-“Ben bir tımarhane Vkaçkınıyım lü 4 defa Adli Tıbba, 2 defa tımarhaneye giren adam Benim kendisine korku ile baktığımı görünce: “Korkma, ben deli filân değilim,, diye teminat verdi p Röportajı yapan: (Tercüme ve iktibas N344 - Mahkeme Necdeti tevkif etti, bizleri de içici olup olmadığımızı anlamak için İTıbbı Adli'ye sevketti. Ben kaçtım. îıd ây kadar kaçak gezdim. Nihayet bir hafta evvel en aklıma gelmiyen yerde Pehlivan beni enseledi: —— Hangi Pehlivan? — Canım mikrob. — Ne mikrobu? —— Pardon, senin bizim lisandan anla *madığını unultum. Taharri memuru Pehli h o Pehlivan! Ah o Pehlivan! Bütün koğuştakiler tekrarladılar: — Ah o Pehlivan! âh o Pehlivan! , Bu Pehlivan denilen taharri memu- kru, pek yaman bir şey olmalı ki bunları korkutmuş., — Sormak istediğim bu değil, nasıl bu hallere düştün sen? — Bırak Faruk şimdi bunları. Derd- imi deşme, sonra belki anlatırım. aha vakit çok. Şimdi yemek gelecek, Yiyelim de. — Tabif bu akşam bana yemek ver- yiyeceğim?. paran vardı? « — Dört lira.. — Ne diye verdin? — Ben vermedim aldiılar.. Bana akıl öğreten kıranta adam ya-; nımıza yaklaştı: — Geçmiş olsun kardeşim., dedi. — Eyvallah. — Neden düştün? — İşte bir şeyler oldu. — Delikten yakayı sıyırmak için de- filik mi iddia ettin? — Hayır., i — Peki, ne diye seni buraya gönder- Biler? — Bilmem. — Evrakı okumadın mı? — Yoo... — Darılma ama sen pek acemi şey- Mişsin.. Kâni söze karıştı: — Karnik ağabey, Faruk böyle yer- fere ilk defa düşüyor, Sordum: — Siz buraya niçin geldiniz? " — Sonra anlatırım.. yalnız şunu bil ki şimdiye kadar dört defa buraya, iki Mefa da tımarhaneye girip çıktım. - Gayri ihtiyari ürpermiş - olmalıyım Bİ: ; — Kardeşim korkma, ben, deli filân “Beğilim, dedi. 8& seneye mahkümum, 7 Benesini bitirdim.. | senesini kurtarma- ğa çalışıyorum da.. — Neden mahküm oldun? — Geceler Üzun, sonra konuşuruz. Gardiyan Niyazi, elinde bir sepet içe- Fi girdi. Millet oturdukları yerlerden Orladılar. Yalnız geldim geleli ağzını Yerinden kımıldamadı — Yavaş yavaş, birer birer.. * Hepimiz 250 şer gram heyaz ekmek Aldık. Yalnız ablak çehreli, kasketli kı- mildamadı bile Bi e Delilik hatıralarından: Muharririn peşine Açmıyan kasketli, ablak çehreli blrisiı Farak Küçük ' bakkı mahfuzdur) Sultanahmedde çocuklar takıldığı an Gardiyan ona yaklaştı: — Ahmed, sen de günden güne ab- dallaşıyorsun. Al bakayım şunu. Haydi al. Gardiyan ekmeği bıraktı. Ahmed ge- ne kımıldamadı. Donuk gözlerle abdal abdal bakınmakta devam etti. Gardiyan çıktı. Biraz sonra elinde bir tepsi ile tekrar içeri girdi. Hepimize ikişer kab yemek verildi. Biri pilâv, öbürü patlıcan. Herkes yemeğini aldı, bir köşeye çekildi. Odada bir şapırtı- dır, gidiyor.. Ya ben çok açım, ya yemekler çok güzel, İştiha ile yiyorum. Sonra ben yemeklerde çok su içerim. Bunun için tanıyanlar bana su kırbası adını tak - mışlardır. Odada surahiye benzer bir şey yok. Kâniye sordum: — Nereden su içeceğiz? — Musluktan.. — Musluk nerede? — Abdesthanede.. — Ben şimdi susadım! — Bekle yemekten sonra dışarı çıka- mezler. Paralarımı da aldılar, Ben nelcağız. O vakit içersin. — Ama ben çok susadım. Söylesem — Burada herkese yemek çıkar, Kaç| yir bardak su vermezler mi? — Tecrübe eti Kalktım pencereye gittim. Gardiyan- lar meydanda yok. Sadece bir jandarma var. Sesleniyorum: — Jandarma ağabey, jandarma ağa- bey! — Ne var? — Susadım.. su içeceğim. — Bekle, biraz sonra dışarı çıkınca içersin. — Ama ben çok susadım. — Olmaz.. — Yemek yiyemiyorum, — Peki dur, sana su vereyim. 'Tam bu sırada kâtibin haşin sesi du- yuluyor. — Ahmed, bıirak şunu.. ne diye su vereceksin?. Bana ve diğer hastalara karşı yapı- lan bu muameleden dolayı doktorlara şikâyet etmek istedim. Fakat tıbbı ad- lide kaldığım dört gün zarfında dok - torların birinin bile bir teftiş yaptığını görmedim. Esasen tıbbi adlide müşahedeleri ga- lba gardiyan hademeler yapıyor. Dok- tor yalnız hastayı çağırıyor, bir iki sual soruyor. Ve tekrar yerine gönderiyor. Bir daha yüzünü bile görmüyor. Ra - por da gardiyanların ifadesine göre ve- riliyor. Bölki bu zannım doğru değildir. Bel- ki bu yalnız benim bulunduğum âört; gün zarfında böyle oldu. Benden evvel Tam bu sırada çatır çatır kapı açıldı. veya sonrakini bilmeme imkân yok. — Faruk yemeğini ye, yoksa aç ka- brsm.. Kâni yemek yemediğimi görünce kalkmış yanıma gelmiş. — Tıkandım, yiyemiyeceğim.. — Aldırma, zorla ye, Sonra acıkırsın. — Sü yok, susuz yiyemem. — Alışırsın, ne yapalım? (Arkası var) İz SON POSTA D B Sırlarını etrafa taşırmıyan bir genç Uzunköprüden H. Gönülkapan da karakterinin tahli- Hni istiyor: Sessiz ve sada- sızca etrafile meş- gül olur, görür, görmemezliğe gel- mek ister. İçinden pazarlıklıdır. Sırla M rını, etrafına taşır- maz. Ken€. * kolaylıkla meydana vur maz. Kadınlara karşı pek sokulmaz gibi davranır, . .* Şen tabiatli bir genç Ankara - oküyür — cularımızdan Meh- KS med Ertan karak. * gf t terinin tahlilini is tiyor: Kalender ve çe tabiatlidir. Kolay kolay gam ve ke AA Kendisini herkese sevdiren bir genç İzmirden H. Şen- gül imzarile soru- lan sual de şu: — İşimde mu- | vaffak olacak m- yım? Kendisint — her yerde sevdirenler, herkesle iyi geçi- nenler, başkaları. nın yardımlarına, himayelerine karşı müstağni kalmadıkça muvaffakiyetleri kolaylaşmış olur, Son Posta Fotoğraf tahlili kuponu DİKKAT Fotograf tahlili için bu kı $ adedinin gönderilmesi şarttır. B ALN Acele ediniz! Resimli fıkra müsabaka: mızın mühleti 30 ikinci teşrinde biliyor retlerini göndermeleri için okuyutuları- mıiza 10 ikinciteşrinde verdiğimiz 20 gün- lük müddet bitmek üzeredir. Gelen yüz- lerce mektubdan da anlıyoruz ki, bu mü- sabaka okuyucularımız. arazında büyük bir alâka ile karşılanmıştır. Okuyucularımız. içinde müsabakayı henüz katılmamış olanlar varsa, acele etmeleri lâzımdır. Çünkü 30 ikinciteşrin salı günü verdiğimiz mühlet bitmiş ola- caktır. O gün akşama kadar cevablar idarehanemize varmış veya teslim edil- miş olmalıdır. Bu müsabakada kazanan- lara verilecek para mükâfatı listesini ye- niden hatırlatmış olulun: 1 kişiye 100 lira 1 50 Mükâfat kazanamn okuyucuları noter tayin edecektir. Neticeyi ayrıca bildire- K AŞ KÜİ çi Tarihden sayfalar: Arnavudların milli kahramanı: İskender Bey İkinci Murad zamanında Osmanlı sarayında büyüyen İskender Bey, 29 yaşına gelince kaçmış ve senelerce Osmanlı ordularına bir gaile kesilmiştir Yazan: Bugün Arnavudluk istiklâlinin 25 inci yıldönümüdür. Bu münasebetle büyük merasim yapılacağını, milli kahraman İs- kender Beyin beykelinin dikileceği kai- denin de küşad resminin icra edileceğini ajanslar haber verdiler. Bazı tarihçiler İskender Beyi (Büyük İskender) diye anarlar. Bu yüzden, Ma - kedonya kralı olup Asyada zaferler ka - zanan Filip oğlu İskenderden ayıramı - yanlar çoktur. İkinci Murad Fatih Sul - tan Mehmedle yirmi beş sene çarpışan İskender Beyin Osmanlı tarihinde de mü-| him mevkli vardır. Bu itibarla macera do- Ju hayatını yazmayı faydalı bulduk. 1400 seneleninde Yunanistan ve Arna- wudlukta bir çok müstakil beyler vardı.. Bunlara despot derlerdi. İkinci Murad 1421 de tahta çıkmıştı. Bir kaç sene sonra Makedonya, Tisalya ve Epir kıt'alarını zaptetti. Bu arada E- aef İK matya beyi Jan Kasteyoti'yi vergiye bağ- Turan Can 4 Milli kostümile bir Arnavud genç ladığı gibi dört oğlunu da rehin olarak kti. Sonra dört taraftan ateşe saraya aldı. Bunlardan üçü çocukken öl- ::::ğ: düler. Dördüncüsü ve en küçüğü olan Jorj Kastryoti'yi sünnet ettirdi, müslü- man yaptı. Dokuz yaşında olan bu çocuk padişaha ve yeni dinine sadık kalacağı- na yemin etti ve İskender adını aldı. Yakışıklı, küvvetli, zeki ve cesurdu. Akranı arasında parladı. On sekiz yaşına geldiği zaman padişahın o kadar tevec- cühünü kazanmıştı ki sancak beyliği ve- rildi. Orduda ve sarayda İskender Bey diye meşhur oldu. Bununla beraber padişah onun ne ta- biatte bir adam olduğunu sezmiş olmalı ki babası Jan öldüğü zaman İskender Be- ye onun mirasını vermedi. Ematya'ya baş. ka bir vali tayin ederek İskender Beyi harblerde bulundurdu. Jan Hünyad büyük bir Macar ordusile 'Tunayı geçerek Niş sahrasında Türkleri mağlüb ettiği zaman İskender Bey de or- duda bulunuyordu. O sırada yirmi dokuz yaşındaydı. İkinci Muradın fermanlarını yazan kâtibini tenhada sıkıştırdı. Ölüm- le korkutarak (Akhisar - Kroya) kalesile havalisinin kendisine teslimi için valiye hitaben bir fetman yazdırdı. Fermanı al- dıktan sonra da vüdi hilâfına olarak ta - vallı adamı öldürdü. Yeğeni Hamza ile birlikte kaçtı. Yolda yanına üç yüz kadar adam tap- ladı. Çok dağlık olan Kroya civarına ge- lince, kendisine üç yüz kişi daha iltihak etti. İskender Bey bunları bir ormana sak- ladı. Sahte fermanı valiye göstererek ka- leyi teslim aldı. O gece Türkler derin uy- kuda iken ormana gizlediği arkadaşlarını kaleye sokarak baskın verdi. Bir kaç ki- şiden başka hepsini boğazlattı ve isyan bayrağını açtı. Kroyadaki Türklerin öldürülmesile be- raber civardaki köy ve kasabalarda ne kadar Türk askeri varsa onlar da kılıç - tan geçirildi. Artık Epir ve ona yakın yerlerdeki bütün yerli halk İskender Be- yin bayrağı altına toplanıyor; mikdarları her gün artıyordu. İskender Beyin bir çok akrabaları var- dı. Bunlar da bir araya geldiler. Ken- di memleketine gelecek olanların geçme- leri zarur! olan sarp geçidlere silâhlı ih- tilâlcileri yerleştirdi. Ondan sonra bütün mıntakadaki kaleleri zaptetmek için işe başladı. Fakat şiddetle hareket ettiği tak- dirde şiddetle mukabele göreceğini anla- mıştı. Bunun için Türklere hududa ka- dar selâmetle gönderilmek şartile teslim teklif ediyordu. Bu sayede o civardaki müstahkem mevkileri otuz günden dâaha az bir zamanda hükmü altına aldı. 25 kânunuevvel 1443 de Balkan der - bendlerinden Trakyaya girdi ve o sırada yeğen! Hamzayı hıristiyan yaptı. İskender Beyin muvaffakiyetleri üze - rine Karadağdan Tsalyaya kadar bütün beyler onu reis tanıdılar. Kendisine ver- gi vermeyi kabul ettiler ve böylelikle İs- kender Beyin varidatı iki yüz bin altımı geçti. İkinci Murad İskender Beyi tedib et- mek Üzere vezir Ali Paşayı kırk bin kişi ile gönderdi. İskender Beyin yanında üç bini atlı olmak üzere ot beş bin kadar as- ker vardı. Geçidleri açtı ve Ali Paşanın ordusunu sira dağların ortasındaki bir Tarihçi Barletyüse göre bu müthiş harbde Türkler yirmi iki bin kişi kay - bettiler ve iki bini esir düştü. Arnavud- ların zayiatı yalnız yüz kişiden ibaret - miş! İkinci Murad bu sefer daha kuvvetli ordular sevketti. Fakat İskender Beyin dağların sarp yamaçlarına yerleştirerek âdeta tepeden inme harbeden askerleri karşısında zafer kazanılamadı. Firuz Paşa ile Mustafa Paşa da mağlüb oldular. Mustafa Paşa tekrar bir ordu ile geldi. O sırada Venediklilerle harbeden İsken- der Bey Türklerle karşı karşıya kalabil « mek için Venediklilerle sulh yaptı. İkinci Muradın ordusu gene mağlüb ol- du. Harb meydanında on bin kişi öldü. Mustafa Paşa ile on kadar büyük rütbeli zabit esirler arasında bulunuyordu. Pa- dişah bunları yirmi beş bin altın vererek kurtardı. Sonra bu birbiri ardından gelen felâketlerin intikamını almak üzere yüz bin kişilik bir ordunun başına geçti; 14 mayıs 1449 da Kroya üzerine yücüdü Debreyi muhasara ve büyük müşkülüt'a zaptetti. Fakat bu zafer Türk ordusunun yirmi bin zayist vermesine sebeb olmuş: tu. Ordu Edirneye dönünce İskender Bey on sekiz bin kişi İle kaleyi geri almak için geldi, boş yere bir ay uğraştı ve çe. kilip gitti. Ertesi sene baharda yeniden Kroya önünde göründü. Fakat ikinci Mu- radın yaklaşması üzerine dağlara çekil- di. İkinci Murad Vetyana'yı kuşattı, ara- da toplar döktürdü. Bir taraftan kale - dekiler, diğer taraftan dışarıda olan İs- kender Bey 'Türk ordusunu iki ateş ara- sında bırakıyorlardı. İskender Bey ken- disi gibi güçlü kuvvetli olanları seçiyor; karanlıkta birbirlerini tanımaları için el- biselerinin Üstüne beyaz gömlek giydi - rerek Türk ordügâhına baskınlar veriyor- dü. Harb uzayıp gidiyor ve sonbahar geli- yordu. Padişah İskender Beye haber gön- dererek hiç olmazsa beş bin altın vergi vermek şartile sulh teklif etti. Kabul o- lunmayınca ordusunu alarak Edirneye döndü, Dönüşte sarp geçidleri tutan düş- man tarafından büyük zararlara uğradı. 1450 senesinde İkinci Murad Edirnede birdenbire öldü. İskender Bey İstanbulu almak için uğ- raşan ikinci Mehmedin ilk senelerinde Türk hudud!arına küçük akınlar yapmak- la vakit geçirdi. Nihayet ikinci Mehmed babasından miras kalan bu derdi de bir çok uğraştıktan sonra ortadan kaldırdı. Bu meselede bitaraf bir tarihçi telâkki edilmesi lâzım gelen Hammer, İskender Beyden bahsederken şu satırları yazar: «Jorj Kastryota, Türklerin mekteb marifetinde iktisab etmiş olduğu istidad ve malümalı askeriyesini gene onların a- aleyhinde - padişahtan ve Osmanlı or - dusunun kadirşinaslığından istihsal et - miş olduğu - İskender Bey ismile sarfey- ledi.» «Dokuz yaşında iken sancağına sadakat için yemin eylediği ve on dokuz yaşında iken Bir liva beyi payesini aldığı Osman- i3 ordusundan kaçtı.» Turan Can