SON POSTA KA N Sonbahar modası Mevsimlik roplar yenılıkler getiriyor Bu sonbahar elbiselerde göze çarpa - tak büyük yenilik bellerin yükselişi- dir. Bu suretle kalçalar. her zamandan daha uzun ve daha ince görünecektir. Bel yeri ile göğsün altı, göğse bir istinat nok- tası teşkil edecek şekilde sıkı olacak, Bel- Je beraber göğüs te biraz yükselmiş bu- lunacak. Kalçalar gene sıkı, etekler gece için to- Puklara kadar uzun, gündüz elbiselerinde ancak dizleri örtecek boyda, Mantoların kupları sade, fakat üstleri kadife, kürk veya kumaş bandlarla süs- lü ve oldukça külfetlidir. Küçük ceket- lerin hemen hepsi kapalı veya dik yaka- ldır. Renklerde de büyük bir yenilik göze çarpıyar: Otuz otuz beş yıl önce pek moda olan şakayik rengi yeniden büyük bir rağbet görmekte. Siyah hem gece, hem de gün- düz için kullanılıyor. Öğleden sonra elbi- selerinde siyaha pembe, kırmızı, yeşil, al, bazan da mor süs konülüyor. Mürekkep mavisi: Lâciverda hiç benzemiyen koyu bir «Mmürekkep mavisi» bu sonbahar için bil- hassa beğenilmektedir. Üstü tozlu, cilâ - Bız safir mavisi de öyle. Umumiyetle mo- ra çalan maviler çok moda. Yeşil renklerden selvi yeşili, griye ba- kan yeşille: diğerlerine tercih ediliyor. Şarap, Iâal, şakayik gibi muhtelif kır - mızılarda da muhakkak biraz mavilik a- ranıyor. Gece için parlak pembe, Mavi ve mor- la gümüş rengi beğenilmel ektedir. Kumaş modası: En ziyade beğenilen kumaşlar görü - nüşte ağır, hakikatte en hafif olanlardır. Kadife başta gelmektedir. sakeseeesese esemAa A 5e 'Tüvit te çok moda. Hem şehir, hem de spor kıyafetleri için. Bilhassa sarı, ba - kır rengi ve kırmızı örgülü, koyu yeşil tüvitler hepsinden fazla hoşa gitmekte - dir, Koyu yeşiller bilhassa koyu renk saç- lulara çok yaraşmakta, Bunlara gösterişli düğmeler, yaka veya göğse renk renk yünlerden yapılmış saçaktan garnitürler konuluyor. Eteklerin biçimi: Gene dar. Ceketlerin kalçaları sıkı. Bunlardan çoğunun etek kenarlarıma, ya- kalarına kürkten süs konulmaktadır. Gece elbiselerinde yenilik: * Kadifeden yemek elbiselerile, yünlü tayyörler dahil . bütün gece elbiselerin- de beller yukarıdadır. Omuzlar düşüktür. Kısa ön etek modası hemen tamamile uksine çevrilmiş görünüyor. Yüz makyajı da değişecek mi? Yeni rönklere ve yeni mevsime uymak için yüz makyajında da pek tabil ki bir yenllik yapmak lâzım. Yazla beraber tu- zuncu ve turuncuya bakan pudra, allık ve dudak boyalarını da bir yana bırak - mak icap ediyor. Bunların yerini mavim- si boyalar alacaktır. Bundan yüzünüze, yanağınıza veya dudağınıza maviye ben- | zer bir renk süreceksiniz manası çıkarı- | lamaz tabil. Ancak içlerine mavi karışık açık pembe veya buna yakın - renklerde makyajın zamanı başlıyor demektir. Çün. kü bu mevsimde pek moda olacak olan mavi ve mor elbiselerle, mevsimin hava- sına bu türlü makyaj yaraşır. GAS RA MA Elbise ve şapkalarınızı mevsime uygun şekilde süslemelisiniz İA Sağda — Raglan kollar, plikaşeli etek, kruvaze göğüs. Solda — Ayni tarz başka bir rob. Kor- sajın önü ile, kalçalardaki kupta ufak bir değişiklik var. Dıkış Dikenlere Kolaylık Müslin dö sua gibi ince kumaşların bir. birine dikilen kısımları üstten pek çirkin görünür. Ayni zamanda bu gibi kumaş - ları alelâde bildiğimiz şekilde dikmek, sağlam bir iş olmaz, elbise kullanıldıkça dikiş yerleri yavaş yavaş hırpalanıp at - mıya başlar. Bu iki mahzurun önünü almak için iş- te basit ve kolay bir usul: Dikilecek parçaları birbirine teyelle - yip, bozmadan makinede dikiniz. Bu ma- kinenin üstünden bir makine juru geçi - riniz. Bu (jur) u orta yerinden makasla * resimde görüldüğü gibi . kesiniz. O za- man dikiş yerlerinin kenarına (piko) ya- pılmış gibi olur. Son bir iş olarak dikiş yerlerinden bir ütü geçirini ; Bu piko hem elbisenin üstünden temiz ve güzel bir dikiş gibi görünür. Hem de (1) Küçük bir boneye renkli veya si -| buket takınız. Her sene yalnız iki renk- pclı sağlam olur, yah büyük bir vuslet koyabilirsiniz. (2) Koyu renk — veya tuvalet giydiğiniz zaman ko tenk çiçekli geniş bir bilezik boynunuza buna benzer bir kölye tak - malısınız. (3) Sade bir yahut ta tayyörün iki h düz bir |Ti yapılm za renk . bir elbisi ten ibaret takım elbiseler, bu yıl üç renk- ktadır. Bunun için iki renkli in yakasına takılacak bir ü - incü renkten çiçekler, elbiseye üç renk- yapılmış hissi verir. Ayni tesir, çiçek yerine bir ucu cöket veya eteğin cebin - (revir) i|den dışarı sarkan renkli bir mendille de üstüne muhtelif renk çiçeklerden birer | elde edilebilir. — Makine (jur) u, makine dikişinin üalündtn geçirilir. 2 — Bu jur tam ortasından Makasla kesilir. 38 — Kumaşın tersinden bakılınca tıp- lh Ppiko yapılmış gibi durur, H SP OnrR Milli haysiyetimizğ karşı yapılan suikasdlar Amerikada Ali Baba ismini alan Ermeninin, Pariste Mehmet Arif adını takınan Bulgarın küstahlıklarına ne zamana kadar göz yumacağız? Utanmadan Türk ismile güreşen Bulgar İki ay sürmüş bir Avrupa macerasının sörseme Çevirdiği bazı züppelerden ikide birde şu kabil kelâmlar duyarız: — Monşer... Bizim yaptığımız da spor mu? Sen sporu git te Amerikada gör! — Spörun ne olduğunu anlamak için İngiltereyi görmek lâzım Monami! — Ah Mon Dieu, kaldırımını yiyeyim o Parisin! Sporun vatanı orası işte! Bir çokları, Amerikayı sinemalarda seyretmiş; Fransayı kartpostallarda gör- müş ve İngiltereyi coğrafya kitabların- dan tanımış olan bu züppelerden bir tek dileğimiz var: Bizim artık, ağızlarını şaplata şaplata anlattıkları bu diyarların methini dinlemekten çoktan bıktığımızı bellesinler, ve hayranlıklarını içlerinde gizlesinler. Çünkü içimizde masum gafiller vardır ve eğer 0 masum gafiller, bu meddahla- rın hezeyanlarına aldanıp ta, #porun pe olduğunu Amerikada, İngilterede, veya Pariste öğrenmeye kalkışırlarsa, uğraya- cağımız zarar hayli büyük olur. Bizim belki, haliskan İngiliz jatlarile yarışan bir Ovensimiz yok. Belki Taksim stadyomu, Paristeki Ko- lomp stadının yanında bir homı çöplüğü kalır. Ve belki bizim bazı mldı rekorlarımız, Londra liselerindeki körpe talebeler ta- rafından çürük bir oyuncak gibi çatır ça- tır kırılmaktadır. Fakat buna tağmen biz sporda, Ame- rikanların da, Fransızların da, İngilizle- rin de yetişemiyecekleri kadar ilerideyiz. Ve çok şükür ki, sporda, Amerikayı model diye almıyor, İngiltereyi örnek gibi görmüyor, Fransayı nümune olarak kabul etmiyoruz. Çünkü oralarda atlet yarış atı gibi pa- ra ile koşar. Boksör, bir derebeyi kavası gibi maaşla yumruk atar. Futbolcu, asri bir köçek gibi gündeliğe göbek atar ve güreş, sirk patronlarının elinde, dalave- reli bir varyote numarası, iğrenç bir ti- caret vasıtası haline düşmüştür. Misal stiyorsunuz: Amerikan ring- lerine bakın: «Keork bilmem ne yan» a- dında rmsır püskülü bıyıklı bir Ermeni görürsünüz ki, «Ali Baba» adiyle çıktığı minderlerin namaz kılarak, tesbih çeke- rek hiç bir devirde yaşamamış bir müs- lüman Türk sporcusu tipi icad eder de patronlarına para kazandırır! Ve bunun adı spordur! Misal mi istiyorsunuz: Parisin mahud Palais de Sports'una dönün: Orada, her pehlivanın altına yatan Mehmed Arifin kim olduğunu biliyor musunuz? Müsaa- de buyurun da onu size takdim edeyim: Gospodin Dankolofun çömezi Gospodin 'Todor Bankof! Palais des Sports patronu, bir serbest güreş dünya şampiyonası hazırladığı za- man, el altında, her emre itaate mühey- ya bir Türk güreşçisi bulamayınca, Gos- podin Todor Bankofa Mehmed Arif adı- nı takıyor! 'Tesadüfün ne garib cilvesidir ki, Gos- podin Mehmed Arifin, sırtına ayyıldızlı mayoyu giyerek altlarına uzandığı peh- livan sürüleri içinde, adını henüz unut- madığımız şu Amerikan danası Bul Ko-| * mar bile var!.. ©O bedbaht Bul Komar, hakiki bir Türk pehlivanı karşısında uğradığı müthiş he- zimetin intikamını, bir kalp Türk pehli- vanından alhıyor! «Mehmed Arifi» geçen gün yenen Amerikan boğası İstanbulda iş te böyle paçavraya dönmüştü Ve bunun adı: Spör oluyor! ' Bütün bunları gördükten sonra bizim: — Bereket ki bizde spor, oralarda ol duğu kadar ilerlememiş(!)! demememize imkân var mı? Bu satırları okuyanlar, beni tahrik e- den hisleri tahmin etmişlerdir. sanırım! Buna rağmen, bu duygularımı biraz da- ha tavzih etmek lüzüumunu duyüyorum: Pariste bir Bulgar, Mehmed Arif na- mile ve Türk pehlivanlığı namına yere lerde sürünüyor! Sesimizi çıkarmıyoruz! Amerikada bir Ermeni, Ali Baba na- mile ve Türk pehlivanlığı namına yeme- dik herze, kırmadık ceviz, devirmedik çam, karıştırmâadık-halt bırakmıyor: Se- gimizi çıkarmıyoruz! Fakat bana öyle geliyor ki, biz, faraza Tatavlalı Yorgoya Paris şampiyonu ün- vanını tüksak ve sırtına «mavi beyâz, kırmıziı» reekli soluk bir mayo- geçitip meydana çıkarsak, buradaki Fransız el- çisi, bir varyote seyircisi kadar lâkayd davranmıyacaktır! Şimdi, yakın bir günde, Dinarlı Meh- med, Türkiye şampiyonu ünvanile Sof- yada ihtiyarlamış bir minder kurdunun altına düşecek! Gene ses!mizi çıkaramıyacağız! Halbuki bundan bir müddet evvel, Türkiyeye Yorgi Hacı Yuvanef ve Kiro Aleksandriyef. adında iki Bulgar pehli- vanı gelmişti. Bu pehlivanlar Konyada, Bursada ve İstanbulda Tekirdağlı Hüseyin ve Mülâ- yim pehlivanlarla karşılaştılar. İçine hi- lenin dirhem! katilmamış olan bu güreş- ier, Bulgar şampiyonlarının mağlübiyet- lerile neticcleni Bu mağlübiyetlerin haftasında, Bulgar gazetelerinde, Bulgar maârif nazırının resmi bir beyanatı intişar etti. Bülgar maarif nazırı: «— Zinhar, diyordu, hiçbir. prefesyo- nel Bulgar pehlivanı Türkiyeye gitmeye kalkışmasın, Çünkü oralarda yenilip, imilletimizin haysiyetini — alçaltıyorlar. Koskoca bir milletin haysiyeti, iki mace- raperestin keyfine, kazancına âlet ola- maz. Bunu yapmaya yeleteneceklerin a- yaklarını kırarım!> * Buna mukabil, bu hâdiseler kar. şısında biz. 0 kadar Jlâkayd ka- hyoruz. — ki, atmatör — sporcularımı: zın — hariçte — uğradıkları hezimetle- rin, ve kazandıkları zaferlerin bütün memlekette uyandırdığı teessür ve se- vinç heyecenlarını hatırlamasam, — spor temaslarında milli bir mahiyet tanıma- dığımıza hükmedeceğim! Fakat bu hükmü veremeyince, milli haysiyetimizin bilânçosundaki zarar ye- künunu mütemadiyen kabartan bu hâdi- seler karşısında harekete geçmek için ne beklediğimizi bir türlü kestiremiyorum! Ve faraza Bulğar maarif nazırının bes yınıum. ı.':nabııeı:vk todl bileceğine karşı beslediğim ümid, hay- siyetimize suikasd yapanların seciyele- Tinden bile çürük ve zayıftır!