A RE, & di K 23 Birincikânım —— SON POSTA —Ğ -T BAA İstanbulda gömülü mılyarlar etrafındaki gızlı harb | FÖT PD EİLERDĞR N n » AF Ci ——— 4 j ıııııunılîı:ü (a YA ,”//MWA—WW'-H—"»— "-1'--t$vvı,)?ç,,,, &, LĞ )*'/fj—- SÜZL Ceb fenerimi karanlık kulübenin sağ koşesıneçeviruiğim zaman korkunç b.r manzara ile karşılaştım. Yerde kanlar içinde bir insan başı duruyordu. Hem de boğazından henüz yeni kesilmiş, kalın damarlarından koyu bir kan akan bir insan başı! Magda alçak sesle bana: — Her ne olursa olsun ateş etmiye kalkma. Buna hiç iüzum yoktur. Polis veya bekçi ise, elbette vaziyete göre bir yalan kıvırırız. Benim ilk korku ve heyecanım geç - tikten sonra şu gürültünün münasebet - sizliğine o kadar canım sıkılmıştı ki eğer karşımıza tek bir adam çıkarsa taban - camın kabzasını kafasına indirmekte te- reddüt etmiyecektim. Magdayı arka ta - rafıma geçirdim. Birinci mahzenin ara- lığından gelen işifa döğrü yürüyerek ve gürültü çıkarmamıya fevkalâde dikkat ederek tekrar ilk mahzene geldik. Mag- daya orada durmasını işaret ettim. Ben kapıya kadar ilerleyip yavaşça başımı dışarı çıkardım, kulübenin içine baktım, Kulübenin içi bir yıkıntı veya bir bo « Buşma olmuş gibi hâlâ toz içindeydi. Son derece merakla biraz daha ilerledim. Ne oimuştu? Karanlığa her ne kadar gözüm alışmış bulunuyorduysa da pencere ve kapı duvarlarının yapııkları koyu göl - gelerden yerde ne olduğunu, ne yıkılmış olduğunu göremiyordum. Kulübenin içi n! bütün dikkatimle d.nledim. Hiç bir ses, hiç bir hareket yoktu. Elektrik fenerini yakıp yakmamakta tereddüd ettim. Her hangi bir pusu clması, bir insanın | saklanmış olması ihtimaline karşı, en ü- fak bir nefes dahi ışidebilmek için bir müddet kendi nefesimi tutarak bekle - dim. Ayni zamanda bütün köşelere ayrı âyırı gözümü dikerek bir şey görmiye ça- lışıyordum. Kulübenin yıkık pencerele - rinden giren aydınlıkta köâlâ yerden ha- valanmış toz tabakalarının kulübenin içini doldurmuüş olduğundan başka bir şey görülmüyordu. Peki, ne olmuştu? Merakımdan çatlıya- caktım. Nihayet, fenerin üzerini avucumla kaâ- patarak düğmesine bastım - ve ince bir hüzme halinde çikan aydınlığı birer birer kulübenin karanlık köşelerine çevire - rek bakmıya başladım. İşte o vakit cep fenerini sağ köşeye çevirdiğim zaman, gördüğsüm korkunç manzara karşısında axlımı kaybetmediğime hâlâ hayrette - yinı. Yerde kanlar içinde bir insan başı ya- tıyordu, Hem de boğazından henüz yeni kesilmiş, sarkan kalınm — damarların - dan koyu koyu bir kanın akmakta olduğu bir insan başı!.. Beynime bir yıldırım isabet etti zan - nettim. Saçlarım, bültün tüylerim diken diken olmuşlardı, dehşetle bir adım geri fırlayıp duvara dayanmıştım, yere düş- memek için.. Arkada mahzenin içinden döğru Magda bana gayet alçak bir sesle: — Me var? Feneri mi yaktın? gibi bir şeyler söylüyordu. Fakat ona cevab ver- miye dahi kendimde kuvvet bulamıyor - dum. Sanki çenelerim dehşetten birbiri - ne