Vapur, akıntı üzerinde, aşağıya doğru gidiyordu. İlerde bir dağ görünüyordu; dağın üzerinde köyu bulutlar birikmişti. Gecenin gölgelerisuya düşmüştü; su sa« kindi, vapurun önünde, geniş, siyah ka. dife bir yol gibi görünüyordu; arkada i« se demir omurga İle parçalanmış, ve çar- kın kanadlarile yırtılmış bir halde dal- galanıyor, köpüklerle örtülüyordu. Kö- püklerin Üstünde de, suyun sükünunu ve rahatını bozan bu demir canavara, âdeta öfke ilo çıkışan bir ses yüzüyor gibiydi. Çarkların boğuk, âhenkdar vuruşlarile Ööfkeli nehrin bu çıkışmaları, zaman za- man bir başka se$ daha işitmemize mani olmuyordu. Bu, uzaklardan bir yerden gelen zayıf ve elemli bir sesti. Her bal- de bu ses, dalgaların kıyılara vurmasın. dan ileri geliyordu. Gökyüzü bulut par- çalarile örtülü idi; gözümüz bu bulutlarin nereye gittiğini seçemiyordu; çünkü va- pur hızlı gidiyordu. Bulutların ara- sındaki gökyüzünün mavi lekeleri üze- rinde yıldızlar parlıyor, hemen şimdi u- yanmış gibl görünüyorlardı. Vapurun İ« lerisi çok karanlıktı; nehir âdeta dağlara dayanmış, onun altına giriyor gibiydi. Sa- hil boyunca, ışıklar kırpışıyor, bie köpek havlaması zaman zaman bize kadar geli- yordu. Köy çanının hazin sesi, kederli ke- derli ve uzun uzun İnliyordu. Vapurun makineleri. öfke ile çalışıyor, gövdesi, var kuvvetile ileri atılmka için titriydrdu. Dalgah ve köpüklü suya 1« Şıklar vurmuştu. Bunlar, şekilsiz çışıklı lekeler halinde dalgaların köpükleri ü- gerinde kayıyor - eğer uzunca bakılırsa » yorgun bir göze, vapurun etralında ses- BİZ ve Mütecessis yüzen ve vapurun üÜze- rine fırlamağa hazır, yarı balık - yarı kuş Sürüleri şeklinde görünüyorlardı. Yaklaş makta olan gece, kendisile birlikte, İnsa- nin aklına ve ruhuna , hayale k veren mübhı ve okşayıcı bir t de getiriyordu. Gecenin siyah ka- nadlarile dokunduğu her şey daha yumu- şak ve daha hafif bir hal alıyordu. Sahil. den gelen sesler o kadar melânkol!x ki... Yıldızlar, gittikce daha fazla pırıldıyors lardı.. Tahtadan ve demirden yapılmış bu ko- Ca binanın - gündüzün göze ve akla ga- yet tabil gelen « hu gürültülü çabalama- sında bu gece âdeta efsanevi bir hal var. İlerisi o kadar karanlık, gökyüzü o kadır elen i..; Vapı hazin.. yolcularmın sesleri de türlü türe lü idi.. ve bütün bunlar, bir şeylere delâ. let eden garib telmihlerle dolu, kuvvetli bir âhenk halinde kaynaşmış bulunuyar» lardı. İlerde, tâ uzak karanlıklarda hayal me- B Son Posta'nın edebi tomanı: 22 S M Şi —< ee — Dedikoducular bütün gayretleri ile çabaladıkları halde onun ancak Plevne | leden sonra ara sıra Darülfünunda ede- mıknatıs gibi kendine çekmişti. Onun savaşında şehid düşmüş bir kaymakam haremi olduğunu — öğrenebilmişlerdi. Yirmi bir, yirmi iki yaşlarında görünen iki oğlundan Nahid, süzük ve asil yüz- dü, kulaktan takma gözlüklü, durgun ve uzunca saçlı bir gençti. Daima öğ- leden sonra koltuğunda bir çanta ile evinden çıkar ve mahalleyi dalgın dal- gin geçer giderdi. Fakat Macid tam ter- sine uzun boylu, geniş omuzlu, gözle- rinde datma bir hayat ve neş'e gülüşü- izleri parlıyan, çevik vü- kadife üniforma- İi Soön sınif bir tıbbiye talebesiydi. Ma- halleye taşındıklarındanberi Nahidi a- rTalarında gören olmamıştı. Yalnız onun okumuş yazmış bir şair olduğunu Ööğ- renmişlerdi. Ona yaşının çok Üstünde bir saygı gösterivorlardı. Nahidi sokaktfan geçerken gören ma- hallenin en ihtivarı bile yol verir gibi bir tavırla selân verirdi. Hakikaten | İR AŞK RUY SON POSTA ASI Ben artık boğulu yordum, tahtayı bütün kuvvetimle kendime doğru çekmek istiyordum. yal bir ışık görünüyordu; insantarla do- lu bu gemi, bilhassa bu ışığa doğru gidi- yormuş gibi zannedilebilirdi. Bu ışık, bir şeyler vüdediyor gibi... Ben, vapurun güvertesinde oturmuş, düşünceli bir ruhi hâlet ile ve kafamdı peyda olan ti türlü hayallere kapıla- rak ona bakıyor, gecenin ılık ve rütubetli havasını göğüs dolusu teneffüs ediyor- dum. Böyle dakikalarda daima saadet is- tenir; saadete dair sessiz bir iç sıkıntısı den insanın karşısına çıkmıyacağı, fakat ayrıca uzun, hummalı ve ekseriya fay- dasız didinmeler lâzım geleceği tamami- le unutularak garib bir ısrarla saadet beklenir.. Saadet, kimsenin bilmediği, fakat her- kesin arzuladığı erişilmesi güç bir hayal gibidir. duyularak, onun hiçbir zaman kendiliğin- c -ben bu ruhi hâlet içinde bir hayli |le... Bu halden her erkeğin canı nasıl sı- İşte bilhassa bu gözlemde, onların dağınık | dan veyahud hayat tarafından küçük dü- ve rastgele bakışlarında öyle bir şeyler | şürülmüş olmasından ötürü hayattan ay- vardı ki, bu kızın karşısında sıvrilmek, ©- | rılmasının ne kadar ıztırablı. olduğunu bun dikkatini kendime çekmek, bakışla- | söylüyordum, Hayat o adamın duygu ve rını kendi üzerimde durdurmak arzusu |/ düşüncelerine lâükayd, onun etrafında nu bende uyandırıyordu.. neden bilmem, | kaynar; o ise hayatla kaynaşmağı bece- bu okşayıcı, bu ihtimamlı, bu nazlı bakış remiyerek kendi küçücük odasında otu- yüzümde duracak olursa bir bahtiy: İrur ve bu odanın her köşesinden yalnız- duyacakmışım gibi geliyordu bana,.. Cü- | lığın karanlık gözleri ona bakar. Fikirler ya bir saadet, onun bakışı ile beraber he mahvolur, çünkü ;etrafta, onları kendisi. en kalbime işliyecek, onu Canlandıra- 'ne söyliyeceğiniz. kimsetikler yoktur; tazeleyecek, — birçox larla 'duygular solar, zira onları paylaşacak bir racak, rubumu — uyandıracak, /| kimse bulamazsınız!, Ve insan, ölüm ona açacaktı. hattâ saadet pe- gelmeden çok daha evvel, ölür, koşmalar — faclalı — ol Okgşayıcı bir bakış, kalbden söylenen zamanlar bile onun arkasından gider bir söz belki insanı her şeye razı edebilir.. sanlar gülünç bir hal alıyozlar.. ben 1se! bir arkadaş - kadın eli ona hayattaki &Br Yazan: MAKSİM GOR! Ruscadan çeviren: H. ALAZ Bilhassâ ilk bakışta sevenler iyi sever. ler.. Eğet aşkına ve dostluğuna lâyık olmadığımı zannediyorsa, bıraksın ona e- sir olayım... Onda, saklı iç kuvvetler o kadar çok ki... Bu onun siyah gözlerinden bellidir. Zengin olan bu kız, ayni zaman- da cömerd olsun, bende olmıyan ve onda çok olan şeyleri benimle paylaşsın!. Ben mahvoluyorum.. onun, yalnız ©- nun, bilhassa onun bana hayat verebilece- ğgini hissediyorum.. o bana yardım etmez- s6 ben mahvolacağım.. Genç kız, başını kaldırmaksızın ve yü« züme bakmaksızın: — Dinleyiniz, dedi, beni dinleyiniz!. Bütün bu söylediklerinizin hiç olmazsa garib şeyler elduğunu kabul ediniz!. Onun, insanı tâ kalbinden saran ne de- rin, ne yumuşak bir sesi vardı!, Onun son nağmesinin sönüşünü büyük bir zevkle bekledim., içimden kendime ve o nağme- ye acıdım.. ben, artan bir hararetle onu iknaa çalıştım.. yalnız bir el sıkışile, yal nız bir bakışile bende kuvvet yaratabi- leceğini ve beni her harikayı yapmağa kabiliyetli bir hale getirebileceğini ona söylüyorum.. Evet, hattâ ben şimdi bile bunları yap- mağa,kadirim. Onun yakınlığı bana can verdi. Bu benim aşkımın bir delili değil midir?, O, isterse beni denesin!. Ben onun bir tek okşayıcı bakışını hak etmek için her şeye razıyım.. o daha ne istiyor? O, yavaşca: — Size inanmıyorum, diye fısıldadı. Ben sevincimden haykırdım ve onun ayaklarına kapandım. İşte bu anda, benim haykırışımın yüz kulaklı bir akaisadası gibi vapurun her tarafına bir dehşet ve korku çığlığı ya- yıldı: — Yanıyoruz! — Yangın v Binlerce yılan havada ıslık çalıyar, bi. linmiyen bir demir boğuk, cehennemi bir gürültü çıkarıyor, vaâpurun düdüğü acı a- sadece saadeti hayal ediyorum. Ben :5- lıkla güzel melodiler çalıyor, iyı pozlar alıyordum. Fakat o bana bakmıyordu bi | yerini gösterebilindi. Aşkla ısıtılmış, dost-| cı ötüyor, kadınlar hıçkırıyor, kaba ve lukla asilleştirilmiş ve cesaretlendirilmiş| korkmuş erkek sesleri haykırıyor, tıbkı © insan, yavaş yavaş ölmez ve yalnız ölü-| ağır taşlar düşüyormuş gibi suyun için- mü düşünmez, bilâkis yaşar ve hayatını| den tuhaf bir ses geliyordu. Karanlık un gürültüsü boğuk ve| müddet güvertede oturmuştum; derken 0 | kılırsa benim de canım sıkitiyor. Fakat kız yeniden güvertede göründü. İkırılan İzzeti nefsim, kendislie berabor Bu, daha sahilde iken gördüğüm, gün-| hayallerimi de ezmedi. Ve ben şimdi ha- düzün de birkaç defa vapurda rastgeldi-| yalen bu kıza çok yaklaştım.. ben ona ğim bir kızdir. Bu kızın çok güzel oldu-| yalnızlıktan bahsediyorum; o, daha hâlâ ğunu iddia etmiyeceğim; — hayır. Uzun | bana bakmaksızm, sözlerimi dinliyordu, boylu, ince ve kıvrak vücudlü olan bu Etrafımızda hazin bir şiir havası vardı; kız yanımdan bir gölge gibi sessizce geç- | ben de buna âhenk uydurmafa çalışı; Yazan: Nezihe Muhittin — ti. Yüzü yumurta biçiminde, ciddi ve sol. dum. Ben ona, insanın, hayalta olan yapabilirdi. Sonra ben bu kıza bizzat kendisinden bahsediyorum. Onu birinci defa görmüş olmamın ne zararı var? O bana, bilhassa ardım edebilecek olan kız ©- Ben ilk bakışta, bil- hassa onun bunu yapabileceğini hisset- im.. ben artık onu seviyorum, evet seviyorum! Bunun için uzun bir zama- na lüzüm olduğunu mu zannediyorsunuz? gundu. İri ve siyah gözleri düşünceli idi. ' madsızlığından, veya hayatı anlamayışın- fakat Macidi candan seviyorlardı. Genç übbiyeli bir hayat adamıydı. O, akşam- ları yakası kırmızı ceketini omuz!'arına iliştirerek mahalle kahvesine gidip ha kın arasına karışıyor ve bu cehil, m vazı ve fakir insanları hiç yadırgama- oynuyor, beraber nargile içi- , sözlerine, sohbbetlerine, ve derdle- rine ortak oluyordu. Genç tıbbiyeli üs. yeti, cana yakın samimiyeti | Nahid genç ve istidadlı bir şairdi. Öğ- ile yaklaştığı insanları kuvvetli bir Hayat! biyat şubesine uğrar, ondan sonra bü-|(evden çıkmadığı geceler kahvehane tün vaktini büyük ve meşhur ediblerin (sanki! sessizleşiyor ve bütün gözlerde mahfellerinde geçirirdi. Servetifünun bir bekleyişin durgunluğu derinleşiyor- mektebinin ümidli ve vâdli bir telmizi du. Ona şimdiden «Doktor Bey» diyor- idi. Böyle bir gencin aralarında oturdu- lâar ve mühim bir mesele etrafında mü- İğunu bilen o mütevazı insanlar sevinç- | nakaşa ederlerken eğer Macid arala- Hi bir gürur duyuyorlardı. Hattâ Çukur- İrında yoksa: bahçe bostan dolabının gıcırtılarından | — Hele doktor bey gelsin de bir da- ve kurbağa vakvakalarından ilham a- (nışalım... larak yazdığı bir şiiri mahalle kıhvcd' Diye, hükmü bu genç adama bırak- sahbetleri arasında yarı anlar yarı an-|makta hiç tereddüd göstermiyorlardı. lamaz, ellerine geçirdikleri Servetifü-| Nahid ne kadar maverai bir ruh ada- nun nüshasında okudukları zaman öy- / mı ise kardeşi Macid müsbet madde â- le içten coşmuşlardı ki, zamanın müd-|leminin yorulmaz bir arayıcısı idi. gökyüzünde bir kızıllık yanıyordu. Vas purun gerisinde bu mehtabsız gece için gayri tabli sayılabilecek bir aydınlık var« dı. Orada, güverte üzerinde, ayakların gü- rültü ile tepindikleri geminin ard tara- fında, güya ağır bir kumaş parçası tahta- lar Üzerinde sürükleniyormuş gibi bir hışırtı duyuluyordu.. ince bir çocuk sesi, acı acı: (Devamı 15 inci sayfada) —— ——.-rzmnunama— — ——— — — deruni mimarinin en hurda malzemesi- |kocaman insanın kalbindeki esrar düğ- nin bile yakın ve uzak -bir fizik âlemin- den geldiğini inkâr edenlere saklıyâ- madığı bir istihza ile güldüğü için, bu düşünüş aykırılığı birbirlerini pek çok sevdikleri halde iki kardeş arasında ba- zan uzun, derin ve yorucu münakaşa- lara sebeb oluyordu. Macid derin bir sevgi ile üzerinde yürüdüğü ilim yolunun bütün arayışla- rnı müsbet sahalarda etüd ettiği için, düştükleri maddi ihtiyaçların sebebile sığınmağa mecbur oldukları bu hücra ve bakımsız mahallede de incelemele- rine yorulmadan devam ediyordu. Kud- retinin yettiği kadar insanlara yardım etmek genç tıbbiyelinin en aziz ve mu- kaddes bir mefküresiydi. 4 Macid sade ve kayıdsız bir tavırla tavla oynar veya nargile fokurdatırken etrafındaki insanlara mefküresinin gir- gin ve ışıklı gözlerile bakardı. Bir akşam, bir kenara büzülmüş o- lan Murtaza efendiyi pek çökmüş gör- dü. Bu saf yürekli, temiz bakışlı, iri ya- rı adamı çok enteresan bulurdu. Tavla- dikkati çekmeden hiş hafiye korkusunu unutarak: — Yaşa Nahid bey! Diye bağırmışlardı. Yarı Arab, yarı Acem sözlerinin asıl manayı sisliyen mübhemliği arasından, bu şiirde kendi bucaklarının sesini, bo- yasını ve duygularını sezmişlerdi.. Nahid'e uzaktan hürmet ediyorlar, Nahid, her insan: vücudünün gözle'dan sonra nazarı görünen maddesine, deruni bir âlemin | Murtaza efendinin yanına sokuldu. İn- kabuğu nazarile bakıyor ve ruh deni-|ce uzun parmaklı elile gamlı ve mah- len maddeden ayrı kudreti o iç âlemi-|zun düşünen adamın geniş omuzunu n'n mücerred bir mimarı olarak kabul|okşıyarak: ediyordu. Fakat Macid için, ruh, mad-| — Birer kahve içelim - dedi - denin kipırdanışlarından başka bir şey| Bu insanın içine bakan genç ve ateş- değildi Her insanın içinde kurulan|li gözlerle, sıcak temaslı el, sanki bu mesine dokunmuş gibi birdenbire bo- şandı: — Ah, doktor bey! - dedi - Değme ban dinin yüzüne lemeden öbürü devam etti: — Belki seğ de işitmişsindir.. bizim oğlan evvelce kümeslerden yumurta çalarken şimdi de piliç auşırmağa baş- ladı... Vallahi inan bana doktor bey, içimizde soysuz, cibilliyetsiz bir insan yoktur, bu oğlan kime çekti acaba?... Dövmesine dövdüm.. derisinden kan- lar sızdırdım.. bir türlü ıslah olmadı... Nedense bilmiyorum.. artık vurmağa da elim varmıyor!... Murtaza sustu ve düşündü... Çocu- ğün öksüzlüğünden, üvey anasından bahsedecekti. Fakat mahalle kahvesin- go, ne kadar sevip İnansa bile, genç ve namehrem bir erkeğe karılarından söz açmağa bir türlü dili varmadı. Derin en sonra: i içimizde bilme- dı.. ona mı çekti . * diye yüzü derinden gelen bir utançla kızararâk Macide baktı - Ben ömrümde harama göz ucile bile bakmış bir insan değilim... Babam der- sen beş vakit namazında Allahtan kor- kan bir babayiğitti. — Arkası var —