——— ... .. — s_:î'ı:(::::m 9 ' , —3 Tîğrk tütüncülüğüne büyük faydalar temin eden müesseseyi ziyaret Maltepe İnhisarlar tütün enstitüsü nasıl _çşl_ıııyoı, 3 bel tütün eksperleri nasıl yetiştiriliyor ? lız Sarayında — — ir haremağasının hatıraları Yazan: Ziya Şakir Müşir Namık Paşa bar bar bağırıyor: “ Meşrutiyet nedir? Meclisi Meb'usan nedir? Hiç böyle şeyler bir Islâm hükümetinde caiz olur mu ?,, diyordu Maltepeden Kartala enler, tren yo- lunun sol tarafındaki ıı.;duımın müesse- €sir olmaktan kurtaramaz, Ve kendime sorardım: de ÇÇU otsuz tarlaları bir kaç sene için: ıu,!cw bir park haline sokanlar kimler- z Ve_d.h. bir kaç sene evvel harap Afap bir çatı iken bugün beton bir bina m::ll?eubumnuuoedcııiılnı& ı . Geçen Bün oraya giderken içimde â - ni Sok Uğraşıp ta çözemediği bir bil - hin halledilişini görmiye hazırlanan Mîfx*uk heyecanı vardı. P “MCssesenin genç şefi Zeki Akkoyunlu İ, büyük bir nezaketle karşıladı. Ya- Zihanesindeki koltuğa yerleşir yerleşmez âîrıu_yı Bitişmekle vakitsiz bir sabırsız- Bırdılerdimme kanilm. Un a nı:lmen muhatabım cevabını ge- — Enstitümüzün vazifi ütü in ıslahıdır! A NS VS Bu vazife bana, Mü i n » Müessesenin azameti- he nıd'beken küçük görünmüş olacak ki: — Yalnız o kadar mı? diye sordum. ş Ba_x;_[ch( Akkoyunlu güldü: — Hayır.. Tütün ekmek, tütün topla - Mak, tütün kurutmak ve tütün duı:le - Mek üsüllerini ıslah etmek te vazifeleri- miz Meyanındadır, Galiba Bene az bulmuştum: — Başka? .;ı:rü*ün hastalıklarile de mücadele e- Mnİ'ı.ı!.ııhımııı, başında bulunduğu mü- Madı .d" Börülen işleri henüz tamamla - “Bıni hissettiğim için, ayni kelimeyi âr ıduın; krarl, — Başka? m;ü:ültünıf:ıe musallat olan haşeratla kelaş ele icin usüller araştırır, ve bul - Aml'ımız.ı JSatbik ederiz! v k ağrım alışmıştı: Başka? | hıî Sraştırmalarımız ve buluşları - H Beki 'da heşriyatta bulunuruz! | Ben Der yetiştiririz! Müştüm pe'lan işleri 6 kadar kâfi bul - Börüne S2 evvel gözüme çok Mmuaz - işlere th Tüücssese bu sefer, yapılan başladı, s""lîıı Şök küçük - görünmeğe Bbim devam etti: kestim. Fakat muhata - Mi tden diğer :;': tütüncülüğünü alâkadar Mi araştırmal Nik meseleler üzerinde i- tur, Bi ğ Timiz ırı.,,,d::::ı"" idaresi de vazifele- KA SA halde, tütü Srkünharbiye ütün enstitüsüne, etütün lur: YEsir demek daha doğru o - ae ı,le'"tibîhmlı Sök yeriade. » Hükikater Şiradi, ee v * Yoruz. Bay y birlikte Müessoseyi - tında Hu Zeki be, seyi gezi Nİ evvelâ ; Ulünan Bi dâ, kendi ka - Beğerli yeti BayCİOEYA Tüboratüvarının TİYOr, Ve İlüye ’uu Ş dri Tomurla tanıştı - yor; MM“—H— muwmm-mmuw Bu yolda vâd alan, yalnız Redif pa-|muzdan, şarabdan rüsüm alınmazdı. şa değildi. Babıâlinin -(Vükelâ) sınıfı- | Siz, bu rüsümdan alınan paradan ayrı- na dahil olmıyan- erkân ve rüesasından |lan kırk bin kuruş aylığı, hiç itiraz et- bazıları da sarayla münasebet tesis et- | meden cebinize indiriyorsunuz. Ondan mişlerdi. Mabeyn başkâtibi Said beyin, 'sonra da, sıkılmadan buraya gelerek bu şahsi dostlarından sayılan bu ı..v.ıır.ıheıeyınlın söylüyorsunuz.. diye mu- derhal sarayda hüsnü kabul gördükleri | kabele ederek, kapıyı Namık paşanın için, oraya derhal ısınıvermişlerdi. yüzüne kapamıştı. Bu vaziyet, Abdülhami Mesele, derhal Abdülhamide akset- cede memhun etmişti. Çünkü onün |mişti, Hünkâr, Namık paşayı hemen başlıca gayesi, tarafdar peyda etmek.. |huzuruna celbederek bu çirkin hareke- kendisini henüz tanımıyan efkârı umu-|ti hakkında izahat istemişti. Taassub miyede, sempati husule getirmekti. Bu- | Ve hiddetten gözleri kararan Namık na binaen, şimdi takım takım saraya |paşa, Abdülhamide karşı da bazı saç - — Mileşsesemizde bir tek ecnebi mü-| gelip giden devlet ricalini Eltifatlara |ma sapan sözler söylemek istemişti. tehassıs yoktur. Çok iyi yetiştirilmiş bu- | garkederken: Fakat Abdülkamid, derhal bu ihtiyar lunan gençlerimiz, enstitüyü bu ihtiyaç.| — Memleketin münevver zümresini | müşirin sözünü kesmiş: tan bir kaç senedir tamamen kurtarmış|de, yakınımda görmek isterim. Şair| — Paşa; herkesin arşınına göre bez bulunuyorlar. Namık Kemal bey, Ziya bey, Ahmet | verilecek devirler geçti. Evine git. Ra- Biologya şefi de, lâboratuvarı hakkın- | Mitat efendi vesaire gibi kıymetli ze- |hat rahat otur. Bir daha etliye, sütlüye da izahat veriyor: vat, sık sık buraya gelsinler. Kendile- | karıştığını işitmiyeyim. Sanra seni, söy- — Tütünlerimizin hastalıklarını teşhis | rine bir salon veriniz. Orada toplansın- |lediklerine pişman ederim.. demişti. vazifesi bizimdir. Tütünlerimiz, hangi|lar, İlmi ve edebi mübahaselerde bu-| Namık paşaya verilen bu ders, der- hastalıklardan muztariptirler? Bu hasta-|Junsunlar... Memnun olurum. İftihar |hal saray haricine taştığı için kısa bir Jıklardan korunmanın çareleri nelerdir? | ederim. müddet sonra, tesirini göstermişti. Ve 'Tütünlerimize hangi haşerat zarar ver -| Diye, emir vermişti. bu müddet zarfında da oldukça ehem- mektedir? O haşeratı mahvetmenin yol -| Ve bu emir de, derhal tatbik edilmiş- |miyete şayan bir hâdise zuhur etmişti. ları nedir? Tütünlerimizin nefasetini art-|ti, Büyük mabeyn dairesinin alt katın- | Sadrâzam Rüştü paşanın nâz ve İs- tırmak için neler yapılabilir? İşte, bizim|da büyük bir oda, bu zevata verilmiş; |tiğnası, son dereceye gelmişti. Hastalık işimiz, gücümüz bunları araştırmaktır. (orada âdela küçük bir (encümeni |bahanesile konağından dışarı çıkmı - Lâboratuvar şefi, önündeki sürmeden |dâniş) — vücuda getirmişti. O ta «|yordu. Fakat, konağında kendisini zi- çektiği bir yenice sigarasını elime veri -| rihte (Ziya bey), maarif müsteşarı, |yarete gidenlerin karşısında bülbül gi- yori Namık Kemal bey de, şürayi devlet â- |bi ötüyor: — Bakın buna... zası idi... Abdülhamid, (kanunu esasi) | — Bu haller karşısında, insan hasta Aldığım sigarayı gözden geçirdiğim za-|lâyihasının tanzimi için bir komisyon |olmaz da ne olur?.. Din ve devleti kur- man bir çok yerlerinden sanki iğne ile|teşkilini emretmiş; Ziya beyle Namık |tarmak için, Sokullular, Köprülüler delinmiş gibi olduğunu gördüm. Muha -| Kemal bey, bu komisyona memur edil- |gibi, elimden geleni yaptım. Fakat; ne tabım: mişti. çare ki, dinsizlerin açtığı cereyanları — İşte, diyor, tütünde kalan haşere yu-| — Garib, ve anjaşılmaz bir rüha malik|bir türlü durduramadım. Bu gidiş, gi- murtası, zamanla sigarayı böyle, av çif -|olan sadrâzam Rüştü paşanın mizacı, |diş değil amma, hemen Allah, encamı- tesile saçmalanmış kâğıttan bir hedef gi-|esasen mütelevvindi. Bu zatın en bü- İni hayır eyliye! diye içinin derdini dö- bi delik deşik eder... yük garabetlerinden biri de; her yeni | küyordu. Şimdi bu berbat olmuş sigaranın bir|harekete muhalefet etmektl. Nitekim,| Rüştü paşa, (dinsiz) demekle; Mitat ecnebinin eline düştüğünü tasavvur e -| (Meşrutiyet) arzularını güçlükle kabul | paşayı ve onunla hemfikir olanları kas- etmişti. Abdülhamidin saltanat maka- | tediyordu. Hele, (kanunu esasi) Lâyi - mına gelmesini, bir hayli tereddüdden | hasının sarayda hazırlanmasını, bir tür sonra kabül eylemişti. İşte şimdi de, |lü zihnine sığdıramıyordu. Abdülhamidin sarayında birdenbire| Rüştü paşanın bu gibi sözleri, ve mu- baş gösteren bu hareketlere bir türlü |balefetkârane hareketleri derhal ha- tahammül edememişti. Derhal hasta- |rice aksediyor, zaten bulanık olan efkâ- lığını bahane ederek, evine çekilmişti. |rı umumiyede büsbütün teşevvüş hu- Hattâ, Abdülhamidin o muhteşem kı- |süle geliriyordu. hç alayına bile iştirak ötmemek' sure-| Damad Mahmud paşa ile Mitat paşa, İtile küskünlüğünü göstermişti, birkaç kere Abdülhamide müracaat et- mişler; Rüştü paşanın azlini tavsiye ey- ABDÜLHAMİDE İLK MUHALEFET |lemişlerdi. j Abdülhamid, efkârı umumiyede yer Çok garibdir ki; otüuz dört senelik|tutan bu ihtiyar sadrâzamı azle cesa- saltanatı (istihdad idaresi) ne en bâriz |ret edememiş: misal olarak gösterilen Abdülhamide, | — Saltanat makamına, henüz geldik. /âlk muhalefet; onun (Meşrutiyet) i ilti- — zam etmesile başlar. Bu (meşrutiyet âleyhtarlığı) nı gös- terenler, alelâde basit ve cahil adamlar değildir. Bilâkis, mMmesleklerinde &on Mertebelere kadar yükselmiş; münev- ver şahsiyetlerdir. İlk muhalefet bl)'ıl'ıığını, (Müşir Na- mik a) kaldırmıştır. Bir gün Yıldız urayıı::ıî gelen Namık paşa, (kanunu e- Tarsusta ilk tahsil sasi) lâyihaşanın tanzimile gul olan Namık Kemal ve şair Ziyanşylerüı o- ÇBÜ ında WCUkılf dalarına uğrıyarak: Mektep sıkıntısında — Sultan Muradı, içkiye dadandırıp 'Tarsus okuyucularımızdan Hakkı Dört- deli ettiğiniz gitt, bu efendimizi de, Jemez Tarsustakl ıımab azlığından şi- baştan çıkarıp bir takım bidatlara sev- “î":'; ='__ yavrularımızı kediyorsunuz. Meşrutiyet nedir? Mec-| || oxutacak mektob bulmakta sıkıntı çeki- lisi meb'usan ne demektir? Hiç böyle | || yoruz. Tam Ihtiyacı karşılıyacak mekteb şeyler, bir İslâm hükümetinde caiz o« | || otmamakla beraber 25000 nüfuslu kaza- lur mu? Bir meclis yapıp; Yörgiyi, A- | || aa beş üxmekteb olduğu halde nüfusu z ö daha az olan vilâyet merkezinde dokuz gobu, Mişonu oraya toplayıp (Beytül- | || mekteb var. Urmum! meclis üyelerimizden mâli Müslimin) i onlara mürakabe et- beklediğimiz alâkasızlık değildir. -Acaba tirmek, şer'i şerife sığar mı? Bu,nedin- | || yavrularımısı okutmak için vilâyet mer- kaç sene içinde bu hale sokan ambar ha- şeratını tamamen mahvedebilsin, - Hem de bu gaz çok kolay kullanılabilsin! Tü- tünün nefasetini bazmasın - Haşoratı yüzde yüz öldürebilsin. Üstelik te müm- kün mertebe ucuza maledilebilsin! Omziıxiı üÜmitsiz dudağımı büküyorum: — Zor!.. — Zor, fakat mümkün.., Her memle - kette böyle bir gaz bulunmuştur. Fakat onların buldukları gazlar, bize yatamaz. Çünkü her memleketin gazı, kendi tü - tünlerinin hususiyetlerine göre yapılmış- tırl. Biz, bir senedir, kendi tütünleri « mize en elverişli gazı keşfe çabalıyoruz. Yüzlerce tecrübeye rağmen buna mu - vaffak olamamıştık. Fakat geçenlerde, yepyeni, ve çok orijinal bir tecrübeye gi- riştik. Dünyanın hiç bir yerinde tütün ü- zerine kullanılmamış bir gazı aldık ve tütünlerimizi onunla gazladık. Bu tec- rübe, şayanı hayret derecede muvafla - kıyetli bir netice verdi! Yapacağımız son bir tecrübeden sonra bu gaz, memleke - timizin her tarafında bu gaz tecrübe o- Tunacak. Biz, kimyahaneye doğru yürürken, mü- essese şefi Bay Zeki, tütün yaprakları a- rasındaki yorucu vazifesine dalan müte- vazi Biologya şefinden bahsediyor: — Bu arkadaşın lâboratuvarı, dünya - da eşi bulunmuyan bir tütün keşfetmiş - tir. Basma tütünü denilen bu tütün, bu- gün yalnız Türkiyede yetişir. Ve lfbüı nefis bir koku neşreden yegâne tülün « dür! * Kimyahane şefi, Bay Kadri Gültekin... sizlik? rk:ı:: :İ:u:“ ıdm;ulı.mzlr işe yı: 150 dönüm arazi üzerine kurulmuş bu-| — Diye, bağırmıya başlamıştı, — * na mt birakacağıs? Kültür. Bakanımız Namık Kemal bey, dayanamamış, | || müteadala beyanatında açıkta çocuk kal- büyük bir hiddetle yerinden fırlamış- | || madığını söylüyor. Belki açıkta çocuk tı. İşin çok fena bir şekle gireceğini | İ| kalmıyan bahtiyar yürd köçeleri var. Pa- anlıyan şair Ziya bey, ondan daha ev- ";“’::â;“ ::l:;:îâmy'enldm vel davranmış: ' n ar | || Gkkatıni celbediyoruz ve Tarsusun bu iş- — Paşa, paşa! Bugün, (Beytülmâl |(İ e alâkadar memurlarından hareket bek- Müslimin) yoktur, - Yalnız, «devletin liyoruz.. hazinesi» vardır. Eğer dediğiniz gibi Kurum saçan bir fabrika basacı bir Beytülmâli Müslimin olsaydı; do- Ayvansaraydan yazılıyor: lunan, ve bütün hizmetlerinden başka, memlekete senede 6000 kilo nefis tütün yetiştiren bu muazzam enstitüyü idarı:- eden üç genç baştan biri olan değerli kimyager, suallerime şu şayanı dikkat cevapları veriyor: — Bazan duyarsınız: Faraza sefendim, Serkil Doryanın lezzeti bozuldu!», yahut: (Devamı 10 uncu sayfada) a YZ a e b 2 süalisüedaikda e' .___M Sadrâzam azlile işe başlamıyalım. Bi- lâkis; Rüştü paşayı, kendi fikrimize uy- durmiya çalışalım. Diye cevab vermişti. Bundan da an- laşılıyordu ki; Abdülhamid, henüz baş- lıyan muhalefeti, şiddet göstermek su- Tetile büsbütün azdırmak fikrinde de- ğildi. Fakat, onun bu mülâyimane siyase- tine rağmen, hâdisatın önüne Beçile- Memişti. Nihayet; cülüstan tam kırk beş gün sonra, İstanbulda mühim bir komite keşfedilmişti. Bu komiteyi ilk keşfeden, Mitat pa- şa idi. Ramazan ayının yirmi yedinci (Kadir Gecesi), camilere bir takım be- »yannameler atılması ve sokaklara yaf- talar yapıştırılması, Mitat paşanın e- hemmiyotle nazarı dikkatini celbet- miş; açıkgöz bazı adamlarını bu işin takibine memur eylemişti. Aradan, yirmi dört saat geçmeden, tahkikat şu neticeyi vermişti: Rumeli kazaskeri rütbesini haiz o- lan ülemâdan Dağıstanlı Muhittin efen- di ile Anadolu kazaskeri pâyelilerin - den Gürcü Şerif efendi, meşrutiyetin aleyhindelerdi .Hattâ; meşrutiyeti, şe- riate münâfi gördükleri için; Sultan Mu Tad zamanında, ilk defa olarak bu fik- ri ortaya atan Mitat paşayı kendi ara- larında (tekfir) etmişlerdi... Sultan Muradın zamanı, şöyle böyle geçmişti. Abdülhamid, saltanat makamına geldi- ği zaman, gerek bu efendiler ve gerek fikren bunlarla birleşenler: — Yeni padişah, eğer akıllı bir adam- sa, amcasını ve büyük biraderini salta- nattan iskat eden adamları bir gün bi- le yaşatmaz. Hepsini bir gemiye bindi- rir. Marmaraya gönderir. Orada, denizâ döktürür. Demişlerdi. Fakat bunların zan ve tahminleri, maküs şekilde zuhur et- mişt. Abdülhamid, ber iki (Hal') de de âmil olanları mevkilerinde ibka et- Mişti. Fazla olarak da, (meşrutiyet) ta- rafdarı olanlarla birleşmişti. Abdülhamidin bu hareketi, bu a- damlara büyük bir hayret ve hiddet vermişti. Derhal yeni padişahım aley- hinde harekete geçmişlerdi. Bu sırada, Sultan Muradın validesi (Şevkefza kadın) da boş durmuyordu. Her gün saray adamlarını şuraya bu- raya yolluyor; onları halk ile temasta bulunduruyor; efkârı umumiyeyi kol- — Ayvansaray lâüstik fabrikaşının ba- cası kısa olduğu için etrafa daimi bir ku- rum saçılıyor. Bu yüzden de civar mahal- lelerdeki evlerde pencere açmak bir türlü kabil olamıyor. Belediyenin bu hususta tedbirini bekliyoruz. Gönen odunsuz kaldı Gönenden Mustafa Remzi Tan yazıyor: — Gönenin dört tarafı armanlarla çev- - rilidir. Geçen hazirandan bugüne kadar kasabaya odun gelmez oldu. Odun kesll- mesi yasak edildikten sonra odunsuz kal- dık. Bit aralık gizli olarak geliyordu ve bu da altmış kuruştan satılıyordu. Şimdi alınan tedbirler sıkı olduğu için odun ta- mamile görünme? oldu. Halk odunsuz kal- dı. Alâkadarların bir an evvel tedbir al- malarını bekliyoruz. Ayvalık mektebleri kitabsız kaldı Ayvalıktan yazılıyor: — Şehrimizde mekteblerin açıtışından sonra bir kitab buhranı zuhur etmiştir. Talebeler her gün kitabcıya başvurdukla- rı halde elleri boş dönmektedirler. Çünkü, buraya, bülün israrlara rağmen — kitab gönderilmemiştir. Diğer taraflan mual- Himler de kitabsız gelen talebeyi moktobo almamaktadırlar. Bu hususta alâkadarla- rın dikkat nazarını çekeriz.