24 Mart 1938 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 12

24 Mart 1938 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 12
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

12 Sayfa *Son Posta,, nın ikâyesi Mediha hanım otomobilden infp te mevzun vücudüne pek yakışan bir hare- ketle uzun eteklerin, toplayıp mordiven- leri çıkarken, beyaz ipekten süare elbi- sesinin üzerine aldığı siyah kadife kabie nin eteklerini rüzgârlandırarak arkasın- dan gelen kızına doğru başını çevirdi. Annesinin henüz biçbir kırışıkla gölge- lenmemiş görünce: «Ne İstiyor- sunüz!'» diye sordu. Mediha hanım içini çekerek: eYatmadan evvel seninle biraz könuşmamız lâzım: diye cevab verdi. * İçeri girdikleri zaman kapıyı açan hiz- Metçiye gidip yatmasını söyliyen Medi- ha hanım kızına başı ile kendi yatak 0- dasını işaret etti:. eHaydi gel Sevimsa dedi. Sevim gu yerde taş gibi kıpır- damadan dur :ndeki lâma çanta- min sapı İle asabiyetle oynuyordu. Medi- ha hanun istirhamkâr bır tavırla: «Haydi gelsene» diye, tekrar edince genç kız birdenbire başını kaldırdı. Siyah parlak Hilklri âfke Ççinde Yanyortr siz sadasız kahvaltısını etti. Yalnız sof- — Hayır, gelmiyeceğim. dedi, bana -) DDD L Kaşlarını Çata- çeride vereceğiniz nasihatlerle dolu uzun ak önüne oğlı a bir Konferansı biliyorum, ber zamanki gibi v b Bip.gayet. hafif F, esni Annesi küçük bir sevinç feryadı kopararak kızını kucamıamac iştedi, SON POSTA ANA KIZ ARASINDA Yazan: Poride Celâl — Canım neden hayret ediyorsun., Bi- zim gibi onun genç kızliğind& Cevadın |babası ile geçirdiği aşk hikâyesini bilen- Ceyadla baloda fazla dansettiğimi, ona o sesle: ler için bu gayet tabli bir şeydir. Fakat — Karar verdim, dedi. Halil Rıfkı ile| şü da muhakkak ki Sevimin babası pek kadar iltilat etmemin doğru olmadığını evleniyorum. Artık bunu ona “bildirebi- söylemiye başlıyacaksınız Hirsiniz. Mediha henım dudaklarında mahzun| Annesinin küçük bir sevinç feryadını bir tebessüm, kızının sözünü kesti: tutamıyarak kendisini kucaklamak için — İyl tahmin ettin Sevim. Fakat haklı | atıldığını görünce haşin bit hareketle o- değil miyim? Tam Halil Rıfkı ile izdiva-| nu itti, geri çekildi: eın mevzuu bahsolduğu bir sırada Cevade| —— Hayır, diye. mırıldandı. - Teşekkür la flört yapıyorsun, o, zavallı genç çocu- İ istemem, Onu size bırakıyorum, ortadan ğa ümid verecek hareketlerde — bulunu-| çekilmeyi tercih ederek şerefli bir hare- yorsun. Ben bunları sana yakıştırmıyo- | ket yaptığımı sanmaktayım. Sizinle mü- Tum kızım. cadele etmek için benim kadar genç ol- Genç kızın gözlerinde müstehzi bir ışik | manız lâzımdı. yanıp, sönmüştü. Annesine yaklaştı, ite| -Sözünü bitirince soğuk ve mağrur bir ham eden bir tavırla ona doğru parma-|hareketle döndü. Harab, perişan bir hal- ğanı uzallı ve dişlerini gıcırdatarak fısıl- | de yüzü sararmış kendisine bakan anne- dadı: sinin yanından uzaklaştı. — Siz dajma Halil Rıfkıyı öne sürü- * yorsunuz anne ve daima beni Cevaddan| Vakit gece yarısını geçmişti. Düğün uzaklaştırmaya, çalışıyorsunuz. Beni ön-'neş'e içinde devam ediyordu. Bir aralık dan soğutmak için aleyh'nde — olmadık | genç kız duvağımnı topladı. Halil Rifkimmir. şeyler söylediniz. Ne zaman Cevada yak-|uzakta olmasından istifade ederek kala- laşmak istesem aramızda sizi buluyorum.| balığın arasından sıyrıldı, dinlenmek, Bizi ayırmak en büyük emeliniz. Artık| biraz rahat nefes almak için yan odalar- bu meydanda olan bir hakikat. Fakat siz|dan birine geçti. Girdiği odada küşede - bunu yaparken niçin Cevada benden faz-| bir paravanın gizlediği geniş bir koltuğa la sokuluyor, bakışlarınızı onun başin-| kendini attı. Başını arkasına yasladı, de- dan ve gözlerinden ayıramıyorsunuz O-|rin derin içini çekti. Kendini çok perişan nunla karşılaştığınız zaman geçirdiğiniz| ve kederli hissediyor, hele ânnesinin i- heyecanı, konuşürken sesinizin nasıl sev-|çerde Cevadın kollarının arasında dan- gi İle titrediğini hissetmiyor muyum sa» sSettiğini düşündükçe hırsından başı dö- Rıyorsunuz? Bütün bunlar neden? Çün.|nüyordu. Zaten salondan bıraz da onları kü.. görmemek için kaçmıştı. Kapının açıldı-| Devam edemedi. Kadife kabına öfkeli| ğını duyunca yerinde doğruldu. Muhak.- | bir hareketle sarıldı, koridorun öbür ü-İkak Halil Rifkıdır, beni arıyöor diye, dü-| Çuna odasına doğru, sür'atle uzaklaştı. İşündü, fakat seslerden içer: girenlerin Ertesi sabah ana kız kahvaltı sofrasın«İiki eski aile dostu olduklarını derhal ta- da karşı karşıya geldiler. Mediha hanı-|nıdı, paravan mâni olduğu için onlar | Min gözleri hafif kızarmıştı. Gece ağla-| genç kızı görmemişlerdi. Alçak sesle şöy- dıği belli idi. Çok muztarib görünüyor-|le komuşuyorlardı: du. Sevim bilâkis sakindi. Sofrada hiç| — Mediha hanımı gördüa mü, Cevadla konuşmadı ve annes'ne bakmıyarak seseİnasıl dansediyordu?. Son Posla'nın edebi romanı: (8 FF T5 B Mh, Şu Hayat! —— —a0 B OÖ TÜĞĞE ÜĞ EĞÜŞEEÜEE ÜĞÖDT ğ Yazan: Nezihe Muhittin — | Öyle ya gebel kti bu! Çuha çocuk el-|bi birkaç cins tavuk almış ve aralığa bisesini içi çektikten sonra taze yu *İda küçük bir kümes yapmıştı. JMurtaları haydi haydi içi. çekebilirdi. Hermi Murtaza elendi karısının kendi- sine bir çocuk getireceğini öğrendik- ten sonra onu daha benimsemişti. Bu hâdiseden önce on'lara ancak Münirin hatirr için katlandığı halde şimdi ta- | mamile başka gözle, başka yürekle ka- rısına bağlanmıştı. Acar Fatma dama- dının bu ruh değişikliğini sezmekte hiç gecikmedi. Koca adamı en duygulu ye- Tinden bağladığımı biliyor ve nazını, a- zametini, şirretliğini gittikce artırıyor- du. Mürvet de annesinden hiç aşağı kalmıyordu. Karısının huysuzluklarına boyun eğ- dikce Münir daha cok hırpalanıyor ve ihmallere uğruvordu. Fakat gene dok- torun tavsiyesini ara sıra yerine getir- Bir sabah yumurta aramak için kü- mese gidince altı tavukla horozu boğul- muş bularak ön parmağı ağzında kaldı ve hiddetle derhal giyinip sokağa çı- kınca Acar Fatma bir gün evvelden