“:27 İkinciteştin «!Sayfat 7 “Ben bir tımarhane kaçkınıyım !,, Bir kadın sesi yükseldi: D llonun Tarihi Fikri hareketlere ihtiyacı olan Şi bir genç a » * * a K İstanbuldan C.|| On üçüncü Lwui zamanında düello bir veba salgı ibiydi. Kimse Açın kapıyı, yoksal!..,, DT seze rnesie v | Snatdar emn dARRİR Sekaklerde d dç a lanan kanler iinde vuluyor: serili bulunduğu günler olmuştu. Düelle edenlerin çoğu bir takım macera adamları ve serserilerdi. Zenginler bunlar vasıtasile diledik- lerini öldürtürlerdi. , — Muvaffak ola- cak mıyım? Hayale ne kâ- AT | Kadın, sözünün eri imiş... Camlar inmeğe başlayınca Salim ağabey seslendi: “Getirin şu kadına bir gömlek!,,| | ö Röportajı yapanr a Faruk Küçük Timarhanede ölen delilerin beyinleri —36 — -- A... Vallahi artık dayanamıyaca- ğim. Bizleri ne vakit çıkaracaksınız? Bana bak bana! Salim misin nesin? Ya bizi dışarı çıkar yoksa.. İnce, cırtlak bir kadın sesi.. Allah Allah burada kadınlar da mı var? Sa- bahtanberi görmemiştim. Etrafa bakı- auyorum, görünürde kimseler yok: — Bana bak, Salim ağabey! Aç ka- pıyı diyorum, aç! Yoksa camları indiri- rim hal.. Sez bizim odanın ilerisinden geliyor. O tarafa doğru gidiyorum. Salim ağa- bey önlüyor: — Yasak, haydi odana bakayım. Ve amuzlarımdan yakaladığı gibi be- ni odanım orlasına fırlatıyor. Hacıyatmaz gibi kalkıyorum, Dışarı çıkmak istiyorum, Fakat kapı yüzüme kapanmış. Arkadaşlar dışarıda, Ben de koridora açılan pencerenin önüne koşu- yorum. Kadın sesi gelmekte devam edi- yor: — Aç kapıyı, aç diyorum.. musun? Camlar gidiyor ha!.. rum: Bir, iki, üç! açmıyor mün eri imiş. Camlar git- ti. Salim ağabey, jandarma, Niyazi is- mindek! gardiyan, tanımadığım iki ka- dın bizim tarafa koşuyorlar, bitişik oda- nin kapısını açıyorlar, Salim ağabey pürhiddet haykı — Camları kırdın ha! Haydi Fa: hanım getir bakayım gömleği, Giydirin şuna ve atın taş hücreye! " Kadın gırdıyan çıkıyor, biraz sonra a bezi oldu- üyor. Bitişikleki oda- da kıyamet kopuyor.. Salim ağabey bağırıyor, demin söy- denen kadın haykıriyor. Diğer kadınlar da çığlık üzerine çığlık salıveriyorlar. Bu arada bizim dışarıda kalan on ar- kadaş da içeri sokuluyorlar. Pencere- nin önünden ayrılm:yorum, , Saçları darmadağın, sarışın bir ka- Jdın, bitişik odadan dışarı - çıkarı! t:n'tımı beyaz bir göğüslük giydirmiş- ? b Sayıyo- | kavanozlarda — hifrediliyor — BSöyle bakayım, Talimhane meyda- nına apartımanlar yapılmış öyle mi? — Evet.. — Beyazıdla, Aksarayın arası da dol- muş diyorlar. — Evet.. — Kadıköyüne de tramvay getirmiş- ler ha? — Evet.. — Desene ki canım Kadıköy mah- voldu.Köylüğünü kaybetti. İyi ama Kadıköye tramvay yapılmasına köylü- ler nasıl razı oldular? Oranın hususi- yeti sessizliğinde idi. Ah, saat || ile 12 arasımda Moda sokaklarında. dolaşma- ğa bayılırdım. Her evden bir piyano ve ya bir keman sesi yükşelir. Zaten