15 Ocak 1938 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

B Trk ağisi — Dü a — yağgü ller Bi.qâ" KA POSTA KADIN Soğuğun cilde / verdiği zararlar il : — K T B dşt SÜN Hldiıqler Karşısında ÇAMAŞIRLAR relerde, geçen hafta gördüğünün iki mis- li çamaşır görürdün.. Hele sen yazdığım mektublardan bir kaçının kopyasını oku! Önüme koyduğu mektüb kopyaların - dan lâalettayin bir kaçını okudum: Birinci mektub: Gerek sizin ve gerek ailenizin çama - şırlarımın en fena cinsten olduklarını pencerede kuruttuğunuz zaman görüp öğrendim.. Daha iyi cins çamaşır alıp giy menizi tavsiye ederim.» İkinci mektub: Sayın bayan, Ben sizi sokakta gördüğüm zaman çok takdir etmiştim. Giyinme zevkiniz fev - kalâde idi. Fakat tesadüfen pencerede kuruttuğunuz çamaşırlarınız gözüme iliş- ti. Birdenbire şaşırdım. Sizin gibi ince zevkli bir kadın nasıl olur da yırtık ve eski çamaşırlar Biyebilir...» Üçüncü mektub: « Bu devirde gecelik entarisi giymek bir geriliktir. Halbuki siz gecelik enta - risi giyiyormuşsunuz.. Bunu nereden mi biliyorum.. Üğrenmek güç değii ki, yı - kandığı zaman pencereye asıyorsunuz, ir dostumu arıyordum. Evinin B kapısını çaldım. — O şimdi başka bir mahalleye taşın- dı! Dediler. Adresi öğrendim. Ve dostumun yeni taşındığı evin yo - lunu tuttum. Mahalleyi buldum, sokağı buldum. Sokak bütün İstanbul sokakları gibi bir sokaktı. Sokaktaki evlerin pence- telerinde bütün İstanbul evlerinin pen- cerelerinde olduğu gibi kurumaları için asılmış çamaşırlar vardı. * Dostumla, sEkağa karşı bir odada otur- duk. O, pencereden baktı: — Dünyada en sinirlendiğim şey, de - di, pencerelerde çamaşır görmektir. — Ne çare, bütün İstanbul böyle.. — Bütün İstanbul böyle ama mademki bu sokağa taşındım. Bir haftaya kalmaz kaldırtırım. — Belediyeye mi müracaat cdecek - sin? 5 — Ev ev dolaşıp, pencerede çamaşır görmek sinirime dokunuyor mu diye - ceksin? Berlin ve İstanbul şehirlerini mukayese |Berlindeki caddelere de “cadde,, diyorlar, bizimle'| de.. Olimpiyad oyunları yapılan muazzam stady of* “stadyom,, adını takmışlar, Taksimdekine d& Yazın: Vasli Rıa Zoba j & Soğuk yerlerde yaşıyan köylülere ba- kınız. İlk gençliğini geçirmiş - olanların « bilhassa sarışınların - burunlarında, yanaklarında ince ince kırmızı çizgiler a : görüyorum.» görürsünüz. Bunlar birleşince uzaktan | — Ne münasebet.. Dördüncü mektub: bütün bir kırmızılık gibi görünür. Ve — Peki ama ne yapacaksın «Bayan, yüzün güzelliğini fena halde bozar. En iyisi, deriyi her hangi bir yağlı rmaadde ile koruyarak, büu kırmızılıkların hiç olmamasına dikkat etmektir. Olduk- tan sonra en pratik çaresi marul veya sa- latalıktan yapılmış krem kullanmaktır. Salatalık kremini burada kolayca bula - 'bilirsiniz. Yüzün soğuktan en çok mü - teessir olan tarafı burun ucudur, Fazla rahatsız olduğunu duyar duymaz derhal, içine bir kaşık boraks katılmış, soğuk su ile yıkamayı unutmamalıdır. Bu mevsimde dudağa kuru boya sür - mekten çok çekinmelidir. Güzel bir rob aa — Ne yapacağımı ben bilirim, bir haf- ta sonra gel, bak bakalım bir tek pence- rede bir tek mendil olsun görebilir mi- sin , — Merak etmiştim. Haftayı iple çek- tim. Ve nihayet hafta oldu. Ben de dos- tumun evine doğru bir kere daha yol - landım. Sokağa girdim, sağlı sollu evlerin pen- ceralerine baktım. Pencerelerin hiç bi - tinde asılı çamaşır yoktu. Dostum güler yüzle karşı'adı: — Nasıl, dedi, dediğim gibi olmadı mm? — Evet, doğrusu tebrik ederim. — Meseleyi şikâyetsiz, gürültüsüz hal- lediverdim. — Aman şunu bana anlat! — Komşulara mektüblar yazdım. — Çamaşırlarınızı pencerelere asma- yın diye mi? Öyle yazmış olsaydım. Bugün pence- Evvelki gün sokağa çıkmadınız.. Se - bebini kolayca anladım. Bir çif* çorabı - nız var. Onu da o gün yıkamış pencere- ye asmıştınız...» t Dostum sordu: — Daha okuyacak mısın? — Hayır lüzum yok! * Dostumun bulduğu usul mükemmel - di. Ayrılırken bana da tavsiye etti: — Sen de komşularına bu tarzda mek- tublar yazabilirsin; şunu unutuyordum. Mektublara imza aftmıyacaksın, gerçi imzasız mektub yazmak doğru bir hare- ket değildir ama böyle işler için bu ah - lâk kaidesi mevzuu bahsolamaz. — Ya imza atarsam. — Sakın ha, sen onların temiz çama -. şırlarını pencereden kaldırtmadan, senin bütün kirli çamaşırların sokağa dökülür. İsmet Hulüsi K saz aa ea din di anmadler dt di M -— —& 1936 Olimpiyadlarının yapıldığı muazzam. stadyom İnsan, azametli eserlerin karşısında kurmak için yirmi bir metre kendini öyle küçülmüş, öyle büzülmüş, ezilmiş görüyor ki.. sonra bu eserleri ya- panlara da «insan» diyorlar, bana da... Onların da kulakları, burunları, ağızları var; benim de... âma onlar neler yapıyor- lar, haniya benimkiler? Onlar nasıl yer- lerde yaşıyorlar; ben nerelerdeyim? Berlinin yirmi beş metre genişliğindeki yoluna da: «Cadde>» diyorlar; Beyoğlun- dakine de... Oradaki «Burgteater» bina - sına da «tiyatro» diyorlar; Tepebaşında- kine de... Olimpiyad şenliklerinin yapıl- dığı yere de «estadyom» adını tak- inilmiştir. Hadi çala kürek inilll kan kumların atılma işinin gü$* nakliyatın ehemmiyetini düşüne” sin? Çıkan kumlar nereye ve * mış? İşte bu da Olimpiyad mü5 rında birinci gelen atletlerin 15? |zılı olan şeref sütunu... Baş tâ gördüğün «Erkan - Türkei» dâ dir. «Erkan» pehlivan Yaşarın $7 Uzun uzuün buü yazının başınd”- o bizim başucumuzda, öylece j «Türk» ismini oraya yazdırabilef a > —ü - Haai B aZ —. mışlar, Taksimdekine de!.. cuğa ne mutlu.. bu sahalarda, ©& Otuz sekiz mödeli bir arabaya «oto -| sgusamış bir milletin efradına İ ' . &. 5 ıJ bil» dedikleri gibi, yirmi yedi modeli,| taş, serin bir pınar kadar terahlık _. u" arl l yor mu ""Z ı içi dışına çıkmış bir hurdaya da «otomo-| yor... . bil!» demiyorlar mı? Maamafih bakıyo- Eski «anfiteatr» şeklindeki & rum da, kimsenin kimseye kabahat bu- Kuşların tabii harareti 43 derece kadardır İnsanın tabii harareti 36,5 ile 37 san- tigrad arasındadır. Kutupta yaşıyar bir insanla bir hattı üstüva sakini arasında bu hususta hiçbir fark yoktur. Atın tabii harareti 38 dir. Fakat en fazla : dereeci hararet kuşlardadır. Tavuk ve ördeğin tabil harareti (43) derece kadardır. Bir fili yatırmak için 55 kiş'ye lüzum vardır arasında bir mukayese yapmak için bir fil ile insanları güreştirmişler. Neticede ancak (55) kişi ip takarak bir fili yere yatırabilmiştir. “ Bu ev bir Manastıra benziyor,, Bir kadın okuyucumun yolladığı mektubdan bazı satırları aynen alaca- Bim, diyor ki: «— Ben kocamla üç küçük çocuğum arasında mes'ud ve sakin bir hayat ya- şıyorum. Gün, ay ve sene benim için bir su gibi sessiz geçiyor. Fakat bü sa- bah bir cümle işittim ki beni düşün - dürdü. Bu cümleyi söyliyen çocukla - rıma ingilizce öğretmek için buldu - ğum mürebbiyedir. Bu kadın bizim gelenimiz gidenimiz olmadığına dikkat etmiş, evin sessizliğini garipsemiş o- lacak ki bir aralık: — Ne kadar da sakin yaşıyorsunuz, bu ev âdeta bir manastırdır, dedi. Güldüm: — Evet, öyledir. Misafirliğe çok git- meyiz, bize de gelen olmaz, —dedim. Öyle dedim ama, sonra düşündüm: — Hayat bundan mı ibaret? Kocamın işi çok. Erken gider, geç gelir. Ben de evde bir mürebbiye ila bir hizmetçinin bulunmasına rağmen İşden baş alamam. Hayatımız — çalış- makla ve üyumakla geçer. Hakikaten yaşamak bu mudur?» * Okuyucumun sözlerinin alt