yapışmıştı. Âdeta kan tutmuş gibi gayri ihtiyari bu kesik insan başına Coğru yürüdüm. Gözlerime inanmama imkân yoktu. Şim- di, bir saniye evvel burada ani bir boğuş- ma ile bir insanın başı ras:! kesilmiş ola- bilir? Bir an, mahzenin içinde birdenbire ü- zerime bir fenalık gelmiş olduğuna, bel- kı de aklımı oynattığıma hükmettim. Fa- kat bu bir hakikatti.. Elim, ayağım titriyerek bu insan ba - şına yaklaştım, yukarıdan aşağı feneri tuttum, O vakit, ağzımdan boğuk bir dehşet çığlığı koptu. — Ah, canıler! Ziva başı yakından görünce büyük bir dehsetle tanımıştım: Bu, Viyanalı polis hafiyesi hakikt Baumanın kafasıydı. Güözleri kovuklarından dışarı fırlamıştı. Ve ani öldürülen insanlarda görüldüğü gibi birdenbire yüzünün sakalları fışkır- mıştı. Ben dehşet içinde donup kalmıştım. O sırada feryadım üzerine Magda saklı olduğu yerden diışarı atılmış, kesik insan basını görmüş ve derhal düşüp bayılmış- tı. Ben ancak onun bayıldığını görünce- dir ki kendimi toparlıyabildim. Silkinip fırladım. Onu kucakladım. Bütün kuv - vetimi topliyarak mantosuna sardım. Sür'atle kulübeden dışarı çıkardım. Bay- Çünkü başı yakından görünce “ Son Posta ,, nın sergüzeşt romanı —3 -— taşıyarak tenha ve katan'lık. yollardan Gedikpaşadaki çeşmenin İçinde âletlerim olan küçük valizimi koluma geçirmiştim. Bir kaç dakika, ora- cıkta, kulübede bizden unutulmuş her hangi bir şeyin kalmamış olduğuna iyice emniyet getirmek için ber tarafımı ara- dım. Magdadan ve benden delil olabilecek hiç bir şey düşmemiş olduğuna tam bir kanaat getirdikten sonradır ki hıçkırarak ağlamakta olan Magdenin koluna girip onu caddeye kadar çıkardım, Zavallı Magda güçhal ile yürüyor, bir sinir bo- şanmasile ve kesik kesik ağlıyordu. Bıraz yürüdükten s#onra caddeden ge- çen bir otomobili durdurup hemen Mag- Gayı bindirdim, arkasından da ben atla- dım, Hâlâ elim ayağım titriyordu: — Çek! Diye bağırdım. O gece eve döndüğü - müz andan itibaren Magüâa şiddetli bir ateşle hasta düştü. Bana ise o akşamdan itibaren o kadar büyük bir korku gel - mişti ki günlerce sokağa çıkamadım, ge- n d L) Af’ıx yanına kadar ! | götürdüm. Yüzüne su serperek ayılttım. büyük bir dehşetle tantmıştım celerce gözüme uyku girmedi. Evhamlı gibi oldum. * Halbuki ertesi günü, evir önünden ge- çen gazeteciden bütün sabah gazetele - rini, akşam üzeri de akşam gazetelerini aldığım halde cinayete aid tek bir satır göremedim. Buna*evvelâ son derece hay- ret etmiştim. Fakat cinayet ancak üç gün sonra keşfedilebilmişti. Gazetelerin Ge - dikpaşada bulunan bu kesik baş cinayeti- ne aid verdikleri tafsilât 0 kadar müd- hişti ki İstanbul günlerce Gehşet içinde çalkandı. Benim gazetelerde verilen tafsilâttan anladığım şuydu: Demek oluyor ki o zavallı babacan po- lis hafiyesi Baumanın başı üç gün üç ge- ce kulübe-içinde kalmış, her halde o va- kit o civarda pek çok cian köpekler tara- fından yüzünün etleri yenmiş, baş bun- dan dolayı tanınmaz bir hale gelmişti. Sırf bu yüzden kes.k beşir kime aid ol- duğu asla teşhis olunamadı. Bir kaç gün sonra da Zeyrek civarında malüm oldu- ğu üzere, başsız bir cesed bulundu. Fakat, gene hiç bir şey hallolunamadı, İstanbulu uzun zaman dehşete vermiş olan bu cina- yet öylece meçhul kalıp gitti. (Arkası var) Atatı’ırk Suriyeyi Mes'ud görmekle Bahtiyar olacaklarını Beyan buyurdular C —S ) (Baştarafı 1 inci sayfada) rılmıştır. Ekselans Cemil Mardam istas- yonda Dahiliye, Hariciye Vekillerile Baş- vekâlet müsteşarı, Fransız, İsveç, Irak ve Efgan elçileri, protokcl umum müdürü ve vilâyet erkânı tarafından uğurlanmış- tır. Hariciye Vekâleti memurlarından Basri başvekile hududa kadar refakat e- decektir. B. Cemil Mardam hareketinden evvel istasyon binasında İstanbul gazetecileri- ni kabul ederek Ankara intıbalarını şöy- le ifade etmiştir: «Türkiyede gördüğüm iyi kabul ve mi- safirperverlikten derin memnuniyet his- lerile ayrıliyorum. Türkiye ile Suriye a- rasında mevcud bülün meseleleri iki kardeş millete yaraşır bir zihniyetle hal- lettiğimizi ve müşküllerin tamamen ber- taraf edildiğini beyan etmeği zevkli bir vazife bilirim. iki memleket münasebet- lerinin vâdelüiği parlak ıstikbali yalnız temenni değil, bunun mutlak bir hakikat olarak kabul etmek lâzımdir. Sözümü tamamlamadan evvel hakkım- da nazik bir alâka gösteren Türk matbu- atına teşekkürlerimi sunmak isterim.» Suriye Başvekili tekrar gelecek Ankara, 22 (Husuüsi) — Ekselans Ce- mil Mardam yakında tekrar Ankaraya gelecektir. Bu ziyaret bu defa başlıyan Ve İyi bir cereyân takib eder, görüşmele- rin devamı sayılmaktadiır. Komşu devlet başvekili ıstasyonda ve- killerimizle vedalaşırken pek yakında tekrar görüşmek Tırsalını elde edeceğin- den sevinç duyduğunu ifade etmiştir. ı Cemil Mardam irak tiçiliğinden doğru- ca istasyona gelmiş ve trenin hareketin- den evvel gar binası içinde Fransa elçisi Ponso ile on dakika kadar görüşmüştür. Re.mi tebliğ Ankara 22 (A.A.) — «Resmi tebliğ». An- karada bulundukları müddet zarfında, Suriye başvekili Cemil Mardam Bey Tür- kiye Başvekili Celâl Bayar ile mülâki olmuş, Hariciye Vekili Dr. Arasla müte- addid defalar görüşmüş ve Cumhuriyet hükümetinin diğer rıcali ile de temas- larda bulunmuştur. Bu görüşmeler &€snasında iki memleke- ti alâkadar eden bütün meseleler bahis tmevzuu olmuş ve büyük bir samimiyet içcinde cereyan eden bu noktai nazar tea- tisi neticesinde bundan sonra, hâsıl olan mutabakat dalresinde çalışılması takar- rür etmiştir. Baş, diş, nezle, grip, keser. gin başını omuzuma düşmüş bir haldeı NEVROZİN romatizma ve bütün ağrılarınızı derhal İcabında günde üç kaşe alınağilir. Kabahatli otobüsleri işlemekten menetmek doğru mudur, değil midir ? Vali “Bu, ceza değil, bir emniyet tedbiridir!,, diyor (Baştarafı 3 üncü sayjada) büdcesine çalışıyordu. Büdce üstünde ça- lışan Muhittin Ustündağ, çok kalabalık bir ailenin ayağını yorganına göre uzat- masını pek iyi