“Son Posta,, nın T T ı ikâyesi e 4 Şişmanların dalma iyi insanlar olduk- Tarı hakkında umumi bir kanaat vardır. Bir telâkkiye göre iyi İnsanl, şişman, göbekli, pos bıyıklı, göğsü bağrı açık, yüzleri ve vücudleri daima hafifçe yi insanlar» ın igin. insan> tiplerile te- bazıları var. imir Aleksandroviç'i ala- r Alek: Ç, Uufak te- bir adam olmasına n «iyi bit insans olarak şöhret al- isminde de iyi bir &- 1 olarak nam vermi; Dairenin ka- ıcısı Prikodko, Loşadef hakkında şunla- ulunuyordu. Loşadef nlatırdı: e pek çok müdürler geldi, âdef gibisini görmedim ye her - gelişinde Zerhaba Priködkol» ıkardı. Ben de ona: <Mer- » derdim. Daireden çıkar- ene güler yüzle elimi sıkar, öyle- di.. r nedense Li döğrusu.. Me bi dor haba, a ik bir tev ve ellmi Loşadef bu dairede çok ir Aleksandroviç büsbü- ile kıyas edilemiyecek Aleksandroviçin şı sertlik yaptığı da pi . fakat onun sertliğinde bi- le bir başkalık vardı Bir gün Vladi Hukça sert bir çehre ile yanına muhase- beciyi çağırdı. Bütü: aralık Guran kapımın arkasına birikmiş, içeri- de ne cereyan merakla bekli- yorlardı. B müdürün bağırdığı düyüldü: — Aziz Golosker, tahsisatlar arasında' kültür faslına ayı Yar, Siz bu di sandroviç ol memurlar ları ne diye hapsediyor da kültür ne sarfetmiyorsunuz? Öy- le değil mi canım?. Tahsisat yok mu?. Var: Hem de kültür işleri için, değil mi Şu halde?.. Bunun, bir ikinci defa teker- 'Tür etmesin! iste « madem ki devlet |bu parayı bu iş için ayırmış, sarfet Git- . İ&in!. r ediyo Bu gibi haller bir müdür diye buna derler, diye Herif bağırıyor, bağıtıyor lik için bağırıyor. Bizi düşünüyor ağırıyor. Vladimir Aleksandroviç'in iyiliği, ar- “tık dillere destan olmağa, bir güneş gibi "parlamağa başladı.. airenin veznedarı otuz bin İri yarı, ış kocaman bir para | *|bil SON POS TA İYİLİĞİN SIRRI Ruscadan çeviren: H. Alaz Yazan: Mitinski Vladimir Aleksandroviç müşfük bir baba tavrilı Ağlama kızım, felâtet büyük amma, tahammül et mek gerek! dedi ruble aşırarak ortadan kayboldu. Tabil| — Zavâllı kadin, avaz, âvâz ağlıyor: herifi bulup mahkemöye verdiler. Ara-| —— Bana zehir verin, kendimi öldürmek |dan bir müddet geçtikten sonra vezne- | istiyorum, diye bağırıyordu. Ah şu alçağı |darın karısı sekiz sayfalık bir istida ile | bir asam. müdüre müracaat ötti. Müdür, kadinıin | Vladimir Aleksandroviç müşlik — bir sapsarı yüzüne, siyah matem elbisesine | baba tavrile: ibakarak pek müteessir oldu. Hemen mu-| — Ağlama kızım, diyordu, felâket bü- |hasebeciyi ırdı ve kadına bin ruble | yük ama, ııhammğl etmek gerek.. İvorilmesini emretti Aradan birkaç gün geçmeden yeni bir Muhasebeci bu amre itiraz etti: hâdise daha oldu. Hukuk müşavirinin | — Aman nasıl olur, dedi, bir hırsıza, | çantasındaki kıymetli evrak ve banka bir caniye ne diye bin ruble verelim?. | çekleri ortadan kayboldu. Hukuk müşa- 'al bin ruble yetişmiyormuş gi- | viri, son bir defa daha çantasını karıştı- r de bin ruble mi verelim?, |rıp ta çeklerin, kıymetli evrakın yerinde Vladimir Aleksandroviç #lozofça başı-| olmadığına iyice kanaat getirince, avazı çıktığı kadar: — İmdaaaad... Hukuk müşavirinin bu acı feryadı Vla- dimir Aleksandro n kulağına kadar geldi. Hemen kâtibini çağırarak: -- Galiba bizim hukuk müşavirine bir ler oldu, dedi. Bari adaâmcağıza