tarafını l ha ,taktır. iktibas veya hülâsa etmiye lüzum gör- müyorum. Vaziyetini anlamışsınızdır hükmünüzü verebilirsiniz. Kendi hesa- bıma ben her şeyden evvel okuyucu - mu mürebbiyenin sözlerine karşı ika- za davet edeceğim. Bununla beraber Japonyada insan kuvvetile fil kuvveti okuyucumun anlatışından, anlaşılıyor ki bu sözlerde hakikatin hissesı yok değildir: — Hayat sadece çalışmakfan ve u - yumaktan ibaret sayılmaz. Sükünete alışmış olabilirsiniz, fakat fazla ses sizlik nihayet sizi bıktırır, biraz ha - rekete, biraz görüp dinlemiye ihtiya- cıniz vardır. Bu sizin için istikbal ba- kımından bir vazife de sayılır. Ön - ların güneşten derhal gözlerinin karar- Masını istemezseniz, itiyadlarına biraz hareket vermelisiniz, Fakat itiyadı bir denbire tamamen değiştirmiye de gel- mez, haftada bir sinema, bir tiyatro, çocuklarla birlikte gidilebilecek — bir çay, çocuklu aileler arasında haftada bir olsun gidip gelme kifayer edebilir, fazlasını aramayınız. * Şişlide Bayan «H. C.» ye: Mademki evlidir, mademki çocuk sâhibidir, kendisine iyi bir niyet Aatfe- dilemez, biraz eğlenmek istemiş ola - TEYZE — Bu rob, Hollywood'da tanınmış ar - tistlerden birinindir. Sade, şık ve çok genç gösterir. Beli geniş bir sentürle sı- kılı. Korsajı büzgülü, eteğinin önü bol. Bu etekler pek yenidir. Ta lacak hali yok.. her şey dengi dengine.. adamına göre eşya, eşyasına göre zemin... Eğer daha iyisine lâyık olsaydık, tabia - tin cereyanı bizi bu harabelerin içinde bırakmaz, kâşanelere naklederdi. «Er- babı hüner pabuçlukta kalmaz! derler a... Eğer biz de onlar gibi hüner erbabından olsaydık, gömülüp kaldığımız çukurdan «imdad borusu» çalmamıza lüzum kal - mazdı.. «Gel de sana Berlinin yeni stadyomu- nu gösterelim!» dedikleri zaman, bu ka- dar muazzam bir eserle karşılaşacağımı hayalimden bile geçiremiyordum.. daha kapısından girerken bir ürperma aldı. İn- san iradesinin karşısında dilim tutulmuş gibiydi. Dostumun kulağıma fısıldadığı cümleleri ezberler gibi, içimden tekrar ediyordum.... «Şu gördüğün saha yüz bin kişi alır. Altı, çinilerle döşenmiş şu ha- vuz yüzmek için yapılmıştır. Şu mey - dan, beygirlerle oynanan oyunlar için- dir. Şu kat kat sedli geniş yer bin kişi a- lan kazinosudur. Top sahasının üzerinde- ki çimenleri biçmek için şu gördüğün yürüyen tekerlekli etraktör» dür. Gördü- ğün Olimpiyad kulesinin yetmiş altı met- re boyu vardır. Üzerindeki çan, on beş tiyatrosu da bu teşkilâtın yanıl almış, bütün asaletile istirahat duruyordu. Yirmi bin kişiyi barındıracak kadar geniş olan divenli» tiyatroyu aydınlatmak narlara dizilmiş hesabsiz — proj” | imrendim.Onların bir tanesini bile ” bu ceğimiz için, bayramda, çocukla caklar etrafında hayran hayran ları gibi, ben de bunların arasın” ran ettim. Bu meydanda <H bin kişilik koro ve bir o kadar varmış. Âman Âllah! O ne ilâhi B miş!,.. Cenneti âlâda bile, h : mezlerine böyle güzel bir şey Vö” «üç bin kişilik koro!» Bunları G7 mübalâgalı palavra hikâ) yona yakın olan hepimizi, şöyle Sonra da, böyle teşkilâtlara F, lan milletlerin yaptıkları san'at bizimkileri mukayese etmeğe KA mizde bir takım insanlar var k5 F tonluktur. Bu gördüğün arazi hep kum- luktu. Bu muazzam binaların temellerini lara tahammül edemiyorum.. * Bacaksızın maskaralıkları : büyük bir piyango çıkmış kıdıl (— 4fi nanmış. İki yüz elli kişilik ork€ (Devamı 11 inci sayfada) 2 U mişlerdir. «İki yüz elli kişilik oK hatırlamamak kabil değil. On ı;ğ olsa, yukarıdaki rakamların dö_. kadar, değil söyliyen ve çalan, ©— sini bilen bile süzülüp çıkamaz'- » F Ustura kayışile düelloj_(' w ğ | y - ar Te ae

Bu sayıdan diğer sayfalar: