2 Binek .— “Ben bir timarhane kaçkınıyım!; Bir sa Mezarlıklarda yatan 30 se rhoşluk hikâyesi nelik muallim maceralarını anlatmıya devam ediyordu Röportajı yapan: Farak Küçük (Tercüme ve iktibas hakkı mahfumdar) Uyanıyorm, bi silkindi, İamap, <rede kalmış. > Ker i Mi m idi - > Ha, aşk denilen orada öğ. indim evlâd. Ker . kür. Kate, Korya iki a ay. Müslümanlar, da.. Hıristiyan. uş gi- diye Küir, Korya yada bir çay bu Sayın kena; ara - vardır. Bizim mekteb de rında idi. Arkadaşlardan d.N izca hocası Selim Sabbah var- deği İdi. Bir akşam beni evine Ga 8iti. Orada bir Nasturi dilberi ile “muştum. Ama ne dilber ? Hâli kâfir, zülü kâfir, çeşm kâkir, Tımarhane laboratnarlarından biri ilim. Onu nikâhla alacağım. İ Selim Sabbah ne yapacağını şaşır İti. Yalvarıyor: i — Aman Nihad beyciğim. Bu işi va- rın yapalım.. gece vakti imam nerede | bulacağız. Mutasarrıf falan içeride,, du- yarsa kötü olacak.. İ — Ne olursa olsun. Ben mutasarrıf fi- SON POSTA Ne Taraskanlu Tari- farcu'u bilir, nede Marsilyalı Mariyüs- le ahbabdır. Fakat böyle olmasına rağ- men Dinana anadan doğmuş kadar av &- İ şiktdir. Av aşkile avcı ok muştur. Avci olmuş- tur ama dadı hak ka. biliyet o kula nasib Jolmadıfı için usta avcılarla aşık atmak istediği halde acemi avci kalmıştır Acem! avcının e- vindeki fino köpeği: — Havhav! Dedikç da; — Av av! | Der... İçini çeker: | — Ah bir ava çıksam, aslanlar, kaplan- lar, gergedanlar, timsahlar, siyah ayılar, cemi avcı el'aman, İlân tanımam.. git bana Cemileyi getir beyaz ayılar, deve kuşları, saksağan kuş Serteser iklim hüsnün kâfiristan oldu hep. sara Pana rahat kalmamıştı, Aşkın ola ni sarhoş etmişti Etrafında aYordum, Fakat kız oralı mı ya. biimggerneğe hâcet var mı? Bu duhteri , Sn kâlbimde açlığı yaraları ra- etmeğe çabalıyordum. öğrenen arkadaşlar: 7 Aman Nihad dediler. Dikkat et! an Vazgeç. Mut Başına iş açar. Ale “ulasarrıf banâ ne yapar, dedim. Dr ami cirmi kadar yer yakar gü *ger kazın ayağı öyle değilmiş. Bir G ., larif memuru beni davet etti. ittim; > Nihad efendi, dedi. Hal ve tavr- İN hocaya yakışmıyacak kadar şar * hazar. Akşamdan sabaha, sabah- a kadar içiyorsunuz. Dersle- İN e sarhoş giriyormuşsunuz. Bu hayırı €vam edecek olursa hakkınızda 1 olmaz. i meki, a ayrıldık, Belim 55 gün sonra mutasarrıfın bizim haber abbahın evine davetli olduğunu -* aldım. Başladı içimi kurt kemir- tini ir daha yapmayız, de- iy, tasarı dildadem ile aynı sakaf a bulunduğunu, karşı karşıya ©- Mi tasavvur ettikce çileden çı- Mick Kederimi unutmak için bir adım aldım Çay kenarına gittim. Baş- Bir Sekiştirmeğe, Şişe bitti. “ $'Şe daha aldım. O da bitti. Bir ie daha i daldürttum. İçten, kurdum, e >> Sevgi Ge evlâdır. Meam, Z yaşamaktansa, yaşama- dedim. Evime gittim, ta Ki Sabbah beni o ha'de görünce De ald Birdi. Yandaki odalardan biri- << Ne oluyorsun Nihad bey? dedi. Cemi € olacağım, ölüyorum, dedim. © İçin ölüyg; C enin şim- p Mutagr rum, Cemilenin şim oi Enf denilen © nabekârın ya- Voru urduğunu düşündükce .çıldırı- e abuk, çabuk Cemileyi çıkarın. de ke Nihade ğım, nasıl olur? İ- oliy? toplandık eğleniyoruz. Na- a olup olmıyacağını bilmem... < ,; Simdi bür ya gelmeli! 41, , Tibad; sen arhoşsun, ne 1?