23 Ocak 1938 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 12

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

12 Snyfq SON POSTA “Son Fosta,, nın ikâyesi © Benim bu gazetecilik hayatımda bir defasında öyle oldu ki, bütün bir haf- & ta, ne kimse kimseyi öldürdü, ne de - kimse kimseyi soydu. Benim bu işe | Mmüdhiş surette canım sıkıldı. Kimse kimseyi öldürmez, kimse kimseyi soy- © — mazsa hayatın benim için her hangi bir manası kalır mı idi?. Hattâ bu ka- naatimi bizim sekretere bile söyledim.. Hiç olmazsa bir annenin çocuğunu V boğmasını, veyahud, ne bileyim, buna benzer bir şeyler olmasını muhakkak istiyordum. Halbuki aksi gibi bir şey- cikler olmuyordu. Günde üç dört defa polis müdürlüğüne uğruyordum.. faka! vafile,.. Beni teselli edebilecek en ufak bir vak'a bile olmuyordu.. hastanelere koşuyordum., belki sinirli hastanın biri kendini pencereden aşağı atmıştır, diye asabi koğuşlarının önünde dolaşıyor- dum. Fakat yok... Yok... Yok... Bütün şe- NDir halkı ittifak etmiş, vak'a çıkarma- Ddağa çalışıyordu. Haftanın sonu olmuştu. Büyük bir can sıkıntısı içinde kahvede oturuyor, parmaklarımla masanın üzerinde düm- belek çalıyordum.. Bu arada, yanıba- şımda oturan yaşlı bir adam dikkatimi çekti.. hal ve tavrından, kıyafetinden, taşralıya benziyordu... Onunla biraz konuşunca; tahminimde yanılmadığımı anladım. Bu, eğlenmek için merkeze gelmiş, hakikaten taşralı bir adamdı.. Önüun eğlenmek netiyetile Prag'a gel- diğini öğrenince âdeta kendimden geç- ğ ' t tim.. Bu sersem, bu ahmak herif, haf- talardanberi bir tek vak'a cereyan et- miyen bu şehirde nasıl eğlenebilirdi?. Ö, ya Prag'ın vaziyetini bilmiyordu; ve ya ahmağın biri idi.. Kendimi tutamadım. Müstehzi ve reybi bir tavırla: — Demek ki siz Prag'a eğlenmek için geldiniz?.. dedim. Öyle mi?, Fakat siz N Pragda vakit geçirecek en ufak bir eğ- derice vasıtasının olmadığını - bilmiyor muüsunuz?. Bütün bir hafta içinde bu koskoca şehirde bir tek cinayet, bir tek hırsızlık, bir tek karmanyola vak'ası olmadığını bilmiyor musunuz?. Be a- —Odam, bu koca şehirde günlerce sersem sersem dolaşacak, vitrinlerin önünide duracak, başınızı kaldırarak büyük bi- nalara ağzı açık bakacaksınız da saati- nizi bile çalmıyacaklar, Siz de bu şerait altında burada eğlenebileceksiniz! Öyle mi?. Bi: kilo fasülye aşırmak için bütün bir mahalleyi tutuşturdukları o bahti- yar anları hatırlayınız!. Anaların ço- Cuklarını, çocukların babalarını öldür-| dükleri o mes'ud ânları hatırlayınız!, Hayat diye buna derler.. Halbuki şimdiki hayata hayat mı derler?. Kesik kellelerini koltukları al- tına almış insanların sokaklarda konuş- tukları zamanlar artık tarihe karıştı.. İi | yurmağa ımkan yok. Çunku bovle bır pa- YAKINDA MUHAKEMEMİZ OLACAK Yazan: Yaroslav Hüşek Ruscadan çeviren: A, Alaz — Ya sesini kes, yahud da car sıkıntısın bir kama vuruşile hasmının şah dama- rını kesen ve ağzını oraya dayıyan, ve bir çeşmeden su içer gibi kana kana kan içen insanlar bugün parmakla gös- terilecek kadar azalmıştır. İşte hayat o zamanmiş!. Halbuki bugün, maalesef, sizi yolda ısıracak bir kuduz köpeğe bi- le rastlıyamazsınız!. Hâsılı kelâm, bugün bu şehirde can sıkıntısından çatlamak işden bile değil!, Ben, çocuğunun arka tarafına kosko- caman iğne saplıyan annelerin bulun- duğu günleri de yaşadım.. o zaman ha- yat hakikaten manalı idi, şendi.. vakit geçirmek için binbir vasıta vardı.. Siz işte böyle bedbaht bir zamanda bu şehre geldiniz!. Aklınız varsa hemen buradan dönüp gidiniz!... dan kurtarmak için şimdi seni boğarım?» Ben nutkuma daha devam edecek- tım.. henüz içimi boşaltmamıştım., fa- kat artık benim bu sözlerimi dinlemek- ten usanan muhatabım, elile masaya şiddetle bir yumruk indirerek: — Ya sesini kes, yahud da, can sı- kıntısından kurtarmak için şimdi seni boğarım, it!. diye haykırdı.. Üstelik de suratıma kocaman bir tü- bürük attı. Onu dava ettim. Yakında muhakeme- miz olacak. YARINKİ NÜSHAMIZDA: En büyük derd Yazan: Melâhat Sezener Otomobil ile lstanbuldan A vrupaya (Baştarafı 6 net sayfada) Fakat bir daha tekerrüründe cart curt!!> Gene bir şey yok, gene bir şey olmıya - cak!!.. Yirmi senedir dilencilikle geçinen dün- ya sakinlerinde görülüyor ki, haysiyet, şeref filân da kalmamış. Onun için ehem- miyetli bir harb olacağa pek benzemiyor. Olsü olsa işte böyle «ilânı harb» etmeden zayıfları tepelemek bir nevi kahraman- lık sayılacak, Bu işte ne olursa küçükle - rin başına patlıyacak. Feryadlarını du - ati Kitetik Bd D tirdiı ölmüyor mu, bütün milletler ağlı- yan sünnet çocuğunu oyalar gibi, hep bir ağızdan «Oldu da bitti de maşallah, selâmettir inşallah... dive tef çalmağa başlıyorlar. Her iş olup bittikten sonra da çocuğu yatağa yatırıp oyalamak ka- lıyor: «Sen merak etme, yakında yaran ka - panır, hemen ayağa kalkarsın!» diye... İşte bu hay huy arasında, Avusturya ve Âvusturya gibilerinin kolay kolay di- lencilikten kurtulacaklarını pek zannet- mıyorum Vaefı R Zobu -.. elti Baş, Giş, nezie, grip, romatızma ve Lucün ağrılarınızı derhal keser. İcabında günde üç kaşes alınabilir. YESEERERRN GİLA LKT M A, Denizcilık bahisleri — Yüzen Buz Dolablarl (Baştarafı 8 inci sayfada) Bundan maada meyva nakliyatı için gemilerde cebri hava cereyanlı daireler |bulundurmak lâzımdır. Ve bu İtibarla «Yüzen frijiderler» çok pahalıya malo- lan gemilerdir. Meselâ böyle gemilerde bir sürü makinistler vardır ki bunlar ge- minin sevk ve idaresile alâkadar değil - dirler ve vazifeleri gemideki sayısız don- Gurucu cihazlarla buz makinelerile, so - ğuk hava cereyanı veren dakik ve hassas âletlerle meşgul olmaktır. Sonra bir me- sele daha vardır. Denizde bir vapurun makinesi bozülacak olursa fırtına olma- mak şartile bozuk makine tamir edilebi- lir. Halbuki et ve meyva nakleden bir geminin soğutucu makineleri küçük bir ârızaya uğrayıp «bu makineler beş on saat duracak olsalar binlerce ve binlerce sterlin kıymetindeki bir hamule mahvo- labilir, Diğer taraftan bilhassa