İ İ 14 Sayfa * Son Posta, nin macera romanı: 100 gk fi... — Lâtince mi?, Fakat ben lâtince bü-f miyorum kil. Olanda koluma sarılmış, bu iri yazı-| lara korkunç korkunç bakarak, dehşet- de: — «Herkes ölecek, ey yarab! Yaşı- yanlara acı!» diyor.. dedi. Oh! Yarabbi. Ne acaib, ne korkunç söz! — Olanda! Aliahaşkına!.. Şimdi de duvarlarla mı konuşacağız, yoksa işi- mize mi bakacağız”. — Fâkat... — Fakati makati yok, Olanda!.. Çok Tica ederim, birak şu çocukluğu da hay- di, işimize bakalım. Bunu der demez hemen şatoya gir- dim. Şatonun içinin niçin bu kadar ay- dınlık göründüğü anlaşılıyordu. Zira, şalo bomboştu. Mobilye namına hiçbir şey yoktu. Ayni sebebden dolayı yürü- dükce ayaklarımızın çıkardığı ses, ge- niş koridorlarda dehşetli surette akisler husule getiriyordu. Şatonun yüksek duvarlarına, yüksek ve kemerli tavanlarına hayret ve kor- kuyla bakarak arkamda yürümekte 0- lan Olandaya dedim ki: — Olanda, şatonun eşyasız oluşu bi- zim işimize pek daha uygun.. her tarâ- fı istediğimiz gibi arıyabiliriz! Şimdi ri- ca ederim hassasiyeti bırak, Bütün mü- hendisliğimizi üzerimize almalıyız. Bu şatoyu karış karış aramadan dünyaya rahat gözlerle bakmama imkân yoktur benim. Binaenaleyh, lütfen bana yar- dım et, her tarafı, bütün duvarları, yerleri santim santim arıyacağız!.. Olanda sordu: . — Fakat, neyi arıyoruz? — Neyi mi?.. Mühendis Jorjionun iplânlarını saklıyabileceği yeri. bina- enaleyh mutlaka açılır veya kımıldar bir taş, bir şey. — Mühendisin plânlarını taş altına sakladığına mı ihtimal veriyorsun? Mühendis Marta ile samimiyetlerini madem ki ilerletmiş, o halde onunla anlaşarak muayyen ve Martanın bildi- ği hususi bir yere saklamış olması daha akia yakın değil mi? — Bravo Olanda Görüyorum ki muhterem muhakemen avdet etti. Evet, şübhe yok.. fakat işte bu yeri keşfetme- miz lâzım! — Ya, bizden evvel, çoktan keşfolun- muş ise? — İyi ya! Elbette bu yeri de görürüz. Binaenaleyh bunu da anlamış oluruz. Olanda, tereddüdle: — Pekâlâ... cevabını verdi, O vakit hemen işe başladık. Koridor- ların, odaların inşa tarzlarında birbir- lerine benzemeyişlerini hesabiyor, bil- hassa birbirine benzemez ve fazla gör- düğümüz yerler üzerinde dikkatle #- raştırmalar yapıyor, duvarları elimizle vurup dinliyor,“arkasında bir boşluk 0- Tup olmadığına, her hangi bir taşının kımıldayıp kımıldamadığına iyice bakı- yor, bütün koridorların, şöminelerin, dolabların, her taraftaki taşları yok - Tuyorduk. Bu suretle, tepeden tımağa dikkat kesilmiş ve işimize son derece dalmış bir halde şetonun hemen bütün katla- rını dolaştık. Olandanın dahi, nihayet bu bomboş bir manastıra benziyen aca- ib bina içinde, ayak seslerimizın uğul- tularla akisler yaptığı koridorlarda gö- mülü olduğunu vehmettiğimiz sırr: mut Jaka meydana çıkarmak için şiddetli bir his duymaktan kendini alamadığını, belki saatlerce uğraştığımız halde yor- gunluk bile hissetmediğini memnüni- yetle görüyordum. Olanda 4a şatonun ğine hemen alışivermiş gibiydi. an bir şöminenin önünde heye- haykırıyor ve gizli bir kapağı se- Winerek açıyordu. Fakat karşımıza bu garib do- Jablarda örümcek yuvalamıdan başka hiçbir şey çıkmıyordu. Nihayet bütün