y Hayfa SON POSTA L Güzel ve eğlenceli bir röportai serisi — | İstanbul Meyhaneleri A7? ESKİ VE MEŞHUR AKŞAMCI NASILİÇERLERDİ | YAZAN Bundan evvel çıkan yazılarımı dikkat- “ Je okuduğunu söyliyen Ercümend Ekrem Talu: ü — O, diyor, adırı gizlediğin eski ak- şamıcınm yerden güğe kadar hakkı vyar.. Çünkü hakikaten, eski akşamcılar, içki içmeyi bir ince, bir güzel san'at haline gelirmişlerdi. Yirmi otuz yıl evvelki Babâlinir, bu- gün edebiyatın ölmez tarihine malolmuş bulunan bütün meşhur üstadlarım çuk yakından taniyan Ercümend Ekremin bu sözlerini bir fırsat saydım: — Ne olur, dedim, bana, meşhur eski akşamcıların, mesolâ Ahmed Rasimin. Mahmud Sadiğın, Süleyman Nazifin bir içki masası başındaki orijinal itiyad'arı- mı anlatıver.. Etcümend Ekrem, önünde henliz bom- boş duran kâğıd blokuna eğilerek beni atlatmıya niyetlendi: — Bir boş vakit bulursak anlatırım! Gülümseyişinin yüzüne verdiği yumu- şaklıktan ümidlenerek eric'at» etmedim: — Senin kadar vefakâr bir dast, üstad- larının hatıralarını anmıya üç beş dakika ayırmaktan kaçar mı Üstadım? İsteğimi yerine getirmeden rahata ka- vuşamıyacağını sezmiş gibi başını kaldı- rıyor: — Anlaşıldı, diyor, bormutad sağma- dan bırakmıyacaksın! Sonra, uzak bir mazinin hatıralarıni daha iyi seçmek ister gibi arasıra ku'lan- dığı gözlüğünü takıp sandalyasına iyice yaslanıy Üümün önüne evyelâ Rasim geli- yor. Şimdi içki içenlerin çoğu, rakıya su katmayı, akşamcılık mezhebinin en bü- yük günahı sayıyorlar. Halbuki Ahmed Rasim rakıyı susuz içmeyi tedrici bir in- tihara benzetir ve ağzına susuz rakırın damlasını koymazdı. Bardakla ve çok ağır içer, bardağın ya- Tısmı su ile, yarısını rakı ile doldururdu. Bir defa bu hareketinin hikmetini sor- dum, bana: — Rakı, dedi, midemi ve karaciğerimi öyle de böyle de tahriş ediyor. Bir de ra- kıyı oralara yollayıncıya kadar gertlağı- Mi mi tahriş edeyim?» Ahmed Rasim mezeye de düşmandı. Mezenin sade rakının zevkini deği, mi- denin rahatını da bozduğuna kanidi. Ağzına, meyvadan ve beyaz peynirden başka meze koymazdı. Rivayetine göre beyaz peynir, içkinin akşamcıları verdi- mı r'ışıvnin hakkından gelmiye birebir- miş! Büyük üstadım tek başına içmezd'. Fa- Naci Sadullah Bacaksızın maceraları: LAR kat kalabalıktan da ayni deretede ka- çardı. Kendi tâbirince, kafası denk bir «ka- Aehtaş> bulur, onunla heni sohbet eder, hem damienirdi. Rasimin büyük bir hususiyeti daha var- dı. Yaşı ilerledikçe, ve köül ile iyeti arttıkça, İçkinin mikdarını uzoltmıştı. Kadehi göstererek: — Ben buna esir olmadun. Bunu ken- dime esir ettim! der, gülerdi. Yalnız içüiği zamarilar, ya bestelene- vek bir güfte yaratır, yuhut ta hazır bir güfteye besle uydururdu. En tutuduğu şey, gençlerin içki içme- leirydi: — Rakı, olgun adamların harcıdır! derdi. En çok sevdiği meyhamelerin en ba- şında Kadıköyündeki mı r Mard'k ge- lir. Kalamışta Vasil, Todori, Pendikte, deniz kenarında Andon, Büyükadada Bellavista, Beyooğlu — Balıkpazarında Simyon, Galata Balıkpazarında meşhüur balıkçı Foti, rıhttmda Bahriye gazinosu, Yenikapıda Karabıçak, Maksud, Sarrıçlı Rasimin sık sık göründüğü yerlerdendi. Gene Beyoğlunda İsponek, Papi, Due Fratelli adındak! bakkal dükkânlarında içmekten de hoşlanırdı. Yanlış anladığımı sandım: — Bakkul dükkânlarında mı? — Evet. «Bakkaldaki rakı, meyhaneci!