şu na- ne ruhunu götürün de biraz ferahlasın!.. Fakat iş bununla bitmedi. Gizli eller esrarengiz devam r. Daire memurlarından ikisinin nüfus kâğıdları orladan yuî oldu. Zavallı müdür, bun- Allah, dedi, siz de alle baba- iye haykırdı.. bu haline bakıp hiç vie- yor mu?. Olan olmuştur. sısınız!. Kai danınız sızlamı Veznedar mahkemenin karşısın hesa- bını vermekle meşgüldür. Fakat biz ge- ride kalan ailesini düşünmeğe mecbu- '!'l .. - Fakat herif parayı çalarken, bizi, devleti düşündü mü?, — Azizim, orasını karıştırma!. O bizi: ceğimiz iş değil. fakat herifin karısı, : çocukları, annesi var.. bunlara yardım et- | (9r1 da teselliye çalıştı: z mek bit insanlık borcudur. Bunlara iki| — Bizim şefin emsali yok.. herif i bin ruble vermekle iflâs edecek değiliz!, | değil, melek.. dediler, — Ne münasebet iki bin?, Siz biraz ev- "de cereyan eden bir. hâdise | vel bin rüble verilmesini emretmiştiniz!. sütün daire memurlarını hayrete — Bu kadar da hasis ölmak iyi bir şey Güşürdü: k"'î'hof—"—n senedler, çekler, mü- değil!. Herilin annesini, karısını, üç dört | Mürler, Düfus kâğıdları bulundu. bocuğunu Ütti Ve bir hâdise daha herkese küçük dili- lüzum yok, iki bin yaz!. ni yulturdu: Bütün bu kaybolan şeyler Muhasebeci, " canı sıkılmış bir halde: | Vla için evinde bulun- ini bir daha lerii an — Ne yaparsın, iyi rekli adam, diye söylenerek kapıdan çıktı. Bu hâdiseden kısa bir zaman son evrak memuru Klavdiya'nın gizli gözü, deki gizli bir evrak dosyası ortadan kay- | boldu. gören olmadı. YARINKİ NÜSHAMIZDA: Sevda imtihanı Yazan: Melâhat Sezener inşaatı tamamlanıyor Bursada inşa edil « mekte olan — Merinos fabrikası inşaatı ya - kında ikmal cülleceks Ür. Fabrikanın boyân- ması tamamlanmak Ü- geredir. Pabrikada ça« laşanların sayısı her « gün artmaktadır. İki gene sonra fabrikanım bulunduğu —yer bü - yük bir şebir balini a - İacaktır. Daha şimdi - den fabrika — civarın dâ ufak tefek hususl ve şahsi nşaat yapıl - mağa Bursa — koyun frasında Merinos ko « (Yunu yotiştirmek ma - taki fazlalaşmıştır. Bir İçok ağıllarda Merinos çinsi artmaktadır. A - Bal sahil Kambiyo borsasında Vaziyet Abterikadaki — buhran, - mühtelif —dünya, borsalarında tesirler yapmış, gayri tabil bir hava yaratmış, pek mühim olmamakla be - raber bazı fiat Sukutlarına sebeb olmuştur. Bu gayri tabil hava dün de deyam e$miş - tir. Maamafih, dolarda düşüklük kaydedil- memiştir. Fransız frangında 147,12 frankda 12 san- tim kadar bir düşükülk — kaydedilmişse de, bu pek ebemmiyeisiz bir mikdardır. Avrupa barsalarındaki gayri tabil hava - nn İstanbul borsasına, bemen hiç bir tesl- Ti olmamıştır. Evvelki gün 13,78 lirada kapanan kupon- suz Türk borcu tahvilleri dün 13,75 lirada açılmış, 13,70 lirada kapanmıştır. Parla bor- sasında, evvelki gün 222 frank üzerinden muamele gören kuponsuz tahviller dün 217 franga düşmüştür. İstanbul borsasında, bul beş franga mü beş kuruş düşmüş öl - ması, Paris borsasındaki düşüklüğün İstan- bul borsasına fasla tesir yapmadığını gös - termektedir. Çimento hisse senedleri, dün de bir mik- dar düşmüştür, 10 llrada açılan esham, bir lraya kadar muamele gördükten irada kapanmıştır. Bu sukuta sebeb olarak, geçen sene beher hisseye 200 kuruş falz dağıtılmış, bu sene bir lra veya daha az fatz dağıtılacağı hakkın- da deveran eden şaylalar gösterilmektedir. Maamafih, bu sene ne kadar falz dağıtıla - cağı da henüz kat'iyetle malüm değildir. Altın övvelki gün 1099 kuruştan satılmış- tır. Dün de, bir kuruş daha yükselmiş, 1100 Merinos fabrik kısa bir zamân sonra sadece Merinoös cin L Ki n binası söylemekledirler, Portakalcıların Bir temennisi Payas, (Bususl) — Payas ve Dörtyol por- takal tacirleri, büyük bir derd ve müşkül İ- çerisinde kıvranmaktadırlar. Tacirlerin ge- rek İstanbula, gerekse harice yollıyacakları portakalların hastalhıksız olduğu hakkında zirant memurluğundan, sandıkların da or- man resimi vetilmiş tahtadan yapılmış oldu- ğuna dâlr de orman memurlağundan rulsa- tiye almaları mecburt kılınmıştır. Bu ruhsa. tiyeler istasyonda verilmekte, muayene de, vagonda yapılmaktadır. Halbuki, Devlet De- miryolları, bir vagonun yüklenmesi için 24 saat zamanı kabul etmiştir. Yirmi dört sa- atte ancak bir vagon yüklenebilmekte, bu- nun haricinde munyena için geçen zaman zarfında da, tüccar, vagonun beklediği her saat için yarım lira ardiye parasi vermeğe mecbur kalmakta, bu yüzden de zarara uğ- ramaktadır. Bundan başka, örman ve ziraat memur- ları, gece veya mosal saatleri haricinde ça- hışmamaktadırlar Bu sebeblerden dolayı büyük zararlar gö- ren, daha büyük zararlar da göreceklerini tahmin eden tacirlerin bu zararları, nihayet, küçük bahçe sahiblerini de mütecssir ede- cektir. Tücear, portakalların bahçelerde Mmünye- ne edilörek hastalıi ağaçlardan — mahsul toplanmasına müzaade edilmemesinin; ka- çak ağaçların da hizarlarda keslilirken kon- trol edilerek biçtirilmemesinin teminini hü. kümetlen temti kuruştan satılmıştır. altın hayll azdır. Baş, diş, nezle, grip, romatizma - nevralji, kırıklık ve - bütün ağrılarınızı derhal keser. İcabında günde üç kaşe alımabilir. Taklitlerinden sakınmız ve her yerde ısrarla GRİPİN isteyiniz. Adnan, bu yıkılmış, Zar taşlarında geçmiş zamanın eü hazin — bir — şiirini okumuş — gibi “derin bir ızlırab duüydu ve bunları daha fazla görmemek için başını, sağa igevirdi. Bu tarafla, suda yıkanan saz- eğrilmiş me- altında sıcak esen hafif bir rüzgârla i- pekten püskülle Sandal biraz ilerleyince, Adnan ge- sola çevirdi ve amelesi öğle paydosunda dağılmış yepyeni bir fab- Tik â derenin köşedeki kıvrimtısı- dar uzay amları ile kar- 1 İstet dan kendisinin de İ yıl evvel bir dos- Hisarda y : L İ tenin yukarısına doğru hiç y mişti. Hattâ o gün dostuna «Göksu des- ni yapanlar kaldı mı?» diye sor- «Bir tek kişi kaldı. O da bir- ıştırıyor. - Yaptıkları sat- ——— derenin bu anda kalbine ağlamak hissi veren ıssızlığı, yetimliği içinde Ceğiİş- miyen çok eski bir hatıra! Bu köprüyü bulunca ikinci bir mazi levhasını aradı: köprünün sağındaki değirmeni... Fakat birden itkildi, de- ğirmenin yalnız yanık — taş duvarları kalmıştı ve yıkılan kısm şimdiden ameleler taşıyorl. Bu yık Adnana kendisi yıkılmış kadar acıklı geldi, Değirmenden sonra, çocükken o ka- dar beğendiği çınar ağaçlarını, aynı bü- yüklük ve yükseklikte buldu. Ağaçla- rm altında tavuklar eşiniyor ve biraz daha ötede dört inek, üçü yatmış, biri ayakta, başlarını çarpıtıp, karşılarında- ki suya gömülü kavak incirlerine bakı- - Nâsil, bilmiyor musunuz? Malat|yorlardı. Kim bilir bu tortop olup da fabrikası, Dört si var Çoğu|derede yıkanan yaprakları kendileri kadın... gibi, kendi cinslerinden bir mahlük mu mıştı. Demek ki uzun destilerle saksı- ların yerini şimdi başka bir işcilik a mıştı! Kendi kendisine söylenir gibi: — Bu fabrika da yeni, Acaba ne fab- rikası? Dedi. Bu sefer cahil ğenç kendisinden bil- ili çıktı: rikanın her köşesini, ayrı göstererek, dal Adnan burada hayvanla jinsan ve ne- benzerlikleri düşündü. her damını ayrı| geçenlerde arka- ' bat arasında daşlarile bunun içini gezmeğe geldik-| Acaba ken leri günün tafsilâtını anlattı. Adnan, onu dinlerkeön yüzünü büuruş-|hunun turuyor ve içinden: - Ofl! ne geveze! erini yıkayabilecek mi € $imdi Mahmure, elini uzatmış, marlardan sonra gelen dişbudak ağaçla- Diye sinirleniyordu. rını, onların upuzun ve bi Fabrikadan saonra, sol taraf sahilini İmasına yukarıya doğru dal üksek karaağaçlar gölgeleyen oeski|yaprakları az ve yer yer sıyrık gövdi tahta köprü ile karşılaşlılar, Adnan|lerini gösteriyordu. Ağaçların tepesi, bunu görünce derin bir nefes aldı. İşte|sık yapraklatile bu siskâ ve uzun be- i de böyle su içinde bir |/ ağaç olsaydı bütür derenin sulari ru-|ğ denlerin üstünde ne actib bir saç yığı- ni gibi idi! Mahmure, gülmeden kırılarak: — Ne tuhal ağaçlar! dedi, Tıpkı bi- zim Hacerin masallarındaki saçları ka- barık, sıska, Uzun boylu cadılara ben- ziyorlar! Adnan: — Yaa. öyle mi?.. Sahi, ne tuhaf! Diye mırıldandı ve gözlerinin hüznü- nü daha uzaklarda dolaştırmak için de- renin yukarısındaki Yenimahalle evlerine baktı. Derhal, bu evlerden rinde annesil beden ilk geldikleri yıl gene Filibeli bir tanıdık Şocuğunun sünnet düğününe git! le sıcak bir yaz gününü halırladı. Misafirler (| de «Hoca hanım» diye çağırdıkları y lıca bir kadın «Ayol, koca oğlan bi işi var burada?» diye şakadan gi mişti de Adnan usanmış ve annesile beraber yelpazeli, saçları üzün topuz- lu öteki mizafir hanımlar hep tirden « Ama doğrusu ya, o gün birkaçı kendi yaşındaki ve ço- dar eğlenmiş, Yahudi hok ine ne kadar gülmüş, hele onun ağzına ateşler sokarak, köşkün — bahçesinde, her kumaştan kareli gömleğini hava- andıra havalandıra ve külühile ağzına rüzgâr vere vere hanımların arasında koşmasına koca ağlanken nasil da şa- şıp Kalmıştı! Sonra birkaç çocuk birleşmişler ve şu karşı sırttaki Dikilitaşa kadar git- rdi. Adnan o taşın dibine çakisile ismini yazmıştı. Acsba yağmur eri bunca yıl içinde o kazıntıyı düz- letmemiş, o yazıyı silmemiş mi idi? Derenin sonundaki Dört kardeşler kahvesine vardıkları zaman başka bir hatıra ile sarsıldı. Burada kalabalık bir cuma günü iki saz faslı arasında bir or- taoyunu seyretmişti ve kendisi artık delikanlı sayıldığından şu köşede ba- başının yarında oturmuüş, annesi de, dadısı ve kucağında üç aylık kundak- taki Haceri taşıyan Gülsümle hanım- lar tarafında uzun bir kafesin arkasına girmişlerdi. Adnan bu hatıraya o kadar dalmıştı ki, kürekteki delikanlı âdeta uzakta birisine haykırıyormuş Fibi: — Adnan bey, ne kadar dalgınsınız? Diye sesl n Adnan silkinerek gence baktı, Mahmure: — Galiba, dedi, buranın tenhalığı iç- lerini sıkti! Ne yapalım, biz söyledik- ti, kerdileri istediler! (Arkası var) Bir tashih Dünkü tefrikanın 2 nci sülununun 16 wet satırı sonundaki — (Mahmurenin) — kelimesi (Nerimanın) olacaklır,