katları ayni dikkat ve ihtimamla saatlerce araştırdıktan son- ra, artık esrar aramak hırsı şahlanmış olan Olanda, etrafında meş'um hikâye- ler dönen bir şatoyu aramakta olduğu- muzu tamamile unutmuş gibi: — Bayağı sinirleniyorum! dedi. Bu- a “Ifşa eden idam olunur! Harb sanayi casusları arasındaki mücadele rada yaşamış olanların hiç de mi gizli yerlere merakı yokmuş?. Allah Allah!.. Sonra birdenbire: — Tamam! dedi. Böyle şeyler asıl mahzenlerde olur. Mahzen'eri arıyacak mıyız? Ben gülerek: — Mahzenleri mi? O en sonra. de- dim. Şimdi sıra şu kuleye geldi! Olanda dalgınlığından kurtulamamış bir halde hayretle yüzüme baktı: — Kule mi? — Evet, Olanda! Benim en çok ümi- dim de kulede. kule eskidenberi hiç kimsenin kolay kolay giremediği bir yer olduğu için gerek Martanın ve ge- rek mühendisin orayı tercih ettiklerine ihtimal veriyorum. Olanda birdenbire kendini toplamış- tı, Ürpererek: — Yılanlı kule mi? dedi. — Evet! — Fakat...... Olandanın yüzüne yorulmuş ve asa- bileşmiş bir halde, ani bir öfkeyle bak- tım ve şiddetle; — Gene başlamıyalım, Olandat.. de- dim. Olanda kol saatine baktı: — Fakat oh". Çok vakit geçmişi. Sa- at 4 buçuk! Demek iki buçuk saat uğraşmışız!.. — Yoruldun mu? — Hayır. fakat... Akşam olmak ü - Bulmaca || Soldan sağa: 1 — Geçen sene etrafında askeri hareküt yapılan bir dere, 2 — Güzel, oturmak. $ — Etten yapılır kuru bir gıda, 4 — İsim, fotograf, $ — Merasim günlerinde yapılır, bir şeker Devi, $ — İyilik ifade eden tılsım, bir emir. 7 — Mahkemelere celbedilir, bir harfin okunuşu. $ — Hücum, sakın basmayın. $ — Fikir, vermek. 10 — Duman tütünee yapar, bir emir, Yukardan aşağı: 1 — Askerler taşır. 2 — Bursanın meşhur bir dağı, bir ev eşyası, 3 — Krallar başlarında taşır, parçası. 4 — Bir hastalık, düşman, $ — Elinize batar. $ — İlâve, yaprak 1 — Baçlâm, işaret edatı, 8 — Pranszen bir harfin okunuşu, deniz- lerin kabarması, intikam arzusu $ — Bir harf, kelime kitabı, 19 — Yangın çıkınca yetişir, gökde bulu- bir elbise N SON POSTA SP Bunu söyliyerek hemen kulenin yeşil renkte, küflü, demir kapısına doğru yürüdüm. Cebimdeki büyük a- nahtarla bir hayli uğraştıktan sonra kapı açıldı. Kulenin kapısı gayet kalın ve ağır| Tanin (Husus! surette gönderdiğimiz ar- olduğu için yerinden güçlükle kımılda- | kadaşımızdan) — Güreş kafilemiz bir gece narak ve tramvayların kavisleri döner- | Bükreşte kaldıktan sonra Varşovaya hareket ken raylar üzerinde çıkardıkları o yır- |ett. Sinaya'dan iibaren oVarşovaya kadar tıcı sesler gibi sesler çıkararak açıla - yy yg — bilmişti. Kapının çıkardığı bu sesler - (örtü bulunca, şimale doğru çıktıkca karın den birdenbire fena halde huylandı « İziyadeleşeceğine hiç şübhemiz kalmadı, Sa- 2 i üyü « |bahleyin Varşovaya geldiğimiz için dört gün- ğım için kapının büyük ağır anahta milk va - ei rını kilitten çıkarıp tekrar elime ala - ime Çi ri pim in Bl “ " . VA pek güzel olan sa- rak içeriye girdim. Zira, eğer tabanca- | ionunda rahat bir çalışma imkânını buldu- mı elime alsaydım Olandanın bu garip |lar. ve korkunç seslerle açılan kapıdan içe- | Yolculuk esnasında hepimizin keyfin! ka- riye girmesine imkân olmıyacağını bi- |çıran bir