SUN FUSTA Bir daha yapmaz İki komşu karşı - laştılar: — Sizin çocuğu - nuzdan şikâyetçi « yim.. — Neye, ne ya » pıyor? — Sokakta benim yürüyüşümü taklid ediyor. — Ay o sizin yü- Tüyüşünüzü mü tak- Tid ediyordu?, Ben evvelki gün onur bir tuhaf yürüdüğü nün farkına varmış bir daha böyle ab - dal abdal yürüme — Sen evini nasml tanıyahiliyorsun? » v diye tenbih etmiş - — Radyo sesi duyulmıyan ev benimkidir, tim., Buraya gelir Hizmetci, baya » nın odasına koştu: — Bayan, bayan.. — Ne oluyor, ne var? — Yemek odasın- da yangın çıktı. — Öyle ise kah - valtımı buraya ge “ tir. Çapkın maniler İn misin, cin mi, nesin? Gözü sende herkesin; Kırk bir kere maşallah Tu ta nazar değmesin! Konuşman, çıtır çıtır; Yürümen, pıtır pıtır.. Etrafında dönerler Erkekler fır fir hır hir.. : Traş Hasis, berbere gir- di; sordu: Saç kesmek kaç paradır? — Otuz kuruş! — Ya traş? — On kuruş! — Öyle ise be « Bağladım sana gönül, p Yanağın bir kızıl gül; Görey'm haydi güzel b Yüzüme bakıp ta gül! Sözünü bitir, deme, Meramın nedir, deme; Girersem çıkmam sonra, Gel kalbime gir deme! * ** bende, ediniz. " Hoşuma gitmez — Bu kanapeyi de boyuyor musunuz? — Evet! — Ne renge? * — Yeşile.. — İşte bu fena? * — Neye? — Ben geceleri Ç a bu kanapede yatıp uyuyorum., rankli yatak çarşafları hiç bhoşuma gitmez de.. Kaçamadı — Bu hizmetçin kaç aydır yanında? — Üç ay oldu. — Üç ay hat... — Neye şaştın, l Üçay evvel onu p tuttuğum — zaman yatımla — seyahate /’j" çıkıyordum. — Yüz. mek bilmediği için henüz yanımdan ka- — gamadı Z t e * Kaç sigara — Günde kaç sigara içiyorsunuz? —Lâtfen bir kere kapıdan dışarı ba- — Saate bak, sekizi ön geçiyor. kar mmsınız? e İyi ya karıcığım; her sabah, kahe ğ — Niçin? valtıya kalkmıyorsun diye darılırdın. — Karım orada değilse doğruyu söy- — Tek beraber kahvaltı edelim diye bu liyeceğim de!, gece eve gelmedim. — İhtiyatsızlık Erkek evden çı « kıyordu. — Karısına baktı: — Eğer işim çı « kar, geç kalacak o * Tursam sana bir tel- grat çekerim. Kadın güldü: — Hiç zahmet et- me, çekeceğin tel - grafın müsveddesi - ni şimdi cebinde buldum. Herhalde i- şin çıkacak, geç ka- ... Sen hiç böyle sokak gördün mü? — Karımdan ayrıldım, çocuk onda kaldı, apartıman da nim saçlarımı traş — Ya bankadaki paratar? — Onları da avukat aldı, Yolunu bekliyorum Kız senin akşam, sabah, Yolunüu Bekliyorum.. Gâh şurda, gâh burada; Yolunu bekliyorum.. Boşuna değil emek, Bir umduğum var demek, Bu mudur acab sevmek; Yolunu bekliyorum.. Darılma, deme, neden? Alıştım hemen hemen; Sebebini bilmeden Yolunu bekliyorum.. Bilmem ki bu his niçin? Yanarak için için; Bir kere görmek için şülrçnl anneler, çocuklarının şu fena itiyadlarını giderememekten — muztarıb- ruların kimisi başparmağını emmeye ba yılır, kimisi yerden kırpıntı toplar, ağzış, na sokar, Bazıları tırnaklarım | şunu bunu ısırır, elbisezini yırtar, çiğner, yahud da burnunu harıştırır, mütemadi- yen boğazını temizler, göz kırpar... Bu kötü itiyadlar nereden doğar, nasıl | giderilmelidir, sizinle bugün bunları ted- | kik edelim: Yukarıda saydığımız şeylere dikkat e- derseniz mükim bir kısmının ağız ve ye- |mekle alâkalı olduğunu — göreceksiniz. |Pek tabil ve makul... Çocuk, ilk hafta- larda en kuvvetli duygu ve zevkini ağız- dan alır. Anne sevgisi, şefkati bile ana bu vasıta ile gelir. Bilhassa memede bü- yütülen çocuklar mama saatlerinde yi- yeceğin verdiği zevkten daha derin ve kuvvetli bir zevk alırlar: Koruyucu bir sevginin tatlı sıcağını... Bu güzel histen çocuk - elinde olsa » hiçbir an ayrılmak istemez. Halbuki bu- günkü yavru tıpkı bir büyük insan gibi muayyen vakitlerde doyurulmaktadır. Eskisi gibi her ağladıkça sevdiğini ağ- zında bulamıyor. Hattâ modern kadınla- rım çoğu bebeklerini eski anneler kadar uzun müddet emzirm!yor, erkenden me- meden kesiyorlar. Çocuk emzik şişesin » de anne kucağının doyulmaz tadını bu- lamaz, isyan eder. Fakat ergeç boyun eğer. Ve eline geçmiyen o tatlı zevki telâfi için bu sefer kendi parmağını emmeye başlar. Esasen küçüklerin ağaı ellerin- den daha duyguludur. Bebek, oyuncak, kırık kırpık ellerine ne geçerse ağızları- na sokarak yoklamak isterler. İlk dişleri sürer sürmez emmek - gibi bir de ısırmak huyu başlar. Öfkelendi mi, hiç bakmaz dişlerile saldırır. EBtra- fındakilere diş geçiremezse kendi üstü- nü, başını paralar, yakalarını çiğner. ea 5 Emmek ve ısırmak iptilâsındaki ço- Affediniz Guk annelerine onları: memieden: güçlük — Baynumdaki inci kolyeyi natıl bul-İle kesip kesmediklerini sorunuz. Onda Yolunu bekliyorum.. dunuz? dokuz «evet» cevabımı alacaksınız. — Fena, berbad, Şimdi bu huyları birer birer ele alalım. siz! bir kat daha Onları, bize verdikleri can sıkıntımna gö- girkinleştiriyor. re değil, bizzat çocuklara yaptıkları za- — Ne diyorsu- rar bakımından tedkik edelim: nuz? Meselâ: Parmak emmek... İstediği va- — Alfedersiniz. kit ne emzik şişesin!, ne de anne göğsü- birdenbire şaşırdım.. karım, — arasıra nü bulamıyan çocuk bu mahrumiyetini mMmuhayyir olarak bazı eşya âlır da... kendi yumuşak parmağile telâliye çalı» e gır. Bir rahatlık kaynağı gibi geldiği için - aâyni şeye - yürüme çağında da de- Anladım vam eder, Hattâ yıllar geçtikten sonra — Bana iki lira borç verir misin? da uğradığı her güçlük önünde bu ço- — Verebilirim dukluk yadigârını tekrarlamayı unut - maz. Bütün bunlar pek tabiidir. Bu itiyad, esas itibarile telâşa değer bir şekil değil, sadece bir habercidir. Bi- zi, mühim şeyler üzerinde ikaz etmek- tedir. Çocuğun parmağını emmesinden ya gedasının aksadığı, yahud kendinin bir müşkül içinde ve teselliye muhtaç ol- duğu anlaşılır. Buna karşı ilk iş yiyeceği , |düzeltmek, sonra güçlüğü gidermek ve e çocuğu avutmak almalıdır. Otelde Kötü âdetlerden bir başkası: İsırmak. Bazı çocuklar dört, beş yaşına geldikleri — 25 numaralı odada oturan koridar- İhalde bundan bir türlü vazgeçmetler. daki su dolu kovaya çarptı, devirdi. | Annelerini endişeye düşürürler. Birinci- — Pekâlâ, hesabına bir banyo para- | si gibi bunun da üzülecek tarafı yoktur. sı daha ilâve edeyim. İik hoşnudsuzluğunu dişlerile gösterme- ye alışan' çocuk itiyadıni terkte biraz ge- Dlydıık cikmiştir, o kadar... Bu geç kalış, işi güç- leştirmez. Büyükler bunu tamamile gi- * Barhoş evine gel- | gerebilirler. Çocuklarda görülen — türlü di, karısı uyandı; |münasebetsiz huylardan pek azma doğ - — Saat kaç? rudan doğruya müdahale edilebilir. Tsır- mak bunlardan biridir. İsırmaya kalkı- 'Dedi, sarhoş Ce -| şan çocuğu sıikı sıkı tutmalı, öfkesi yatı- vab verdi: şıncıya kadar koyuverniemelidir. — Hirsi — Birl geçtikten sonra zaten ısırmak hevesi de kalmaz. Böyle her sefer sıkıya giren ço- * Bu esnada saat Ü- | cuk, nihayet hiddetin şunu bunu ısırma- gü çaldı. Sarhoş kız- | ya hak vermediğini öğrenir. Yapamıya- dı: cağı şeyden vazgeçer. ç Bulduğunu ağzına koymak, tırnak ke- — Kulağımız ta- | mek, üztünü başını çiğnemek — gibi ğır değil, ne diye'şeyler parmak emmekle ısırmanın hirer birbiri arkasına üç eşidir. Hepsini ayni sebebler doğurur. Üke tüi volüy Bu sevimsiz âdetlerin bazan neden yıl- e kma Jarla sürdüğüne üç şeyle cevab verebili. Bun, ilk vuruşta duy | riz; Can sıkıntısı, tazyik ve büyüklerden ama vermeyi İste- miyorum. Olur ya, belki iade etmez- sin ve iki lira ka- dar az bir para yü- zünden bütün dastluğumuz mahvolur. — Öyleyse on lira ver! dirler: İki ile yedi yaş arasında olan yavış kemirdli. Çocuk Terbiyesi: 4 Çocuklardaki fena itiyatlar nasıl giderilir ? Yazan: An ne Pedler ' a. Büyüklerin çoğu çocuğun ömrü hep güllük güneşliktir, ıçı hıç sıkılmaz sanırs lar. Ne kadar yanlış bir düşünce... Â Biz bir yana çeki'ir, işimizle uğraşırız,, birbirimize dalarız. Çocuğu da bir kenar da kendi haline bırakırız ve bu serbesi- liğin ona sonsuz bir eğlence — olacağını, zannederiz. Çocuğu aramıza karıştırmüe mak, kendi âlemine terketmek itibarile doğru bir prensip... Fakat her çocuğa: tatbik edilecek bir usul değil, Bazı ço« cuk fazla hareket isler, bazısı arkadaşa düşkündür. Bazısının kendi kendine ©- yun icad edecek zengin bir muhayyelesi yoktur. Mutlaka in yardım etmesine muhtaçtır. Bu türlü çocuklar bırakıldıke ları köşede çabucak sıkılıyorlar ve 1â a ilk yıllarda yaptıkları gibi şu, bu münae sebetsizlikle kendilerini avutmaya- çali- gırlar. Buna mâni olmak ıçin çocuklara yala niz başlarına uğraşahi'ecekleri oyuncaka lar vermeli, fazla fazin eğlenceler bul- maâlıdır. Modele göre dızilen, birbirlerle ne uydurularak türlü şekil alan resime ler, boyalı mikâblar bu çocukların zihin ve parmaklarını oyalıyacak en güzel vas sıtalardır. b. Bildiğini okumak, dediğin: yapmak İstiyen, karakteri kuvvetli, zekâsı fazla uyanık çocuklar tazyiko en az tahammül gösterenlerdir. Bunları hiç sıkıştırmaya gelmez. Evde, mektebde — karşılaştıklara bir zorluk, küçük bit kardeşle rekabet; hattâ yeni bir eve, başkı bir memleketa taşınmak zarüretleri bile bunlara tax hammül olunmaz birer mecburiyet gi gelir ve küçüklüklerincek. kötü Sdetli re dönmelerine sebeb olur. Altı yaşında bir erkek çocuğun anhesi bana kendi anlattı. Mektebe başlar bağa lamaz çocuk, paltosunun yakalarını, cö« ketinin kollarını çiğnemeyi âdet etmiş. Ailenin tek çocuğu... Evde rakibi yok. İçi rahat, Fakat mektebde kendine güvesr nemiyor. Yalnızlık #vvuyor. — Öfkelende yor, Bebek iken kızınca ısırırdı. Şimdi herkesi ısıramıyacağın: bilecek yaştadır. Ne yapsın? Hırsını yenmiek kendi yakasını, kolunu çiğnemeye başlamıştırı Kadin çoök Mmaktı hurrket etti: Oğlu: nun evdeki sükün ve istirahatine her za* mandan fazla itina gösterdi. Sütünü arte tırdı. Elma, armud gib' isırılacak — tatlâ meyvaları bol boöl verdi. Eskisinden das ha müşfik davrandı En ufak iytliklerini, övdü. Böylece çocuğurn kendi kendine i». nanma hissi kuvvetiendi. Isırma huyüs! nu az zamanda unu'tu. . &, Bu can sıkıcı halier her zaman çö* cukların kendi — huzursuzluklarındam doğmaz. Bizim end'şe ve ıztırablarımığ, da buna sebeb olabitir. Bilirsiniz. ki et raflarındaki neş'esizliğin büyük insanlâr, — ra bile mühim tesitleri vardır. Acı göm müş bir insan önünor bütün neş'em kaybederiz. Bu bakımdan çocuk ta bizö benzer. Muhitinde kaygu ve keder 3029 dikçe mahzunlaşır. Bunun için derdlerik mizi hiçbir vakit ora göstermemeliyiz. * Dikkat edilecek bir nokta daha V Çocuğu, bu itiyadların hıç birinden Ki tarmakta sabırsız. davranmamalı yandan ona, itiyadın şekline göre, !'" dıimcı olürken bir yandan da m&mk“' olduğu kadar serbest bırakmalıdır. Çü kü: Büyüdükçe nasıl olsı muhitile olâü alâkası genişliyecek, ve ona eski âd€ rini unutturacaktır. Gerçi buna tahammül, oldukça güstü İnsarim bazan sabrı tükenir. Azârla KOf Ku ile, hattâ bazac hi ikr tokatcıkla (Devama M üncü sayfada) — — ee ğ