B Sayfa : Taşındığı - mahalle kibar mahalle idı. O da kendini kibar ta. nıtmıştı. - Parasi vür- dı. Robunu en iyi ter- Zi dikmiş, şapkasını en iyi şapkacı yap- Tış, yüzünün boyası- nı en İyi boyayı sa- tan kokucu dükkânı vermişti. Başta söylemeyi u- nuttum, benim de ak- Pi hım hep sonradan ge. lir.. Iâfin — gelişinden herhalde belli olmuş- tur ya, bu bahsetti- ğim kimse bir kadın- Gı. Hem de kibar bir kadın. Fakat insanla- rın bir takımı doğ- madan evvel de ki- « bardırlar, Bir takımi ise, doğup büyü- dükten sonra kibarlaşırlar.. işte bu bizim kibar bayan da doğup büyüdükten sonra kibarlaşanlardandı. Hem daha yeni yeni kibarlaştığı için tam bir kibar da olama- mış, lâfın kısası henüz acemi kibardı Acemi kibarın babası Samatya imamı Hacı Mehmed efendiydi. Yirmi sene ev- vel ölmüştü. O babasından ikide bir bah- sederdi: — Babam, derdi, ikinci Abdülhamidin şeyhülislâmı idi. Gayet nazik ve gayet kibar bir insandı Resmini gösterirdi; — fakat — göster. diği resim babasının resmi değildi. Bir fotografçı camekânında gördüğü ve yirmi kuruşa fotografcıdan satın aldığı temiz giyinmiş, kerli ferli bir hoca res- miydi. — Bu resim babamım şeyhülislâm oldu- ğu sene çektirdiği resimdir. Acemi kibarın annesi Samatyada çok meşhurdu. Herkes onu kurşuncu Fatma hanım olarak tanırdı. Fakat acemi kibar annesinden bahsederken: — Eskiden memlekette büyük bir fab- | rika varmış. Bu fabrikada tüfek, tşbanca kurşunları yapılırmış. Fabrikanın sahibi annemin babasıymış. Kızını pek çok se- vermiş. O kadar severmiş ki annem ev- Jendiği zaman ameleler sevinsinler diye | onlara üç gün izin vermiş. | Böyle bir hâdise olmamıştı ama buna benzer bir hâdise olmuştu. Acemi kibarın annesi, yeni evlendiği için üç gün kurşun dökmeye gitmen'şti. * Acemi kibar nasılsa tek başına kibar. laşmıştı. Kocasını beğenmiyordu. O geri kalmıştı. Yani kibarlaşamamıştı. Kocası ne söylese, söylediğini bayağı bulur, n: yapsa yaptığını beğenmezdi. Beraber sokağa çıktıkları zaman ikide bir kocasını azarlardı. Bir mağazadan Ö- teberi alırlarken kocasının beğendiği eş- yayı tezgâhtarlara gösterir: — Affedin kocam, kibârlıktan anla- maz, siz bunu değiştirin, kibarların kül. landıkları cinsten verin! Derdi, Her zaman otomobille gezerler- di ama bazan da tramvaya bindikleri o- lurdu. Tramvayda kocası tramvay para- | sını verirken kulağına eğilir — Kabalık etme, on liralık bozdur. Bo- zuk para vermek ayıbdır! Derdi, ve çok defa kondüktörde on lira bozacak bozukluk olmazdı. O zaman da köndüktöre çıkışırdı: — Bu nasıl şey bizim gibi İnsanlar ceh- lerinde beş kuruşluklar taşıyacak değiliz ya! Kocasına dönerdi: — Madem ki on lira bozamıyorlar, bir çek yaz, parayı gidip bankadan alsın'ar, ramvaya binerken, elini uzatır, elim- den tutulup basamağa çıkarılmasını is- terdi. Hele bir kere gene böyle eli hava. da kendisini elinden tutup tramvaya al. malarını bekliyordu. Tramvay )..,'nd;,k. törü onu bâyle elini uzatmış görünce: — Bu kılık kıyafetinle avuç açıp tram- vaydakilerden para istemiye utanmı- yor musun? İki Dedi zını açtı, göz rakmadı. ace i kibar birdenbire kızdı, ağ. yumdu.. demediğini bı- * Acemi kibar kibarlaşmak için bir frenk Z A Yazan: İsmet Hulüsi dili öğrenmenin de lüzumlu olduğunu b- liyordu. Bir fransızca muallimi büldu. Bu fransızca muallimi Fransız olduğunu söy- liyen anası Yahudi, babası Rum bir tatlı su frengi idi. Yaşı kırkı geçtiği halde ev. lenememişti. Acemi kibar, onun karşısı: na geçti. Madmazel, fransızca harfleri gösterdi: A B C. D. E. G, vesaire.. acemi kiba- rın bunlardan canı sıkıldı. — Madmazel, dedi, ben çocuk değilim, kibar bir kadınım.. bana «A» lar, «B> ler lâzım değil, bana lâzım olan şeyleri öğ- ret.. Madmazel kovar, diye korktu: — Emreder madam öğretezek istedi. ğini Acemi kibar sordu: — Mantonun fransızcası nedir? — Manto! — Otomrobilin fransızcası nedir? Otamobil! Sinemanın fransızcası nedir? Sinema! 'Tiyatronun fransızcası nedir? Tiyatro! Korsanın fransızcası nedir? Korsa! Esansın fransızcası nedir? — Fsans! — Rujun #ransızcası nedir? — Ruj! Acemi kibar güldü. Bu gülüşü sevinç gülüşü idi. — Madmazel, ben fransızca biliyormu- şum da şimdiye kadar farkında değilmi şim... Şimdi anladım... Artık size lüzum kalmadı. Tatlı su frengi, acemi kibarın kapısını Idıha ilk günden bir daha çalmamak üze- re kapamıştı. * Acemi kibar, bir akşam komşularından birinin verdiği çaya davetlişdi. İlk defa böyle bir davete gidecekti. Evvelden ha- zırlanmak lâzımdı. «Çay» biliyordu.. ora- da kendisine çay vereceklerdi. Acaba kaç Encah' vereceklerdi. İşte onu bilmiyor- dü. «Çay> da kaç fincan çay içmek âdet- tir. Çay içmek te iş ya.. kendi acaba çayı 'a İçmesini becerecek miydi? Dü- şündü: — Hele bir tecrübe edeyim. Dedi. Hizmetçi yanı başında idi. Ayağa kalktı. Duvardaki zile bastı. Hizmetçi: — Ha! Dedi. Hizmetçiye baktı; tashih etti: — Ha, demezler kızım, buyur, derler. — Buyur. — Bir çay yap! Hizmetçi çayı yaptı. Altı küllü, çey- danla getirdi. Çaydanı masaya bıraktı. Fincana koy. Hizmetçi ç çay fincanına boşalttı. Acemi kibar düşündü: — Acaba şekerimi evvel koymalı, yok- sa çayı mı? Bunu düşünürken ©o kadar dalmıştı ki fincandaki çayı şekersiz içti. Aynanın karşısına geçti, yanaklarını dudak rujile kırmızıya, dudaklarını pern- belikle pembeye boyadı. Tuvalet entari- sini giydi, üzerine yeni aldığı kazağı ge- çirdi. İğnesini taktı, küpelerini taktı. El- mas ve inci gerdanlıklarını taktı. Manto- sunu giydi. Mantosunun kürkünün üstü- ne ayrıca da bir tilki kürkü kovmayı ih- mal etmedi. ACEMİLER 3 - Acemi kibar SON POSTA zilini çaldı. kapıyı hizmetçi açtı: — Kim geldi, di - yeyim. Acemi kibar hid - detlendi. Ne oluyor- du? Mahalledeki ki - bar kadınları tanımı- yan böyle hizmetçi de tutülür muydu? Suratını astı, yaka - sından tilkisini çı - kardı. — Hizmetçiye verdi: Elin yağlı olmasın sakın. — Hayır bayan! Düşündü, çıkar « TMak lâzım mıydı.. ha yır hayır.. — Kürkü ver! Hizmetçinin elinden kürkü aldı, tekrar taktı. Salona girdi! Ev sahibi bayan onu kürklü, mantolu görünce şaşırdı: — Sizi soymadılar mı? Acemi kibar memnun oldu: — Hayır, gerçi elmaslarım, hele Inci gerdanlığım en aşağı on bin liralıktır. ama ben kendimi öyle kolay kolay soy- duranlardan değilim! Ev sahibi şaşırdı. Misafirlerden biri söze karıştı: — Bayan yanlış anlamış olacaklar, s0y- maktan maksad mantolarını filân çıkart- maktı. — Şunu şöyle dosdoğru söyleseydiniz ya. Çıkarırım ne varmış. Elhamdüli!lâh vücudümde hiçbir kusurum yok. Ne şiş- ko patatofum, ne de teneşir horozu gibi sıskanın sıskasıyım. Hizmetçi geldi, acemi kibarın mantosu- nu, şapkasını aldı. Acemi kibar hizmet- çiye baktı: — Kız, iyi bir yere koy, o manto ile a şapkaya ben iki yüz lirayı tıkır tıkir say- |dım. Ev sahibi tanıttı. — Yeni komşum. Erkekler ayakta idiler. İçlerinden biri yürüdü, acemi kibarın elini tuttu, duda- ğına götürdü, Hafifçe dudaklarını değ- dirdi. — Öpün, merak etmeyin, elim soğan filân kokmaz, böyle - şeyleri ömrümde yapmadım. Yer gösterdiler. — Buyurun, oturun. Oturdu. Sol ayağını sağ bacağının üs- tüne koydu. Eteğini kaldırdı, indirdi. Ço- rabını çekti. Başını kaşıdı. Yanındakine döndü: — Bayan. — Buyurunuz. — Siz de bizdensiniz değil mi? — Anlıyamadım. — Yani kibarlardan, doğrusu kibar ol- duğuma çok memnunum. Dünyada kibar olmıyanlarla konuşmayı bile istemem. Hem benim kibarlığımı bir bilseniz.. doğ- rüsu yemeğimi kibarca yerirn, kibarca o- tururum, kibarca gezerim, kibarca uyu« rum, Ah kibarlık hani bir şarkı vardır: «Of kibar cicim of.» O şarkıdan başka şarkıyı bile dinliye- mem, Ev sahibi ortaya çıktı: — Biraz dansetsek, Gramofona bir plük koydular, bir tan- go çalmıya başladı; bir erkek acemi ki- barın önünde yere kadar eğildi. Acemi kibar da eğildi. — Bayan benimle bir tango yâpar mı- sınız? — Tango mu, hiç sevmem, modası gç- ti. Moda olduğu zamanlarda ben öyle bir şey giymiştim de sokağa çıkmıştım, Ki- bar olmıyanlar arkamdan: «Tangoya bak!» diye bağırmışlardı. Dünyada kibar olmıyan mi arıyorsunuz. Saçımın teli ka- dar. Bu sırada erkek, önu ayağa kaldırmıştı: — Ne o, dedi, dur hele elini çek. — Dansetmiyecek miyiz? — Sahi.. — Ne güzel dansediyorsunuz... — Tabif ederim. Hem hele biraz kol- larını daha gevşek bıraksan da nasıl zip- bir görsen, bayılırsın.. dadığımı bir. götüği temet Hulüsi ! ——— —— z | iGreta Garbo v we Yapılan garib bir istatistik Birincikânun 28 hakkında Maruf İsveçli yıldızın bülün hayatı müddetince kazandığı muvaffakiyetler * G.. harfine izafe ediliyor Greta Garbo Margaritte Gautler rolünde «G> harfi meşhur san'atkâr Greta Gar- | tesiri altında kalmıştır denilebilir. Bunu bonun gerek husust hayatında, gerekse | meydana çıkaran bir Amerikalı kadın san'at hayatında mühim bir rol oyna - mıştır. Bu san'atkâr âdela «Ge harfinin «Sakarya,, Sineması: Suiistimal davası p MRSPT Charles Vanel ile Danielle Darriewx ta- rafından çevrilen bu şayamı dikkat fil - min mevzuu şudur: Lydia büyük annesinin yanında yaşı - yan ve hukuk tahsil eden genç bir kız - dır. Günün birinde büyük — annesi ölür. Lydia kimsesiz ve parasız kalır. Alis a « dında bir arkadaşı vardır. Alisş biçare Lydiaya fenâlığa teşvik erlen nasihatler vermektedir. Alis babasının almış olduğu kitablar araşında bir artistin hatıra defterini bu- kur. Artist Jak Ferri isminde birisile ev . lenmek için onu terketmiştir. Ferri vak'ayı olduğu gibi karısına an- latmış ve Lidyayi Versaya götürmüş'tür. Lidya evin kızı mevkiindedir. Hukuk mektebini bitirmiştir. Avukat olmuştur. Madam Ferri kızın vaziyetinden şüphe etmektedir, Lidya bir gün bir çocuk mah. kemesinde bir sutistimal —mahkemesine bakmaktadır. Davanın mevzuu kendi yaşadığı hayata pek çok benzemektedir. Bundan dolayı müdafaasını çok heyecanlı bir surette ya- Piyor ve kız beraet ediyor. Eve avdetinde herkes onu tebrik için arârken o eşya - larını toplamakla meşguldür. Madam Ferri bunun sebebini anlamak istiyor. O hakikati olduğu gibi itiraf ediyor. Tam o sırada Jakın sesi düyülüyor, (Kızım!) diye seslenmektedir. Nihayet Lidya rvde kalıyor. muharrirdir. Cidden şayanı dikkat olan bu buluşu okuyucularımıza bildiriyoruz: 1 — Gretanın asıl ismi: Greta Gustaf- sondur. 2 —İlk filminde partöneri: Gerda Lundguist idi. 3 — Gustafson ismi: Garboya tahvil edildi. 4 — Amerikaya ilk defa: Gothenburg şehrinden hareket etti. 5 — İlk filmlerinin operatörü: Gandio Tony idi. 6 — «Noefes ve Şeytan» adındaki fil « mindeki partöneri: John Gilbert idi. Amerikan halkı onu bu film sayesinde tanıdı, Bu san'atkâr ona üç defa daha partönerlik etti. 7 — Sonraki partönerlerinden en mü: himleri: 1 — Gavin Gordon 2 — Clark Gable. 3 — Georges Brent. 8 — Büyük muvaffakiyet Razanmış o- lan Mata Hari filmindeki rejisörü: Geor- ges Fitzmaurice idi. 9 — «Grand Hotel> filmindeki rolünde «Grusinskaya» ismini taşıyordu. Rejisö- rü: Goülding Edmond idi. Partöneri Jahn Barrymore, Baron von Gaigern rolünü yapıyordu. Dekör san'atkâri Gibbons Cedric idi... 10 — Grand Hotel filminden sonra ls- Vveçe « sholm> vepuru ile avdet eti 11 — Ladam o Kamelya» filminde Mar- Buerite Gauthler rolünde idi. Rejisörü* Georges Cucor idi. 12— İsveç kralı Guslave geçenlerde kendisini bir nişan ile taltif etti. 13 — Charles Boyer ile birlikte çevir * miş olduğu Maria Valevska filminin alın- dığı mevzu: Gaslorovskinin idi... 14 — Tuvaletlerinin büyük bir kısmıni meşhur Amerikan terzisi Gilberi Adrian dikmiştir. 18 — Fotoğrafçılarının en meşhurları: <«Arnold Genthe» ile <Georges Hurrel» dir. 16 — Mensub bulunduğu kumparyai «Metro - Goldwyn - Mayer» dir. 17 — İsminin harflerini değiştirirseki «Great Garbo» elde ederiz... Yani «Bü- yük Garbos... 18 — On iki senedenbori ismile bir vi talan iki erkek i&mi: John Gilbert - örges Brent. 19 — Şayanı dikkat olan bu -istatis « tiği» meydana çıkaran Amerika muharti- resinin ismi: Gertrude Everleydir...