- ei — gel Laaype DA KA LADAĞ ğ TTTT a N DA RERARAR N S ae a D e mea aa BC SAA On yıl kadar oluyor. Vapurla Merşin- den İzmire geliyordum. Yanımda çocuk- luk arkadaşım Orhan vardı: İri yarı, a-| gar, çevik ve gözünü budaktan ııkmmıı-! yan bir delikanlı. O sırada boksa merak Sarmış, epeyce de ilerletmişti. Deniz durgundu. Yolcular — arasında şöyle hoşa gidecek hiçbir kadın veya kız yoktu. Bunun için saatler hep renksiz ve heyecansız geçiyordu. Alanyada vapura elli sandık — kadar portakal aldılar. Biraz sonra vapurun merdiveninde kırk elli yaşlarında bir ka- dınla genç bir kız göründü. Her ikisi de temiz ve sade giyinmişlerdi. Fakat genç kızın yüzü, vücudü, yürüyüşü çok güzel- di. Bu güzellik onda olduktan sonra çu- val giymiş olsa gene gözleri kendisine Merdivenin üÜstüne vardıkları zaman yaşlısı çantasını açtı, fakat ayni zaman- da kapıyarak sordu: — Muallâ, biletleri #ana vermiştim, değil mi? — Evet anne! Genç kız beyaz ve tombul parmaklari- le biletleri çıkardı, memura verdi. Bun- lar güverte biletleriydi, Sonradan öğren- diğime göre birkaç saat sonra Antaiyaya çıkacakları için kamara almaya lüzum görmemişlerdi. İki yolcu biletleri geri aldıktan sonra doösdoğru vapurun baş tarafına yürüdü- ler. Biz de o tarafa gittik. Kaptan köprü- sünün altırdaki parmaklığa dayanarak baş ambar kapakları etrafındaki kalaba- lığa baktık. İki yolcu orada, portakal sandıklarının yanında ayakta idiler Genç kız ellerini uğuşturarak sessiz dürüyor, annesi geminin kâtibile sinirli sinirli konuşuyordu. Geminin kâtibi per- takalların biletini sormuş, halbuki onlar almamışlar, Kadın diyordu ki: — Bizim Antalyada adamımız var. Navlunu orada verip malları alacak. E- ğer parayı ödemezse siz de bunları ver- mezsiniz. Denizin ortasında bunları ka- gçıracak değiliz ya... Kâtibin yanıma İostromo, onun yanına birkaç tayfa geldi. Bir türlü kadıncağızın istediği kabul edilmiyor, ille de bilet is- teniyordu. Bu aralık, kızı güzel bulduk- ları için olacak, alaya da başladılar. O sırada vapura gezmek için gelen kazanın yüksek dereceli memurlarından ikisi de diğerlerine katılınca büsbütün canım sı- kildı. Orhana — Bunlar artık çok oluyorlar. Bir ders vereceğim! Dedim. Omuzumu tokatladı: — Aksilik ederlerse arkandayım, kork- ma! Buna emindim ama her ihtimale karşı iskandil etmeyi daha uygun görmüştüm. «— Çapkınlığı çok severim, şemdi yapamıyorum amma, yapanları seyretmek te © kadar hoşuma gidiyor ki.... Hemen aşağı indim. Önce iki memura yaklaştım: — Demindenberi burada geçenlere ba- kıyorum. Kadıncağız çok haklıdır. Fakat kendisine zorluk çıkarılıyor. Kâtible gemicileri gösterdim: — Bunların alay etmelerinin önüne ge- gçeceğiniz balde siz de onlar gibi yapıyor- sunuz! Vazifeniz bu mudur? Ayıb değil mi? İkisi de sararıp bozardılar, birisi; — Biz alay etmiyoruz kardeşim, fakat şikâyetleri de yok. Karışamayız ki... Dedi ve birlikte çekilip gittiler. Demindenberi onlardan cesaret alan gemiciler de bırakınca kadıncağız bana döndü: — Aman oğlum hızır gibi yetiştin, Al- lah razı olsun senden. Bir türlü lâf anla- tamıyordum şunlara... Genç kızın gözlerinde gükran parıltı- ları vardı. Kendimi tanıttım. Onlar da tanıttılar. Görüyorum ki kimseniz yok. Size yardım edeyim. Henüz bir yere yerleş- memişsiniz. Cevab beklemeksizin sandıklardan bir | kaçının yerini değiştirdim, denize karşı bir kanape haline koydum. Kamaramdan bir battaniye getirip serdim ve oturduk. Şundan bundan konuştuk. Alanyada bü- yük portakal bahçeleri varmış. Antalya- dâan öteberi alacaklarmış. Genç kızın konuşması da kendisi kadar hoştu. Annesine: — İzin verirseniz vapuru gezdireyim! Dedim. — Hayhay oğlum, buyurun! Beraber dolaşmağa başladık, koridor- ları, makine dalresinin önünü, güverte yolcularının yığın halinde yerleştikleri ambarları, üst güverteyi, hattâ vapurun burnunu gezdik. Parmaklığa dayanarak aşağıya baktık ve koca teknenin suları yararken etrafa saçtığı beyaz köpükleri, Ah, Şu İÇ— AAA — Hüviyetinizi isbat edinizi. Yoksa|merdivenden gerisin geriye dönerek e- bir adım atamazsınız! — Arkamızdan bizi takib ederseniz kim olduğumuzu anlarsınız.. size hiçbir izahat vermeğe mecbur değili. Genç adam ne yaptığını bilmez bir yeis içinde elini arka cebine atarken, Siret, hayal haline gelmiş solgun renk- H yüzünü arkadaşımma çevirerek elini u- — Kendini hoş yere yormal, Serbest bırak şu adamları da işleri kolay bitir- adam Siretin bu ürpertici ha- i karşıSında bir lâhza şaşırıp kal- lığından istifade e- iretin üstüne atı- larak bir saniye içinde ellerine kelepçe geçirerek odadan çıkardılar. Odada yalnız kaldığını görür görmez © dehşetli durgunluktan uyanan arka- daş, bir hamlede kendini merdiven ba- şında buldu. Siret sükünetle ilk adımını attığı Son Posta'nın edebi romani: — Ö4 FT Hayat! Yazan:ı Nezihe Muhittin — lile arkadaşına kat'i bir içaret yaptı: — Dur! — Fakat Siret, beni çildırtacaksın! — Niçin telâş ediyorsun?. — Bu da söz mü? Seni götürüyorlar.. nasıl sabredebilirim bu hale? — Varsın götürsünler... — BSiret.. kardeşim! Soğukkanlılığın beni ürpertiyor. Sireti aralarına almış olanlardan bi- ri bu uzun mükâlemeye kızmıştı: — Haydi, yeter artık! - diye Sireti it- ti * yarısını da sonraya bırakın!.. Siret, gene bir makine uysallığile hiç bir kelime söylemeden ve arkasından donup kalan arkadaşına bir veda işare- ti bile yapmadan merdivenlerden inip gitti. e Celilenin vücudünü kızıl bir alev sar« mıştı.. Arada bir kendine geldikce: — Siret ,Siret, beni affeti - diye sa- yıklıyordu - bunların keskin güneş altında gümüş to- zu gibi dağılışımı seyrettik. Onu daha ıssız yerlere götürmek, baş- başa kalmak için can atıyordum. Fakat nereye gilsem arkamda bir adam vardı: Elli, elli beş yaşlarında, kır sakallı, uzun bıyıklı bir adam. Kadife yakalı bir palto giymişti ve her halile Anadolu kasabula- rından birinin zenginlerinden olduğu an- laşılıyordu. Bu adam ne istiyordu? Tam iyi bir kö- şe bulduğum sırada bir gölge gibi arkam- da görüyordum. O da kızın ardına düş- müştü; başka ne'olabilirdi?. Bu yaştan sonra torunu yerindeki yavrucağa kötü bir hisle bakması, hele benimle boy öl-! çüşmeye kalkması fena halde sinirlerime dokunuyordu. Genç kız da bunün farkı- na varmıştı. Bakışlarından başka söz a-| rasında da onun kendisini rahatsız ettiği- ni söyledi. O zaman dayanamadım. — Sen şurada bir dakika bekle; ben #nunla görüşeyim. — Fakat... Belki benim için bir korkusu — vardı; belki o adamdan bana fenalık gelmesi ih- timalini düşünmüştü. Bunu söylemesine vakit bırakmadan ayrıldım. Birkaç adım ötede denize bak yormuş gibi davranan ihtiyara yaklaş- tım. Sol elimle yakasından kavradım ve kızgın bir sesle sordum: — Be herif, iki saattenberi arkamızı bırakmıyorsun, Yanımdaki kızı ayart- mak istediğin belli... Beni adam yerine koymadığını geçelim, fakat saçından, sa- kalından da utanmıyor musun? İlk yumruğu çenesine yapışlırmak için onun kaşlarmın çatılması yeterdi. Halbuki adamcağız en küçük bir dargın- lık gösterdi. Gülümsiyerek elini omuzu- ma koydu, okgşadı ve boynunu büktü; — Oğlum, üzülme! Benim şimdi ha- Genç kızın güzel başı, yastığın üstü- ne dağılan parlak ve nemli saçlarının arasında kımıldadıkca hasta kardeşi u- zanmış olduğu sedirden kalkıyor. Ce- Blenin başucundan ayrılmıyan iyi kalb- N komşu kadın, her dakika tazelediği sirkeli suya bez batırarak yanan sİnma sarıyordu. Derin bir ruh acısının âteşleri içinde yanan zavallı Celile yalvarıyordu: — Beni Sirete götürün!. Sirete gide- ceğimi!, Komşu kadın, kirk derece ateşle so- kağa fırlamak, nişanlısına koşmak is- teyen genç kızı zorla tekrar yalağına yatırarak teselli için çabalıyordu: ülme evlâdım.. hele bu gece geçsin.. yarın inşallah ateşin düşer., be- raber gider, Siret beye her şeyi anlatı- YIZ... Celile inliyor: — Acaba beni affeder mi? Ah zavallı Siretciğimi.. O pis mektubu açtırmayın- ca nasıl sapsarı kesildi! Bu sözleri işitaen hasta çöctık söze ka- rışıyordu: — Ben de pencereden gördüm.. Siret Bğabeyim duvarlara tutuna tutüna gi- diyordu, Bir defa da şuracıkta yere ka- pandı. Celile hıçkırarak intiyor, saçlarını çe- kiyordu : — Ben bilir miydim böyle olacağı- ni? O adama inanmıştım.. belki bir İş I Beyoğlu Vakıflar Direktörlüğü ilânları I Kiralık emlâk Beşiktaşta Yenimahallede Ihlamur cad desinde eski 16 yeni 14 No, lu ev. Kasımpaşada Küçük Piyale mahallesinde Zincirlikuyu sakağında 2886 No, lu ev. Yukarıda yazılı vakıf malların 31/5/939 günü sonuna kadar kiraya verilmek Üzore açık arttırmaya konulmuştur. İhalesi 9/5/938 Pazartesi günü saat 14,30 da Beyoğlu Vakıflar Müdürlüğü Akarat kalemine gelmeleri. (2386) İstanbul İkinci İflâs Memurluğun- dan: Galatada evvelce Ada Hanında 10 No. da oturmakta ve derici ve köselecilikle meşgul bulunmakta olan Niko ve Koço Canbezdinin iflâsı 27/4/938 tarihinde a - çılıp tasliyenin adi şekilde yapılmasına karar verilmiş olduğundan: 1 — Müflisle alacağı olanların ve is - tibkak iddiasında bulunanların alacakla- rını ve istihkaklarını ilândan bir ay için- de 2 nei iflâs dairesine gelerek kaydettir- meleri ve delillerini (senet ve defter hü- Tâsaları ve satre) asıl veya musaddak su- retlerini tevdi eylemeleri 2 — Hilâfıma hareket cezal mes'uliyeti müstelzim olmak üzere müflisin borçla « rınm ayni müddet içinde kendilerini ve borçlarını bildirmeleri. 3 — Müflisin mallarını her ne sıfatla o- lursa olsun ellerinde bulunduranların o mallar üzerindeki hakları mahfuz kal - mak şartile bunları ayni müddet içinde daire emrine tevdi etmeleri ve etmezlerse makbul mazeretleri bulunmadıkça cezat mes'uliyete uğrıyacakları ve rüçhan hak- larından mahrum kalacakları, 4 — 6/5/938 tarihine müsadif cuma gü- nü saat 11 de alacaklıların ilk içtimaa gelmeleri ve müflis ile müşterek borçlu olanlar ve kefillerinin ve borcunu te - keffül eden sair kimselerin toplanmada bulunmağla hakları olduğu ilân olunur. (7281) Kendine beyhude yere eziyet ediyor NEVROZİN varken ıstırap çekilir mi ? Baş, diş ağrıları ve Üşütmekten — müteyvellid bütün ağrı, sızı, sancılarla nezleye, romatizmaya karşı NEVROZİiN kaşelerini alınız icabında günde 3 kaşe almabilir. İSMİNE DİKKAT. Taklitlerinden Sakınınız. * DİŞ TABİBİ RATİP TÜRKOĞLU Sirkeci : Viyana oteli sıram. No.26, Kat 1 de hergün öğleden sonra saat 14 den 2Ü ye kadar hastaları kabul eder. rem ağalarından farkım yok. Fakat vak- tilö ben de senin gibi, belki daha çok çap- kınlık güzel günler yaşı ettim. Yunanistanda, Rusyada çok ım, Çapkınlığı çok se- yerim. Şimdi yapamıyorum ama yapan- ları seyretmek te o kadar hoşuma gidi- Adapazarı Asliye Hukuk Hâkimli * ginden: # Müddeialeyh: Adapazarı Karapürçek pahiyesi merkezinde oturan Hüseyin oğ” yor ki.., Bunün için size bakıyorum. Se- vişen kumrulara bakar gibl... İstemez- seniz gelmem. Beynime vuran kan ayaklarıma inmiş, ellerim onun yakasını çoktan bırakmıştı. Neredeyse bu adamcağızı: lu Mustafa Yıldız. Karınız Adapazarının Çukur Ahmedi* ye M. de 220 sayılı evde oturan manifâ” turacı İlyas kızı Naime vekili avukat İZ” zet Güven tarafından aleyhinizde açtıği boşanma davasının yapılan duruşma ne” tcesinde davacı ile boşanmanıza — dalf mahkememizden sadır olan 11/4/938 tâ* rih ve 18/174 sayılı ilâmın ikametgâhınif meçhul bulunduğundan tarafınıza tebliğ makamına kaim ve kanuni müddet zar” fında temyiz edilmediği takdirde hüküm kat'iyet kesbedeceği ilânen tebliğ olu” nur, — «<2303> — BSenin akranın orada... Diyerek portakal sandıklarının yanına, an annesine gönderecektim. YARINKİ NUSHAMIZDA: Kırılan vaza Çeviren: İsmet Hulüsi Celile yatağından sıçrayıp fırlamak istiyor, her söze isyan ediyor: — Uyumaz o.. kimbilir ne acilar içili” dedir!. Ben Sireti tanımaz mıyım? ben öldürdüm!. Siret-artık öldü.. göğ * lerimin önünde tabut.. mezar.. duymü” yor musun? İnce ince hıçkıran sesi duy” muyor musunuz? İşte o ağlıyor... İyl kalbli kamşu nine için için aği yor, buruşuk titrek dudaklârı, bu ışıklı odanm yavaş yavaş hpmiı!*' gölgeleri arasında mırıldanıyor: 4 — Sen hayırlar ver Rabbim.. sefi hayırlar veri.. y Celile iki gece ateşler içinde YÜ7 pıyor. Komşu kadın, hasta kardeş Ğ Siretin sadık arkadaşı genç kızın bET ucunda çırpınıyorlar... Celile mütemadiyen Sireti — istiyof” bana Sireti getiriniz diye inliyor.. mür” kün mü?. Siret rütubetli bir taş odtğ mahpus!.. Traşı uzamış, ihtilâttan edilmiş.. metrük ve bir put gibi sessi” düşünüyor... Soluk dudaklarının arf ” sından arasıra mırıldandığı kırık i:' kük kelimeleri rütubetli, kirli taş varlardan başka işiden yok... İhtiyar komşu kadınla, Siretin l: arkadaşının kollarında, tevkifhane # dürünün odasına bin bir müh'!llu'_' rebilen solmuş, zayıflamış Celile ğ ibi ivarıyor: k ALE 'Arkası v) bulurum.. yardım ederim diye sevini- yordum. Zavallı Siret, kim bilir nere- lere gitti!. Bir daha görecek miyim ©- nu?.. İçimde korkunç bir his var! Komşu, genç kızın saçlarını okşuyor- du: çin bir daha görmiyecekmişsin? Allaha emanet, aslan gibi delikanlı.. hep ateşin verdiği kuruntular bunlar... Hele yarın olsun! Bak nasıl her şeyler yoluna girecek.. — Gidip bulalım Sireti.. oh Allahım yüreğimin içinde bir avuç ateş var.. göğsüm tuluşuyor.. — Allahın bu saatinde kurdlar kuş- lar uyuyor evlâdım.. şimdi onu nerede buluruz? — Gazete idarehanesindedir. Acaba çalışabiliyor mu? Zavallının kolunu kanadını kırdım.. — Senin ne şuçun var a yavrucu- ğum?.. Sen fikrince hayır düşünüyor- dun.. aranıza kara çah girdi. Yarada- nım gücenmesin ama, ne de uğursuz bir hali var.. insan yüzüne bakınca tüy- leri diken diken oluyor. — Oh, evet.. uğursuz, menhus mah- Jük!.. Bir kâbus gibi üzerime çöküyor.. of Allahım!. Siret. acaba Siret şimdi nerede? — A, ilâhi yavrum, sen kendine ve- him veriyorsun, Siret nerede olacak.. yatağında mişil mişil uyuyordur..