23 Aralık 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 13

23 Aralık 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 13
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Ceb fenerimi karanlık kulübeni SON POSTA ile kaışılaştım. Yerde kanlar içinde bir insan başı duruyordu. Hem de boğazından henüz yeni kesilmiş, kılın damarlarından koyu bir kan akan bir insan başı! 'Mupgda alçak zesle bana: — Her ne olursa olsun ateş etmiye kalkma. Buna hiç iüzum yoktur. Polis veya bekçi ise, elbette vaziyete göre bir yalan kıvırırız. Benim ilk korku ve heyecanım geç - tikten sonra şu gürültünün münasebet - sizliğine 0 kadar canım sıkılmıştı ki eğer karşimaza tek bir adam çıkarsa taban - camın kabzasını kafasına indirmekte te- ddüt etmiyecektim. Magdayı arka ta - ma geçirdim, Birinci mehzenin ara- gelon işığa doğru yürüyerek ve Te Ta lhığ drültü çıkarmamıya fevkalâde dikkat ederek tekrar ilk mahzene geldik. Mag- daya orada durmasını işaret ettim. Ben kapıya kadar ilerleyip yavaşça başımı | dışarı çıkardım, kulübenin içine baktım. Kulübenin içi bir yıkıntı veya bir bo « Buşma olmuş gibi hâlâ toz içindeydi. San derece merakla biraz daha ilerledim. Ne olmuştu? Karanlığa her ne kadar gözü alışmış bulunuyorduysa da pencere kapı duvarlarının yaptıkları koyu gö gelerden yerde ne olduğunu, ne yıkılmış elduğunu göremiyordum. Kulübenin içi ni bütün dikkatimle d.n'edim. Hiç bir şes, hic bir hareket yoktu. Elektrik fenerini yakıp yakmamakta tereddüd ettim Her hangi bir pusu clması, bir insanın sak! uş olması ihtimaline karşı, en u- fak bir nefes dahi ışidebilmek için bir müddet kendi nefesimi tutarak bekle - dim, Ayni zamanda bütün köşelere ayrı | aycı gözümü dikerek bir şey görmiye ça- lışıyordum. Kulübenin yıkık pencerele - rinden giren aydınlıkta hâlâ yerden ha- valanmış içini doldurmuş olduğundan başka şey görülmüyordu. Peki, ne olmuştu? Merakımdan çatlıya- caktım. Nihayet, fonorin üzerini evucumla ka- patarak düğmesine bastım - ve ince bir hüzme halinde çıkan aydınlığı birer birer kulübenin karanlık köşelerine çevire - rek bakmıya başladım. İşte o vakit cep fenerini sağ köşeye çevirdiğim zaman, gördüğüm korkunç manzara karşısında aklımı kaybetmediğime hâlâ hayrette - bir Yerde xanlar içinde bir insan başı ya- tıyordu, Hem de boğazından henüz yeni kesilmiş, sarkan kalın damarların - dan koyu koyu bir kanın akmakta olduğu bir insan başı!.. Beynime bir yıldırım isabet etti zan - nettim. Saçlarım, bütün tüylerim diken ırlayıp duvara dayanmmıştım, yere düş- memek için.. Arkada mahzenin içinden doğru Magda | bana gayet alçak bir sesle: — Me var? Feneri mi yaktın? gibi bir şeyler söylüyordu. Fakat ona cevab ver- miye dahi kendimde kuvvet bulamıyo: dum, Sanki çenelerim dehşetten birbi ne yapışmıştı. Âdeta kan tutmuş gibi gayri ihtiyari bu ketik insan başına doğru yürüdüm. Gözlerime :nanmama imkân yoktu. Şim- di, bir saniye evvel burada ani bir boğuş- ma ile bir insanm başı nas:! kesilmiş ola- bi Bir an, mahzenin içinde birdenbire ü- zerime bir fenahk gelmiş olduğuna, bel- kı de aklımı oynattığıma hükmettim, Fa- | kat bu bir hakikatti.. Elim, ayağım titriyerek bu insan ba - şına yaklaştım, yukarıdan aşağı feneri tuttum. O vakit, ağzımdan boğuk bir dehşet çığlığı koptu. — Ah, canıler! Zica başı yakından görünce büyük bir dehşetle tanımıştım: Bu, Viyanalı polis hafiyesi hakiki Baumanın kafasıydı. Gözleri kovuklarından dışarı fırlamıştı. Ve ani öldürülen insanlarda görüldüğü gibi birdenbire yüzünün sakalları fışkır- mıştı. Ben dehşet içinde donup kalmıştım. O sırada feryadım üzerine Magda saklı olduğu yerden daşarı atılmış, kesik insan başını görmüş ve derhal düşüp bayılmış- tı. Ben ancak onun bayıldığını görünce- dir ki kendimi toporlıyabildim. Silkinip fırladım. Onu kucakladım. Bütün kuv - vetimi toplıyarak mantosuna — sardım. Sür'atle kulübeden dışarı çıkardım. Bay- Bin başını emuzuma düşmüş bir halde toz tabakalarının kulübenin | ! Cünkil başı yakından görünce “ Son Posta ,, nın sergüzeşt romanı taşıyarak tenha | Gedikpaşadaki çeş götürdüm. Yüzüne su serperek ayılttım. | | İçinde âletlerim olan xüçük valizimi |koluma geçirmiştim. Bir kaç dakika, ora- cıkta, kulübede bizden unutulmuş her hangi bir şeyin kalmamış olduğuna iyice |emniyet getirmek için her tarafımı dım, Magdadan ve benden delil olabilecek hiç b.r şey düşmemiş olduğuna tam bir kanaat getirdikten sonradır ki hıçkırarak ağlamakta olan Magdenin koluna — girip onu caddeye kadar — çıkardım, — Zavallı Magda güçhal ile yürüyor, bir sinir bo- şanmasile ve kesik kesik ağlıyordu. Biraz yürüdükten sonra caddeden ge- çen bir otomobili durdurup hemen Mag- dayı bindirdim, arkasından da ben atla- dım. Hâlâ elim ayağım tltriyordu: — Çek! | Diye bağırdım. O gece eve döndüğü - İmüz andan itibaten Magda şiddetli bir ateşle hasta düşlü. Bana ise 6 akşamdan itibaren o kadar büyük bir korku gel - mişti ki günlerce #okağa çıkamadım, ge- kreseressasa BrLAAAMA Bak AAA e karanlık — yollardan yenin yanına kadar K tb), (Baştarafı 1 inci sayfada) rılroştır. Ekselans Cemil Mardam istas- yonda Dahiliye, Hariciye Vekillerile Baş- vekiület müsteşarı, Fransız, İsveç, Irak ve Efgan elçileri, protokcl umum müdürü yet erkânı tarafından uğurlarımış- tır. Hariciye Vekâleti Basri başvekile hududa kadüur refakat e- decektir. B. Cemil Mardam hareketinden evvel istasyon binâsında İstandul gazeteci Di kabul ederek Ankara Intıbaların; şöy- le ifade etmiştir: <Türkiyede gördüğüm iyi kabul ve mi- safirperverlikten derin memnuniyet his- lerile ayrılıyorum. Türkiye ile Suriye a- rasında mevcud bülün — meseleleri iki | kardeş millete yaraşır bir zihniyetle hal- le'uğımıı.ı ve müşküllerin tamamen ber. taraf edildiğini beyan etmeği zevkli bir vazife bilirim. İki memleket münasebet- lerinin vüğetüği parlak irlikbali yalnız temenni değil, bunun mutlak bir hakikat olarak kabul etmek lâzimdir. Sözümü tamamlamadan evvel hakkım- da nazik bir alâka gösteren Türk matbu- atına teşokkürlerimi tunmak isterim.» Suriye Başvekili tekrar gelecek Ankara, 22 (Hususi) — Ekselans Ce- Atatürk, Suriyeyi Mes' 22 A glacaklarını Beyan buyurdular diken olmuşlardı, dehşetle bir adım geri |( memurlarından ' büyük bir dehşetle tanımıştım celerce gözüme uyku girmedi. Evhamlı gibi oldum. * Halbuki ertesi günü, evir önünden ge- çen gazeteciden bütün sabah gazetele - rini, akşam Üzeri de akşam gazetelerini aldığım halde cinâyete aid tek bir satır ret etmiştim. Fakat cinayet ancak Üç gün sonra keşfedilebilmişti. Gazetelerin Ge - dikpaşada bulunan bu kesik baş cinayeti- ne gid verdikleri tafsilat o kadar müd- hişti ki İstanbul günlerce dehşet içinde çalkandı. Benim 'gazetelerde veriler tafsilâttan anladığım şuydu: Demek oluyor ki o zavallı babacan po- lis hafiyesi Baumaran başı üç gün üç ge- ee kulübe içinde kalmış, ber halde o vü- fından yüzünün etleri yenmiş, baş bun- dan dülayı taniınmaz bir hsle gelmişti. duğu asla teşhis olunamadı. Bir kaç gün sonra da Zeyrek civarında malüm oldu. Bu üzere, başsız bir cesed bulundu. Fakat, gene hiç bir şey hallolunamadı. İstanbulu uzun zaman dehşele vermiş olan bu cina- yet öylece meçhul kalıp gitti. (Arkası var) ud görmekle Bahtiyar mil Mardam yakında tekrar Ankaraya gelecektir, Bu ziyaret bu defa başlıyan ve iyi bir cereyan takib eder. görüşmele- rin devamı sayılmaktadır. Komşu devlet basvekili :stasyonda ve- |killerimizle vedalaşırken pek yakında 'tekrar görüşmek İırsatını elde edeceğin- |den sevinç duyduğumu ifade etmiştir. Cemil Mardam irak tiçiliğinden döoğru- ca istasyona gelmiş Ve trenin hareketin- den evvel gar binası içinde Fransa elçisi Punso ile on dakika kadar pörüşmüştür. Re.mi tebliğ Ankara 22 (A-A.) — «Resmi tebliğ». An- karada bulundukları müddet zarfında, Suriye başvekili Cemil Mandam Bey Tü: kiye Başvekili Celâl Bayar ile mülâki olmuş, Harictye Vekili Dr, Arasla müte- addid defalar görüşmüş ve Cumhuriyet hükümetinin diğer rıc&li ile de temas. larda bulunmuaştur. Bu görüşmeler esnasında iki memleke- t alâkadar eden bütün meseleler bahis Teevzuu olmuş ve büyük bir samimiyet İgöremedim. Buna*evvelâ son derece hay- | Sırf bu yüzden kes.k beşır kime aid ol- | kit o civarda pek çok olan köpekler tara- ? Kabahatli otobüsleri işlemekten menetmek doğru mudur, değil midir ? Vali “Bu, ceza değil, bir (Baştarafı 3 üncü myııdn) büdeesine çalışıyordu. Büdce üstünde ça- lışan Muhittin Üstündağ, çok kalabalık bir atlenin ayağını yorganına göre uzat- masını pek iyi bilen, sülim düşünceli, keskin görüşlü titiz babasına çok ben- zer, Herhangi bir fasla koyacağı için Xxılı kırka yarar, geçmişi ve gelece- ği düşünür, bi önce bir işe konmuş olan para yekünu santimine kadar aklıı dadır ve bu pa: n ne Mikdar sarfedil- diğini de unutmamıştır. Vilâyetin natıa, baytar, ziraat, maarif büdeelerini ince eleyip sık dokuyarak çı- karmıştık. Üstündağ, İstanbulun imarına başlamak üzere lâzım Ggelen parayı he- sablıyor, elinde büyüttüğü öksüzü güldü- rebilecek müşfik bir baba gibi seviniyor- du: «<«Elzem parayı alabilirsem, derbal imar işlerine başlıyacağım.: Kendisinin bu meşeli anından İstifade ederek dedim ki: — Belediye encümeni azası — sifatile Tan gazetesinin bugünkü (Dünkü)j neş- riyatı hakkında fikrinizi enmek iste- Tim. «Camitlerden ceza almak» ne de- meklir?.. İstanbul Valisi ve Belediye relsi evvelâ yüzüme suali anlamamış gibi baktı, ben bu vakfe esnasında Tan gazetesinden şu satırları ökudüm: «1937 senesinde İstanbul şehrinde, oto- büs denilen camit eşyayı milddetsiz su. rette hapseden, ceza veren, sabıkalı sa- İyan bir belediye veisi vardır. Bir kusur Jolursa cezayı öföbüsün sahibi veya şofjö- | rü görmez, 20vel'ı otobüs görür. Adetâ insana şu sbniz, ötnbüslerir kendi kendine hareket i görerek bunları canlı bir. mah. lük saymıya ve öylece muamele etmiye karar vermistir.» Muhittin Üstündağ gülümsedi: — Evet, otobüsleri sanki — yapayalnız, şoförsüz nki onları idare — eden cozalandırırım, nederim, — onları — canlı — bir lük sayarım, Belesiyenin bu kararını bu- gün: ıBckıAv)c reisimiz, otobüslerin ken- di kendine hareket ettiğini görerek bun- ları canlı bir mahlük saymıya ve öylece muamele etmiye karar vermiştir» sure- tinde tehzil edenler bir kere dahâ yanı- hyorlar. Muhittin Üstündağa dedim ki: — Biraz evvel söse Daimi Encümen a- zası sıfatile başlamıştım. Şimdi muharrir ve gazeteci sıfatile konuşmama İzin verir misiniz? — Konuşunuz. — Doğrusunu ısterseniz ben de otobü- sü canlı bir zmahlük addedip, şaförün ka- bahatını otobüse ve dolayısile sahibine yüklemenin doğruluğuna kani olamıyo- rum, İstanbul Valisi ve Belediye reisi izah etti. Bu izahatını kendi anladığım gibi yazıyarum: — Bu karara camidlerden ceza almak denemez. Bu çeza değil, bir emniyet ted-. biridir. Otobüs işletmek bır ümme hiz- metidir. Halk otobüse binerken canımı Belediyeye emanet eder, Bir otobüsün şetörü keyfine büyruk büreket ederse, bir otobüsün — freninin — tutmadığını görecek olursam o otobüse el ko- yar ve işlemesini yasak ederim. Sahi- binin: «Kabahat benim değil, şoförün veya garajdaki muayene —memurunun- Gur» demesini dinliyemem. Nasıl otobüs ruhsatiyesi vermek Belediyenin hakkı ise, verdiği izini geri almak ta Belediye- nin hakkıdır. Hâtâ eden, Belediye nizam- e cereyan eden bü noktai nazar tea- | tobüs larına ve tembihli riavet etmiyen âmme eraelini görmeğe tisi neticesinde bundan sonra, hâsıl olan | lyakatlı değil demextir. Bövle bir oto- mutabakat dairesinde çuhışılması takar- | büs işliyemez. Şunu iyi biliniz ki, Tür etmiştir. Baş, diş, nezle, grip, romatizma ve bütün ağrılarınızı derhal keser. İcabında günde üç kaşa alinadilir. T bu emniyet tedbirini tatbik etmediğim gün, Grip, Baş ve para | fikir çehyor ki, Belediye Rei- | Nevralji, — Artri'tizm, n sağ koŞeSlneçevn üiğim zaman korkunç b.r manzara emnlyet tedbırıdır .9 diyor !nnnbuıdı otobüs işlemesine de katiyen izin vermem... Sert konuşan Muhittin Üstündağın yü- zü gene güldü ve dedi ki: Sabıkalı otobüslerin dosyasını ted- kik edecek olursunız bu otobüslere bu ce- zayi ben vermeseydim dayanaımaz, siz ve- rirdiniz... Ya tosla, ya *0 M hie kâyesi. Bu hikâ Bilmiyordum. 1 nlar tıyorum: 4 üncü Murada bir kartıdan yet etmişler, demişler ki -- Davacıları t Murad merak « davacılar: tase lyan kadırın tmahkemesine gitmiş. bir köşeye olurmuş. Kadı iki davacıyı dinliyormuş. — Bun- İardan biri davı e enlatmış: | — Şu adamda: var, berMİYOr. n akçe alacağım | Kadı adama sormuş: | Neye vermiyorsun? — Param yok. Eğer ta razı olursa ödiyeyim. Alacaklı vazı olmuş. Bunun adam: — Aypda bir ekçeden öderim! demiş. Dördüncü Murad şöyle bi — izkilmiş fakat alacaklı buma da vazı olmuş, ancak demiş ki: le ödememe — Ama het ay muntazaman getirip versin. Borçlu başını sallamış: — Yao demiş, ben keyif ehli, dalgın bir adamım, yerim vurdum belli değil. İdir. Her ay heni arasın bultun, bir akçe yi alsın. «4 üncü Murad bu teklifi duyunca or taya çıkmaş: «Kadı efendi demiş, ya tas la, ya ben tosluyacağım!..r Doğrusu da bu ya. Selâmi Seder Müfettişlerin çalı şmaları devam utti.. Bu. usulsüz görülen veya hata yapan otobüslerin seferden mene Klesi dün mülkiye müflettişlerine de ak- setti. Müracaatı yapan Ali Tayyareci ismine de biri ile, Eyübün Keresteciler hattın- da çalışan bir otobüsçü idi, Akşama doğ- ru bu iki zatı beş altı meslekdaşları daha takib etti. Müfettişler bu zatları kabul ederek dinlediler, şikâyetleri şöyle hülâsa edi- lebilir: Ötobüslerimiz sık sık İşlemekten menedilmektedirler. Şoförün veya bilet- çinin yaptığı bir hatanın cezasını neden otebüs, yani ctobüsün sahibi çeksin? Son- meleri me- * Ta ikinci bir mesele var: Plâkası alına. — rak seferden menedilen bir otobüsün ce. zasını ne zaman dolduracağı malüm des ğildir. Bir ay sonra mı, altı ay sonra mı? şıklarından hangisin! tercih edeceğini düşünebilmesi için bu kendisine sövlem melidir.> 4 &4 aa Mülkiye müfettişleri bu — şikâyetleri dinlemeyi bitirdikten sonta, tekrar dos- yalar üzerinde meşgul olmuşlardır. Adliye safhası Otobüs dedikoduları işinin adliye ceb- hesinde yeni bir hâdise yoktur. İlk da- sesine kalmıştır. Bu ilk dava müddelumu. miliğin açtığı davarlır. Recai Baban ile Sabur Saminin açtıkları davanın sırası “ ikincikânunda gelecektir. Memurin hakkında yeni bir kanun Ankara, 22 (Hususi) — Hükümel Mec- lise memurin kanununa ek bir kanun lâ- l , İyihası vermiştir. Diş Ag'nlan, Romatizma Otobüs sahibinin beklemek veya satmak — vanın görülmesi 28 ilkkânun saat 16 cele

Bu sayıdan diğer sayfalar: