Birincikânım B “ Ben bir tımarhane kaçkınıyım!,, Gardiyana sordum: Parlak bir Burada kaç gün yatarım? Adam “ En aşağı altı ayl ,, cevabını vermez mi, az kalsın hakikaten çıldıracaktım Röportajı yapan: Faruk Küçük (Tercüme ve iktibas haklı mahfusdur) — Hey, AHi, birak onu Ahmed yıkasın - Ben gel., bu herif de abdalın biri, soya- üm şunu. Ve dört el üzerime atılıyor. Göz açılıp kapanıncaya kadar incir yapraksız Adem babamızın kıyaâfetin- deyim. Tabii bu soyunma hâdisesi mücade- lesiz olmadı. Kafama iki yumrukla bir tekme yedim. Buna mukabil Alinin ko- lunu ısındım.. çiçek bozuğu hastabakı- ©ının karnına da bir tekme ekledim. Kırkılmak sırası bize de geldi, Saçla- bm filân dibinden kırkıldı. Sonra ban- Yonun içine daldırıldık. Çiçek bozuğu hastabakıcı yediği tek- Menin acısını çıkarmak istiyormuş gibi bütün kuvvetile beni yıkamağa başla- “dı. Hani biraz gayret etse derilerimi Yüzecek. Vücudümün bütün ağrılarına rağ- Men buna ses çıkarmıyorum. — Senin adın Faruk değil mi? — Evet.. — Her ne ise, şu Haylayfda kahveli dondurma yiyen... Allah, Allah, benim vak'ayı bütün tımarhane gardiyanları biliyorlar, Kim anlatmış bunlara? Yoksa, o gün pasta- nede Umarhane gardiyanlarından biri Mi vardı? Sordüm: — Haylayfda ne yaptığımı nereden biliyorsunuz? — Gazetelerde okuduk. Ve seni bek - lemeğe başladık. — Neden beklemeğe başladınız? — Nasıl olsa, buraya galeceğini bi yorduk da. Hattâ şimdiye kadar gelme- diğine bile hayret ettik. Tıbbı adlide çok mu kaldın? — Dört gün... — Hep Âdem Baba koğuşunda mı? — Canım, dört günde Âdem Baba, Havva anayı nereden öğreneyim. Âdem Baba koğuşu da ne? — Yani fakirlere mahsus dört kar ) | Yolah koğuşta mı? — Evet, Oranın adı Âdem Baba ko - Guşu mudur? — Öyledir. Çiçek bozuğu yüzlü gardiyan, çok iyi adam, doğrusu. Sordum: — Adın ne senin? — Halil İbrahim.. — Peki ben burada kaç gün yatarım? Güldü: — Kardeşim daha bugün geldin, Kaç gün yatacağını ne bileyim ben. Altı ay, bir sene, beş sene, on sene.. 'Tepem attı. En aşağı allı ay ha? De- Sene ki baba Faruk hapı yuttun? En aşağı altı ay tımarhanede.. ne yaparım şimdi? Yıkanmanın sonuna kadar ağzımı açmadım. Halil İbrahim beni Muharririn Tırnarhanede alınan Tesmi Halil İbrahim: — Mehmed, dedi, al sana yeni bir hasta.. Kıvırcık saçlı, kara gözlü, kara kaşlı tavla oynıyan cevab verdi. — Peki, bunu yataklardan birisine şimdilik yatır.. bir de kullanılmış eski pijamalardan ver, akşama düşünürüz. diler. Hemen uzandım.. de rahat oluyormuş. Öyle hoşuma gitti ki adeltâ tımarhaneye geldiğime sevin- dim. Meğer tımarhane ne rahat yermiş. Halil İbrahim bir de gri pijama getir- di, karyolamın baş ucuna astı. Arkama yastıkları dayadım, nevre- simin altına girdim, etrafı tedkike baş- ladım. Gri elbiseli hastayı, tavla oynıyan gardiyanların karyolasının yanına ya - tırmışlar. Bütün hastaların başı sıfır numara kesitmiş. Traşları kâh çok, kâh az.. Bu halle az çok sarıklarını atmış medrese softalarına benziyorlar, Karşıki köşede ihtiyar, kısa — boylu, entarili birisi karyolasından aşağı in - meğe çabalıyor. Entarisinin arkasında belden aşağı koskoca bir ıslaklık... Yanındaki karyolada oturan keten elbiseli orta boylu, sivri kafalı birisi sesleniyor: — Mehmed efendi, Mehmed efendi, baba gene banyo yapmış, Kıvırcık saçlı, tavla oynıyan öfkeli: — Anlamıyorum, diyor. Burası tı - marhane mi, Darülâceze mi? Böyle a- damlar da buraya alınır mı? Salamona söyle yatağı altüst etsi Sarı saçlı, sarı ki