29 Mart Çocuk Terbiyesi: 5 Çocukta so nasıl giderilir ? Her şeyden evvel çocuktaki somurtkanlığın sebeblerini keşfetmek ve buna göre hareket etmek lâzımdır Yazan: Anne Pedler Somurtkan insan sevimliliğinden çok şey kaybeder, En yakınlarını bile bikti- fır. Bunun için, çocuklukta başlıyan bu huyu daha çocuklukta iken gidermeye çok ehemmiyet vermelidir. Bize göre çocuklar hemen daima sebeb- tiz yere küser, samurturlar. Halbuki as- hnda onların kendilerince mühim say- dıkları sebebler vardır. Somurtan çocuk muhakkak bir şeyden kırılmıştır, -bir şe- ye üzülmüştür de büyükler bunun far- ıkında değillerdir. Gerçi görünüşte ekse- riyetle çocuk haksızdır. Meselâ: — Rahâl bir yuvası, müşfik bir anne ve babası, iyi arkadaşları olan bir çocuk, durup durur« ken neye üzülür, neden kırılabilir? Bu, ancak bize göre böyledir. Çocuk, küçültülmüş bir büyük insan değildir. Kendine has duyuşu, görüşü Ve | Uğraştığımızı gördüğü için kendinin Ih düşünüşü vardır. Bizim gülünç denecek | mal edildiğini sanmaktadır. kadar değersiz bulduğumuz şeylerin 0n- | —t te bunlardan dolayi çocuk büyüklere ca bazan bir kıymeti olabilir. Bize en ta-| kırgındır, suratını asmaya bahanö ara- bil görünen hâdiseler ona bir fevkalâde- | maktadır. Bk gibi gelir. Bu bir tabil misal. daha böyle haklı Çok kuvvetle duyar. Bunun için de ça-'ve Mmakul nice şeyler çocuğun gözünde buk alınır. Öfkesini yenemez, gizlemez | gücenmeye, kafa tutmaya en haklı birer de... Suratımı asmakla onu bize İhsas ti- | gebeb teşkil eder, mek ister. Çocuğu surat asmak huyundan vazge- O kadar ehemmiyetsiz. veya o kadar | Çirmek için bu gizli kin ve keder kay- tabil, makul saydığımız şeyden kırılmiş- | naklarını bulup çıkarmak, bunun için de tır ki bir türlü bunun kırğınlığa sebeb| somurtkanlığa başladığı sıralarda yuva- olabileceği aklımızdan geçmez. Vara Yo-| da ne gibi yenilikler olduğunu - araştır- ğa somurluyor sanır, sinirleniriz. Belki| mak lâzımdır. Eskiden çocuk nasıl yaşı- ilk zamanlarda niçin kızdığım merak &-| yordu, sonra hangi değişikliğe uğradı? deriz. Araştırırız, fakat hep kendi görü-| Bunu bulunca hastalığın menşei keşfe. gümüze göre... Bu küçücük, fazla hassas dilmiş demektir. Sıra tedaviye gelir: insancığın ne göze görünmez şeylerden | Bunun için çocuğu sinirlendiren şeyi ahrabileceğini tahmin edemeyiz. Sebeb | ne değiştirmeye, ne gizlemeye, ne de bü- bulamayınca somurtması büsbütün sini-| tün bülün ortadan kaldırmaya “htiyaç rimize doktnur, Bunu sık sık tekrarladi- | yoktur. Ancak bunun gücenilecek bir çey ğini görünce bunu huy ettiğine ve olmadığını ona İzah €tmek lâzımdır. da herhangi bir sebeb bulunmadığı Diyelim ki yavru kardeşine de kendi bütün yüreğimizle inanırız. . gibi muamele edilmesine üzülüyor, O Ü- Pakat bu inanış, bizi yavrumuzu “li[zü'ıgmln diye bü muameleyi nasıl değiş- çehreli görmek ıztırabından kurtaramaz. | tirebiliriz? Bizimle gülmek söylemek, eğ- Ne yapıp yapıp onu gidermek isteriz. — |Jenmek, gezmek, bizim hayatımızın neş'e- Azar, ceza, göz korkusu para etmez;' &i olmak küçüğün de büyük gibi en tabil okşamaya, şımartmaya kalkışırız. O da / hakkı değil mi? Bunu büyük çocuk bile- öbürü gibi boşa gider. Çocuk gene vakit| mez, Biz tatlılıkla anlatmalı, belletmeli- vakit ve belki daha sık somurtur. Yemes | yiz, Gösterilen şefkat ve rikkatın, sade ğini yemez. Çağırılınca gemnez. Yatağına ' küçük kafdeşine mahsus olmadığını, her girmek istemez. Üzmek için 'türlü şey| çocuğa öyle davranmak lâzım geldiğini, tead eder. Sanki sizden alınacak bir hıncı | kendisine de o0 yaşta ayni şeyler yapıl. vardır. dığını söylemeliyiz. Ne yapmalı? Ne iyiliğin, ne de kötü-| Çocuk aneak bunları kavradığı zaman lüğün fayda etmediği bu meseleyi nasıl| kardeşine kendinden fazla — ehemmiyet halletmeli? verilmediğine, daha imtiyazlı olmadığı- Sebebi bilinmiyen derde çare bulun.'na inanır. Yeni vaziyeti tabil bulmaya maz. Azarla okşama somurtkanlık illeti- | başlar. ne olsa olsa uyuşturucu bir ilâç tesiri| Bu kadarı kâfi değildir. Kendinden kü- yapar. O dakika için gizlenmesin: temin | çüğü kendinden ileri görmemek çocuğa eder. İlâcın az süren zayıf tesiri geçince | kısmen huzur verir arna içindeki düğüm- derd yeniden ortaya çıkar, Kökünden | leri bütün bütün çözemez. Yaşı daha bü- söküp atmak için onu doğuran saiki bil-| yük olduğu için © daha fazla haklara sa» mek, gidermek lözim, hib olmak hülyasındadır. Bu hülyasına İhtimal çocuğun daha küçük bir kar-! dokunmuiyalım. Bilâkis biraz Olsun tat. deşi var. Kundakta ve kucakta iken onu ' mine çalışalım. sevebilmişti. Çünkü kendısine verilen| Çocuğun alökası yaşile birlikte gen'ş. imtiyaz ve haklardan tamamen mahrum |ler, Küçüğün hoşuna gilmiyecek çok şey- olduğunu görmüştü. Kendisi gibi ne ba-|ler vardır ki büyüğü heyecanla ölükadar basile, annesile gezmeye gidebiliyor, ne|eder. Bunlar, ona büyüklüğünün verdiği konuşuyor, ne eğleniyordu. bir üstünlük ve hususiyet gibi sunula- Bu küçük kardeş büyüdükçe işler de-|bilir. Meselâ: Kitab okumak... Arasıra Gişti. Artık o da kucaktan kucağa dola-|onu yanımuza alıp yaşına uygun bir ki- şan bir bebek değil. Gezmelere, konuş-| tabr okuyabiliriz. Bazen küçüğü yatır- malara katılıyor, akşamları bir iki saat/dıktan sonra onü biraz dahn yanımızda birlikte oynuyor. Birlikte kahvaltı edi-|alıkoyabiliriz. Uzak bir gözmeye yalnız yor, kendile elele, yanyana sokağa çıkı-| onu götürebiliriz. Bu ve buna benzer hu- yor. Eski sessiz köşeciğinden, sessiz âle-| susiyetlerle çocuk kendini, küçüğünden minden sıyrılmış, büyüğün —dünyasına | daha ileride görür, Yüreği rahatlanır. karışmıştır. Bir kere yürek rahatlığına kavuşunca Bize göre bundan tabif ne vardır? El-|büyüklere ne kini, ne de kırgınlığı kale bette her çocuğumuz yaşının İcab ettire| maz. Somurtkanlığın esası ortadan kalk- diği yaşama ve eğlenmeye kavuşacaktır.! mış olur. Kini bemen geçip gitmez. Bvet ama bunu ancak biz böyle düşünü- | Çocukta âdet haline geldiği için daha bir rüz. Daha sekizini, onunu geçmiyen yav-| Müddet devam eder. Fakat gittikça sey- rTumuzun da bizim gibi düşünmesini u-| rekleşir, devamsızlaşır. mabilir miyiz? Buna imkân var mıdır?