bilen, sâlim düşünceli, keskin görüşlü titiz babasına çok ben- zer. Herhangi bir fasla koyacağı para için kılı kırka yarar, geçmişi ve gelece- ği düşünür; bir yıl önce bir işe konmuş olan para yekünu santimine kacar aklın- dadır ve bu paradan ne mikdar sarfedil- diğini de unutmamıştır. Vilâyetin nafia, baytar, ziraat, maarif büdeelerini ince eleyip sık dokuyarak çı- karmıştık. Üstündağ, İstanbulun imarına başlamak üzere lâzım gelen parayı he- sablıyor, elinde büyüttüğü öksüzü güldü- rebilecek müşfik bir baba gibi seviniyor- du: «Elzem parayı alabilirsem, derhal imar işlerine başlıyacağım.: Kendisinin bu neşeli anından istifade ederek dedim ki: — Belediye €ncümeni azası sıfatile Tan gazetesinin bugünkü (|Dünkü| neş- riyatı hakkında fikrinizi öğrenmek iste- rim. «Camitlerden ceza almak» ne de- mektir?.. İstanbul Valisi ve Belediye reisi evvelâ yüzüme suali anlamamış gibi baktı, ben bu vakfe esnasında Tan gazetesinden şu satırları okudum: 21937 senesinde İstanbul şehrinde, oto- büs denilen tamit eşyayı müddetsiz su- rette hapseden. ceza veren, sabıkalı sa- yan bir belediye Yeisi vardır. Bir kusur olursa cezayı otobüsün sahibi veya şofö- rü görmez, zavallı ctobüs görür. Adetâ insana şu fikir geliyor ki, Belediye Rei- simiz, ötobüslerir kendi kendine hareket ettiğini görerek bumnları canlı bir mah. lük saymıya ve öylece müamele etmiye karar vermistir.» Muhittin Üstündağ gülümsedi: — Evet, ctobüsleri sanki yapayalnız, şoförsüz ışliyorlarınış gibi, sanki onları idare eden kimse — yokmuüş — gibi cezalandırırım, — onları işlemekten me- nederim, — onları canlı bir — mah- lük sayarım. Belediyenin bu kararını bu- gün: «Belediye teisimiz, olobüslerin ken- dı kendine hareket etliğini görerek bun- ları tanlı bir mahlük savmıya ve öylece muamele etmiye karar vermiştir» sure- tinde tehzil edenler bir kere daha yanı- lıyorlar. Muhittin Üstündağa dedim ki: ' — Birâz evvel söze Daimi Encümen a- zası sıfatile başlamıştım. Şimdi muharrir ve gazeteci sıfatile konuşmama izin verir misiniz? " — Konuşunuz. — Doğrusunu ısterseniz ben de otobü- sü canlı bir mahlük addedip, şoförün ka- bahatını otobüse ve dolayısile sahibine yüklemenin doğruluğuna kani olamıyo- | rum. İstanbul Valisi ve Belediye reisi izah etti. Bu izahatını kendi anladığım gibi yazıvorum: — Bu karara camidlerden ceza almak | denemez. Bu ceza değil, bir emniyet ted- | bitidir. ÖOtobüs işletmek bır âmme hiz- metidir. Halk otobüse binerken canımı Belediyeye emanet eder. Bir otobüsün şoförü keyfine büyruk bareket ederse, bir otobüsün — freninin — tutmadığını görecek olursam ©o - otobüse el ko- yar ve işlemesini- yasak ederim. Sahi- binin: «Kabahat benim değil, şoförün veya garajdaki muayene —memurunun- dur» demesini dinliyemem. Nasıl otobüs ruhsatiyesi vermek Belediyenin hakkı ise, verdiği izini geri almak ta Belediye- nin hakkıdır. Hâtâ eden, Belediye nizam- larına ve tembihlerine riayet etmiyen otobüs- âmme — hizmetini — görmeğe liyakatlı değil demextir. Böyle bir oto- büs işliyemez. Şunu iyı biliniz ki, bu emniyet tedbirini tatbik etmediğim gün, İstanbulda otobüs işlemesine de katiyen izin vermem... Sert konuşan Muhittin Üstündağın yü- zü gene güldü ve dedi kı: — Sabıkali otobüslerin dosyasını ted- kik edecek olursanız bu ctobüslere bu ce- zayı ben vermeseydim davanamaz, siz ve- rirdiniz... Ya tosla, ya toslayacağım hi« kâyesi. Bu hikâyeyi bili Bilmiyordum. Üsiündağ tıyorum: «4 üncü Maurada r misiniz” anlattı. ÂAnlas bir kadıdan şi. 'yet etmişler, demişler ki: -- Davacıları tosluyor! Murad merak etmiş vte davacıları hyan kadıniın mahkemesine gitmiş, köşeye oturmuş. Kadı iki davacıyı dinliyormuş. lardan biri davasını şöyle anlatmış: — Şu adamdan beş bin akçe alacağım vür, vVermiyor. Kadı adama sormuş: — Neye verminorsun? — Param yok. Eğer tal Tazı olursa ödiyeyim. Alacaklaı razı olmuş. Bunun adanı: -— Ayda bir ükçeden öderim! demiş. Dördüncü Murad şöyle bir — irkilmiş fakat alacaklı buna da tazı olmuş, ancak demiş ki: — Ama her ay muntazaman versin. Borçlu başını sallamış: —- Yoo demiş, ben kevif ehli, dalgın bir adamım, yerim Yurdum belli değil. dir. Her ay beni arasın bulsun, bir akçe yi alsın.. t0Sa bir Bun- csitle ödememe üzerine getirip «4 üncü Murad bu teklifi duyunca or- taya cıkmış: «Kadı efendi demiş, ya tos la, va ben toslıyacağım!..» Doğrusu da bu ya. Selâmi Sedes Müfettişlerin çalı şmaları devam etti.. Bu. üsülsüz görülen veya hata yapan otobüslerin seferden menedilmeleri me- selesi dün mülkiye müfettişlerine de ak- setti. Müracaatı vapan Âli Tayyareci ismin- de biri ile, Eyübün Keresteciler hattın- da çalışan bir otobüsçü idi. Akşama doğ- ru bu iki Zatı beş altı meslekdaşları daha takib etti. Müfettişler bü zatları dinlediler, lebilir: — Otobüslerimiz sık sık işlemekten menedilmektedirler. Şoförün veya bilet- çinin yaptığı bir hatanın cezasını neden otobüs, yani ctobüsün sahibi çeksin? Son- ra ikinci bir mesele var: Plâkası alına- rak seferden menedilen bir otobüsün ce- zasını ne zaman Golduracağı malüm de- ğildir. Bir ay sonra mı, altı ay sonra mı? Otobüs sahibinin beklemek veya satmak — şıklarından hangisini tercih edeceğini — düşünebilmesi için bu kendisine söylen. — melidir.> ; kabul ederek şikâyetleri şöyle hülâsa edi- Mülkiye müfettişleri bu — şikâyetleri dinlemeyi bitirdikten sonra, tekrar dos- yalar üzerinde meşgul olmuşlardır. Adliye safhası Otobüs dedikoduları işinin adliye ceb- hesinde yeni bir hâdise yoktur. İlk da- vanın görülmesi 28 ilkkânüun siat 16-cek N sesine kalmıştır. Bu ilk dava müddeiumu- miliğin açtığı davadır. Recai Baban ile — Sabur Saminin açtıkları davanın sırası “ ikincikânunda gelecektir. Memurin hakkında yeni bir kanun Ankara, 22 (Hususi) — Hükümet Mec- *V Â lise memurin kanununa ek bir kanun lâ- - yihası vermiştir. — NEOKALMIN Grip, Baş ve Nevralji, — Artri'izm, * e z e ” D ' Diş Ağrıları, Romatizma