kâ- fir yerin neresi güzel değildir ki.. çar- şısında bile başka bir renk, başka bir| şey vardır. Hele Şifa, hele Şifa?, Yer- vantın gazinosunda bir kadeh rakı iç- mek ne zevkli işdir? — Şifaya da evler yapıldı. — Ne! Yahu oraya ev yaptıranlar, Allahtan da mı korkmadılar? O güze- lim yere ev yapılır mı? Ah, şu bir se- neyi hayırlısile bitirsem de buraları görsem. Bir an gaflete düştüm: — İstanbulda değil mi idiniz? — İstanbulda idim. Fakat hapishane- de.. istediği gibi gezip tormak, serbest adamlara Mmahsustur. Ben, yedi sene- 'dir hapisteyim. 7 sene bu, dile kolay.. — Vah vah.. geçmiş olsun., — Böyle kuru lâfları bir yana bırak. Böyle beylik tıraşlardan hoşlanmam. — Kabahatin neydi? — Bir kaza. Maslak yolunda üç kişi gitu. O zaman gazetelerde okumadın mıf. — Anlalsan a şunu? — Vay babam vay, Küçük beyin canı" galiba eğlence İstiyor, Senin anlıya ğin üç kişi mortoyu çekti; öldü. Gömü!- dü gitti. Biz de öîmedi diri diri gömül dük, Haydi, sen de ne demiye derdleri- mi deşiyorsun? Yamımdan - uzaklaştı: ler. Fakat bu göğüslüğün kolları yok. Kadıncağızın kolları da içeride kalmış ve kalın çamaşır ipile vücudünün etra- Mi sarılmış. Deli gömleği anlaşılan bu olacak!. Kadını götürüyorlar. Yanımdakilerden birisine soruyo-. Tuüm: , — Şimdi bu kadın ne olacak? — Taş odada sabahlıyacak — Taş odada mı?, — Evet.. — Bö; le elleri bağlı mı yatacak? — Üşümez mi? — Kimin umurunda., - Deli gömleği giydirilen kadının sesi Hhâlâ duyuluyor. Dısarı çıkan kadınlar si; lar. İpek pijamalı bir hastadan mâda herkes içeri girmiş. Onun galiba husu- &i bir müsaadesi var. Odanın içine sağlı sollu oturuyoruz Karnik birdenbire bana söruyör: Ü düldn üü n ra İçiyor-|Yar da.. (*) — Zavallı! Dedim, Kâni cevab verdi: [ — Evet, zavalhı... Biz, elâleme değil, |kendimize acıyalım. O, hiç olmazsa, çı- kacağı saati biliyor. Ya biz? Ya biz ka- rarsızlık içindeyiz. Ne olacağız? Geçen İcuma günü buraya geldim. Bugün sa- h, Tam beşinci gündür buradayım, | Şimdi biz de içiç diye rapor veririerse hapi yutarım. Artık doğru tımarhane.. altı ay orada kalırsın. — Fena mı, tedavi olursun? — Geç Allahını seversen bunları... ne tedavi olurum, ne bir şey.. boğaz tokluğuna taş kırdığım yanıma kâr ka- lir, . — Neden? e Neden olacak, orada istediğim ka- JCar etoin de bulurüm, mörtin de, cs- (Arkası var) | D"T Bunlar doğrudan doğruya Kâ.- ninin sözleridir. Tımarhaneye girdik- ten sonra bu hususla edindiğim kana- atleri bilâhare yazacağım, | dar ihtiyaç varasa fikrt — hareketlere | ge bir o kadar lü- zum vardır. Artist. leri, sinemayı, sev mek macera heveslerile birleşmemişse ümidsizliğe kapılmamak daha doğru o - lur. BAA Zeki bir tip Eskişehir — oku- yucularımız. dan Mahmud da karakterinin tahli- lini istiyor? Yalnız kendisi i- çin zeki ve hayırlı olmak iyi bir şey ise de etrafa lap mak, başkalarının gönlünde yer tut- imak ta lüzımdır. Mücadele ve münakaşa kabiliyetlerinin kısır kalmaması için sar- fedilen emekler itidali aşmamalıdır. #AYU Nisbet dairesinde muvaffakıyet Beyoğlundan 'cak mayım? Orta halli bir ka- zanç, bazan yük- Bek menfaatlerden daha faydalı olabi- lir, İhtirasa yol aç- mamak şartile mu- vaffakıyet, nisbet dairesinde herkese so- kulabilir. YA Çalışmaktan yılmayan bir tip Bursa okuyucu- larımızdan — İlyas da şunu soruyor: Kanaatkâr olan ve arkadaşlarile i- yi geçinmesini bi- len, tuttuğu işde muvaffak — olması için — çalışmaktan yılmaması lâzım- dır. DİKKAT Fotograf tahlili için bu kupondardan 5 adedinin gönderilmesi şarttır. ll İnsan hür doğar, hür yaşar ve Yazan: Biğgalı bir okuyucu- muzdan mektub al - dık. Arkadaşlarından bir. kaçile birlikte kütüphanede oturur- ken söz düelloya geç- miş, Her biri bildik- lerini — söylemişler, fakat tam bir netice- ,9 varamamışlar, Bu hususta tenvir edil - melerini rica ederek düello hakkında se - kiz on sual soruüyor, Sualler dikkatle ve etraflı tertib edilmiş. Bunları yazmıya lü - zum ıörmüyomı Muhtelif eserleri ted. kik ederek edindiği - miz bilgileri, romanlarda, yerli ve ya- bancı gazetelerle mecmualarda buna dair okuyup ta hatırımızda kalanları yazıyo- zuz. Bunlar ayni zamanda meraklı oku- yucumuzun bütün şuallerine cevab leş- kil edecektir. * Düello iki rakib veya düşman atasın- | daki ferdi harbdir. Lâtincesi (duellüm)- dür, (Düo * iki) kelimesinden gelmiştir. Düşmanlığf insanın asıl tablatinde mev- cud olan kıskançlık, gurur, kan dökmek | arzusu gibi kötü ihtiraslar doğurur. Bu ihtiraslar yaradılıştanberi mevcud oldu- ğuna göre düellonun tarihi de insanla beraber başlar. Tarihte ilk olarak düello eden çifti tayin etmek istersek ilmi cep- heden bunu tesbite imkân yoktur. Fakat dini kitahları gözönünde tutar ve onla- rın yazdıklarını insanlık tarihine mal e- dersek hiç şüphesiz ilk defa dücllo yapan insanlar Habil ile Kabil'dir. Bu da ken- disine isabet eden çirkin kızı beğenmi- yerek güzel kızı almak istiyen Kabil'in ihtirasından doğmuştur. Zavallı (kadın) erkeklere ilk defa kan döktürmek güna- hını, kendi elinde olmaksızın, işletmekle bahtsızdır. Eski devirlerde dücllo ancak harbler- |de, iki düşman ordudan çıkan savaşçılar arasında olurdu. Bunlar, iki ordu bütün varlıklarile kapışmadan önce meydana atılırlar; İki tarafın orlasında dövüşür. lerdi. Öldüreni öldürmek ve intikam al- mak üzere ölenin ördusundan bir başka- sı ortaya atılırdı. Tabiatile bu düelloyu yapanlar orduların en tanınmış ve usta yiğitleriydi. Bazan iki büyük ordunun çarpışmasına lüzum kalmadan iki ada- man çarpışması neticesinde büyük dava- nın hallolunduğu, galib ve mağlübun ta- yin edildiği olurdu. Harbe meydan ver- hür ölüz. Kes t l Turan Can memek için şahsan dövüşme teklif eden kumandanlar da olmuştur. Milâddan bin sene kadar evvel Davud ile (Golyat — Calot) arasındaki düelloyu bil- miyen var mı? İsrail ordusu düşmanla kar şılaşınca dev büyüklüğündeki Calot'tan herkes korktu. Hükümdar onu öldürecek İolnrı kızını ve kumandanlığı vereceğini |söyledi. Davud, dev gibi düşmanının ba- şına bir sapanla taş attı, vurdu ve yara- Hladı, sönra kıhcile başını kesti. I Romada Horas ve Küryas'ların dücilo- ları meşhurdur: Bunlar bir defada âoğ üçer kardeş idiler. İki düşman — ordu. mensub bulunuyorlardı. Üstelik Küci yaslardan biri Horaslardan birinin kız kardeşine nişanlı bulunuyordu. Horas lardan ikisi öldü. Karşı tarafın üçü de yaralandı. O zaman sağ kalan Horas düş- manlarını birbirinden ayıracak — şekilde manevralar yaptı, ayırdı ve birer birer çarpışarak öldürdü. Bu ölüme esef eden ve onu alkışlamak istemiyen kız kardeşi Kamili de kılıcile yere serdi. Korneyın büuna dair manzum trajedisi pek meş- hurdur. Orta zamanlarda dava edenle dava e- dilen arasında yapılan bir çeşid düello vardı. İyi kılıç kullanamıyan, yahut kor- kan bir adam, haklı da olsa kendisinden zorlusunu dava edemezdi. O kadar ki erkekler ve bilhassa bütün zadegân için davanın en tabil neticesi düellodan ibaretti. Dava edilen adam karşısındakini veya şahidi düelloya sü- Tüklemek için elinden her geleni yapar- dL'O zaman dava bir harb halini alır, mahkemenin vazilesi de bu harbin şatt- larını tayin ve neticesini tesbitten ibaret kalırdı. Şövalyeler düello için zıth, kal- kan ve kılıç kullanırlardı. Zadegândan başkası kalkan ve deynekle çarpışırlar- de Bu usul pek çok yayıldı. O kadar ki bazı malikânelerdeki esirler düello et- meyi büyük ve şerefli bir imtiyaz sayar- Tardı. Kadınlar ve sakat olanlar dütlle ede- medikleri için kendi yerlerine birer adam soçebilirlerdi. Bu düellelar cinayet iş- lendiği zaman öldürülen tarafın dava et- meşi neticesinde yapıldığı gibi mülkiyet ve veraset davalarında da olurdu. Hattâ hukuki bir iş için düello yapıldığı görül. müştür. Onuncu asırda Almanyada bi- rinci Oto, yeğenlerini, oğlunu — veraset hakkından mahrum edip edemiyeceğini; on üçüncü asırda Kastil kralı Alfons, krallığına Roma hukukunu kabul ettir- mek lâzım gelip gelmiyeceğini karar'aş- tırmak için ikişer şövalye arasında dü- ello yaptırmışlardı. Zadegân mahkemelerinde bir hükmü feshettirmek için de düello edilirdi. Çün- kü orta zamanlarda Avrupa adliyesinde istinaf veya temyiz yoktu. Davayı kaybe- den adam, hüküm vereni düelloya davet etmek suretile hükmü iptal ettirebilirdi. Bir adamı şahidlikten alıkoymak için de düello yapılırdı. Bu hesabca, gözü pek, bileği kuvvetli, kılıcı zorlu olan bir şö- valye, her haltı yapabilir, ortalığı göz Böre göre kasıp kavurabilirdi. Bu çeşid düellolar Cermenlerde çoktu. Meşhur Fransız. kukukçusu | (Kanunların ruhu) adındaki değerli tin muha*riri olan Monteskiyo bu Âdetin (Devamı 14 üncü sayfada) pek ve N ü