- nin garsonun elinden geçmel için da- ha bakir oluyor» derdi. Meyhane isimleri hatırlamıya — çalış- mak, değerli fikir ve nükte üstadının kuvvetli hafızasını sarhöş etmiş gibi idi Mühim bir eser - yaratırken, unuttuğu mühim bir noktayı hatırlamış bir — titiz âlim telâşile: — Ha, dedi, ünutma... Ahmed Rasim, bilfül gazeteci iken, yazi bizim gibi bu kaldırımları aşındırırken, Sirkeci garı- nin bahçesina; Ştanyburh birahanesine do çak devam ederdi. Ştaynburhte, ekseriya kapının solun- Gaki ilk Masaya ofurur, bizi de etrafına toplar, tath tatlı hikâyeler anlatır, mes- |lek hakkinde kıymetli öğüdler verirdi, Bir rtamaxzan gene oraya gitmiş Bir ke- |nara çekilip kendi kendine demlermiye başlamış. O sırada içeriye üstadı tanımı- yan bir zabıta memuru girmiş. Ahmed Rasime kahahatini ihtar ederek: — Lütfen, der, karakala kadar buyu- run da, suçunuzun hesabını verin. Ahmed Rasim, zabıta memuruna: «— Bugün benim en meş'ud günüm- dür. Dünyada karakola gelemem. Şev- Ahmet Rasim kelmeab efendimizin çolk büyük bir ilti- fatına nail oldum. Görmüyor- rausun ©- nun sevincile bu mübarek günde — rakı bile içiyorüm!» demiş, ve «padişakın bü- yük iltifatına mazhar olmuş bir Bgöz- de> yi () rahataız etmekten çekinen me- muru zarifane atlatmış. Ahmed Rasimin candan dost edindiği insarlar arasında, Kadıköylü Mardik bü- yük bir yer tutar. Üstad, cümle başında bakir nüktleler savuran bu zeki ve s- vimli sükiye bir gün: — Sen, demiş, bana ahrette de hizmet et... Ben öldükten sonra her sene meza- rıma bir şışe rakı dök, Gelirken kosabımı getirirsin. a Mardik, her sene, üstadın ölümünün yıldönümünde bu yeti yerine getir- mektedir. Bu vazifesini, rasladığı birçok zorluklara rağmen, bugüne kadar bir de- fa ihmal etmemiştir. Bir defa, mezarlık bekçisi, Mardiği, Ahmed KRasimin meza- rına şişeyi boşaltırken görmüş, ve yaka paça karakola*sürüklemiş. Mardik o Za- mman bu sucla mathkemeye verilmişti kat Ahmed Rasimin vasiyetini hüsnü şehadetleri sayesinde hapish boylamaktan kurtuldu! Ercümend Ekrem Talu, ricam üzerine Mahmud Sadığın ve Süleoyman Nazifin hatıralarını da anlatmıya başlarken, gi- riştiği bir işin eksik kalmasından korkan bir insan endişesile: — Aman, dedi, Mardikle konuşmayı ihmal etme... Ahzned Rasimin bu cephes sini herkesten iyi tanıyan Mardik sana, Üüstada dair. unutulmamaya İâyık nefa- sette hatıralar, hikâyeler anlatacaktır! Naci Sadul'ah 48 saatlik hafta yarın başlıyor Sanayi mücsseselerinde işçilerin haf tada 48 saat çalışlırılmalarına yarın - .dan iKibaren başlanacaklır. İş kanunu- nun bu maddesinin tamam'le tatbik e- dilmesi müesseselere bildirilmiştir, Çirkin bir tecavüz Maraş (Hususi) — Bertiz nahiyesi- nin Agabeyli köyünden Ömer Osmanın kızı 11 yaşında Fatma köye yarım saat Mesafedeki bir eve giderken yolda 18 yaşında Ali oğlu Mustafanın tecavüzlü- ne uğramıştır. Köyün en güzel kızi ile nişanlı olan Mustafa 11 yaşındaki Fat- mayı bıçakla tehdid ederek zorla kızı berbad etmiştir. Mustafa yakalanınış Ve tevkif edilmiştir. Fikir ve san'at âleminin büyük simaları : 1 H. G. wells nasıl yetişti? Babası aktardı. 