veziyetle karşı karşıya kaldık. liyordum. Halbuki bu meş'um yılanlı kule hiç de anlatılan hikâyelerin icab ettir. İstanbuldan hareketten on gün evvel baş- iiyan hafif bir sını büyük Mustafayı ciddi bir şekilde rahatsız etmeğe başindı. Sol elinin tam ortasında beliren hefif kırmızılık bü- gibi kasvetli, karanlık bir yer değildi. |İyüye büyüye Varşovada kan çıbanı olarak Gerek kuleye çıkân geniş merdivenler ve gerek bu merdivenlerin köşelerinde- ki sahanlık gibi yerler, gene tıpkı şa - tonun diğer kısımları gibi apaydınlıktı. Buna rağmen Olanda, yanıbaşımda, etrafına harikulâde bir dikkat ve has- sasiyetle ürkek ürkek bakınarak, belli ki, çok sinirli bir halde, bilhassa hiç bir yere değmemiye son derece dikkat ede- rek merdivenleri çıkıyordu. Benim ilk hayret ettiğim cihet, bu kulenin merdivenlerinin şato gibi toz içinde ve pis bir halde olmaması, âdeta bir zamanlar yıkanıp temiz tutulmuş olduğuna şüphe bırakmıyacak bir his verişi idi. (Arkas var) RADYO Bugünkü program İSTANBUL 23 « Nisam » 1938 - Perşembe Öğle neşriyatı: 1230: Plâkla Türk musikisi. 1250: Hava- 831305: Çocuk Bayramı ve Haftası müna- sebetile Çocuk Esirgeme Kurumu namına | bir temsil Akşam neşriyatı: 1890: Çocuk Bayramı ve Haftası münase- betile Çocuk Esirgeme Kurumu namına kon- ferans: Dr. Ali Şükrü (Mama ve oyun çocuk- arının bakım ve terbiyesi). 1545: Pifkla dans musikisi, 19.15; Spor musahabeleri: Eş- ret Şefik. 1955: Borsa haberleri. 20: Sadi! Hoşses ve arkadaşlırı tarafından Türk mu- sikisi ve halk şarkıları, 2045: Hava raporu. 2048: Ömer Rıza tarafından arabca söylev. 21: Rad'le ve arkadaşları tarafından Türk musikisi ve halk şarkıları, (saat âyarı). 21. 45: Orkestra. 2213: Ajans haberleri. 2220: Plâkla sololar, opera ve operet parçaları, 22. 50: Son haberler ve ertesi günün programı, o ANKARA 28 - Kisan - 1938 - Perşembe Öğle neşriyatı: 1230: Karışık plâk neşriyalı. 1250; P'âk; Şehremini Halkevi gösteri: kolu tarafından | | İTürk musikisi ve halk şarkıları, 13.15; Dahi- i ve harici haberler. 1730; Helkevinden naklen: İnkilâb dersi. Akşam meşriysta: 1830: Plâkin dans musikisi, 1915: Türk müsikis! ve halk şarkıları (Makbule Çakar ve arkadaşları), 20: Saat Ayarı ve arabca neşriyat, 20.15: Radyofonik temsil. 21: Kon- ferans: Dr, Muzaffer Sezer. 21.15: Stüdyo sa- lon orkestrası, 22: Ajans hüberieri 2218: Yarınki program. Samsunda iki tren kazası Samsun (Hususi) — Şehrimizde iki tren kazası olmuş, biri ölümle, diğeri de bir yolcunun yaralanmasile netice- m | <NE —|< o/olo kleloirMi>izizi>ls zo Loya sun— > Tal>lelmlal- ; ilenmiştir. Birinci kaza Çarşamba tre- patlak verdi. El ve parmakları şişen Mustafa bu vazi- yekia İdman yapamadığı gibi parmaklarını kıpırdattıkea da ıztırab duyuyordu. Çıban Tallinde işi arttı, Yolda yapılan iptidai te- davlleri bırakarak buraya gelir gelmez Mus» tafapı doktara götürdük. Doktorun verdiği merhemi sürdük, elini de askıya koyduk. Doktor bu vâziyekle hiç ha- 1eket yapmamasını söyledi. Esasen Mustafa da tamamile şişen elinin Koltuk altına doğ- ru ağrı yapmağa başladığını söylüyor. Müsabakalara üç gün var. Mustafanın bu taziyette müsabaka yapmasına imkân kal- mıyacaktır. Çok