hi, yüzünden İyice yıkadı.. amerikandan yapılmış bir|kan damlıyan topuz gibi birisi: donla bir gömlek uzattı, — Al, dedi, giyin. — Islağım, neyle kurulanacağım?. — Aman be Mehmed efendi, bu nas-| tadan bıktim, sabahtanberi üç defa SON POSTA Tarihten Sayfalar : VA6 senesiydi, Fransa ile İngiltere a - rasında meşhür (yüz sene harbi) başlı - yalı dokuz yıl olmuştu. İngiltere kralı üçüncü Kdvard on altı- dan altmış yaşına kadaz bütün erkek İn- gilizleri askerliğe mecbur tutmuştu. Böy- lelikle orduyu kuvvetlendirmişti. Bu - nunla beraber Fransaya geçerek altıncı Filibe katşı harbederken yanında ancak otuz bin kişi vardı. Buna mukabil Fran- sız ordusu altmış bindi. İki ordu karşılaştığı zaman üçüncü Ed- vard hemen geri çekildi Fransız ordusu onu kovaladı. Bir aralık üçüncü Edvard Fransız ordusile Sen nehri arasında kal- dı. Nehir üzerindeki bütün köprüler ke- silmiş ve ışgal edilmişti. Üçüncü EBdvard Az daha silâhı bırakacak: Herv şey bitti ve bittik! Diye haykıracaktı. Fakat bu sırada nehri aşacak bir yol bulabildi, karşıya geçli. Fransa kralından iki gün evvel Kıresinin şimalindeki bir sırtta ordusunu Üç kola ayırdı. | Fransa kralı yetişti ve derhal | başladı. | Fransızların cesur ve mükemmel su - rette sılâhlanmış süvarileti vardı. Bunlar ordunun büvük bir kısmını teşkil ediyor- |du. Halbuki İngilizlerde süvari pek azdı. İngiliz &akerleri hafif inışli sırtta diz çökmüşler, kemerlerinde taşıdıkları birer |demet oku yere koymuşlar, porsuk ağa - harb Orta sıra yataklardan birini göster—.omaan yapılmış olan yaylarını gererek | |büyük bir hızla okları düşmana yağdırı - Aman Allahım, yumuşak yatak ne yorlardı. Bu okların menzilleri ik yüz metre-! den fazlaydı. O kadar ustaliklı kullanı - Şorlardı ki dakikada cn, ön iki ok ata - biliyorlardı. Kendilerine kumanda edil- mesins. hücum ederken ön safta bulun- mayışlarına pek çok kızan Fransız şö - valyeleri yağmur gibi gelen okların ö - nünde sapır sapır dökülüyorlardı. Hücumlar tekrarlandı, fakat bir ne - tice vermedi, Fransız ordusu müdhiş bir hezimete uğradı. Kral Filip gecenin karanlığına bürünerek kaçtı. İste ondan sonra tarihte parlak bir fe- ragğat nümunesine sahne olan (Kale — lais) muhasarası başladı. * Manş denizinin Fransa sahilinde ve İngilterenin tam karşısında olan bu şeh- rin mükemmel bir kalesi vardı. İngilizler Fransadaki topraklarının muhafazası ve | harb için gönderecekleri 2skerleri bura- ya cıkarırlarsa pek kolaylık olacaktı. Şehrin ehemmiyetini bilen üçüncü Ed- vard onu her halde ele geçirmek kara İnnı vermişti. 1347 senesinde ordusile ku- şatır. Fronsız kumandanı Jan dü Viyen bü- yük enerji gösterdi. Şebirdeki kadın - ve | çocuklarden on yedi bin kişiyi dışarı çı- | kardı. Böylelikle, mevcud yiyecek ve içe- iceğin daha faydalı bir surette kullanı! - altüst ettim. Bu yataktan artık hayır| masını temin etti. — Arkandaki çamaşır seni kurutur..|yok- Değiştirmeli!. — Iklak ıslak giyinilir mi hiç?.. Bir Havlu falan yok mu? — Yahu, sen burasımı çarşı hamamı Uzun upuzun boylu zayif birisi ko - yu bir Lâz şiyesile: — Filit yok mu, Allah aşkına! Si - mı zannettin? Bu kadarına da şükret,. |nekler gözümüzü oyacak. ğ Ne ise ıslak ıslak don gömleği giydik.