İbangi makama isterse! beni de... — Evet stim: Pak dedm yorum, ni zin anmaya getirin bana, B ğ bi en gibi ırz düşmanı de- içtikee | yoksa... İ Cebimden tabancayı çıkardım. Selim | Sabbah : | — Peki, şimdi çağırayım, dive odadan fırladı. Bir aşağı bir yukarı dolaşarak Cemileyi beklemeğe başladım. Birdenbire şeytan kulağı Nihad, herif sana dâlavere cak. Seni şimdi yakalata: İ Ben de arkasından fırladım. (doğru söylemişti. Kapının önünde mu- ıldadı yapa- arrıf da ona) tasarrıfın jandarmasile burun buruna !riz. Gergedanları yaka geldik. Arkasından da Selim Sabbah geliyordu. - Va mi korkutuj Tabancaya asıldım. Tabii meydan İne jandarma kaldı, ne de Selim Sab- bah... Rastgele odalara dalarak başladım Cemileyi aramağı. ihtiyar bir kadın karşıma çıktı, Hemen yakasına yapıştım: Valide hanım, Cemileyi! Kadın, gayet tatlı, gayet yumuşak cevab verd İ — Cemileyi ne yapacaksın evlâdım? | Kadının tatlı dili beni yumuşattı Hakikaten ben Cemileyi ne yapacak tum? Bön bön suratına bakmağa başla- dım . — Onu seviyorum.. — Seviyorsan evlen.. Hay Allah, razı olsun. Bu kadin ne güzel konuşuyordu. - Ben de zaten evlenmek için gel- hain vay! Beni jandarma ile 57 Cemileyi.. çabuk it evlenilir mi? Hem evlen mek bir adam böyle mi gel Biris'n rir, istetir. Ayıb değil bakâlim otur, bir kahve iç... Dişar: çıktı, Dışarıdan gelen ayak sesleri, beni düşünce evimden ayırdı, Başımı kaldır» dım. Sebebini araştırmağa vakit kal- madan kayı açıldı. jandarma tabur a- Zası, dört jandarma ile içer? girdi. — Nihad bey, dedi, beni takib edi- niz! Bende sarhoşluktan filân eser kal'ma- mıştı. Tamamile ayılmıştım. — Sizi niçin takib edecekmişim de- İdim... İ — Size izahat vermek meeburiyetin- de değilim. Hemen arkamdan geliniz. Beni götürmeğe kanuni hakkınız yok © — Rica ederim beni cebir İstimaline mecbur etmeden takib ediniz. Bilâhare z şikâyet eder- İz. Baktım, biraz daha kafa lutsam beni zorla götür ler. Bütün bü «lacağım. Fesi başımıza geçirdik.. bur ağasının arkasına takıldık, çıktık. Doğru jandarma kumandani: geldik, Müstantik de orada idi. Ne ol: yordu.. ne vardı? Galiba jandarn İtabanca çektiğim için buraya getiril miştim. Arkası var) İ Odaların birinde! mi? Hem sen' çok asabileşmişsin, Dur , lari, zümrüdüanka kuşları vursam. Fino köpeği bir kere daha: - Havhav.. vlar a, avcının yüzü güler: - O da benim gibi av av diyor. ni karşısma alir apgetir, (köpeğinin adı) se- çıkacağımız gün artık yaklaştı anları kovalıyacaksın.. o tavşan ilir misin? Ben de bilmiyorum va çıktığımız zaman görür, Öğ #sın, gergedar Köpeği nin da ne olduğunu bilmiyor musun? Ben de , fakat onu da avda öğreni timsahların beşini, onunu bir timsah onu da der zın imedin? Benim Kapgetir, sen de bi bilmiyormuşsun, timsah küçücük bir İkayvan.. hani bir zaman kurşun kalei jerinin üzerlerinde resimleri vardı; onlar.. daha sona boğa yılanların: lerinden çıkarırsın. Ben, tüfeğimle ni- şan alır, çat pat vurur, öldürürüm. Boğa İ yılanı müdhiş bir yıla Baş taraf: İipki boğaya benzer, kuyruk tarafı da yı- arı hiç sor- ı, yaban ta- n Hele vuracağımız kuş! ki Isna yaban ördeği, yaba, ne tatli ne tatlı şey. emi avcı yerinden kalkar, terziye yeni yaptırdığı av elbiselerini giyer. A- y lâstik çizmesini. çeker, başına İ kasketini geçirir, köpeğin: yanıma alır İ Sokapa çıkar. Acemi avcinın yanından, kürklü ba- yanlar geçerler. Acemi avcı onların sırt- ki kürklere bakar: Bir ava çıksam, bunlardan yüzler- İcetini getiririm. Tansdığı kadınları birer birer gözünün önüne getirir. Neelâya bir, $ larını Fatmaya bir, Takuhiye bir.. ama olmadı. Öteki kürkleri ne yapacs vurmuyayım mı?... Olmaz, İfazla kadın tanımalıyım.. İ Yürü güler: Hem ne iyi bu sayede birçok güzel kadınlarla ahbab olabileceğim. sokakta tesadüf ettiğim lâalettayin bir güzel ka- Gin hoşuma gitti mi, derhal ona kendimi tanıtırım. Tabii kadın meşhur avcı ile tanışlığına memnun olur. Kendisine vur- um hayvanlardan birinin kıymetli kürkünü hediye edeceğimi söyler Memnuniyeti bir kat daha artar... Oh ne âlâ shbab olduk. Derin bir düşünceye dalar: Fakat ya beni tanımazsa; ama nasl olur; gazeteler benden bahsedecekler, istiyecekler, birinci sayfalarına koyacaklardır. Ama resim çıkartmak Jâ- zım, Elbisem de iyi. hemen bir fotograf- çıya gideyim.. Bakınır, içeri girer Penim av kıyafetile bir resmimi çı- SANAL... - Hayhay bayım.. fakat tüfeğiniz ya: mrda yok, onu da alsaydır Avcı bunu düşünmemişt — Alıp geleyim.. n tüfel e terinin bir daha gelmemesi ihtimalini ak- hna getirir: — Ama siz zahmet etmeyin bayım, biz- de tüfek var — İyi Çocuklarin resimlerini alırken onlara verdiği oyuncak mantarı tüleklerden bi- rini acemi avcıya verir: — Bu çifte mi7 — Yok bayım, çifte değil, çocuk tüfeği ama resimde belli olmaz, hem ben rötüş- »simde onu en iyi çifte imiş gibi gös- ler teri Acemi avcı fotografçıdan çıkar. Av tü- feği almıya bir tüfekç — Ben bir av tüleği — Nasıl bir tüfek olsun? bayağı bir tüfek, yani çifte! risinin avcılık derecesi n etmiştir. Ona bir tüfek satar — Kaç tane?. — Bin tanel. yaban kanaryesi, yaban papağanı, (5 bir fotografçı atölyesi götür,)i — Bin tane mi? — Ben daha az fişekle ava çıkamam. Ava gittiğime değsin! Bin fişek, bir çifte. epey yük olmuş- tur. Acemi avcı, bir otomobil tutar, bü- tün bunları evine getirir, artık kararını vermiştir. Ertösi gün ava çıkacaktır. A- vın kayalile o gece gözüne uyku girmez, yin erkenden kalkar. Fişeklerim den bir kısmını av çantasına yetleştirir. anta taşınmaz bir haldedir. Tüfeği n çıkar. Bir otomobile bi- ner, labii Kapgetirini de beraber alır, şolöve emir verir: Ava! — Nereye, dediniz bayım? Ava', — Ava mı, böyle bir yer bilmiyorum. Acemi avcı, kızar: — Senin otomobiline hiç avcı binmedi mi? — Bindi, bayım, onlar Ambarhya gi- derler, Çekmeceye giderler. — İşte beni de oraya götür. Şoför Ambarlının yolunu tutar. Acemi orada bırakır. acemi avcı tek ba- şına kalmıştır. Sağa gider, sola gider.. av hayvanı namına bir şey göremez. kuşlar uçarlar. fakat bunlar ufak tarla kusları- dır. Başlarında tepecikler! vardır; acemi avcı bakar; — Yaban tavuklarının ufakları olacak, deyse büyükleri de görünürler, Yürür, fişekler gitgide ona daha ağır gelmiye başlamıştır.» — Biraz dinleneyim! Der, bir kulübe görür, kulübeye yakın bir yerde bir ağaç altına oturur, biraz evvel uçan tepeli yaban tavuklarının biraz büyüğü ona yakın gelmiştir. Tüte-| Bini hazırlar. Fişeği sürer, aklı sıra nişan alır. tetiği çekerken iki gözlerini birden kapar. — Pat! Saçmalar dağılmıştır. Dağılan saçına- lardan biri de tesadüfen yaban lavuğuna t etmiştir. Fakat tavuk ( ölmemiş- tir. Yarah tavuk sendeliye sendeliye ku lübeye doğru kaçar, acemi avcı peşine! di Ha yakaladı, ha yakalıyacak der-| ken yaban tavuğu kulübenin pek yak; rundaki kümese yaklaşınıştır. Acemi av- çı kümesi görür: — Yaban tavuklarını yakalamış, bu- du ya?. Kokmuş olduklarını Kulübeden bir a dam çıkar, bağırır: — Ne o beceriksiz likle tavuğumu mi vurdun? Parasını ve rirsin! Ben kimseni tavuğunu vurmadın o, yaban tavuğu. — Ne yaban tavi ğu, benim tavuğum Acemi avcı nihayt yaptığı gafın farkı na varmıştır; adam tavuğun parasını v4 rir Artık kuş avında vazgeçmiştir. — Bari kürklü ha vanlar avlıyayım. Der, biraz daha yü rür, — İşte! Uzakta iri bir cisim kumıldanıyordur — Bu; ya bir geyik, ya bir aslan, yahud da bir ayıdır. Yere diz çöker. nişan alır, tetiği çeker, İbir daha nişan alır, bir daha tetiği çe ker, bir daha bir daha. — Artık ölmüştür. O önde, fino köpeği arkada vurduğu büyük av hayvanma doğru koşarlar, — Bu muydu? Biraz evvel gördüğü cismin bir aslan bir geyik, bir ayı olmadığını anlar, Bu bir bostan korkuluğundan başka bir şej değildir. Acemi avcı artık çok yorulmuştur. Fa kat nasil dönecek: Hiçbir şev vurmadan mi?.. Uçan kuşlara nişan alır. atar, atar, vuramaz. Artık canı sıkılmış, dönecektir Ama nasıl dönmeli?.. Keşki otomobili savmasaydı, Bunu düşünürken karşıdan kendisine doğru gelen iki jandarma görür, sevinir. — Onlar bana yol gösterirler, Yaklaşan jandarmalara ismini söyler: — Ben meşhur avcı Necat, Kaplanvu- ran. Yandarmalardan biri sorar: — Av tezkeren yanında mı? — Ne? — Ne olacak av terköresi.. Acemi avcı kızar: — Sen şaşırdın mı, tezkereyle av olm mu? Kahkahayla güler: — Demek av hayvanlarına tezkere ya zacağım; onlar da kalkıp birer birer ge »r.. av, çifte ile avlanır. İşte çiften de elimde. Jandarmalar kızarlar: — Heydi yürü karakola. madem ki ax )tezkeren yok, derdini nrada anlatırsın. İ Acemi avcı önde, fino köpeği arkasın. da; iki yanında iki jandarma karakol giderler. Acemi avcı karakolda av tozke. | resinin ne olduğunu nihayet anlar, tüfe İ ği, fişekleri elinden alınır. ve geldiği gi- bi gerisin geri şehre döndürülür. Acemi avcı eli boş evine gitmiye sıks lır.. yeldeğirmenleri ile harbe gitmiş o- lan Donkişottan daha gülünç bir vazi- yettedir. Balıkpazarına uğrar. Oradan parasile üç tavşan, dört keklik satın alir. Evine getirir, hizmetçisine verir: — Pişir bunları, av eti yiyelim. Birkaç tanıdığını av eti yemeğe davet eder, Pişmiş av eti sofraya gelinciye ka- dar anlatır; — Av çoktu. birçok ayılar, aslanlar vurdum. Ama getirmek ne mümkün, va- sıta yok efendim, vasıta yok.. ancak bii kaç tavşan, birkaç keklik getirebildim Bu sırada pişmiş av etleri masaya ye. Jlir. Misafirler alırlar: — Bu tâvşan kokmuş., — Bu keklik te kokmuş. Acemi avcı şaşırır, misafirler kahka- hayı basarlar, içlerinden biri: — Kabahat avcıda de; Hayvanlar: kokl, o ne bilsin?. adıktan sonra vurmüyor- nereden bilsin?, Misafirlerin kahkahaları bir kat dahi yükselir mi avcı tasdik eder - Öyle değil mi ları çok uzaktan a ya, hem bu, hoyvans vurdüğ tir, biraz yakınlarına gitmiş olsam ke kuyu vurmazdım, İsmet Hulüsi ıma İşmr