ça- ğırdığı çindgene kadınını taşlığa alarak: — Bak, daha sıcak sıcak.. kanları bi- le soğumadı. Hemen yangın yerine git, boğazlarını kes.. dünyanın parasına sa- tarsın - diye küçük Münirin gözleri ö- nünde boğduğu tavukları çingeneye beş on kuruşa sattı. e Bir sabah gün doğarken Mürvet Mürtaza efendiye bir oğlan doğurdu. Acar Fatma yeni doğanın adını Bekir koydü. — Babamın adı - diyordu - rahmet- linin hatırı kalmasın! mekter de vazsecemiyordu. Getirdiği| Küçük Bekir dünyaya gelince Mur- yümurtaların erteri günü yok alduğu-|taza efendiyi babalık aşkı büsbütün j F dürüst bir erkekti. O zaman gençti, zen- Bindi. Bütün kızlar ona bayılıyorlardı. Halbuki © Sevimin annestne âşıktı. O ai- lesinin itirazına Tağrnen evli bir adam- dan olan çocuğunu, yani Cevadı asıl ba« basına iade etmek şartı ile onu almaya razı oldu. Ne aşk değil mı* — Ben en çok Mediha hanıma acıyo. rTüm, evlâdından ayrı kim bilir ne kadar azap çekti. Hâlâ Cevad onün anası oldu- ğundan habersizdir. Bizim gibi birkaç yakın aile dostundan başka bu hüdiseyi | kimse bilmez. — Kim bilir belki onun Cevada gös- terdiği alâkaya fena manhlar veren mi- safirler bile vardır. İki erkek başka şeylerden bahsetmiye başladılar. Sevim koltukta - büzülmüş, donmüuş kalmıştı. Biraz sonra onlar öda- | dan çıktılar. » Genç kız ağır ağır yerinden kalktı. Pa. ravanın arkasından çıktı. Titriyen eileri ile üstünü başını düzeltiyor, ağlamamak için kendini güç tutuyordu. Birdenbire kapı açıldı. Gelen Mediha hanımdı, kızı- nı endişeli gözlerle süzerek sordu: — Ne o, Sevim neden buraya kaçtın?. Genç kızın perişan bir halde olduğunu görünce koşarak yaklaştı. Sesi titriyordu: — Ah, Sovim hâlâ benimle barışmıyor Musun, fakat kızım bilsen.. Genç kız suçlu ve meyus gözlerle ona baktı, yavaşça mırıldandı. - — Biliyorum. Ve birdenbire annesinin kucağına a- tıldı. — Anneciğim! Anneciğim!, Biraz sonra büşlarını kaldırıp bakış. tıkları zaman ikisinin de gözleri yaşlarla ıslaktı. Fakat şimdi bu gözler her türl ! ! jdüşmüyordu artık. Bu muhabbet yu-; mağının bir ucu Bekire sarıldıkca öbür ! ucu Münirden çözülüyordu. Zavallı Münirciğin kulaklarının arkasından başlıyan sulu bir yara dudaklarının ke- narından çenesine doğru akıyordu. Karnı daha şişmiş, bacakları daha in- celenmişti. Fakat, bunlara rağmen Münir artık sarsak sarsak yürümeğe başlamıştı. Hattâ iki üç kelimeyi ters. ters birleştirerek cümle bile yapıyordu. Yalnız söylediği sözleri anlamak için &-| yor: lışık olmak lâzımdı.. çünkü Münir hem kekeme, hem de etike li idi.. lâkırdı e- derken sol dudağının ucu titriyor, ve sol gözünün hadekası kayıyordu. Bu halile de evdekilerin işine yarıyordu. Bakkala gidiyor, çocuğun bez bohçası- ni taşıyor ve küçük kardeşini oyalıyor- du. Bunlardan birini fena yapsa derhal kıvılcımlı külde siyah maşa kızdırıla- rak Münirin rastgele vücudü dağlanı- yor, ağlamağa başladığı zaman da Acar Fatma maşanın uçlarını zavallı çocu- ğun gözlerine uzatarak: — Sus! - diyordu - şimdi iki gözünü birden ayarım hal.. Bu korkunç fasıl hergün birkaç de- fa tekrarlandığı için Münirin vücudü artık maşa yanıklarının acısına idğman yapmıştı. Kızgın maşanın vücudüne yapışmasına o kadar ehemmiyet ver- miyor, kaçmak ve kurtulmak düşün- 'nü göten #damcağız nihayet dediği gi-|sardı. Küçük oğlan elinden ve dilinden |müyordu. Ağlamıyordu dal Yalnız ka-|tirmedin?. - 'En hiddetli bir gününde Acar Fatma Blart 24 Pul meraklılanrarasında birkaç saat: 2 Pul en mükemmel bir propaganda vasıtasıdır Posta pullarının bütün milyonlarca münevver tarafından dolaştıkları ve biriktirildikleri dünyayı düşünülürse bu hakikat açıkca anlaşılır Ali Nusret Pulhan: — Bence, diyor, pul biriktirmenin, pa- râa biriktirmekten farkı yoktur. Zaten, «pul>» eskiden «para> ya verilen isimdi... Kıymetini bilenler için, bir pul koleksi- Yonu, bir para kumbarası demektir. Hat- tâ bir pul koleksiyonu, bir bakımdan, bir para kumbarasından da kıymetlidir. Zira zaman ve hâdiseler, bir kumbara içine biriktirilmiş olan paraların kıymetini sıfıra indirebilir. Halbuki, koleksiyona yapıştırılan bir pulun kıymeti, zamanla | azalmaz, bilâkis artar... Bu bakımdan, pulu, şaraba da benzotebiliriz. Çünkü pul da eskidikçe kıymetlenir... Bugün, pul koleksiyonculuğu, kârlı, zevkli ve çok ince bir san'at.. bir güzel san'at haline gelmiştir... Eşkiden pul koöleksiyonculuğu, gü- lünç bir hastalık — sayılırdı. Hal. buki şimdi yeryüzünde, altı mil- yondan — fazla pul — koleksiyoncusu sayılabilir. ve yüzde doksan dokuzu münevvorlerden müteşekki! olan bu altı milyon insan arasında, reisicumhurlar, krallar, prensler, loralar, sefirler, nazır-| lar da var... Eskiden maksad, sadece en eski, en na- dir pulları toplamaktı. O kadar ki, kolek- siyon meraklıları, danıgalanmamış, yani kullanılmamış pullara hiç kıymet ver- mezlerdi. Halbuki bugün, pulların da, pul ko- Teksiyonculuğunun da manaları tama- men değişmiştir. Ve bugün, bir pul koleksiyoncusunun Bayesi, sade eski ve nadir pulları değil, en güzel pulları toplamaktır. kinden, öfkeden, kederden uzak muhab- bet ve şefkatle parlıyorlardı. YARINKİ NUSHAMIZDA: Sizi tanıyorum Yazan: İsmet Hulüşsi yık ve çarpık gözlerinin içindeki o sa- bit kinle bakıyor ve başını sallıyordu! kızgın maşayı onun gözlerine o kadar yaklaştırdı kt kirpikleri yandığı halde gene başını sallamaktan başka bir ha- rekette bulunmadı. Münirin en'zayıf tarafı yumurtaydı. Acar Fatma ona bir iki komşu kümesi göstermişti. Günün en münasib zama- nını kollıyarak Müniri bir köşeye çeki- — Haydi! » diyordu « bitişiklerin kü- mesine gir de yumurta getir.. bak ta- vuklar gıtoıdaklıyorlar.. haydi koş! E- ğer dört tane getirirsen yarımını sana veririm. Münir bu yumurta sözünü duyunca küçük bir sansar gibi sinerek kümesle- re giriyor ve getirdiği hırsızlık malın sekizde birini midesine indirmek saa- detine erişiyordu. Bir gün yumurtaları getirdiği zaman Acar Fatma onun yüzüne dikkatlice bakarak: — Beni gidi mundar yumurcak seni! - diye haykırdı - yumurtaların biri ne- rTede? Münir midesindeki yumurtayı keşfe- den bu cadı kadına korkudan üstün bir titreme ile bakarak cevab verdi: — Karnımda!.. — Niçin karnında?, Niçin buraya ge- Nitekim, bütün dünya milletleri de, en güzel pulları çıkarımak için birbirlerile adetâ müsabakaya girişmiş vaziyette- dirler, Herna, posta idareleri, piyasaya yeni pul serileri çıkarırken koleksiyoncuları da nazarı itibara almaktadırlar. Meselâ, Sovyetler, pullarını — koleksi. yonculara beğendirmek ve aldırmak tçin, hayret edilecek kolaylıklar icad etmek- tedirler. Koloksiyoncuların pullarını kölay top- lamaları, ve ucuz almaları için her çare« ye baş vuruyorlar. Faraza, sade kol rek, piyasaya, l miş pullar sürüyorlar ve bu pulları yarı fiatına sattırıyorlar. Bu sayededir ki, koleksiyoncular Sov. yet pullarını kapışıyorlar, Ve neticede de bittabi, Sovyet pulla- rının kiymeti artıyor!.. Onların, bu yüzden kazandıkları şey, sade para değildir. Çünkü bugün, posta pulları, mükem- mel birer propaganda vasıtası olarak ta kullanılmaktadır. Posta pullarının bütün dünyayı dolaş. tıklarını, milyonlarca insam — tarafından biriktirildiklerini, ve yüz milyonlarca göze çarptıklarını düşünürseniz, bu pro- pagandanın hududu hakkında bir fikir edinmekte güçlük çekmezsiniz. Bay Ali Nusret Pulhan, önündeki kıy- metli koleksiyonun bir sayfasını açıp göstererek: — Şu pullara bakın... diyor... Meselâ, şu, altı puldan müteşekkil pul serisi, Le- ninin hayatını gösteriyor. Bu pullârdan her birinde, Lenin Yoldaşın bir başka resmini görüyorsunuz... Birisi çocukluğu... — Öteki talebeliği... Şurada çalışıyor. Şurada nutuk söylü- yor... Şu Lenin namına dikilen âbideyi, şu resim de mezarını gösteriyor!.. (Devamı 15 inci sayfada) — Kaydı.. tutamadım!, Münir fırsat buldukca oradan bura- dan aşırdığı yumurtaları beşe çıkarınca bir tanesini çiğ çiğ yutuvermişti! Bu itiraftan sonra bir temiz dayak yiyerek bu bir tatımlık dünya nimetinin zevki- ni birkaç misli mihnetle ödedi! Münir birkaç günde bir kere hak et- tiği yarım yumurtayı tam yumurtaya yükseltmek için, bütün sarsaklığına Tağmen tam sinsi ve kurnaz bir sansar gibi kümeslere sokulmak maharetini gün geçtikce artırıyordu. İlk zamanlar midesindeki gizli yumurtayı keşfeden Acar Fatmaya karşı hile yapmaktan korktuğu halde birkaç defa dayak ye- dikten sonrâ artık bulduğu dört yu- murtanin mutlaka birini midesine in- dirmeden eve gelmiyordu. Fakat, bu, böyle devam edemedi. Bir gün küçük kümes hırsızını bacaklarından yakalı- yarak koynundaki yumurtalarla bera- ber babasına getirdiler. Murtaza efendi hiddetinden ve utan. cından az daha düşüp ölecekti. O, hay” siyetine küçük kara bir nokta bile kan- durmamış namuslu bir adamdı. Müniri © hiddetle karşısına aldı ve onun acıya karşı idmanlı vücudünü İnce bir değ- nekle kanatıncaya kadar dövdü. Birçok sualler sordu. Fakat Münir başını sal- lamaktan başka cevab vermedi. Niha- yet düşüp bayıldı. V z Arkası var —

Bu sayıdan diğer sayfalar: