Sıs akşamı Kadıko ünde gorunen manzaralar Otel bulamayıp sabaha kadar ayaz kescer ayaz kesen kılıbık koca Böylüyordu: “ Bukadar ayaz kestiğimiz yetişmiyormuş gibi yarın bir de hatunun karşısında iitriyeceğiz.,, Siste şehrin hali Gölcük dönüşünde, Haydarpaşa istıs- yonuna inince kendimiz! koyu bir sisş ta- bakası içinde kaybettik!.. İskele meydanında, büyük teşyi ve is- tikbal merasimlerinde bile ender görü- len bir kalabalık vardı. İlk - rastgeldiği- miz memura sorduk: — Vapurlar işlemiyor mu? Memur, cehlimizi şu zarif cevabla gi- derdi: — Dört gaattir, Haydarpaşadan İstan- bula hareket eden yegâne nakil vasıtası, küçük bir sandaldır. Onun âkibetinden de hâlâ haber gelmedi. Eğer bu sis, biraz kesifleşirse, sade vapurlar, tramvaylar, Aarabalar, otobüsler, bisikletler, motosik- de'ler değil, korkarım insanlar - bile ol- dukları yerlerde durmaya mecbur kala- caklar! Konuştuklarımıza kulak kabartan ıhti. yar bir sandalcı, uzamış sakallarını ka- gıyarak söze karışıyor ve: — Ben, diyor, 32 senedir İstanbulda- yım, Sisin böylesini görmüşlüğüm yok. Eğer bizim mahalle da bu haldeyse, ben evi bulamam bu gece'.. Etrafıma bakınıyorum: İskele meyda. nuna girişmiş gibi. Koyu sis içinde he- men herkes, gözleri sımsıkı bağlanmış birer ebe gibi, kaybolan kardeşini, aile- sini, çocuğunu veya arkadaşını bulmaya çabalıyor. Ve ortalıkta endişe verici birçok riva- yetler dolaşıyor: — Sis gittikçe koyulaşıyormuş! — Bir seyyah gemisi Kızkulesine çarp- miş! — Vapur, yarın sabahtan evvel kalka- mıyacakmış! 'Telefon etmek için, ıskelenin yanı ba- gındaki büfeye girmek istiyorum: Faket ne mümkün? Büfeciğin içerisi, akşam ve sabah seferi yapan ikınci mevki tram- vây arabalarından farksız. Kapmın ö- nünde, içeri girmek için sıra bekliyenler, itişenler, kakışanlar da caba! Fakat içe- rideki kalabalığa orta vücudlü iki insan daha karışsa, büfe, içine fazla eşya tıkıl- miş büyük bir sandık gibi çatlıyacak!., İçeridekiler, telefonları vesika gibi ka- pışıyorlar. Yakın dostlarının, ailelerinin merakla- gını gidermek istiyenler, bir lâhza boş durmiyan iki telefondan birini ele geçi- rebilmek için adetâ çarpışıyorlar, Tele- fonu ele geçirebilen bahtiyar, kale fet- betmiş bir asker keyfile, rahat bir soluk alıyor. Konuşmakta olan. lâkırdıyı — bir Kihza uzatmayagörsür. Derhal inkisar- lar, ihtarlar, protestolar, hattâ küfürler yağıyor: — Müuhabbetin sırası mı bayım? -- Soöhbet zamanı mı efendim? — Kısa kes hazret! — Uzatma lân! — Çenen tutulsun! Yarım saat bekledikten, — didiştikten, itiştikten, üç kişiye tarzıye verdikten, ıki © kişiden af istedikton, iki kişile atıştıktan sonra, telefonun başına geçmek bana da kısmet olabildi. Telefonla sisin dağılı- şından evvel hareket edemiyeceğimi güç belâ bildirip dışarıya çıkınca, zindandan kaçmış gibi ferahladım. Bildik büfe sa- hibi bana istediğim suyu uzatırken: — Şimdiye kadar, aedi, tam 16 liralık mükâleme yapmışlar'. Burada bu kadar Mmükâleme, bir ayda olmazd:? * Bir aralık bir mutb etrafındakilere, iskelede bekliyen vapurun derhal hare- ket edeceğini söyledi. Bu haber, zaten kirişte bulunan kulak- Tara şaşırtıcı bir hızla yayıldı ve mey- danı dolduran kâlabalık: — Hücum! emri almış koca bir alay gibi Vapurun üzerine yütüdü. Koca va- purun, tıklım tıklım dolması iki dakika sürmedi ve bu hücuma tam zamanında kalkamıyanlar, — memurlar tarafından pek haklı olarak kapatılan kapıların di şında kaldılar: Gemi yükünü almıştı. İçeri girebilmiş olan'ar memnundular: «— Çok şükür girebildik!» diyorlardı. Fakat meydanda kalmış olanlar da memnundular, Çünkü onlar da: «— Bu gemi bu kadâr yükü taşıyamaz. Hem sis daha dağılmadı. Bu vaziyette denize açılmak, iki katlı tehlikedır...» Diyorlar, ve sevinerek ilâve ediyor. lârdı «— İyi ki acele edip içeri girmemişiz!.. 'akat derhal kalkacağı duyulan va- purda, hareket eseri yoktu. Meydanda | bulunanlardan her biri birer Fatin Hoca kesilmişler, gözlerin! havaya — diverek, kehanet savuruyorlardı: — Bu hava sekiz saatten evvel açıl- maz!.. — Yak canım... Ön dakikada bu gsis... Baksana, Sarayburnu zükmeye buşladı! — Sarayburnu gözüküyor ama, Kızku- lesi hâlâ meydanda yok! Telefonla iskele başmemurunun odası arasında hayli mekik dokuduktan sonra, | İstanbula geçmekten ümidi kestim ve o- tuzacak bir sandalya, bir masa bulmak ve hiç olmazsa yazımı yazıp telefonla | vermek maksadjle Kadıköyüne geçtii artık © vapur Rareket etse de gam yemi- yecektim: Çünkü nasılsa içine giteme. miştim! dağılır bile gö-| * Kadiköyüne geçince bir de ne göreyim: Bizim Ercümend Ekrem Talünun Erme- ni mezarlığına defnettiği Mardik kar- şımda dipdiri durmuyor mu? Ercümendin yazdığı o kara haberi ben de duyduğum için, Mardikle karşılaşın. ca, - teşbihte hata olmuazsa « )mm.ık gör- müş gibi irkildim: Meğer onun ölüm haberi yavan bir ah- bab muzibliğiymiş! Ercümend de buna kurban ölmüş, Son zamanlarda, insanları diri diri göümmek te, hemen hemen moda oldu? Biçare Mardik: — Nerdeyse, diyor, kendi ölümüme be- ni de inandıracaklardı;. oturup hüngür hüngür ağlıyacaktım. Mardiğin tenha dükkânındı, yazımı ta- mamlayıp sokağa çıkabildiğim — zaman, saat tam 24 dü ve Kadıköy meydanında ışığı yanan yegâne mahal, polis karako- luydu. Halbuki benim de, diğer bir arka- daşın da birer telefona ihtiyacımız var- dı. Bu ihtiyaç bize, komiserden imdad dilenmek fikrini ilharh etti: Bana Kadı- köy iskelesinin telefonunu, arkadaşa da Anadolu oötelinin telefonunu temin eden Kadıköy polis kömiserine ve iskele nö- betçi memuru Bay Ahmed Kayabaşa da açıkça teşekkürü bir borç bilirim! Çünkü komişerin tavassutu ve iskele memurunun azami müsamahası olrmasay- dı, o geceki sis yüzünden Atak mayin ge- misinin Gölcükte nasıl suya indirildiğini bütün tafsilâtile sizlere vaktinde müjde. lemek imkânından mahrum kalacaktık! (Depamı 14 üncü sayfada) BSON POSTA semer eerme — —— Askerlik bahisleri V Bugünkü Alman tayyareciliğ Birkaç ay evvel yapılan muubakalar, Alman hıvacılığının fevkalâde inkişaf ettiği isbat etmiştir, bugün Almanyada bu işde bilfiil 80,000 adam çalışmaktacır Tayyare — silâhiınin gün geçtikçe aldığı ehemmiyet karşısın. da her milletir. bu sie lâha gösterdiği alâ . ka gittikçe