Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
ÜBK 1" '.Lı .. . < 4 # Son Posta,, nın Tezgâhın üstüne belki elli top kumaş karmakarışık yığılmıvtı. Biraz solgun yüzlü genç ve ince bir kadın onlara ayrı yordu. Beiki iki saattenberi orada bulunu- yordu. — İstediğim kumaş sizde yok; yorul- mayınız! Dedikçe: — Aman efendim, vazifemizdir. Bizde- ki çeşidler hiçbir yerde yöktur. Şu kah- verengi damalı... Diye râflardan yeni *toplar indirili- yordu. Genç ve süzgün kadın hırçınlaşıyordu. Gözleri kapıya döndü ve sıcak bir melân- koli içinde dalıp dalıp giden bakışları da akşamın dışarıya çöken rengine bürün- dü. Kolundaki saate hızla ve merakla baktı, sonra satıcıya: — Affedersiniz, vaktim yok, başka gün gelirim. i Diyerek dışarıya doğru sanki koştu. Sokakta ancak yirmi adım kadar git- mişti ki bir başka kadın onü kolundan tuttu ve gözlerinin içine baktı: — Ayol bü nasıl gidiş? Neredeyse çiğ- neyip geçiyordun. Seni çok göreceğim geldi. Tebrik ederim. Evlenmişsin! Durmağa niyeti olmıyan süzgün ka- dın, kendisini lâfa tutan arkadaşının son sözlerinden hoşlanmıştı. — Evet! Diyerek saâadet ve gururla gülümsedi. Halbuki diğerinin kırmızı yüzünde, par- lak bakışlarında ince bir alay seziliyordu. — Nasılsın? — Pek mes'udum! Diğeri bunu hiç beklememiş gibiydi. Ağzından kaçırdı: — Yaaa!... Sonra yaptığı gafı düzeltmek için: — Hem de şairmiş! Dedi. " - — Yarın kabul günümüz. Gel de sana - aniştirayım. — Yarın bir randevum var. Başka za- man... Zaten gördüm. Konuşmadık ama... Dudakları bükülüyordu ve süzgün yüz- . lü kadına acıyan bir hali vardı. Diğeri bunu sezdi : — İlk görüşte sempatik değildir. Ufak- | tefek, gösterişsizdir. Hattâ soğuk görü- Btv dd aa N nür. Fakşt... Evi unutmuş gibiydi. Arkadaşının yan- | liş görüşünü herhalde düzeltmek istedi- ği anlaşılıyordu. Hemen oracıktaki pasta- neyı gösterdi: — Allah aşkına biraz oturalım. Seni çok üzledim. Çabucak ayrılmak istemem. Girdiler, Süzgün kadın şimdi hep kocasının ğö- ze hemen görünmiyen iyi taraflarını an- | latmağa çalışıyordu: — O kadar tatlı ve güzel konuşur ki... | Her akşanı beni bir masalla uyutur. — Masalla mı? Ne masalı? Şu, helvacı ayri bakıyor, fakat bir türlü beğenemi—î EVGİLİYE güzeli, ağlıyan narla gülen ayva gibi mi?, — Hayır... O masallarını hep kendisi yaratır. Uydurur, demiyordu. Diğeri gülüyordu. İçin İçin: — Vah zavallı Feriham, yeniden ço- cukluğa dönmüş! Dediği besbelliydi. : Süzgün yüzlü sıcak fakat melânkolik bakışlı ince ve genç kadın anlatıyordu: — Meselâ dün gece bir masal söyleme- sini istedim. Peki, dedi. Sordum: — Bu masalın adı ne? Canım, dedi, ne olacak, sevgiliye masal... Daha iyi isim mi var bundan... Bu adı beğendim. Ne güzel, dedim. Seni dinliyorum. Bana gül- me, Dinle de ondan sonra söyle. Her ney- se, masalını bana anlattı. Fahir, kocamın adının Fahir olduğunu biliyorsun, değil mi, evet, Fahir bu dünyaya gelmeden önce Allah ona da herkese olduğu gibi dünyanın güzelliklerini birer birer gös- termiş. Seni oraya göndereyim mi, de- miş. Yeşil kırlar, çiçekler, çağlıyanlar, kumsallar, her çeşid içkiler, birçok eğ- lencelerin hiçbiri onun hoşuna gitmemiş. İstememi, demiş, ben burada rahatım. Bir tek eksiğim var ama, onu bir türlü ken- dim de anlıyamıyorum, Madem ki o dün- yada yoktur, ne diye gideyim, demiş, Fa- kat o sırada Allah ona sarmaşıklı bir pencerenin kenarından minimini bir kar- yola ve orada mışıl mışıl uyuyan birkaç aylık bir kız çocuğunu da göstermiş. Bir de ona bak. Onu biraz önce oraya gön- derdim, gidersen senin olur! demşi. Fa- hirin yüreğini sıkan düğüm birdenbire açılmış ve derin bir oh çekmiş. Hemen Allahın önünde dize gelmiş ve yalvar- mış: Beni dünyaya gönder. Madem ki o kız oradadır, beni de gönder! Ben yalnız onu iİstiyorüm, onsuz hiçbir yerde yaşı- yamam, ve böylelikle dünyaya gelmiş! O çocuk benmişim! Ferihanın gözlerinin derinliğindeki sı- cak melânkoli ve duru pınarlara örnek o- ! Gülsüm, otuz yıllık ihtirasının şah- |JTanan kudretile beni kıskıvrak etmiş, alevden nefesi nefesimi yakarak, Ad- - han diye hıçkıra hıçkıra soluyordu. Bu Gülsüm müydü? Yoksa Gülsü- — Mün, Filibedeki kuru ot yığınları gibi - göğsümde çıtırdıyan iskeleti mi? - — Hortlak! hortlak! diye haykırdım, — iki başlı, iki vücudlü hortlak!:. Niçin /— ikiye bölündün 'de ön beşinde ay gibi güzel parçanı uzaklara ve cadı parçanı benim kollarıma fırlattın?.. Şimdi hortlak yerlerde sürüne sürü- ne, ağlıya âğlıya çekildi gitti. Fakat, İiçinde ürperdiğim kâbüs dağılmadı. A- sıl kâbus benim için bundan sonra baş- Ko lıyor. Küçük kız mirasıma konduğu gün bü - satırları okumasın diye, ölümümü mu- |— hakkak hissettiğim dakikada ilk işim bu defteri yakmak olsun! bu defteri, - Ömrümün - -bu kara cedvelini... 13 Ağustos 1936: — Mel'un kokain! Bir daha koklamıya- MASAL Kadircan Kaflı — Ferihacığım, sen büsbütün çocuk olmu şsun! Bu yalanlara iİnanıyorsun demek? lacak kadar lekesiz bakışları şimdi engin bir saadetle gülümsüyordu. Diğerinin yüreğindeki acıma duygusu yüzüne vurmuştu: mek! Gerçek mi sanıyorsun yoksa? tarafı da var. Fahir bunu anlatarak bana *Seni seviyorum!» demek istiyor! Yalan da olsa, ne güzel! büktü. Budala, sözü dudaklarının ucunda asılı kaldı. — Çok oturdum; Allaha ısmarladık! Diyerek uzaklaştı. Süzgün ve ince kadın onun arkasından mırıldandı: — Seninki böyle şeyler söliyebiliyor mu? Başı dimdik oldu ve bakışları birkaç saniye için çelikleşti. Kocasile övünüyor- du ©... nü, dudaklarının ucunda güçlükle tuttu. Kim haklıydı? İnsanla hayvanın bir farkı da burada sırıtıyor: Hayvanlar birbirlerine masal söylemesini bilmezler... — Ferihacığım, sen büsbütün — çocuk olmüşsun! Bu yalanlara inanıyorsun, de- — Büsbütün yalan değil! Elbet doğru. Kırmızı yüzlü kadın güldü ve dudak Ve tombul arkadaşının arkasından ba- karak söylemek istediği «budala» sözü- — Â H ? Dün, altın, bir iki kuruş daha yükselerek 1097-1098 kuruşa satılmıştır. Altının her gün birer, ikişer küruş yükselmeşi, Anadolunun bazı mahsul mıntakalarında ve bilhassa Ka- İradeniz havalisinde köylünün mahsulden al- dığı parayı altına çevirmekte devam- €tme- sinden ileri gelmektedir. Piyasaya altın, en ziyade, Bursa ve İzmir lar da varsa da, taşradan gelen altına na- zaran İstanbulda satanların adedi pek az- dır. Altın fiatlarının, nihayet yılbaşına kadar bugünkü vaziyeti muhafaza edeceği, belki de, birer ikişer kuruş, biraz daha yükseleceği, - yılbaşından sönra taşradan talebler azalın- ca gene düşeceği tahmin olunmaktadır, Türk borcu tahvilleri - Türk borcu tahvillerinin kupon tediyatı bugün başlamaktadır. Merkez Bankası, beher tahvil için 79.40 kuruş faiz tesbit etmiştir. - Tediyesi yapılacak kuponlar 500000 i Tür- Kiye dahilinde, 1,500,000 1 de Türkiye hari- cinde olmak üzere 2,000.000 tanedir. Türkiyede tediyat Türk lirası, Türkiye ha- ricinde de Fransız frangile yapılacaktır. Evvelki gün 14.75 lirada kapanan Türk bor- cu tahvilleri dün İstanbul borsasında 14.95 küuruşta açılmış, fakat, biraz sonra Londra borsasında düştüğü haberi alınması üzerine düşmeğe başlamış, yirmi kuruş düşerek gene 1475 kuruşta kapanmıştır. Bugün, Londra ve Pariste fiat yüksek ol- mazsa Türk borcu tahvillerinin biraz daha düşeceği tahmin edilmektedir. Tütün rekoltesi Yeni sene tütün rekoltesi, tahrir ve tah. minlere göre 67 küsur milyon kilo kadardır. Geçen seneye nazaran bu yıl rekoöltesinin 3-4 milyon kilo kadar az olması, piyasanın bu sene daha canlı ve hararetli olacağına delil addedilmektedir. Karamanda bereket Karamanda sonbaharın ilk zünündenbeü başlıyan sürekli yağmurlar yirmi, otuz se- nedenberi benzeri görülmiyen bir bereket vermiştir. Ekiliş geçen seneden yüzde alt- mış, yetmiş nisbetinde daha çoktur. İnhisa- rın üzüm, Ziraat Bankasının buğday alımı muhitimiz tarım ve ticaretini inkişaf ettir- miştir, bilhassa Ziraat Bankasının köylüye İkrazatı çiftellik işlerini kolaylaştırmıştır. Muş fasulyesi Muş (Husüsi) —. Bundari dört sene evveli- ne kadar memleketimizin fasulye ihtiyacı Vanda yetiştirilen mahsulâtla temin edilirdi. O vakitler İzmir jandarma efradı cedide he- YARINKİ NÜSHAMIZDA: Vazodaki gülle Anlatan: İbrahim Hoyi sab memurluğundan naklen doğuya gelen ve beraberce getirdiği üç buçuk kilo irl ve güzel daneli fasulye tohumunu bizzat hazır- lattığı bir tarlaya eken ve o sene için 97 kilo mahsul alan Celâl Güngör bu 97 kiloyu 1- İstanbuldaki ilk ve ortamekteb talebeleri teb talebesi yekânu 712,059, orta mek nazaran mekteblerde yeni şubeler açıl masına lüzüm olmadığı anlaşılmakta dır. cağım. Meğer dün gece bana o korkunç rüyamı hakikat diye yazdırmış! Doğru. doğru yazıp giderken ne diye o zâfa uğradım da gardrobu açtım ve o ceke- tin cebindeki şişeye el sürdüm? Hal-| buki Gülsümle konuştuğumuz sözleri geğiştirmişim, o asılsız vak'ayı da icad etmişim, Gülsüm bana sadece: * — Bilmem, siz daha iyi bilirsiniz. Demişti. Arkasından da şunları söy- lemişti: — Hani Mahmureye moda resimleri- ne bakarken «Gene mi şıklık?» diye takılmışsınız da.. Kız da yeni bir mo- del beğenmiş.. beyefendi bana bunu dik tirir diye ümidleniyor. Artık Fatmaya da bir kumaş alıverirsiniz o zavallı da sevinir kuzum! İşte Gülsümün sözleri... Hesabı, ki- tabı yerinde... Bense o kokain yüzün- den neler tahayyül etmiş, neler yazmı- şım!... Ama Neriman bana demişti: İ- kinci bir defasında şişeyi kim döker diye... Hakkı var Nerimanın... Küçük kız- * lar tehlikeyi hiç ben, ya ben, bu yaşımda, damarlarım gibi adım adım çekmiyor muyum? Acaba ikimizden hangimiz, çacağız ? tık... canavar yaklaşıyor.. 14 Ağustos 1936: girdi; sofrada güler yüzle Mahmureye lım! evliyaya kandı. Gülsüm ses çıkarmadı Demek ki mahzur görmüyor! Eh, artık mel'unluğuma başlıyorum Kizı yavaş yavaş benimle gezmeğe zincirlerimi kırdım. lâk.. ne hurafe! -— Ben asıl şimdi tam adam sayılırım, Kültür Direktörlüğünün hazırladı - ğı bir istatistikle İstanbuldaki ilk mek teb talebesi yekfinu da 75,000 olarak tesbit edilmiştir. Bu talebe mevcuduna anlamıyorlar. Benden hem kaçıp hem yanıma sokulması, lüs- telik yeni elbiseler istemesi, bütün bun- lar fena bir oyun... Evet, evet, küçük kızlar hiç tehlikeyi anlamıyorlar. Ya yakan ve gözlerimi karartan bu ıhtı- rasla onu o tehlikeye bir somnambül o mü, |ben mi, yakın bir facianın perdesini a- Zavallı Mahmure! kaç, uzaklaş ar- Canavar bu akşam evliya kılığına — Haydi kızım, yarın İstanbula ine- lim de yeni elbiseni terziye ısınarIIY?l' “Dedi. Melek Mahmure de bu yalancı bithassa İstanbula inmeğe alıştırıyo- irum, _ Artık ben, dünkü ben değilim. Bütün Vicdan.. ne boş kelime diyorum; ah- kinci sene civar köylere tohum dağıtacak de- recede fazlalaştırmıştır. Köylülerimiz bu be- reketli mahsulün fevkalâde randıman ver- diğini ve piyasada çok iyi bir fiatla alındı. Bını görünce müteakib seneler iİçin daha ge- niş ekim hazırlıklarında bulunarak bölge pi- yasasında mühim bir mevki tutmuştur. Bü gün senevi bir buçuk milyon kilo derecesin- de hasılât veren Muşun bu temiz fasulyesi ltî;ğu illerinde büyük bir şöhret kazanmış- dan böyle hâkim de ben olacağım. Nasıl ki işte kendi karanlık mahke- memde kürsüme kuruldum. Kafamda- ki cürmü, ihtirasıma karşı bir hak gö- İrüyor ve kendime şimdiden beraat ka- Tarı veriyorum, Ben geberip gideceğime, diyorum, is- terse bin Mahmüre beyaz döşeklerin- den çamurlara yuvarlansın! Neden çekinecekmişim, değil mi ki İ Eer... Ben sadece bir damla zevk içece- Bim, iki ufak, kızıl dudaktan... Bu kadar susadıktan sonra bu kadeh hakkım değil mi?... 15 Ağustos 1936: Bugün neş'emi kaçıran bir aksilik ol- du. Bir mağazadan, Gülsümü ve Fat- ,|mayı da unutmayıp bir sürü kumaş al- ,|en meşhur bir kadın terzihanesine sok- ,| muştum, Bir de Nerimanla karşılaşmı- yalım mı? İçimden: «— Hah, dedim, şimdi bir rezalet çıkaracak!» Neyse, bu cihetten korkum beyhude imiş! Neri- mişiz gibi: : e— Vay! bu neHos tesadüfi — havalisinden gelmektedir. İstanbulda satan- , Erzurum, Karaköse, Van, Bitlis, Siird, Di- Düne kadar yalnız avukattım. Bun- yaşamak için öldürmeği bile hak sa- yanlar var! Fakat böyleleri kan içen- diktan sonra Mahmureyi Beyoğlunun man ne bağırdı, ne çağırdı, fakat daha fenasını yaptı. Önce hiç kavgalı değil- H x v, Türk borcu tahvillerinin kupon te: i /atı bugün baş!'ıyor. Her kupona 79,40 kuruş faiz vesilecek yarıbekir Mardin Elâziz ve hattâ İstanbula kadar satılan bu fasuülye Muşumuzun eko- nomik durumuna mühim bir açıklık vermiş- Ü Toptan kilosu beş kuruşa satılan bu fa- sulye piyasada bu sene daha ziyade müşteri bulmuş ve hemen kâmilen satılmıştır. Havagazı ve elektrik fiatları ipka edildi Havagazı, elektrik tarife komisyon- ları toplanmış, tarifeyi tedkik edip ip- ka etmiştir. MNT N UT U istanbul Borsası kapanış fiatları 24 - 11-1937 ÇEKLER Açılış Kapanış Sandük 42425 — 624.00 Nev-Yorlr 09,8015 * 0,80126- Yarla 2557 » B.SIN5 Milâno 15.2262 — 15,2025 Brüksel 4,7425 4.7120 Atina 87.,545 — B7.58 Cenevre 3,4625 — 3,4637 BSofya 64.0768 — 64.1025 Amsterdam 1,44 LA4 Prağ 22.7665 — 22,7756 Viyana 4, 2290 4.23 Madrid 13.7756 — 13.7845 Berlin 1.983) —— 1.9840 Varşova 42258 — 4.2275 Budapeşte 4.024) —— 40256 Bükreş 106.8482 — 106.8910 Belgrad 54.5614 — BM.S75 Yokohama 2.752) 2.7530 Moskova 23.5476 — 23.5375 Btokholm 3.1U75 3.1088 | ESHAM ! Aşlüş Kapasıy Anadolu N 60 peşin lll— 25.05 — 25.05 A Şim. 94 60 vadelij — VY0 v0.00 Bomonti - Nektar 0.v0 —— .00 Aslan çimento 10,75 — 10,40 Merkez bankası 00.04. — 00,00 Telefon 685 — İttihat ve Değir. * 148 v Şark Değirmeni L ; — Terkos Tüv 0.00) İSTİKRAZLAR Açılış — Kapasış Türk borcu I peşin 00,00 00.09 » » Iİ vadelil 14.95 14.775 B » Iİ vadeli 1490 1400 MA YVİLÂT ğ Açılış — Kapaaiş Anadolu I pe. 90.v0 — 00L00 D I vadeli 00.00 — 00.00 00.00 Mahmureye dönüp: - — Küçük hanım, ne diktireceksiniz, dedi, gelinlik elbisesi mi? Mahmure bu alaydan kıpkırmızı ke- sildi. Ben hırsımdan dişlerimi gıcırdat- tım, Terzi kadın telâşla modellerini ö- nümüze döktü. Nerimana gelince, sö- zünden memnun, mağrur bir edâ ile çekildi gitti. Tabil çekilirken de, ikinci bir el sıkmasına hiç lüzum görmedi. İ- sabet de etti. Çünkü o zaman belki o e- li büküp bileğinden kıracaktım. Maa- mafih Nerimandan çekinmeliyim. Mah- mure ile ikimize uzaktan bir fenalık e- debilir. 16 ağustos 1936, akşam Bugünde canımı sıkan bir ziyaret! O sandallı genç yalının bahçesinde kar - şımıza dikilmez mi ve bizi yarın için sandalla gezintiye çağırmaz mı? San- dalı beyaza boyatmış, bugün kuruyor- muş; kürekler eski imiş, onları değiş - tirmiş; hattâ sandalın içine yeni kadife- şilteler bile almış! O böyle sayıp dö - kerken baktım, Mahmure bü davete pek neş'elendi. Ben de bu neş'esini kır- mak istemedim. Zaten bu sandallı Don 'Juana kayıkçılık ettirmek de bana az orijinal bir keyif görünmüyor! Bunu düşünerek: (Arkası var)