meyva nakli - yatında vaktin büyük bir kıymet ve e - hemmiyeti vardır. Bu itibarla meyva ta- şıyan möüdern gemiler alelâde şilepler - den daha fazla sür'atli, binaenaleyh daha masraflı teknelerdir. Sıcak memleketler- de kesilmiş bir hayvan şayanı hayret bir sür'atle bozulur, kokar. Hattâ son za - manlarda yapılmış olan bir tayyare ile Bir Rus Prensinin hatıraları *t nakli tecrübesinde tayyare patte: " CER üvadan geçtiği müddet zarfında * w | tin kokmuş olduğu görülmüştür. hab | :amanlarda soğuk hava tertibatıni h!? gemi inşası da bir ihtisas şubesi gelmiştir. Ve günün en müke modern sabih «soğuk hava dolablaf? ,J artık hem et, hem meyva taşü'l' Doönmuş et için ayrı, meyvı de ayrı gemiler yapılıyor. (1935) yılında Fransız «Fresin risefain şirketi hesabına inşa ed lan - (2000) tonilâtoluk «Cap des motör gemisi ile, cenubi Amerikâ giltereye meyva taşıyan «Mavi şirketinin- (11,900) tonluk «Tuscan motör gemisi eyüzen frijiderler» mütekâmil nümuneleridir. Uzak ve bereketli diyarlardan fakiyetle et ve meyva nakli AvrllP' sadiyatında büyük değ! sıkhkler getirmiş bir keşifdir. Maama[ıh hassıslar bu sahada daha keşfediı' | ve müstehlike daha mütevenni gld' deleri arzedebilmek için şrıı'n'lıt“'-'i müstahsilinin durmadan dinlenmede? * lıştığını söylüyorlar, | Bakalım, insan oğlu deniz nıu—”= kolaylaştırmak için daha neler, nelef fedecek?.. — A, Cemalettin Saracoğ* M & x d Bi *l Z X çi 'î M 1 h | | ! | S ! 1 . '?' in v?-t 1 | 1 ')l | | 1 1__ (Baş tarafı 9 uncu sayfada) sında gördük, Bu tezahürler, gazeteler - de bolveşiklerin hiçbir muvaffakiyet kazanamıyacakları hakkında gördüğü- müz mütalealara rağmen bizi büyük endişelere sevketti, Filhakika günler geçiyor ve Kerens- kiden vâdettiği cevab bir türlü gelmi- yordu. Binaenaleyh Petrograda dönmi- ye karar verdik. İhtilâlin tam patladığı gün Gazina'da (Büyük Dük Mişel) e |öğle yemeğine gidecektik. Tevkif edil- mek korkusu ile son dakikada vazgeç- tik , Bu ihtiyat, kurtarıcı bir ihtiyatmış... Lenin iktidar mevkiine geçiyordu. Evimizden top seslerini, ve kışlık sa- rayın bombardımanını işitiyorduk. Karskoe Selo'da merhametsiz bir bo- guşma vardı. Her gece tüfek ateşi yapı- lıyordu. Buna o kadar alıştık ki nihayet işitmez olduk. Nefyedilerek.. kardeşlerim Petrog- raddan ayrılmak mecburiyetinde kaldı- lar. Bununla beraber halk arasında da kolera hüküm sürüyordu. Bir gün bana hastalıktan ölenler için mezar kazmayı ve sokak süpürmeyi emrettiler, fakat son dakikada sıhhaten fena olduğumu görerek odamda kalma- ma müsaade ettiler. Hayat imkânsız bir hale gelmişti: E- vımızde araştırma yapılıyordu, dostla- rımız tevkif ediliyordu. Bununla bera- ber ben henüz tevkif edi iştim. Bu kadar çekinilen hâdise en az bek- “ Son Posta nın edebi romanı: 44 Bir Genç Kızın Romanıî «Senden sadaka değil, sevgi ve hima- ye bekliyordum!» derken bu sözlerde «Tatarlar» ailesinin gururunu görmü- yor musun sen? Bir de kendinden bah- setmeğde cesaret ediyorsun... Sen de onun