16 yaşında iken bir dokumacının yanında çırak olarak hayata atıldı ve dünyanın en büyük edibi, tarihcisi ve mütefekkiri oldu Yazan : İbrahim Hoyl Marshalsea hapis- hanesi ve baya Fab « Tikası olmasaydı, bu- gün — Anglo-Sakson edebiyatı Dickens (1) diye bir romancı ta- nımıyacaktı. Yeraltı mutfakları, yırtık a- yakkabılar bulunma- saydi, H.G, Wells meydana çıkmiya - cak, neslinin üzerin- de cn farla tesiri o - Jan bir şahsiyet ola « rak yükselmiyecekti, Dickens — Londranm TMeşhur bir semtinde döğmüş olsaydı. bile, ihtimal ki göne to - man yazacaktı. Fa - kat âcaba aynl usta, İnsan — psikolojisini, sosyal temayüllerini bu kadar yakından inceliyen bir san'at- kâr halinde tarihe geçecek miydi?. Wels — çocuk — iken, Süslü —püslü - elbi - seler giymiş ve en pahab, en — güzel flkmekteblerde — okumuş yecekti. Böyle olmakla beraber, acaba, bütün dünyayı ilgilendiren, © kavrayışlı usullle dünyayı veni baştan tanzime kal- kışacak kadar cesaret güsterebilir miydi? Haddimi bilmekle beraber, ben buna inanamıyorum. * Welis, 1866 âa Bramley Kent'de, küçük bir aktar dükkânında doğdu. Babasının ne iş gördüğü kat'iyyetle malüm olma- makla beraber, şehir krikel timinin ma- hir oyuncularından biri. bulunduğu mu- hakkaktı. Annesi, bir hanemın kızı, ay- ni zamanda bir Lady'nin nedimesi idi. İngiliz romancı, içtimalyatçı, tarihçisinin dediği gibi: Çocukluğunun mühim bir kısmı, yeral: tındaki mutfaklardan birinde — geçmişti. Bu mütfağın penceresi, babasının top- rak zeminden aşağıda bulunan dükkânı- na açılırdı. Onün için sokaktan geçenle- rin, vücud ve başları yerine, ancak ayak- Yarını görebiliyordu ve bu - ayakkabılar sayesinde de, her çeçid sotyal tipleri çı- karmış, ve hayalinde bunlara uygun baş, gövde ve bacaklar takmışlir (2). Wells, iflâsa kadar sürüklenen babası- min zorlukla beslediği bir aile içinde - peyce sıkıntı çekerek büyüdü. Mekteb zamanı da o kadar hoş geçmedi. 14 ya- şında iken, «tahsil gölgesinin ovası» di- ye isimlendirdiği iştiyakını, yaşama ih- tiyacı yüzünden içinde saklamıya mec- bur kaldı ve Windsor'da bir dokumacının yanına çırak girdi. Mr. Poliy'nin tarihin- de bu çağa aid birçok vak'alara rastgel- diğimiz gibi, ayni hatıradar, büyük edibin en güzel rumanlarına tükenmez bir kay- nak vazilesini görmüştür. Durmiyan inkılâblarla sarsılan dünya- mızda baş gösteren yeni meseleler, cere- yanlar karşısında, üstadın sosyal fikir- Teri, beynelmilel anlaşmalara dair aöz- leri ve bilhassa son eserlerinde uzun u- zadıya dem vurduğu din nazuriyeleri, es- ki kuvvet ve ehemmiyetlerini kaybetse- Jer bile, İngiliz edebiyatını takib eden- ler ve bu çeşniden lezzet alabilenler o- nun M. Kipps'ini, facia dolu medenişet kötürümü Mr. Polly'sini, dudaklarında tatlı bir tebessüm ile hatırlıyacaklardır. Wells 16 yaşına basınca, dokumacılık- tan bir daha girmemek üzere çıkarak, Midhurst ilkmektebine hora oldu. 1900 de çıkan «ÂAşk ve Mr. Levisham» romanı- nn kahramamı, Wells'in o zamanki haki- kf portresidir: Levisham 18 yaşındadır, Sussex'de bir mektebde, senede 240 lira kazanan bit muallim muavinidir. Mekic- bin yetişiniş çocuklarından farkedilsin diye daima «Mister» diye çağırılır. Hazır alınma elbisesinin ceketinin önü ve yen- leri tebeşir tozile beyazlanmıştır. Suratı () Diekens, İngilir edebiyatının içtimat sefaletleri deşeti büyük romancılarından, (2) This Misery of Boots (1905) (Bu ayak- kabıların sefaleti), ı H. G. Wells bulunsaydı fasık, bıyıklurı da daha yeni yeni terle«s © arayıcı, soruşturucu beyni gene işli- |mektedir. ' Mister Levisham, gözü gayet yükseke Jorde olan haris bir delikanlıdır. Yatak odasının duvarında hayattaki müstakbel programını gösteren bir harila asılıdır, Bu programın bir maddesi de, bir ünle versiteden, en İyl derece ile diploma al- maktır. Romanın yaratıcısı olan — Wels, kahramanından daha az bir muvaffaki- yetle Londra üniversitesi fen şubesinden çıktı ve uzun müddet hocalık etti, konfo- ranslar, hususf dersler verdi. Bir müddet te gazetecilik yaptı. Fakat bu stralarda eğır bir hastalığa tutulmasile, hocaık hayatından tamamile vazgeçli. 1893 de gazeteciliği ve muharrirliği sabit ve kat'i bir meslek olarak kabul etti. 1895 de üK kitabını, «Bir amca ile seçme konuşm lar>» axa neşretti. Bunu, harikulüde oriji nalliği, görüş, hayal kuvveti, silis ve canlı bir ingilizcesi ile, okuyucu âlen ini bir anda kendisine çeken The Time Machine «Zaman makinesi> takib etti. Bu graizrda Wellis, İngilterede pek şöhret Dulan «İlenley'in delikanlıları» Brupunun en parlak ve müstaid simala- rından biri olarak yükselmişti. Bununla beraber, Weile edebiyat ve yazı yolunda- ki rolünü çoktan seçmiş bulunuyordu: O, fenni araştırmalarını, tetebbülermi roman şoklinde hazırlıyarak okuyucula- rma sunacaktı. * Wells bu başlangıcı tekib eden 85 te- ne zarfında altmışa yakın kitab yazmiş- fır. Yalnız bu rakam, yaratıcı edihin sön'at kudretini, yaratma kabiliyetini ppaçık güsltermeğe kifayet eder. Onun edebiyat Mesini Wells'in edebi hayatı, bir romancının faciasıdır. Fazla eser verme keyliyeti de bü piyesin «<«hait>» rolüne çıksn aktörünü andırır. Wells öserlerinde, her makamdan çal- mış, her bahisten dem vurmuştur: Sulha, harbe, fenne, dine, aşka ve ev- lenmeye dair sohbetlerini, sosyoloji, bi- yöloji etlidlerini, siyasi kanaatlerini gös- teren yazılayını, dünya tarihini didikli- yen, heyet ilmini inceliyen — eserlerini; — eski ve müstakbel dünyaya dnir keha- DS ŞERENEN NURANE NİN AAA netlerini, hâttâ çocukların terbiye, tahsil ve oyunlarına varıncıya kadar mütalea- — larını bu kitablarda bulabilirsiniz. Ona bu anlaşılmıyan dünyayı sırtına yüklenmiş bir edebiyat hergülü, atlası- dır, dersek. hükmümüzde hit te mübâ- lâğa etmiş sayılmayız. ğ Çok ve çabuk yözdığı için Welis'ın sonraki eserlerinde, hakiki edebiyat çeş- nisi biraz salçasızdır. Lisan biraz gakıllı, olazludur. Zira büyük edib, o ilk deli- kanlılık çapındaki Wells için de 1925 da neşret W. Clisslori egeri, kütüphane raflarındâ örümceklere yuva olurken, Mir. Polly'niü tarihi, mütemadiyen basılmakta ve hef zaman zevkle okunmaktadır. (Devamı 11 inci sayjada)