mühim bir yerde çıkan bu çıbandan dolayı Mustafa fena halde üzülmektedir. Kendisinden pek büyük bir derece bekledi- ğimiz Mustafanın başına gelen bu aksilik, hakikaten müteessir olunacak bir aksi tesa- düğtür. Varşova - Riga; Riga — Estonya arasında” Xi yolculuk fazin kalabalık ve her yerdeki aktarınalar yüzünden rahatsız geçti. Riga - Tallin arasında yataklı vagon yok. Ikineh, mevki oturma yerleri 'altlı, üstlü por- tatif yalak şekline sokuluyor. Bu vagonlarda yatmak pek garib olnak- tadır. Evvelce gelip üstü kapan yatıyor. Fa- kat aşağıda kalanlar, burasi dört kişilik o- turma yeri olduğundan bir kişinin yatması- na müsaade etmiyorlar. Çoban kilosunun fazlalığından olacak üst- teki yeri kapmağa yetişemediğinden altta 0- turmağa mecbur kaldı. Fakat bu vaziyetten dolayı Çobanı uyumadı sanmayın. lar mey ei (Baştarafı 8 inci sayfada) Seyyah bundan sonra Kubilây Han ile beraber nasıl Çine girdiğini, Kubilây Hanın orada yapmış olduğu yenilikleri anlatmıştır. Hakan Çinde, yolları düzelt- miş, büyük kanallar açmış, postalar vü- cude getirmiş, yaşlı ölimler için hususi müesseseler yapmış, yetimleri, duliları, himaye eden daireler ve bunlara okunmak ve san'at öğreten mektebler inşa elmiş- tir. Bütün Çinliler bunları ondan gör müşlerdir. Markopulo Kubilây Hanm hususi ha- yatma da dikkat etmeği unutmamıştır: «Hanın birçok cariyeleri vardı ki bur- ların bepsi Türk diyarından Unguttan getirilirdi. Buranın kadınları Kubilây Hanın çok hoşuna gidiyordu. Her iki se- nede bir heyet bu diyara gider, han için, yüzlerce genç ve güzel kadını intihab ile alır getirirlerdi» Bütün bunları anlatan Markaopulo yet- miş yaşına kadar yaşamıştır. Ölüm -ya- tağında iken etrafında toplanan dostları, lezzetle dinledikleri bu hikâyelerin doğ- ru olup olmadığını kendisinden son defa sormuşlar, o da hayata veda eden gözle- rini kapatmadan evvel bir daha: «— Size gördüklerimin yarısını anlatamadım» demiş ve ölmüştü, Halk hâlâ onun söylediklerine inanmı- yordu. Hattâ kaba bir herif Markonun ölümünden sonra, Venediğin karnaval bile »inin Hamzalı istasyonundan hareket ettiği esnada vukua gelmiştir. Tren yol- cularından 60 yaşında ve Havva adin- da bir kadının aksi istikamette trenden atlaması feci bir suretle ölümüne sebe- biyet vermiştir. Hâdise âkabinde ha- âleminde, onun hikâyelerini, takliden eğ: Jenmeğe kalkmış, o da kendisine (Milyon Marko) dedirtmişti, İşte bü inanmamak yüzünden; Marko- pulonun naklettiği Türk ülkelerine, 1838 e kadar kimse adımını atmağa cesa- ret edememişti. babaların yavruları sağ- Estonya mektubu: Büyük Mustafa güreşlere Olanda koluma sarılmış, bu iri yazılara dehşetle bakarak susuyordu. Nihayet boğuk bir sesle yazıyı okudu: “ Herkes ölecek, ey Yarab! Yaşayanlara acıl , niçin iştirak edemiyor? En çok ümid bağladığımız bu kıymetli güreşcimizin Serbest güreş için bir antrenör angaje ettik 1933 de Mararistanda yapılan A şampiyonasından dönerken onu trende 78) hat uyuması Için yardım eden doktor Osmanın tavsiyesine riayet ettiği için O hepimiz kadar mışıl mışıl uyuma İm buldu. Bu tavsiye şudur: Çoban Mehmed büzülebildiği yerde kilosunun ağırlığı ni tinde derin derin horliyacak ve bu ten rahatsiz olan yolcular Kompartır tahliyeye mecbur kalınca, Mehmed de uykusuna başlıyacaktır. İşte bu sâyededit #) Mehmedin kompartımanına düşenler mül edilmez bir horultu ve hırıltı kal Mehmedi kompartımanda yalnız birakı mecbur kalmışlardır. Çoban Meahmede çatmak kimin haddi Halbuki onun göründüğünün aksine © çok mülâyim olduğunu bilseler veyahud, Dun 'biaman belâlısı olan Yusuf Aslana rTacaat elseler herkes rahat ederdi ama, Ki se, nedense bunu düşünemiyordu. Cumartesi günü birde başlıyan yolcalğ perşembe sabahı sekiz buçukta bitti, istasyonunda Estonya (federüsyonu tarafından karşılandık. Avrupa N sına girecek olan on dört milletten Esto hlar hariç, bütün güreşciler İristel O de Wplanacaklar, Henüz bizden başka hiçbir takım gelm Fakat yarın ekiplerin tamam olacağını lediler. Tesbit edilen programa göre Avf) pa güreş şampiyonası 23 nisan cum günü saat üçte açılacaktır. Müsabakalar 74 nisanda başıymcak, G9 gün devam ede” Kongreden evvel tanışma, çelenk el ve ziyafet gibi bir takım merasim var Müsabakalar Estonya tiyatrosunda yapi” caktır. M nisan sabahı sekizden, dokuza Mİ dar güreşcilerin tartıları bitmiş olaca Müsabakalara sabah on birde başlanacak Macar güreşcileri bu sene bu müsabakii” ra girmemektedirler. Greko Rumen güreş Hİ İkimlarının zayıf oluşu, böyle biz karaz Si İmelerine sebeb olmuştur. — 'Türk güreş federasyonu “emlekefin — tarafına yayılmasını çok arzu ettiği “| güreş için bir antrenör getirimeğe karar mişti, Finlandiyalı Geino ile burada anlaş” lar müsbel, bir netice vermiştir. d 1936 Berlin olimpiyadı Greko Rumsf vo 1 serbest güreş dünya birincisi Estonyali Balu sakat olduğundan müsabakalara miyere* ! Ömer Besli, Ağrıda azılı bir Şerir yakalan Ağrı (Hususi) — Zabıtaca dört senedenberi takib edilmekte olan bir şerir nihayet yakayı ele ve! Bu şerir, İmadköylü Alidir. Ali, bundan altı sene evvel H adında birini öldürmüş, on beş hapse mahküm edilmiş, ha atılmıştır. Şerir burada da rahat mamış, birkaç arkadaşile beraber, gece, nöbet bekliyen jandarmanın d rine atılarak elinden si almış jandarmayı öldürdükten sonra tır. g Uzun zamandir takib edilen Ali j hayet, emniyet âmiri Şevket AkKO ele geçirdiği bir ip ucundan istitadi dilerek, saklandığı yer altındaki bi # de, küçük bir müsademeden sonr | lâhile beraber yakalanmıştır. Şeririn yakalanması muhitte | bir memnuniyet uyandırmıştır, Sakarya taştı, bir kişi boğul Söğüd (Hususi) — Sakarya nebri Zf selerek güzergâhındaki bağ ve bal harab etmiştir. Nehirde karşıdan K geçmek için kullanılan sal suların le sürüklenmiş, içinde bulunan kö yüzerek sahile çıkmışlardır. Fakat yüzme bilmediğinden boğulmuştur. Dahiliye Vekâleti oteller hak” bir tamim yeptı Dahiliye Vekâleti otellerin ıslahi belediyelere mühim bir tâmim İstanbulda bulunan 173 otelden $ 1 V da, 2 si Bakırköyünde, 16 sı Adalardi” Beyoğlunda, 10 u Sarıyerde, 2 si Fat Eminönünde, 8 1 Kadıköyünde bulun dır. Birçok kazalarımızda otel mevcüğ madığından seyyahların yatmaları ef bulunmamakta, mevcud otellerde Öf el lik eksik görülmektedir. İstanbulun “ei rasında otel yoktur. Bu iki kazada © İlacak ve mevcud oteller sıkı kon! | bulundurulacaktır.