| Büyüklerin bu sırada şu şekilde hare- ©, daha bir çocuktur. Bızim pek tabill| ket etmeleri lâzım gelir. Çocuk meselâ bulduğumuz bu değişikliği bir haksızlık | yemekten hâlâ& küsüyor, somurtup bir ya- gibi görür. Saadetine bir ortak çıkmıştır | na çekiliyor mu? Israrla yemeğe çağınl- ve buna biz büyükler müsaade etmişiz-| maz. Bir defacık aç ka'makla nasıl olsa dir. Küçük kardeşi gezmeye götüren, bir- | hastalanmaz. Kulağında küpe olur. Bir likte oynâmaya bırakan hep bizler değil| daha kolay kolay yemekten kaçmaz. Aye miyiz? Dikkatimiz ikiye bölündüğü için 'ni usul başka şeylere de tatbik edilebilir. şimdi onunla eskisi gibi meşgul de :kği—'l Yüzü gülmeye başlar başlamaz çocuğu liz. Daha doğrusu, ne kadar meşgul olur- ne övmeli, ne de somurtkan halile alay sak olalım, onün kadar başka birile de|etmeli. Sanki hiçbir şey olmamış, hiçbir murtkanlık kazanan küçük SÖON POSTA 12 yaşında yariş amazonla mülâkat Ayaspaşada Ankarapdlas adındaki apar - 4 numaralı dairesinde beni 11 - 12 yaşlarında görünen küçük — bir z çocuğu — Bvet işte.. Onun kerimesi benim! Çoğalan bir hayretle sordum: — Evvelki gün yapılan büyük at yarışını sen mi kazandın? — Ben kazandım! Bu cevab, hayretime biraz da hlddet ka - riştirdi: Zira henüz tahtadan yapılmış bir oyun - cak ata bile binemiyecek bir yaşda görünen bu zeki ve sevimli yavrucağın beni alaya al- dığına hükmettim. Pakat o sırada yanımıza gelen annesi, bu hükmümü tekzib etti: Meker hakikaten, evvelki gün yapılan bü- yük müsabakanın kahramanı, bu küçük kız sokulganliğile yanıma oturan bu minimin! Amazondan İlk asorduğum sual şu oldu: »— Beyzirden korkmuyor musun? Küçüğü güldüren bu sualin cevabını an » nesi verdi: — Ne münasebet? Leylânım gayet tuhaf bir huyu var: Hayvanları ekseriyetle insan- dardan fazla seviyor. İnce uzun parmağile, balkondaki toprak golu fıçıları gösteriyor: - Meselâ, gunlara bakın: Onlardan birisi Leylâ at ürtünde köpeklere, birisi kedilere, birisi raplumba « Balara, birisi de kurbağalara mahsustur. Bunların hepsine Leylâ bakar. Gidalari - le, temizliklerile, sıhhatlerile Leylâ uğraşır, Kurbağa biraz vakvakı kıssa, Leylânın cesi de kesilir. Köpek acı havlasa, Leylâ da be -| yon vardır!.. rTaber ağlari... Bülâsa, bu gürdüğünüz hayyanlar, Leylâ- nn hâleti ruhiyesinin barometresi gibidir' « ler. Onlarla uğraşır, onlarla gezer, onlarla a8 lar, onlarla güler, onlarla oynar!... Leylâ, havlamaya başlıyan köpeğinin da. vetine koşarken, annesi devam ediyor: — Elinden gelse, tahtakurularımı kuş sü- tile besliyecek... Hayvanlara o derece züfı varı.. Benim en-boşlanmadığım - tarafı da mtlara olan sevgisi... Vükiâ babası da, ben de iyi ata bineriz. Fakat ne de olsa, at 'bu yaşda bir çocuğun kolay kolay idare edebileceği bir mahlük de- Bildir. Buna rağmen şaşarsınız: En azılı hay vanlar, bunun altında kuzu kesiliyorlar, — Ata binmeğe ne zaman başladı? — Üç sene evvel. Henüz 9 yaşındaydı. Da- ha fik bindiği gün, dizginini seyisin elinden kurtardığı hayvanı dört nala sürmüştü. O - mun o gidişini görünce, ödlerimiz ağızları - miza gelmişti. Fakat çok şükür, hiç bir kaza- ya uğramadan hayvandan indi. O zaman, Bipahi Ocağının kıymetli — binlellik hocası Bay SBabri: — Ben, demişti, bu çocuğu yetiştireceğim! Bu kabiliyetle, bu heves ve bu cesaretle bu çocuk beynelmilel bir binici olur!.. Hakikaten, Bay Sabriden ders almaya baş hyan Leylâ, kısa bir zamanda bir çok kim- geleri şaşırtan bir mMuraffakiyet ve terakki gösterdi, Hattâ, ders almağa başlayışiından (Devamı 15 inci sayfada) ererereranaieeneLA AAA SALER B c eRERaLecEREERcEDA şeyin farkma varılmamış gibi görünme- li Yalnız, barıştıktan sonraki saatin her- günden daha eğlenceli, daha neş'eli geç- mesine dikkat etmeli, Maksad çocukta şu kanaati uyandırmaktır: «Surat asmıya sebeb yok. Assam da işe yaramıyor. Küsmez, neş'eli durursam daha çok eğlenebiliyoruz.