gibi değil miydin? İstanbulda yal nız kalıp çalışmağa başladığın günler- de babanın vakit vakit gönderdiği pa- raları: «Ben kendimi kayırabiliyorum; onları oradaki ihtiyaçlarınıza sarfeder- sen beni daha çok memnun edersin» sözlerile geriye çeviren sen değil miy- din? Sen değil miydin babanın bırak- tığı borçları «Ailemizin namusu var'» diyerek son habbesine kadar ödeyen? Sen değil miydin mektebi bitirdiğin zaman sana teklif edilen çok zengin bir kızı: «Tatarlar ailesine mensub bir er- kek kendisini para ile satmaz!» diyerek reddeden? Söyle, sen değil miydin? Bir de şimdi senin gibi gururla şahlanan bir kızı ezmek, hor görmek istiyorsun, Hakkı var Selmanın, ...0 bizden sa- daka değil, sevgi bekliyor. İşte ben de ona sevgimi vereceğim, onu yanıma çÇa- girıp bağrıma basacağım, Muazzez Tıluın Berlrınd Öfke ile karışık bir isyanla titriyen halasını Fuad hiç böyle heyecanlı ve sinirli görmemişti. Onun oldukca iyi tahsil görmüş ve okumuş bir kadın ol- duğunu bildiği halde bu sözlerini hay- ret ve takdirle karışık bir acı ile din- lemişti. Fakat ihtiyar kadının helecan- dan nefessiz kalan göğsünü iki elile ba- sarak hıçkırması genç adamın ruhun- da ,0 vakte kadar gizli kalan bir teli tit- retmişti. O şimdi bütün kalbile acıyor- du: Karşısında ağlıyan bu ihtiyara, tâ uzaklarda kimsesiz kalan genç kıza, didinmekle geçen kendi ömrüne, servet ve sâman - içinde büyüdüğü halde sefil ölen babasına, amcasına, büyük baba- sına, herkese, bütün insanlara acıyor- du. Elinden gelse, o dakikada dünyada- ki bütün zavallıları kucaklıyarak bağ- rına basacak, onların acısını dindirmek için irade ve azminin bütün kudretini sarfedecekti. — Sen ağlama hala ;hakkın var, Sel-| maya yardım edeceğim. — Hayır oğlum, artık iş işden geç- ti. Bundan sonra o senden hiçbir şey kabul etmez. Bunu kendi içimde gibi anlıyorum. Onda açlıktan ölse bile kim- seye boyun eğmiyen inadcı ve mağrur Reşidimi görüyorum ,Bilâkis ona iyi- lik yapmak istersen beni rahat bırak, onunla ben meşgul olayım! — Peki hala; bunda da hakkın var. Fakat bir şartla: Ona aid her şeyi bana haber vereceksin. — Niçin? — Çünkü artık benim de kalbim ko- nuşmağfa başladı, ben de uzakta ka- lan küçük kardeşimi sevmeğe başla- dım, senin vasıtanla onunla ben de alâ- kadar olmak istiyorum. Bundan sonra |senin arkana gizlenerek onu mes'ud et- meğe çalışacağım ve bunun için hiçbir fedakârlıktan kaçmıyacağım. Görecek- sin, ikimiz birleşerek onu dünyanın en mes'ud kızı yapacağız hala... Ve ihtiyar kadın, göz yaşlarile boğu- larak ona elini uzattığı vakit Fuad bu uzanan eli içimin en derin sevgisi ve saygısı ile öperken kirpiklerinin ucu- nu nemleten bir heyecanla tekrarla- mıştı! — Reşid amcamın kızı saadete kavu- şacak; şimdiye kadar çektiği mahrumi- yetlerin acısını çıkaracaktır; buna ye- min ediyorum hala... | O günden sonra Fuad verdiği sözü itutarak Selmanın hayatile alâkadar aol- muş ve halasının elile onu mes'ud et- mek için hiçbir fedakârlıktan