Açgözlülü Bir varmış bir yok muş, evvel zaman içinde bir köyde fa- kir bir —adamcağız varmış, Bu fakir a - damcağız küçük bir kulübede oturur, ba- zan ötekinin beriki - nin işini görü Bazan da köy kın olan bir ormaza gider, akşama kad: odun kesı ları € et tında köye t Fakat zavallı odun - Cu bu İşten o kadar az para kazanırmış ki, ancak sade suya çorba ile, odununu taşıdığı — köylülerin verdiği bay yer, karnını doyur - miya çalışırmış. le bir gün akşama kadar o- ı sonra baltası elinde, yor - otmanda ağaç - ğu bir yerde, güzel bir embeyaz tülden uzur bir h Ay ışığı altında elhi- uğuna — tağmer mlamış ve ona yol ver miş. Güzel kız bir peri imiş. Bu terbiyeli adazmı selâmladı müş. Oduncu cevap vermiş: — Ormanda akşama kadar odun kes - tim, ancak şimdi ve dönüyo - rum. Ben her gün bu işi yaparım, ama, zahmetine değmiyor doğrusu. Karnımı Güç doyuruyorum. Güzel peri kızı gülümsemiş: Biraz daha fazla kazansaydın mem- nun olur muydun? diye sormuş. Kanast-| kâr oduncu: — Hem de pek az fazlası beni çok se-- vindirirdi, demiş. Bunun üzerine kız adamın elindeki u- fak çorba kâ ck sormuş - Meselâ elinde tuttuğun kabı altın!a doldursam sana yeter mi? Memnun o - ini gösten Tur musun? « Bütün ömrümce size dua ede - Şişman amca o gün çok keyifli idi, Her adım atışta bir çubuğu tüttürüyor- du İçlerinden biri şişman amcayı gör - dü. Gözünü a dikti, baktı. — Öyle ise aç kapağını da bak. Fakir oduncu buna hiç inanma: kızın dediğini yapmış, kâsenin açınca adamın e miş. Çörba kâsesi ağzına kada: altınla dolu imiş. Altınları 1 gan- ki birdenbire değişmiş, aç gözlü oluver - miş. Kendi kendine düşünmüş, <eğ limde daha büyük bir kap bulu: kız onu da ağzına kadar altınla do! bilecekmiş. Ah ne yazık, acaba ne ya İsam?» Başımı kaşımış ve birden n gölmiş gibi peri kızına da dönmüş: — Sana çok teşekkür ederim, ama, e- lümdeki kap o kadar küçük ki, içinde al- tınlar az zamanda bitecek. Ben Tahata V(alıştıklan sonra tekrar bu güş işe b |mak zor geleceğ. Eğer müsaade edersen leve gideyim, bundan biraz daha büyük bir kap alıp geleyim. Zannederim onu da Jaltınla doldurmak senin için güç bir şey | olmaz> demiş. İyi peri kaşlarını çatmış, adama: — Nasıl isbtersen öyle yap demiş. Fakir oduncu tabanları kal: Cü B0 luğu kulübede almış. İçeri girmiş, etrafı- na bakınmış. «Acaba ne götürsem» diye düşünmüş. Bir kenarda kuyudan su çek- İtiği kova duruyormuş, hemen onu kapın-| ca koşa koşa periyi bıraktığı yere gelmiş. Sevinçten etekleri zil çalıyormuş. Fakat Sarı ve mavi Bir sinema perdesi üzerine ayni zaman- da sarı ve mavi ışık aksettirilirse perde beyaz bir aydınlıkla aydınlanmış görü - üyük kilisenim saati hiç bir saate benzemez. Bu saatin elli tane kad- 'anı vardır. Ve bunların bir kısmı ayı, bir 1 haftayı, bir kısmı günleri, bir kıs- mı da seneleri gösterir. Bu saatin çarkla- rının sayısı doksan bine yakındır. ki bir taraftan çıkar da gelir diye ümidle beklemiş ama bakmış ki beklemek boşu- na. «Bari çorba kâsesindeki altınları alıp gideyim» demiş. Altınları cebine boşalt - mak için kapağı açar açmaz şaşırmış kal- mış. Çünkü bir avuç yosundan başka bir şey yok - muş. Hiddetten ne yapacağını şaşıran adam evine dönerken yolda yüzünden, bir avuç altından da olduğu âsenin içinde allın yerine açgözlülüğ oraya gelince ağzı açık kalmış. Çünkü or- tada ne peri varmış, ne de başka biri, bel- Parka girdi, bir kanapeye — oturdu. Evvelâ etrafına neş'eli neş'eli baktı. Şişman amca kolay kolay sinirlen - mezdi aâama bu sefer nedensa s: di. — Neye durdun bakıyorsun! dedi, için ağlamıya başlamış ama, ne fayda, ** Sonra gazetesini okumiya — başladı. Biraz ötede çocuklar top oynuyorlardı. Çocuk cevab verdi: — Kalkmanızı bekliyorum şişman * amca.. Kanapeyi yeni boyadılar da kalktığınız zaman pardesünüzün ne bale geldiğini göreceğim! A — Moraklı vevFaydalı — | Yıldız. temizliği çok se- verdi. Onun evinde bir toz tanesi bulmak bile kabil değildi. Bir gün Yıldız ta- vanda bir örümcek gör- müştü. Gene böyü kisa kalmış- tı. Bu sefer de masanın ü- zerine bir sandalye koydu ve Üzerine çıktı. Örümcek çok yukarlarda idi, Onu oradan almak ve atmak istemişti. —Fakat boyu tavana — yetişmiyor. du. Muşambaları fırçala- dığı fırçayı aradı, buldu Yuldız kendi kendine: — Bir sandalye daha koyarım! dedi. Bunu da tecrübe etil Fakat neden- se artık örümceği göremi- Çünkü 6, masanın üze- rine birbiri üstüne konul- muş iki sandalyeye — çıkıp örümceği aradığı zamaa örümcek tavanda değildi. onun yanına inmişti, Yıldız örümceği nihayet görebildi. Onuün çok yakınında, sağında duruyordu. — Hah, şimdi tutarım!. Dedi ve elini uzattı. Fakat birdenbire müvazanesini kaybet$i ve gandalyelerle masayla baraber yere yü” varlandı. Örümceği gene yanında gördü. Fakat elini uzatıp onu tutabilecek takati kalmamıştı. Yeni bilmecemiz t iane u- ak.. ve bir ta« ne de köpek.. onla- rin Tesimlerini ya- pan ressam çok üs: taymış. resim çok güzel olmuş. Fakat ressamın işi çokmuş, resmi yapmış ama boyıyamamış, Şim- di iş size düşüyor. Resmi kesin, uy- gun gelen renklerle boyayın ve sonra bi- ze gönderin. En iyi boyıyan bir kişiye bir kol saatı, diğer yüz kişiye de SON POSTA'nın küçük okuyucuları için ısmarlayıp yaptırdığı güzel ve kıymetli hediyelerden vere ceğiz. Bilmeceye cevab verme müdde ti on beş gündür. Bilmece cevabını biz€ gönderdiğiniz zarfın üzerine bilmece kelimesini ve bilmecenin gazetede çilee tığı tarihi yazınız. Bilmecede kazananların isimleri her pazartesi günü gaze” telerde çıkar. Bilmecede kazanan talihli okuyucularımızdan İstanbulda — bulunanlarif! — hediyelerini pazartesi perşembe günleri öğleden sonra bizzat idarehanemil” — den almaları lâzımdır. Taşra okuyucularımızın hediyeleri posta ile adresle © —— Bir kol saati veriyoruz