artıyor. Bugün, havasına hâ . kim —olmiyan — bir memleketin hududla- rının tehlikede bu - Son Nüremberg Kongresinde geçid resmine iştirak eden Yunkeri Ju - 86 modeli Alman bombardıman tayyareleri, tayyare, birinci mü sabatayı 376 — kilo Mecivi 58 dakik 42 saniyede, — ikinı tayyare de, ikinı müsabakayı 58 dak ka 42 saniyede ka zandılar. Bir diğer müsabaka da Bi-100 ün saati lunduğu artık bir hakikat haline gelmiş-| İspanyaya yolladığı hava kuvvetleri da- | (410) kilometre yaplığı görüldü. Bu mi tir. Avrupa milletlerinin tayyarecilik va- ziyetlerine göz gezdirdiğimiz zaman, bu bahiste, en önde görünen şu memleket- ler göze çarpar: Sovyet Rusya, İngiltere, Fransa, İtal. ya ve Almanya. Sovyet Rusyanın çok geniş hududları vardır. Bu bakımdan, elindeki hava kuv- vetlerinin, bugün de, yarın da, kolay ko- lay ihtiyaçlarını karşılıyabileceği iddia edilemez, İngiltere, son verdiği silâhlan. ma kararile, tayyaretilik bahsinde çok İleride gelen bir. memleket olmuştur. Fransanın da büyük gayretler sarfetti. ğine şahid oluyoruz. Fakat, tayyare fab- rikalarının | devletleştirilmesi, — mesaf programlarına arız olan — istikrarsızlık, Fransanın ileri olan durumunu, bir neb. ze geri bıraktırmıştır. demek mübalâ- ğalı bir iddia olmaz. İtalyanın da, bu arada çok muntazam bir teşkilâtı ve iyi çalışan bir kadrosu vardır. Bütün bu memleketler arasında .|faaliyeti ile en göze çarpan Almanya ©- “|luyor. Gerek meydana getirdiği yi taye yare tiplerile, gerek yapıcı ve fen kad- rosile Almanyayı, İngiltereden daha ile- ride görenler az deği'dir. Bu sebebledir ki, bugün için, tedkika- tımızı, yeni yeni tayyare tipleri ile nae zarı dikkati celbeden Almanya üzerinde temerküz ettireceğiz: Bundan tam bir sene kadar evvel, yeni Alman harb tayyareleri dikkatj üzerleri. ne çekmeye başlamışlardı. İspanya mu- harebeleri, bazı Alman tayyare tipletinin tecrübe edilmesine veşile verdi. İspanyâ- nın hava filolarına olan ihtiyacını naza- rı dikkate almakla beraber kendi vazi- yetini de gözönünde bulundurmak meo- buriyetinde olduğu ıçın Almanyanın Franko kuvvetlerine havacılık — nokta- sından yapabildiği yardım mahdud kale mıştı. Hattâ son haftalara kadar, İspan- yada mevcud Alman harb tayyarelerinin sayısı yüz elliden fazla addedilmiyordu. Fakat teşkilât ve tesisatını kâfi dercce- de genişlettiği için, bugün, Almanyanın Alman hava tekniğinin en son merhalesini teşkil eden tek satıhlı ve iki motörlü Dornier Do - tayyarelerinden biri uçuş halinde, Bu tip tayyarelerin bilhassa sür'atleri gök yüksektir, ha fazladır. Bu nokta, hükümetçi İspanyol kuvvet- lerinin ellerine düşen tayyarelerle tesbit edilebiliyor. Şimdiye kadar İspanyada vazife gören Alman tayyareleri, iki mo- törlü Haynkel Heslil ile Dornier Do-17 den ibaretti. Hükümetçi kuvvetlerin dü. şürdükleri yeni bir tayyare, şimdi İspati- yada tek kişilik Bf-109 tipindeki Aıman tayyarelerinin de moevcud olduğunu gös- termektedir. Bu tayyareler, en sön Al- man harb tayyareleridir ve başkâ mem- leketlere satılması yasaktır. Bu tayyare- lerde Alman mürettebat çalıştığından, tayyarelerin sırları da harice ifşa edil- miş olmuyor, Bu tayyarelerde Almanlar (1000) beygirlik ve yüksek tazyikli yeni motörler kullanıyorlar ki bunların tec- Tübeleri ve nehal neticenin alınması üç senelik bir zamana malolmuştur. Alman- ya bir taraftan kendi ihtiyacı olan tay- yareleri temin etmek için başdöndürücü bir faaliyetle çalışırken, haricf propa- gandayı da ihmal etmiyordu. Çünkü ge- niş mikyasta meydana getirilen tayyare- cilik tesisatının fazla istihsalâtı için di- şarıdan da müşteri bulmak lâzım geli- yordu. Almanyanın harici propaganda- lara verdiği ehemmiyetin sebebi budur. * Nitekim, bunun ilk tezahürü 1937 de Budapeştede meydana getirilen yeni ha- va istasyonunun açılışı esnasında orada hazır bulunduğu görülen bir Alman avcı tayyare filosile müşahede edilmiştir. Ayni merasimde, bır de İtalyan avcı hava filosu hazır bulunmuştur. Bunlar, meşhur mühendis Messersechmidt'in ne- zareti altında Bavyerada inşa - edilmiş yüksek kabiliyetli tayyarelerd.. Bu tay- yareler, bu merasimde bütün kabiliyet- lerini göstermediler. Sadece, girdikleri müsabakaları kazanmakla iktifa ettiler. Peşte müsabakasını müteskip arka ar- kaya tertib edilen Alp dağları yarışında da Bf-109 ve Do-17 birinciliği kazandılar. Bi-109 tek kişilik bir tayyare idi. Do-17 ise birkaç kişilik bir tayyaredir. Birinci sabakaları mütecakip, ayni mesâfe dah Hnae bir tecrübe yapmayı kalkışan  man mühendisi Frank 3000 metreye çıl tıktan sonra 400 metreden daşa aşağı bi mesafeye İnmeyi istihdaf eden bu tecrü bede, çıkmak için 105, inmek için de 2 saniye zaman sarfetmiş ve büylece saat te 600 kilometre bir sür'at elde etmiştir Mühendis Franka bu muvaffakiyeti tc min eden tek kişilik bir Bi-109 tayyares idi. Bu tayyarenin motörü (950) beygit lik bir Daimler«Benzdi, Bu suretle, Al manların diğer milletlerden geri olar tayyareciliklerinin, — aradaki — mesafey kat'etmeye muvaffak olduğu tezahür et. miş oluyordu. Bugün, tayyarecilikleri fleri milletler. de, saatte (610) kilometrelik bir — sür'al elde etmek daima mümkün olabiliyot | Maamafih, bu işde asıl mühim mesele, hâsıl olân ihtiyağ boşluklarını günü gü- nüne doldurabilmektir ki bu hususta bi rinciliği Almanlar, ikinciliği de İngilizleri ihraz etmiş bulunuyorlar, Almanlar, bu muvaffakiyete, bunda: iki sene evvel (130) milyon mark sorma- ye ile kurdukları yeni « Yun zenwerk A, G.> sayesinde lüğe, beş grupu da tayyareciliğe tahsi edilmiştir, Bu fabrikalarda çalışan ame le sayısı (25000) dir. Bundan bir — geni evvel Rostock'daki Haynkel fabrikaları. m ziyaret etmek müzaadesini <'de eden bir Amerikan mühendisi, arada, aynl za- manda, (6) askeri tayyarenin ayrı ayı teerübe edildiklerini müşahede etmiştir, Bu fabrikanın fen, tedkik ve inşaat bü rolarında çalışan mühendis ve ressamlam rın sayısı (600) dür, Salâhiyetli İngiliz ve Fransız müte. hassıslarına göre de, gayet sıkı bir ça« lışma ve ketumiyet disiplini altında bü- tün Alman havacılık inşaat kadrosunun (80.000) insandan aşağı olmadığı iddia olunmaktadır. Bu rakamların takribi olu (Devamı 14 üncü sayfada) el aa e 17 ağır damboardı'nan