> * Çocuk böyle böyle abus çehreyi unu- tur. Alınganlıktan vazgeçer. İleride başı: na birçok üzüntüler açacak ölan bir der- din gifasına kavuşmuş olur. C __ğ___ : ; A A Y V a 0 ——— ?(ıdınm neç'esi kaçsa, Leylâ |" Türkiyenin en zengin ve sayılı kolek - Sayfa * Pul meraklıları arasında birkaç saat: 3 Dünyanın en kıymetli pul koleksiyonu kimdedir ? —— —— — Eğer elinizde 1867 tarihli taksa Türk pullarından varsa tanesine 2000 lira veren müşteriler hazır Z Ali Nusret Pulhan: — Bugün, diyor, dünyanın en kaıymetli pulu, İngiliz Güyanında basılmış olan bir puldur. 1856 tarihini taşıyan bu pul- dan, yer yüzünde yalnız bir tane vardır. Ve bügün, o pulun kimin elinde bulün » duğu da meçhuldür. Çünkü, bu emsalsiz pul, Fransada, bir müzayedede, ölen sa- hibinin varisleri tarafından, bir Ameri » kan milyarderine satılmış, ismini gizli tutmuş olan bu esrarengiz milyarder, kâü» tibine aldırttığı bu pula tam iki milyon frank. vermiş, ki bu bizim para ile yüz yirmi bin lira eder. Zaten, Amerikalılar arasında pul me- rakı, her yerden fazladır. Bu yüzien, dünyanın en zengin pul koleksiyonları Amerikalılağın ellerinde bulunuyor. — Türkyienin en zengin pul koleksi » Aktör Behzad Höki rikada kurulan pul sergisinde bile altın madalye kazanmıştır. Fakat Türkiyeye ald pulların en zen - gin koleksiyonu, Adolf Passer adında bir Praglıdadır. — Bizim pullarımızın en pahalısı hangi- sidir, ve kimdedir? — 1867 tarihini taşıyan taksa pulları - mız çok kıiymetlenmiştir. MetYcudu çok azalmış bulunan bu pul- lar, bugün 2000 liradan aşağı satın alına- maz!.. Bu pul, o tarihte nümüne olarak, yal - nız bir tabaka basılmış, beğenilmediği için fazla' basılmamış, ve fazla basılmadı- id için de, az zamanda bu derece kıy - metlenmiş! — Bizde pul merâkliları çok muduür? — Tabit... — Meraklılarımız arasında maruf kim- seler de var mı? — Çocok... Esasen, pul toplıyanlar, ekseriyetle zengin ve münevver kimse- lerdir. Meselâ, hemen bütün banka mü- dürleri, pul meraklısıdırlar. Bu arada size, Ankara İş Bankasın - dan Cemal Faiği, Bursa İş Bankası mü- dürü Nejadı, gene İş Bankasınm İstanbul ve Galata şubelerinin müdütlerini, Ada » pazar bankası müdürü Halidi sayabili » rim, Bu zevat, çok kiymetli koleksiyonlara sahibdirler. Nauman dikiş makineleri sa- tan müessesenin direktörü Bay Salâhad- dinin elinde de çok kıymetli bir koleksi- ruhi, asabi vesair bir çok hâstalıkları pul koleksiyonu sayesinde iyileştirebilecek v lerini iddia ediyorlar. Ve bu çeşid hastalara, pul koleksiyone culuğunu, bir İlâç olarak tavsiye ediyors lar, Yani, senin anlıyacağın pul koleksi e yonculuğu, tıpkı tebdilihava gibi, kür gi- bi, seyahat gibi bir devadır. İngiliz milli müzesinin meşhur direk « törü doktor E. Gray: «— Güzel tanzim edilmiş bir pul kolek« siyonu, tarihin parlak bir aynasıdır!» di« yor, Demek pul, insanı sade bir çok iptilâ « lardan, hastalıklardan kurtarmakla kâl » mıyor, üstelik de bilgi sahibi ediyor! Vauasfi Rıza da söze karıştı, ve: — Plu meraklıları, dedi, tıpkı âsarı â- tika sevdahları gibi babayani oluyarlar, .Ben tamıdıklarım içinde, son moda bir ese vab giymiş sahici bir pul meraklısı göre medim. Dikkat ederim de.. Ya yelek düğmele- Ti Behzadınki gibi kopuktur, yahud da, boyunbağları Nurullah Atanınki gibi yas na kaçmıştır, Fakat onların çoğu da, muntazam ya « şarlar. Pul meraklısını meyhanede göree mezsiniz.. Sanki evlerindeki koleksiyon, onların başlarında müstebid bir zevcedir, Bu koleksiyon kılıbıkları, işlerinden çıkat çıkmaz, eve koşarlar. Ceblerindeki — pul cüzdanlarından daha temizdir. Yalnız bir kusurları vardır. Biraz hıra sızcadırlar, Ve pul uğrunda hırsızlık et « meyi mübah sayarlar. Meselâ, benim de bir pul koleksiyonum vardı. O koleksi « yonun elimden çıkışından sonra, bambüşe ka bir adam oldum. Behzadı göstererek güldü: — Benim bambaşka bir adam oluşu « mun vebali buna aiddir. Bir gün benimi pullarımı gördü: — Sen, dedi, bunları bana ver de, te« mizleyip bir albüme yerleştireyim, E « linde muntazam bir şey bulunsun.. Ben bu vâdi alınca, sevinçle boynuna sarıldım: siyonlarından birisi de Raka bisküi ve makarna fabrikası sahibinin elinde bu - lunuyor. Fakat Şehir tiyatrosu aktörlerinden Behzadın koleksiyonu, bütün bu saydık » larımdan kıymetlidir, diyebilirim! — Dünyanın en zengin pul köleksi - yonu nerede? — Dünyanın en zengin pul koleksiyo- nu, Ferrari della Renotye adında bir A« vusturya kontuna alddi. Bu zat, umumi harbde esir olarak Pa. riste bulunuyormuş. Yanında bulunan koleksiyonu da, ganaimi harbiyeden sa » yılarak elinden alınmış, ve gene müza » yedeyle satılmış. O müzayedede, bu ko » leksiyonu, ismi blllı_ıııtyın bir zengin | emedim. 100,000,000 frarıga satıri almış! Behzal ü Yündulsit, lit ait eai Ü el b GA ŞAN LA GN BO ve Mısır kralı Fusddan kalan koleksiyon. ların da ayni derecede kıymetli olduk » Tarı tddla ediliyor. Gene o zenginlikte bir sun, deli dört sene oluyor. Hâlâ yüzlerini gös sıl temizlenir? İlâç için bir tane bıraktımı YA Gilan d, Henakiye Kdi Karliak l * K DA bulunduğu söyleniyor. Yedi sene dolaşan bir Bay Ali Nusret Pulhan anlatırken,| katil avcılık W"k yaşamış içeriye meşhur aktörümüz Behzadla, se- Erzurum (H: :Ilmli san'atkârırmız Vasfi Rıza girmişlere| g vi cvvel 'ı'::: A Na Z hıy “N“M'mmn_üymı&dmynblmmunhd- tiği pulları görmiye gelmiş. Beni görün- S Mehmed köyden kaçarak yedi yıl Ter « Ki Yayiükül san derbi miydin? can- dağlarında yaşadıktan sonra niha « — Hayır... dedim, bende pul merakı (yok. Fakat ben de pul merakını merak ettim! Bu merak, sence de bir hastalık mt Üstad Behzad gülüyor: — Hakikaten, pul merakı bir hastalık- tır. Fakat bana sorarsanız, bu faydalı has- talık, insanı bir çok zararlı hastalıklar - dan kürtarır, Nitekim bir çok doktorlar, ağırceza mahkemesinde Dag Mehmedin duruşmasına bakılmıştır. Maznun mahkemede uzun seneler dağda yaşadığı için kendisine dağ ismi veril « maişetini çobaulardan, ve ekseriya da avlanarak temın ettiğini söylemiştir. Dağlarda vabşi gibi yaşıyan bu adam” Çeviren: K. Neyyir |kendi yaptıkları tecrübelere istinaden, isbat etmek istiyor. Fakat, benim pullar temizlenmiye gi « — Yahu, diyor, senin pullar daha na n İ nayetin maznunu olan Hacı Ali oğlu Dağı — yet kanunun eline düşmüştü. Şehrimiz © miş olduğunu ve bu yedi senc zarfında eezadan kurtulmak için 65 yaşında oldu. y —Hıy,dıüm.m_denımolıl"__