kaçma- mıştı. Selmanın zeki, uyanık ve güzel bir genç kız olduğunu, kendi tahminin- den çok daha yüksek bir tahsil derece- si olduğunu ve hele onun, ismi bütün anladıktan sonra onunla meşgul olma- yı çok tabii bir vazife olarak görmeğe başlamıştı. Ona karşı kendisinde baba şefkatine çok benziyen bir ağabey ya- kınlığı görüyordu.. küçük şımarık kız kardeşinin bütün — kaprislerini yerine getirmiek için yarış edercesine çalışan bir ağabey. Selma İstanbula yerleştikten sonra onu hemen görmek, ona kendisini tanı- tarak affettirmek istemişti, fakat bun- da da halası önüne geçmişti: — Hayır eğlum; onun gibi akıllı bir kız hemen vaziyeti kavrıyarak anlar ve bütünr emeklerimiz boşa gider. Açtığı- mız kütübhanenin ve yaptığımız her şeyin senin tarafından geldiğini anladı- gı dakika onun «Tatarlar» inadının tu- tacağını ve her şeyi kırıp geçeceğini biliyorum, — Öyle ama, ben onu görmek, onu tanımak istiyorum artık. — Bunun kolayı var oğlum; nasıl ol- sa sevin ömrünün yarısı İstanbulda ge- çiyor; kütüphane gibi herkesin girip çıkması serbest olan bir- yere sen de her hangi bir müşteri gibi gider, onu lediğim zaman vukua geldi: Çekanın Çeviren: Mahmud Yesari —4 salonlarda arılan «İspinoz» olduğunu lid her şeyi birbirlerine haber gönderdiği askerler içeri girdikld;;- man yatağımda hasta yatıyordum. derece hararetim vardı. Zevcem ri yaş içinde, hiç değilse i M kadar beklemelerini rica etti. '. mediler. Ve Romanoflar tarafındat! kerlerinin hayatına ancak nefYJ” ve öldürmek suretile alâka gös ; şeklinde mukabele ettiler. B“mıfl beraber zevceme benimle birlikte lis müdüriyetine kadar gelmek müst adesini verdiler. (Sonu L"'_'/’l llllllmllllll Şehir TiyatroS” Dram kuıınındl | Bugün saat 16.80 dü ve akşam saat 20.3 “. PERGÜNT Dram 5 perd IIIIIIIII Yazan : Henrik M Komeli kısmında Bugün saat 15.30 da ve akşam saat 20.30 da AYNAROZ KADIİ Yazan Celâl Musahib oğlu Ko nedi 6 tablo Yazan : Celâl Musahib / ERTUĞRUL SADİ TEK TİYATROSU Yarın gece! (KADIKÖY sUBK”” Çarşambı (ÜSM HÂALE sinem HANIMLAR TERZİHANESİ Vodvil 3 Perde: görür, hattâ onun hayatını yl”' takib edebilirsin. Ker + — Gizliden gizliye, ve © beni madan değil mi? ğ — Ne zararı var çocuğum? 9". bir müddet sonra ben de İstanbulâ p dip acnu göreceğim; ©o zaman bulurum. — O halde senin fikrince W İ amcamın kızını kendimi tlnlw 3 gidip görebilirim. y —- Tabit... d Dürüst ve açık vaziyetleri sevefi ’ avukata bu «oyun» biraz garib V€ görünmüşse de ihtiyar ve tech ' lasının bunda da haklı olduğunu lim €tmekten kendisini — BSenin dediğin gibi olsun lıı“’, kat bir gün küçük inadcı kız vpi bahatli bulursa mes'uliyeti senif J ne atacağımı şimdiden haber rum, Aralarında bu gizli ittifak ak&du' dikten sonra Fuadla halası, Selmâ "nı’ ğe ve mektublarının mevzuunu genç kıza hasretmeğe başlamışwd""’gı — Mühim bir sipariş vermek rum; kime müracaat edebilirim? -- Bana söyleyiniz efendim. M 4 — Kütübhane sahibile h tercih ederim, * — Arkası var ©

Bu sayıdan diğer sayfalar: