oO nrR - s P Tekirdağlı Hüs.eyîn n günü neden güreşmedi ö ee G M—F r:ıx- AOT li ni a Sayta V emaa «“Ben bir tımarhane kaçkınıyım !, 4 * Va 'Deliliğe istidadım vardı, buna kanaat getirmiştim! Fakat tımarhaneye gir;n;k için yalnız bu kâfi değildi, yapılacak muameleyi bilmiyordum, nihayet bunu bilenlerden sormıya karar verdim Sporcular Valinin riyasetinde bir toplantı yaptılar 8etirmemesi, her şey kütlesi üzerin Geçen hâfta stadyomda yapılan güreğ wi Sonfa, pehlivanlar arasında bir mü- okaşa çıkmış, ve bu münakaşa csNâ ” Bihda, Tek eyin, hem Hihdliyi, ğlı'H St 'ğ’h Mülâyimi ayni günde yere gerece < 'i iddia etmişti. Bu iddiasını isbata hazır bulündüğünü Ç ü güreşmeyi de kabul etmişti. iş ;' etten haberdar edilen gazeteck îlrd,ı!' bu kararı bittabi sayfalarına B€ * rlı" Ve bu satırları okuyan alâka - İ da, pazar günü, istirahatlerini te e eYek, hattâ ihtimal çizilmiş gezinti, Tt programlarını bozarak stadyom zina a doldülar. Fakat orada, kendile- ö tabii bir hayret ve haklı bir hiddet Yandıracak bir haber verildi: v Çalekirdağlı Hüseyin, güreşmek ka- Tindan vaz geçti!> mî;:“'dımlmm © güreşlerden VAz B€d” için gösterebileceği yalnız hir tek ©, bir tek mazeret vardı ki, MeŞTU: l maztr sayılabilirdi: <— Hastalık... Sakatlık! 'akat ertesi gün, vaziyeti tahkik edin- ,_'n"ğ'“numm ve teessüfü içine topli - v ir hayretle öğrendik ki, Tekirdağlı seyinin böyle bir mazereti yoktur. mnun olduk: Çünkü Tekirdağlınin A? veya rahatsız bulunmadığını anlâ- Ük VerGESSÜY ettik: — Çünkü Tekirdağlinin, oi Ğİ bir sözden, hiç bir bakımdan ma> | görülemiyecek bir mazeretle Vaz geç- Bini öğrendik: * Tpkv,q,ı;, Hüseyin, Mülâyimin diği bir pehlivanla güreşemezmiş! “Vvelâ, Hindli ile güreşmek arzu Ve u"-ııımn bizzat Tekirdağlı Hüseyin ta- mi"d'n ortaya atılmış bulunduğu hn: “Td*ğrmım malâmdu. Hattâ kendi _l!bıâı. bu kararın ilân olunmasmı dâ, dakı ““t cemiyetine kadar giderek, CUr İ gazetecilerden bizzat Tica etmişti. ea Böyle yapmamış bile olsaydı, ma- Üni makul görebilmemize İ ü? Çünkü Tekirdağlı daha bir KAÇ ha r,,'fı; €vvel, Mülâyimin değil, bir başaltı F Te HEvatinın bile mağlüp ettiği AFf pehe nla gü Öndan go, ğ ç .kiz da - 'nra da, Mülâyimin sekiz Viki içinde hakladığı İngiliz peblivanı ";’"vııdıe berabere kalmıştı. NS Naenaleyh ne Mülâyimin yendiği Va NĞNĞ A Çaky Atleticky Klüb Haber aldığımıza göre Çekosloyakya- nn meşhur Çesky Alletieky Klubün gü- Teş takımı, memleketimize gelmek vt Ti Ankarada, biri "de Tstanbuldi G Klübügüreşcilerili olmak Üzere iki mi- Sabaka yapmak teklifinde bulunmuşkur. Çekaslovakyargüreşeileri' 'memlöketi: *mize gelmöden”evver Römityüdü Birkaş bis | lerdir. üheş | müsaid kendisini seven Tekirdağlı Hüseyin le, kararından dönüşünün hik- Şu haldı meti ne idi? ş Bizim, bu suale aradığımız içinde, en yerinde bulduğumuz kelime şudur: — Manasızlık... Tekirdağlı, iyi, battâ çok iyi bir pehli- l r. Fakat bu gibi hareketlerin- den vaz geçmi dikçe, hiç bir zaman ta - gıdığı şampiyonluk sıfatına Iâyık sayıla. müz. Müuvaffakiyetli güreşler yaptığı ve dürüst davrandığı günlerde, bu sütunla- rı, onu takdir eden cümlelerle doldurduk. Ve ondan, alkış ifade eden hiç bir kelime- yi esirgemedik. Fakat anlıyoruz ki, bu diği gurur pehlivanımızın koltuklarında, bir kabarıklık ve telâkkilerinde çarpuk bir aksülümel yaratmış. Ve o ar- tık köndisinde, bütün - bir kalabalığın maddi, manevi zararı mukabilinde bile olsa, - aklına esen arzuya Tâmolmak hak- kını vehmediyor. Fakat: . — Yağma yok 'Tekirdağlı... Vâkıâ bir spor şampiyonu başımıza taç olabilir. Fakat başımıza derd olama?'.. Anlaşılıyor ki, bir çok köy güreşlerin- de, faraza ortaya konulan koyunu, man- dayı hafif, zayıf bulup ta güreşmekten vez geçmiye alışmış bulunan Tekirdağ- medent bir organizasyon içinde gü- reşmenin zarurf şartlarına uymak zor, ağır geliyor. z ma esen her hangi bir kararı cevablar takdirlerin ver- güreşcileri bir arada müsabaka yapacaklar ve 'Türkiyeden son- ra da Mısır'a giderek orada da güreşecek- Şimdiki Halde yapılan temaslar 'bir şekilde inkişaf etmektei emleketimize teşrinlsü- ni nibayetine doğru gele klerdir, Şektimizdeki müsadakalar, 23 ve - £ Asri sinemada yapılacaktır. Çek güreşcileri m teşrinisanide Barpehlivanı errelce Tabul ettiği taahhüdlerini ee Küme taksimatıdan dolayı evvi 'dıî: menfi tesirler yapar İğa spor klüpleri murahhasları İstanbul çıkan ihtilâflar halledildi. Bugün de bir içtima var Dün Cumhuriyet Halk Partisi binasın- #por bölge başkanı Muhiddin Üstündağın huzurile saat 18 de bir toplantı yapmiş- lardır. Bu toplantıda fiküstür haridi ka- lan Anadolu, Anadoluhisarı, Altınordu ve Hilâl klüplerinin vaziyeti ve Şaha me- selesi görüşülmüş ve bü bahisler etrafın- da müzakereler gayet hararetli cereyan etmiştir, Anadolu klübü hakkında vaziyetin merkezden sorulmasına karar verilmiş - ,tir. Diğer meselelerin halli ve bilhassa Saba işinin neticelendirilmesi için spor murahhasları yarın saat 18 de gene bir toplantı daha yapacaklardır. Bu iş kat'i Röportajı yapan: şeklini aldıktan sonra diğer müteferri j Dünkü toplantıdan bir intiba * mahiyetteki meseleleri de görüşecekler ve fiküstürü tanzim edeceklerdir. Çağı - rılan klüplerin de bu maçlara iştiraki te- min edilmiştir. baenessnennan '“mm.m müşkül vaziyete düşmele- bir şebir stadyomunun, ve bütün bir memleket gazetelerinin, isti- rahatinden, eğlencesinden olmuş, muaz- zam bir kalabalığa karşı mahçup, hattâ yalancı mevkide kalmalarını düşünüyor- rini, ne koca du: — Keyif benim değil mi? diyar. Canım nasıl isterse öyle davranırım! Vükıâ, hiç bir pehlivanı, arzusu hilâ - fına meydana gıkarmak hakkı hiç kim- sede yoktur. Fakat bir sporcu, yaptığı ta- ahhüdü yerine getirmek mecburiyetin - |" dedir. Denilebilir ki: — Bu mecburiyete boyun eğmiyen bir | — .ya ne yapılabilir? Onu zabıta zo - rile meydana çıkaramazsınız a? 'Yalan değil... . Öyle bir pehlivan, gabıta marifetile meydana çıkarılamaz. O sparcuya, profesyonel dederasyonu bulunan yerlerde verilebilecek muhtelif ağırlıkta cezalar vardır, Bizde öyle bir teşi l4t yok. Fakat eğer Tekirdağlı Hüseyin, öyle bir teşkilât bu- lunmayışını bir fırsat sayıp ta, cezasız kalacağını umarsa, cüssesinden — daha heybetli bir gaflete düşmüş olur, Zira bizde, o teşkilâttan daha ağır ce- zalar veren koskoca bir mahkeme var - dır ki adına efkârı umumiye denir. We o0 mahkemenin vereceği müştörek bir mahkümiyet kararı, Tekirdağlı Hüso- yinin altından bir daha kalkamıyacağı ka- dar ağır, mütbiş bir cezadır! Ve ben, Tekirdağlı Hüseyine, bir bü- yük kardeş şefkatile, bu cezadan korunü- cak bir vaziyet takınmasını tavsiye ede- Tim! Naci Sadullah Güreş hakemi olacakları davet 'T, B. K. Güreş Federasyonu Hakem kur- su Başkanlığından! Güreş hakemi yetiştirmek maksadile a . lan bakem kursu 4 ikinelteşrin 997 Per - da O, M Parti mezkezini sinde bazaır bulunmaları tebllği olunur Muharrir -12- G_ülüynrdum... Bayılacak kadar gü- lüyordum., hâlâ gülüyordum, etrafım- daki konuşmalar hâlâ kulağıma geli- yordu: — Deli... — Zaten belli idi... — Neden belli idi? — Canım, akıllı uslu bir adam, onun yaptığı hareketleri yapar mi hiç? — Ne gibi hareketler? — Bir yerde iki gün çalışmaz, bir 'saat doğru dürüst oturmaz... — Zavallı! , , — Neden acıyorsun, ©h olsun — Neye oh çekiyorsun? £ Çekerim a, geçenlerde kendisin- den beş lira borç. istemiştim. Yanında parası olduğu halde vermemişti. Kahveci eline bir bardak su almış korka korka yanıma yaklaşıyordu. — Ne oluyorsunuz Faruk - bey? İç bakayım biraz, açılırsın.. gülmeği bı - rakıyorum. Sanki olan bitenleri bil - miyormuş gibi: — Ne var, neye nız? Susuyorlar, kimse cevap vermiyor. Ben tekrar ediyorum:. — Söylesenize, ne oldu? Neye etra - fıma toplandınız? Nihayet biri atılıyor: — Hiç canım, bir şey yok, — Nasıl hiç? Benimle alay mı edi « yorsunuz? Söylesenize ne oldu? ! etrafıma toplandı - Söyleyin diyorum... öyleyin.. Bilmem, gözlerimi fazla mı açmışım.. etrafımdaki halka biraz gevşiyor. Ta- nımadığım biri: — Bliraz rahatsızlanmıştınız da... Hiç istifimi bozmuyorum. Sanki bü- tün bu vak'anın kahramanı ben değil- mişim gibi Said Raciye: — Haydi, diyorum. Oyuna devam e- delim, Lütfü nerede? Sesleniyorum: — Bay Lütfü? Cevab veriyorlar: — Gitti.. — Nereye? Kahveci söze karışıyor: — İşi varmış, gitti.. Kızıyorum; — Oyun bırakılır da gidilit mi hiç? Mademki gitti, partiler ongdan.. oyun paralarını tarımam... — Peki peki. Etrafımdakiler yavaş yavaş dağılı- yorlar. Fakat bütün kahve, herkes be- nimle meşgul.. her masada benden bah. solunuyor. Kesik kesik cümleler, keli- meler kulağıma çalınıyor: Deli.. Zaval şimdi sıkmtıda, zaruret insanı çıldırtır. Malâm K Radar sabiğ İ e e e AGEİ şam #nab 1880 6 İstanbul Bölge « — Yanına sokulmamabı! — Aileşi bilmiyor mu? — Nereden. bilsin, dargın imişler.. Faruk Küçük (Tercüme ve Iklibas hakkı mahfuzdur) trmarhanede — Böyle bir deli le oturulur mu? — Polise haber vermeli! — Ya birine saldırırsa? — Öyle ya! — Ya kendini öldürürse? — Korkma, acı patlıcanı kırağı çai- maz... Burada fazla oturmak doğru olmiya- caktı. Kalkıyorum. Kapıdan çıkarken hâlâ konuşma kırpıntıları kulağıma ça. bmryordu: — Zavallı oynatmış.. — Oynatmış.. — Allah, kimseye akıl eksikliği ver- mesin! İle tecrübe böylece “müsbef, netice yergi. Anlaşıfıyor, bende deliliğe is- tidad ziyade.. ö Aynı rolü tekrar etmeli fakat daha evvel tımarhaneye nasıl girildiğini iyi- ce öğrenmek lâzım... e Bunu kime sormalı? Taksim merkezine bir dahâ söramaz- dım. Hattâ tanıdık bir polise bile sor> mam: doğru olmazdı. İleride çıldırdı- ğam () vakit belki aklımı kaybettiği- me inanmazlardı. Kime sormalı yarabbi? Kimden anlamalı? Ne olur bu işlerden anlıyan bir:sine rastlasam? Bü dakikâda Allahtan başka bir şey is temeli imişim. Eski komiserlerden olup şimdi ko- misyonculuk yapan Nuri ile burunbu- Tuna gelmez miyim: — Aman canım.. nerelerdesin? Val- lahi göreceğim geldi seni. Gel şurada birer kahve içelim. Hayretle yüzüme baktı. Çünkü ken- disile hiç de fazla samimi değildim. A- rada sırada rastlaştıkca merhabalaşır- dık, © kadar. Bu sicak karçılamanın altından ne çıkaca! oksa borç mu istiyecek der gibi yüzüme baktıktan sonra: — İşim var, Birinden gidip para ala- cağım. Meteliksizim ama., dedi, haydi seninle birer kahve içelim, Karşı karşıya kahvejeri höpürdeti. yoruz. Ben boyuna meseleyi nereden &- çacağımı düşünüp duruyorum, Bu es- nada aramızda klâsik muhavere cere- yan ediyor: Havalar çok güzel gidiyor. — Evet, çok güzel., — Geçen sene bu vakitler soğuüktü.. — Soğuktu ya! — Bu sene kestane ve ayva bol. Bu- li olacağına delâlet et- yorlar. t öyle söylüyorlar. dayanamadı: — Faruk çekinme... Dilinin altında bir şey var senin. Söyle derdin nedir? Yoksa sen adarna böyle havadan kahve ısmarlamazsın. Haydi söyle! — Sana bir şey soracağım da; ” Sorl. — 'Tımarhaneye girmek-için ne vap- mahı? YAYkan vür)