Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
ERU b aai Bbelal Cei pT Di , ü L Di Ka AÖECLLİRİ. L me n H ç S TÜR —— K K . BB A Mi düruküzer <ef S a L Ü Kelre” A e Dü -SON POSTA Biletçi «Maçka - Beyazıd» diye, haykır- d: ve Nâzan açılan kapıdan sür'atle at - layıp içeri girdi, Müfid her zamanki gibi göşesinde oturuyordu. Genç kızı görün - ee hemen kımıldayıp elini uzatarak: «ÂA- man Nâzan Hanim dikkat, düşersiniz> dedi. Şonra otobüs hareket etti ve onlar * yan yana öturdular, konuşmıya başladı - lar. Nâzanla Müfid ctobüs arkadaşı idiler. Müfid otohüse Maçkadan binerdi. Bir is- tasyon sonra da Nâzan atlardı, ikisinin de - işi Beyazıdda idi. Müfid dişçi mektebin- — de stajını yapıyordu. Nâzan ise bir mü - essesede kâtibdi. Otobüste tesadüf etmi- ye başladıkları ilk günlerde Müfid Nâza- ha pek dikkat etmemişti, fakat bir gün genç kız otobüse binerken ayağı kayıp da düşme tehlikesi geçirince onu tüt - muüş, oturmasına vardım etmiş, başından yere düşen şapkasını eline vermişti, öyle- ce tanışmışlardı. Sonra sonra samimiyet- leri artmıştı. Hattâ Müfid bir kaç kere Nâzana bir tatil günü birleşip bir yerde oturmalarını teklif bile etti. Fakat genç kız her defasında bunu hemen reddede- rtek, müstehzi bir tavırla gülmüş: «Canım bırakın, şu arkadaş'ığımız yalnız otobüs yolculuğura münhasır kalsın» demişti. rabasından farksızdı. Biletçi istasyonlar- da bağırdığı zaman garip bir heyecana düşerek titrer, Nâzanın sıçrıyarak içeri gireceğini, gelip yanına oturarak her za- manki gibi «az kaldı düşüyordum» diye, şikâyet edeceğini tehayyül ederdi. Fakat bunlar boş hülyalardı. Hakikat şu idi: MACKA -BEYAZID Yazan: Peride Celâl Genç kız yüzüne doğru eğilmişti. Hasta inledi: «Seni seviyorum Nazan!» dığı zaman etrafını farketti ve ilk gör-| düğü yüz Nâzanın yüzü oldu. Genç kız yanakları göz yaşları ile 1slak, muztarib gözlerle kendisine bakıyorau. Müfid bü- tün acılarına rağmen içini büyük bir se- vincin kapladığını hissetti, Garib bir ar- zü duyuyordu. Ona bir türlü söylemiye Nâzan neş'eli, uvsal bir kızdı. Muhak- Nâzan ocrtalarda mktu ve belki de artık cesaret cdemeöiği seyi söylemek.. Du - kak ki çok dürüst ve namusluydu.. Bu Müfidin bir çok tekliflerini reddetmesin- den onunla arkadaş kalmayı, araların- daki münasebeti pek derine götürmeyi istememesinden de belli idi. Bu hal Mü-; hiç görünmiyecekti. Bazan Müfidin kal- bini başka korkunç bir ihtimal tırmalardı. «Yoksa hasta mı?» Give, düşünürdü. Fa - kat höyle korkunç bir ihtimale kalbinin tahammülü olmadığı için derhal bu şüp- fidin büsbütün ona bağlanmasına sebeb heyi içinde büyümeden öldürürdü. oluyordu. Nihayet bir gün içini çekerek Nihayet bir gün Nâzanı gördü. Ona bir şu neticeye vardı: «Onsuz yapamamk», fa- cumartesi öğleden sonra Beyoğlunda te- kat bir türlü Nâzana askından bahsede- sadüf etti. Gayet sık ve her zamankinden miyordu. Genç kızın ciddi tavrı, arka - güzeldi. Müfidi daşça hali ona böyle bir şeyden bahset- | mek imkânını bırakmıyordu. Cesaretini kırıyordu. Sonra Maçka - Beyazıd öto - büsünde aşktan bahsetmek Müfide pek gülünç bir şey gibi görünüyordu. Başka bir korkusu öa vardı. Ya sözlerini du - — - yunca Nâzan arkasını dinlemeden oto - büsten iner de, bir daha onu göremezse.. işte hep bu endişelerle genç kıza aşkını hissettirmemeye çalışıyor, —aralarındaki arkadaşlığı nıhayete erdirecek en küçük - bir hareketten kaçınıyordu. Bir gün Nâzan görünmedi. Müfid oto- — büste yalnız başına kâldı ve pek azablı - Bâatfer yaşadı. Akşam genç kızı sormak | İçin evine gitmeyi düşündü. Sonra vaz geçti. Nâzan hiç bir zaman ona bu müsa- — adeyi verecek şekilde hareket etmemiş- *ti Sonra kapıyı çalıp da açanlara soto- büs arkadaşın geldi, görmek istiyor» dese bu pek gülünç bir şey olmaz mıydı? Bir gün, :ki gün, bir &y oldu ve Nâzan gene görünmedi. Müfid abus, aksi tabi - atli bir adam olmuştu. Arkadaşları ona «çekilmez bir adam oldun» diyorlardı. O- nu bu ha!le sokan Nâzanım yokluğu idi. '.f. Nâzan olmadıktan sonra Macka - Beya - | Bi K zıd otobüsü genç adam için bir ölüm a- geniş bir tebessüm belirerek olduğu yer- de durdu ve iki elini bırden ona uzata - rak: «Oh benim Maçka - Beyazıd arka - dâçım» dedi. Sesi belli belirsiz titriyor- du. Müfid kendisine uzatılan bu elleri yüzü sapsarı clarak sıktı. Sonra yürü - miye başladılar. Nâzan yolda ona yavaş, korkak bir sesle bulünduğu müessesenin direktörü :le n'şanlandığını, bahara evle- neceğini anlattı ve sözünü bitirmeden Müfid telâşlı bir tavırla müsaade istiye- rek genç kızdan ayrıldı. Dağru evine koştu, odasına kapandı. Bir çocuk gibi hıçkırarak uzün zaman ağladı. Aradan bir yıl geçti. Bahar geldi, Mü- fid stajını bitirdi. Muayenehanesini açtı, gene eskisi gibi Maçka - Beyazıd otobü- süne birmekte devam ediyordu. Nâzanı unutamamiştı. Genç kızın kalbinde açtığı yara henüz kıpkızıldı, Bir akşam üzeri Maçka - Beyazıd oto- büsünde evine Gdönüyordu. - Karşıdan sür'atle gelen bir otomobilin yanlış ma - nevrası yüzünden bir çarpışma oldu. Yol- culardan büvük bir kismı yaralandı, ya- ralıların içinde Müfid de vardı. Gözlerini hastanede açtı. Başı sargılar içindeydi. Gözlerini kaplıvan sis dağıl - görünce dudaklarında | daklarını guclukîe oynularak. fısıldadı: — Seni seviyorum Nüâzan.; — Ben de seni Müfid., Hastanın evvelâ hayretle gözleri bü - yüdü, sonra dudaklarında derin bir gü- lüş belirdi, gözlerini kapadı. İki gece sü- ren buhranlı çırpınışlardan sonra ilk de- fa olarak rahat, derin bir uvkuya daldı. Müfid iyi olduğu zaman evlendiler. Ev- lenmeden evvel Nâzan ona garib bir u- tanç içinde yüzü kızararak, suçlu bir ta - vırla kalbini açtı: «Seni sevdiğimi son da- kikaya kadar anlamamıştım, dedi. Kendi kendime nihayet bir otobüs arkadaşlığı, buna o kadar ehemmiyet vermek buda - lalıktır diyordum. O sirada benim için iyi bir parti olan direktörümün izdivaç tek- lifi karşısında kalmnca fazla düşünmeden hemen bunu kabul ettim. Fakat nişan - irm derhal evlenmemizi istediği halde ben hazırlanmadığımı ileri türerek hep dü - ğünü geriye utıyordum, hir gün yolda se- ni gördüm. İçim bir tuhaf öldu. Sen be-! ni hemen bırakıp kaçacağına başka türlü hareket etseydin, belki 6 zaman daha ev- vel anlaşmış olacaktık. Sonra aradan ay- lar geçti. Seni ünutmüş gibi idim. Dü - ğün de yaklaşmıştı, işte bu sırada bu kaza oldu. Gazetede, yaralıların arasında İis - mini ckuyunca deliye döndüm ve o za - man. kalbitsin derinlerinde gizli çok de- rin bir aşkla seni sevmekte olduğumu anladım, yanına koştum.» YARINKİ NÜSHAMIZDA: Yanıma para almzmışım Çeviren: İsmet Hulüsi . Esnaf cemiyetlerinin bu. sene yapacağı işler Esnaf cemiyetlerinin müşterek faaliyeti gün geçtikce ziyadeleşmektedir. Cemiyetlerin idare heyetleri “ikincikânun ayının altıncı ğgünü Eminönü Halkevinde umüumi bir toplantı yapacak, 1938 senesinde yapılacak faaliyetin esaslarımı tesbit edecektir Halen İstanbul belediyesi. civarındaki bir binada cemiyet merkezleri ile dispanser bu- lunmaktadır. Bu bina bundan sonra yalnız cemiyet merkezlerine tahsis edilecektir, Bundan başka Avrupada olduğu gibi İş - tanbulda da büyük bir esnaf hastanesi açı- | lacaktır. Hastane, adedi pek çok mikdara baliğ olan esnafın kendisinin ve ailesinin ih- tiyaçlarıniı karşılayacak şekilde olacaktır. Her esnaf cemiyeti 1938 bütcelerini tanzim &- derlerken bu iş için muayyen bir mikdar pa- ra ayırmaktadır. Hastane şimdiki esnaf ce- miyetlerinin bulunduğu binaya yakın ola- rak açılacaktır. İstanbul belediyesi kendisine ald arsalardan birini esnafa hastane binası yeri olarak vereceğini vâdetmiş olduğundan | bir taraftan da münasib arsa aranmaktadır. bulunacak arsaya modern bir hastane inşa olunacaktır. Pazarda tütün — rekoltesi | mi'yon ki oya çıkarılacak her yd daha ziyade İlerlemektedir. Ancak 935 de tütün ziraatine doğru hakiki bir a- dım atılabilmiş olmakla beraber 935 de ilk mahsülden 50 bin, 936 da 100 bin, 937 de 250 bin kilo tütün iİstihsal edilmiştir. Bu mikdâ- | rın bu sene 500 bin kiloya, 940 senesinde ise bir milyön kiloya iblâğ edileceği tahmin &- dilmektedir. Bu sene tütün mahsulünden &e- kicilerimizin cebine yüz bin liraya yakın bir para girecektir. Bir taftelık ihracat Son hafta zarfında İstanbul ihracat güm- rüğünden, muhtelif memleketlere,diğer muh- telif maddelerden başka 511,894 liralık yap- rak tütün, 8,016 liralık iç fındık, 8,249 liralık iç badem, 86,174 liralık tiftik, 3776 liralık ta- ze torik, 5,870 liralık yumurta, Sili liralık balmumu, 1,056 liralık incir, Hayfaya da 902 liralık mamul sigara ihrac edilmiştir. Yaprak tütünün 333,672 Hiralığı Almanyaya, Pazar (Hususi) — Pazarda tütün ziraati! İstanbulda her şeyden evvel büyük bir esnaf hastanesi tesis edilecek, bunun için arsa aranıyor 29,066 liralığı Mısıra, 17,923 liralığı Finlan- diyaya, 128,319 liralığı Amerikaya, 1,470 li- ralığı Nörveçe, 1,205 liralığı Macaristana, 1,129 liralığı da Belçikaya; iç fındığın 3772 liralığı Almanyaya, 1,942 liralığı Polonyaya, 1,277 li- italığı Bulgaristana, 1,025 liralığı Romanya- ya; iç bademin 1,158 liralığı Romanyaya, 7,091 liralığı Hamburga; Taze toriğin 1,477 liralığı Bulgaristana, 2,100 liralığı Romanyaya, 199 liralığı Mısıra; tiftik tamamen Almanyaya, balmumu Romanyaya; incir Finlandiyaya; yumurtanm 5,383 liralığı Yunanistana, 487 Liralığı Italyaya ihrac edilmiş bulunmaktadır. Şeker fiatları ucuzlıyacak Hükümet, haricten idhal edilecek şekere aid gümrük resminin İndirilmesi hakkında- ki kararı tasdik edilmek üzere Meclise bildir- miştir. Gümrük resmi iİndirilen şekerin, resmin iİndifi nisbette fiatında da tenezzül olacağı anlaşılmaktadır. Şu hale göre, ki- losu perakende ölarak 30 kuruşa satılan küp İşekerlnm 28,5 veya 28, kristal şekerinin de 23,5 veya 23 kuruşa ineceği tahmin edil- mektedir. Hükümetin, bu kararın tasdikin - den sonra şekere yeniden narh koyacağı zannolunmaktadır. Almanyaya yapılan ihracat Almanya ile aramızda aktedilen yeni tica- ret anlaşmasından sonra, diğer mevad ticare- tinde olduğu gibi, kilim, hali, seccade ve em- /sali mamulât üzerindeki ticari münasebetleri- miz de inkişaf etmektedir. Son bir hafta zar - |finda, yalnız İstanbul Ihracat gümrüğün « 'den Almanyaya 42,486 liralık halı, kilim ve yün seccade ihrac edilmiş bulunmaktadır. Gene İstanbul gümrüğünden, ayni hafta zarfında, Polonyaya 2,002, İngiltereye 1,145 Nralık kilim ve halı ihrac edilmiştir. Adama çarpan tramvay Vatman Hasan idaresindeki 30 sayı- l1 tramvay arabası Sirkeci Ankara cad- desinden geçerken Ahmed isminde bir hamala çarparak başından ağır surette y3aralamıştır. Yaralı Cerrahpaşa has- tanesine kaldırılmış, vatman yakalan- mıştır. GRİ Baş, ü.Ş, nezle, grip, romatizma, nevralji, kırıklık ve bütün ağrı arınızı derhal keser. İcabında gündte üç kaşe a'ınabilir. Taklitlerinden sakınınız ve her yerde ısrarla GRİPİN isteyiniz. PiN * «Son Posta,,nın edebi romanı: 13 Bir Genç Kızın Romanı | ıpve basmadan dönüyorsunuz gibi ko - | İ lumda ağırlığınızı duymuyorum. bile...'nun oturduğu masaya yaklaştım, kula- p — den geçmiş... - tün çizgilehnı ayrı ayrı titreterek dö- Aynı kelimeleri başka ağızlardan B âuydugumu düşündükce içimin hele- — canına büyük bir kırgınlık karıştı ve h.ıyatla ilk temasımın bende renksiz ve cansız bir resim karşısında duyulan - manasız bir duygu bıraktığını anladım. - Çok şendim; fakat bu, kendi canım- — dan kopan ve sırf kendime aid samimi - bir neş'e idi. Genç olduğum için, elbi- . se:rm sevdiğim için ve bu hülya âlemle- | |— rine yakışan dekor içinde çok güzel insanlar, çok zengin tuvaletler gördü- - ğüm için mes'uddum. — Arkadaşlarıma bakıyordum. Şefkat başımı kavalyesinin omuzuna yapıştırmış, gözlerini kapamış, kendin- Perihan vücudünün bü-| nüy:.ır Fahriyenin yüzünde ilâhlarla konu- şuyormuş gibi ruhani bir maske var. Şey“tan bu maskeyı yırt at di_vor ba- Vücudünüz bir kuş kadar çevik.. ye- ' Muazzez Tahsin Berkand Fakat Emelcik ne mes'ud yarabbim! Ne mes'ud... Bir ara dayanamadan o- Egına eğildim: . — Orhanı bana tanıt.. onunla danse- deceğim. İçimde mühim bir karar vermiş in- sanların büyük süküneti var. Emel bizi merasimle birbirimize tak- dim etti: — En sevgili arkadaşım Selma... — Orhan Avni bey. Keşki o dakikada Emelin yüzüne bakmasaydım! Onun gözlerindeki kıs- kançlığa çok benzeyen ışığı görmesey - dim. Şimdi bu hissimde aldanmış ol - duğuma kendimi inandırmağa çabalı- yorum. Emelin sevgilisini benden kıs- kanacak kadar şaşırtıcı olan bu duygu- su nasıl kudretli bir his olmalı! Orhan bey, düşündüğüm gibi, beni hemen dansa kaldırdı ve onunla ko - nuştum. İlk dakikalar ayaklarımızı bir- birine uydurmakla meşgül göründük; fakat ikimizin de başka şeyler, birbiri- ne çok benzeyen başka şeyler düşün - düğümüz muhakkaktı. Ben söze nereden başlıyacağımı he- saplarken o durgun bir sesle sordu: — Emel hanımla kaç senedenberi ar- kadaşsınız efendim? Bu, lâf olsun diye sorulan bir sual değildi, Sesinin ahenginden onun E - melden konuşmak ihtiyacını duyduğu belli oluyordu... Esasen ben de onunia yalnız kalmakla bunu istemiş ve bekle- miştim. En çok bir çeyrek saat sürebi- lecek olan yalnızlığımızdan azami de- recede istifade edebilmek için, hiç bir mukaddemeye lüzum görmeden birden- bire söyledim: — Orhan bey, benimle boyle mera - simli sözler konuşmayınız. Benim sizi tanıdığım gibi siz de beni uzaktan çok iyi tanıyorsunuz, Emelle olan candan dostluğumuzu da biliyorsunuz, — ister misiniz, yüzümüzden maskelerimizi a- tarak sizinle samimi konuşalım. Güldü... Bu gülüş çok kibar ve temiz bir gülüştü; hoşuma Bgitti. * — SBiz sahici bir dostsunuz Selma ha- nım; benimle ne konuşmak istiyorsu - nuz? Söyleyiniz. — Size şunu söylemek istiyorum Or- han bey: Eğer Emele karşı olan duygu- nuz onu saadete ulaştıracak temiz ve namuskâr bir duygu değilse, kızcağızı Birdenbire tangonun mözürünü ka- çırdı, kaşları çatıldı; dakikalar — geçti. Kendi kendime: «Bana cevab vermiye- cek» dediğim bir anda duürgün ve ağır sesini duydum: — Sizden başka herhangi bir kimse bana bu sözleri söylemiş olsa, bir sani- ye onun yanında durmaz, onu tahkir e- derek kaçardım. Fakat sizi tanıdığım ve bu şüphenizin bir kardeş sevgisinin ge- tirdiği korkudan başka bir şey olmadiı- Bını bildiğim için size cevab vereceğim Selma hanım ve bu cevabım, bence en mukaddes bir yemin demektir. Emele karşı duyduğum sevgi dünyanın en te- miz ve namuskâr bir duyguüsudur. Biz birbirimizi seviyoruz; bu aşkımız ge- çici bir heves değil, senelerle beraber küvveti artan bir ateştir. Mektebimi bitirir bitirmez, yani iki sene sonra ö- nunla evleneceğim, Helecandan kalbim gümbürdüyor - 'du, Bu genç adamın boğuk ve-derin se- sinin samimiyeti beni saadetle titret - mişti. Hayır, bu ses ve bu gözler insanı al- datamaz. Sevgili Emel mes'ud olacak.. buna bu gece İnandım... 'Yerime döndüğüm vakit Emel nıe - rakla ve biraz da korku ile gözlerime baktı; rengi solmuştu. Başka bir zaman olsa onun bu telâşile alay eder ve onu |üzerdim, fakat bu gece,hayır...- Orha- nın _yamnd&ki bir kadını dansa kaldır- masından istifade ederek kulağına fi- , sıldadım: . — Artık Orhani sevebilirsin kızım. Bundan sonra saha nasihat edecek ben değilim. Yanakları pembeleşti, bir şey sora- caktı, parmağımı dudaklarıma götüre- rek susmasını işaret ettim. Sevgili Emelin saadetini yakından görmekliğime vesile olan bu geceyi tak- dis- ediyorum. Sabaha karşı çok tuhat bir şey oldu... Şefkatin annesi beni masasına çağır - mıştı, — Kızım, bir'sandoviç yemez misin? Açlıktan midem boöş bir torbaya dön- düğü halde orada fazla durmamak için bu teklifi reddetmek istedim. — Teşekkür ederim efendim, şimdi büfeden geliyorum, — Canım, bir parça şey de bizim ha- tırımız için yeyiver. Sol tarafımdan gelen bu kalın sesin sahibine hayretle baktım. Arkadaşımın annesi, dudaklarında ince bir tebes - sümle onu tanıtti: 4 — Kızım, Kayserili tüccar Selim beyi sana takdim ederim, Akşamdanberi yö- zünü senden ayırmıyor ve: «Bu neş'eli ve güzel küçük hanımı bana tanıtınız» diye yalvarıb durüyor. Senin modern bir kız olduğunu bildiğim için merasi- 'me bakmadan seni masamıza davet et-