| Dikkat ediyorum, Hakikaten koğuş- Halil İbrahim: — Haydi, dedi. Arkamdan gel! — Ayağım çıplak. Bir şey verin! — Yalınayak yürü. Burada her has-| ftaya pabuç verirsek iflâs ederiz. Halil İbrahim önde, ben arkada çık- tık. Koridorun nihayetindeki odaya girdik. Yük bir koğuş burası.. ta dehşetli bir sinek bolluğu var, İstan- bul belediye hudutlarından sürgün edi- Ten sinekler, anlaşılan buraya sığınmış- lar. Bay Mehmed sinirli, sinirli lavlayı |kapatarak: — Zaten ağız tadile bir tavla oynat- sıra karyola dizilmiş bü- mazsınız ki.. Diye homurdandı. Haki keten bahriye elbiseli veya gri| Yataktan aşağı atladı. Doğru Raşid Pijamalı bir sürü hasta. Kimisi yatak-|babanın yatağına: larda oturmuş, kimisi karyolaların ara- #&mdaki daracık yolda bir aşağı bir yu- kan piyasa ediyor. Her ağızdan bir ses. Kapıdan girince sol tarafında üstüs- te bir kaç yatak konmuş, bir karyolada İki kişi karşılıklı tavla oynuyorlar, Bunlardan birisi kıvırcık saçlı, kara- — Moruk, gene ne yaptın? Seninki oralı değil. Yavaş yavaş, tatlı tatlı: — Sevgili damadım, diyor. Ne var, gene ne oluyor? Kızımla kavga mı et- tiniz? , — Şimdi damatlığı falan bırak. Şu- Bözlü, kara kaşlı, öbürü uzun boylu ab-|raya bak, bu ne hal? Tak suratlı. (Arkan ver) Muhasara uzun sürdü. Fransiz kumandanı kadar İngiliz kra- linın da sebalı vardı. Şehri almadan hiç bir yere ayrı!lmamak kararını vermişti. Haitâ bu maksadla ordusunun bulun - duğu yere ahşab evlerden bir şehir kur- muştu. Fransız askerlerile Kale şehrinin bur- juvaları elele vermişlerdi. Bütün hü - cumlar korılıyor; düvarlardan içeriye İn. Sınin basmasına imkân bırakıl- mayardu. Nuhasara uzadıkça ücüncü Edvardın kızgırlığı da artıyordu.Eğer şehri alırsa oradaki halkın kılıçtan geçirileceğini söy- lüyordu Fransa kralı Filip, büyük bir ustalık ve cesaretle on aydanberi dayanan bu şehri kurtarmak istiyor, fakat üçüncü Edvarda hücum etmeğe bile cesaret ede. miyordu. Bunun üzerine Kale şehri ku « mandarına, teslim olmasını bildirdi. (2 ağuıstos 1947) Şehrin ileri gelenleri kayıdsız ve şart- sız teslim olmayı kabul elmiyorlardı. Ed- varddan halka ilişmiyeceğine dair söz a- feragat Artık teslim olacaklardı. Fakat İngiltere kralı şehir halkının hayatını bağışlamıyordu. En sonra şu şartı ileri sürdü: “ Şehrin en ileri gelen altı zengini, başları ve ayakları çıplak, boyunlarında ip, sırtlarında gömlek olduğu halde gelecekler, şehrin anahtarlarını ve canlarını teslim edeceklerdir.., | lınmasını istiyorlardı. Burnda — şüphesiz hakları vardı. Fransız kumandanı bunu İngiltere kra. hna bildirdi. Kral önce gabul eşmek istemedi. Fakat | yanındakileri tavsiyeleri üzerine şehrin alınması için çıkmış clan bu güzel fırsatı katırmamayı da doğr. buldu: Kale korsanları yâz sşenedenberi be- nim gemilerime ve Ingiliz ticaretine he - $absız zarar verdiler. Onları ancak bir şartla sağ bırakırım: Şehrin en ileri gelen faltı xengi başları ve ayakları çıplak, boyunlarında ip, sırtlarında yalnız birer gömlek olduğu halde gelecekler, şehrin anahtarlarını ve canlarını teslim edecek. lerdir, Şehirde derin bir hayret vardı. Bunu kim yapardı? Üstelik bu altı kişi- nin hayatlarının bağışlanacağı da belli değildi. Şehrin büyükleri birbirierine baktılar. Bir kısmı kendilerinin zengin olmadık - larından, 'kinci, üçüncü derecede bulun- duklarından bahsettiler. Bu sırada bir adam ileri atıldı: — Ben gideceğim. Birlikte gelecek o - Janlar ayrılsın! Dedi. Binlerce kişinin hayatını - kurtarmak için bir kaç kişinin hayatını feda etmek elbet daha doğru elurdü. Ş Östaş dö Senpiyer büyük ve yüksek bir feragat göstermişti. Beş arkadaşın daha ayrılması için u - zun zaman beklemek lâzım gelmedi. Altı burjuva baş'arında altmışlık ihti. yar ve zengin adam olduğu halde birer beyaz gömlek giydiler. Başları ve ayak - ları çıplaktı. Boyunlarına birer ip ge - çirmislerdi. Anahtarları alarak şehirden çıktılar. İngiliz &skerlerinim safları ara - sından geçerek kral üçüncü Edvardın ö- nün” geldiler. Bir kariimizin Acıklı vaziyeti Bamsun, 19 mâayıs caddesi, Şefkatiye sokağı 3i numarada oturan Rizeli Meh- med Akpınardan bir mektub aldık, Mehmed Akpınar 341 senesinde bir ime- seleden dolayı 5 seneye mahıküm edildiğini ve 1929 senesinde neşrolunan tecil kanu- nile mütebaki cezasının aftedildiğini ve ref edilen haklarını elde etmek için müra- enat ettiği Samsun ağırcera mahkemesi- nin 15.7.836 tarihinde ittifakla lehinde ka- rar verdiğini yazdıktan sonra devlet de. miryolları idaresine bekel olarak girdiği- ni, fakat bilâhare Samsun emniyet mü- dürlüğünün bir tezkeresi üzerine bu mah- kümiyeti yüzünden işden çıkarıldığımı, 6 nüfuslle aç kaldığını ve yüksek makam- lara yaptığı müracaatlere hiçbir cevâb al- mamış olduğunu yazmakta, hakkında bir an evvel âdilâne bir hüküm verilerek ken- disinin ve milesinin sefaletten kurtarılma- gn rica etmektledir. Alâkadar makamların nazarı dikkatini celbeder ve bu zavallı adam hakkında ve- Sf? örneği... sn Onların bu fedakârlığı düşmanlar ta - rafından bile takdir edilmişti. Yalnız üçümev bevard her halde öç almak istiyordu. Bunun için, onları gös - tererek: — Başlarını kesiniz! Emrini verdi. Ke'ın oğlu ve başlıca asılzadeler krala rica ettiler: — Onları sifedinız! Fakat kabul ettiremediler. İngiltere <raliçesi Filipin de orada bu- lunuyordu. O da bu fedakâr insanlara a- dımıştı. Kralı yatıştırmak için araya Birdi. Keal karısına baktı. Onun iyi kalbinin, bakışlarındaki akisleri karşısında yumu- | şadı: — Madam, size daha başka şey vermel isterdim. Fakat mademki hoşunuza gi - deceklerdir, Lunları veriyorum. Kraliçe altı fedakâr adamı kendi dai - resine götürdü, giydirdi, doyurdu ve serbest bıraktı. Meşhur ve dâhi heykeltrat Roden bu adamların kralımn önüne çıktıkları zaman- ki ballerini gösteren mükemmel bir grup yaptı. Bu grup şimdi Kale şehri halkına, kendilerinin beş yüz Göksan sene ev < veiki hemşerilerini ölümden kurtaranları şükranlı hatırlatır. Alman tayyarecileri müteşekkir.. Almanyadan İstanbula gelmekte o- lan bir tayyare geçen pazar günü ha- vanın muhalefeti yüzünden Burgaz ci- varında Hamidâzad köyünde yere in- mek mecburiyetinde kalmıştı. Köylü- hün ve muhtarlarının yardımı ile düz bir sahaya çekilerek havanın müsaade ettiği zaman tekrar uçan tayyarenin pi- lotları gördükleri yardımdan dolayı te şekkür etmektedirler. rilecek kararın bir an evvel verilmesini temennt ederiz. * Şehir harici otobüslerinde sigara içiliyor ? Şehir dahilindeki bütün veszalt içinde Kigara yasağı olduğu hülde her nasılsa bu karar Edirne, Çorlu, Çatalca gibi şehl karicinde işliyen otobüslerde tathik edil memektedir. Mevsimin kış olması müna sebetile otobüs peneereleri kapalıdır. Bu yüzden bu sigara dumanı yolcuların sıh- hatini bozacak bir hal alıyor. Belediyenin bu hususta nazarı dikkatini celbederiz. * OKUYUCULARIMIZIN SORGULARINA CEVARLARIMIZ Okuyucularımızdan M, Galib Giray'a: — Mektubunuz vazih değildir. Ancak bir yerinde kanunlara vicdanın hâkim ol- duğücü söylüyorsunuz. — Halbuki kanunu yapan gene vicdana sahib İnsanlardır. Bi- nağhaleyh bu Tikriniz sakat sayılır. Bize daha vazih bir şekilde hâdiseyi anlatırsa- nız, tedkik ederiz. 4 Mt ÜĞ Üü ee İ A