dalgalı denizler mi aşmamışlar, geçilemiyecek yüksek dağlardan mı geçmemişler, kuru fakat vahşi hayvanlarla dolu sahraları m kat'etmemişlerdi? Neler, neler görmemiş- lerdi. Tam yirmi sene Hitay denen ülke- de yaşamışlar, dünyanın en nüfuzlu bir hükümdârına hizmet etmişlerdi. Bütün imparatorluklar, daha geniş, daha muazzam bir imparatorluktan bah- sediyorlar, daha ziyade insanlarla mes- kün şehirler anlatıyorlar ve Avrupanın tanıdığı kralların hepsinden zengin, haş- metlü bir kralın bulunduğunu söylüyor- lardı. Buralarda maden kömürü yakıla- rak odalar ısıtılıyor, altının yerini tutan kâğıdlar bulunuyor, insan başından bü- yük cevizler oluyordu. Bu medeni ülke- de kadın, kız, erkek hepsi zevk içinde yüzüyorlardı. Ecnebiler de en serbest tarzda bütün haklara sahibdiler, Bu Venediklilere hiç kimse inanmak istememişti. Bu sebebden daha ziyade geveze olan en gencine (Milyon Marko) ismini vermişlerdi. Çünkü onun naklet- tiği bütün hikâyelerinde milyonlar vardi. Bunlar bu ülkelerden o kâdar kiymetli taşlar getirmişlerdi ki, bu taşlar, bu €ş- yalar ve bu paralarla şehrin en zengin Ansanları olmuşlar, herkesin hürmet ve takdirini kazanmışlardı. Bazan alay edil- melerine rağmen, gene masal telâkki e- dilen o İhtişamdan, o servetten, o tantana ve debdebeden bahsetmekten bir türlü vazgeçemiyorlardı. Bu sırada Venedik ile Ceneve arasında harb ilân edilmişti. (1298) Markopulo, kadirga nev'inder, bir ge- minin kumandanlığını almış, fakat gemi- sinin zaptedilmesi Üzerine oCenevelilere esir düşerek hapse atılmıştı. Zavallı Mar- ko burada artık hikâyesini anlatacak bir insan bulamamıştı. Fakat iyi bir kâtibe, masal telâkki edilen bu sergüzeştini dikte ettirmeğe muvaffak olmuştu. Basit, gü- zel bir üslüble, babası Nikola ve amcası Maffeo ile beraber on yedi yaşında oldu- Bu hâlde nasil ana vatanı terkettiğini an- Jatıyor, Lübnana, oradan Mezopotamya- ya, İrana, oradan da Pamire ve sonra bir kervanla Türk ülkelerine, Horasana, Bel- he, Kâşgara, Hotana geldiklerini söylü- yordu. Nihayet Çin seddini & geçmişler, büyük hakanın makarrı olan Shangtu 'Türk şehrine muvasalat etmişlerdi. Hakan kendilerini garbın sefirleri gibi istikbal ettirtmişti. Onlar burada bir seneden fazla kal- mak istemiyorlardı. Fakat Kubilây Han- dan, o kadar büyük bir muavenet, tica- rette o kadar büyük bir sühület görmüş- lerdi ki küfranı nimet etmemek için yir- mi sene kalmışlardı. Hattâ hakanın, Çini istilâsında Markopulo bizzat oHangsov valiliğine bile tayin edilmişti. O bu Türkler diyarında şehirleri, aşk ile, zevk ile seyretmişti. Bu şehirler Av“ rapalıların bildikleri ve tanıdıkları ş€* hirlerden çok daha mükemmel, çok dahi müzeyyendi. Bunların büyük şahane ev leri, köprüleri, birçok hastaneleri, zarif yillâları, gezmeğe ve ticarete kolaylık veren geniş caddeleri, müstesna güzellik” lerile insanları mesteden halka mahsuf eğlence yerleri vardı. Bu şehirler yöf mil murabbaında idiler. Artık anlatıyordu: «Yollar ve kanallar çok uzun idilef Ayni zamanda gerek arabaların ve g€ rekse gemilerin kolayca ve rahatça işli? yebilmeleri için gayet geniş te yapılmı$ lardı. Kanallarih üzerinde sayılamıyacall kadar çok” köğrüler mevcuddu” Bü KOİ rüler ö kadar güzel inşa edilmişti ki gö miler altlarından direklerile, eşyalari geçebiliyordu. Şehrin içinde, hesab eğe lemiyecek derecede çok dükkânlarla d& lu pazar meydanı hariç olmak Üzere, büyük meydan meveuddu. Her meydif yarım mil genişliğinde idi. Bütün meydanlardan örümcek ağı gibi kırk # dım genişliğinde birçok caddeler ayrıl dı. Bu caddeler düzdü ve birbirine müyt zi olarak yapılmıştı. Büyük caddenin öf tasından büyük bir kanal geçerdi. Bi38 fı antrepolarla dolu idi. Hindistandan VE sair yerlerden gelen gemiler buralar eşyalarını boşaltırlardı, bu ticaret yeti lerinde her üç günde bir elli bin kişi t0ğ Janırdı, Sokaklar, tuğla veyahud taşla döşe mişti. Ana caddenin her iki tarafında © nar adım genişliğinde yaya kaldırı! vardı. Ortası ufak çakıl taşlam ile örtü müştü. Bunların üzerinden arabalar sılmadan tıkır, tıkır giderlerdi. Bu baların perdeleri, ipekten yastıkları Vİ dı. Altı kişi taşırlardı. Eğlenmek istiy kadınlar ve erkekler bunları kira te #8) tarlar, gezerlerdi Şehre o kadar çok balık getirirlerdi bunu kim alacak diye düşünmeğs lü al kalmazdı. Halk o kadar çoktu ki bir sant zarfında tek bir balık bile kalmasğl Kanalların etratmda kadın ve erkek rin beraberce girdikleri soğuk sü vi) mamları vardı. Bu insanlar çocukl! rındanberi böylece soğuk su içinde meğe alışmışlardı. Bundan başka şö içinde de, sıcak su hamamları vardi. larda ayrı ayrı odalar bulunuyor, hef dada sıcak sular akıyordu. Herkes gün yemekten evvel bir defa muhs' yıkanırdı Buna müvazi diğer bir sokakta meşreb kadınların evleri” bulunuyöl Bunların adedleri o kadar çoktu &i * mağa imkân yoktu. Gayet İtina ve İğ nirler, gürel kokular sürünürlerdi. e şik mobleli evler tutarlar ve kendi hizmet etmeleri için ayrı, ayrı hizm ler bulundururlardı. W Bunun arkasındaki sokakta da dö" | ların, astrologların evleri bulunurdu kekler ve kadınlar son derecede ps ler, ipek elbiseler giyinirlerdi, bi 0 kadınları o kadar güzeldi ki; heye giyindikleri elbiselere ve o mücevi ii paha biçmeğe imkân yoktur.» (Devamı 14 üncü sayfada) Bt